Nefes almalıyım..

7.2K 240 26
                                    

"Nasıl yani ? Beni terk mi ediyorsun?"diye bağırdı.

"Ben... nefes almalıyım" bu sefer çatlamaya başlamıştı sesim. Ağlayacaktım. İçim acıyordu ama biraz uzaklaşmalıydım.

"Seni bırakacağımı mı sanıyorsun ? Seni bırakmayacağım.. Asla!"

"Çöz beni"

"Bir şartla gitmene izin veririm." Zack çıkarcı biri değildi ki ne istiyordu.

"Şartın ne?"

"7 gün süren var. Eğer 7 gün içinde dönmezsen anneni, babanı öldürürüm en yakın arkadaşına da acıyacağımı sanmıyorum. Seni de kaçırır bağlar  ve asla dışarı çıkarmam. ölene kadar onların yasını tutarsın." gözlerindeki ani kararmayla böyle bir şey geleceğini tahmin ediyordum.Öfkeliydi. Sinirliydi.

"Beni tekrar bağlamana izin vermeyeceğim" dedim sertçe.

"Şartımı kabul ediyor musun?"

"Evet" dedim soğukça. Yapma böyle Zack. Soğumama izin verirsen beni tekrar ısıtman zor olur. Yani eskiden böyle olurdu.

Neden hala kalbim acıyor? Neden gözyaşlarımı tutmak bu kadar zor oluyor?

"Bağlanmak hoşuna gitmedi mi?" diye sordu sakin bir sesle.Kolyesinin ucundaki anahtarla kelepçeyi açarken. Kelepçeyi çıkardı ve çıkarmasıyla tokadı yapıştırdım.

"Hoşuma gitmiş gibi mi duruyorum? Bu çok... aşağılayıcıdı!" diye bağırdım ve odadan çıktım. Üzerime mont bile almadan çoktım evden. Asansörle alt kata indim. Sinirimden zaten gözüm birşey görmüyordu. Canım acıyordu. Yanımda hiç para olmadığını yola çıkınca fark ettim. Ama eve gitmeliydim o yüzden yürümeye devam ettim. Taki bir korna sesi duyana kadar. Arkama dönüp bakmamla ağzım açık kaldı. Zack arabasıyla gelmişti. Şartından vazgeçip beni bağlamaya mı gelmişti acaba? Ne kadar bu Zack yeni olsa da sözünden dönmezdi. En azından şimdiye kadar hiç dönmedi. ama ya ? Arabadan montumla indi.

"Montunu giy. Hasta olacaksın. Seni eve ben bırakırım. Eve gitmeden önce bir yerde kahvaltı yapalım mı? Saat daha çok erken. Bu kadar erken gidersen senin için endişelenebilirler." dedi yumuşacık gene o gülümseyen gözlerle. şimdi pes edersem eve gidemezdim bir daha. Arkamı döndüm tam adım atacaktım ki beni durdurdu.

"İyi ki bunları yanımda getirmişim. Tekrar denemek istermisin?"dedi kelepçeyi göstererek.

"Hayır" dedim sert bir sesle.

"O zaman giy şu montunu ve kahvaltıya gidiyoruz" dedi ve montumu giyerken saçlarımı toplamama yardım etti. Arabanın kapısını açtı ve beni oturttuktan sonra kendi şöför koltuğuna geçti.

"Nereye gidiyoruz? " diye sordum.

"Deniz kıyısında çok güzel bir kafe var. Orada kahvaltı yaparız sonra seni evine bırakırım." dedi sırıtarak. Daha iyi. Biraz yumuşamıştı en azından. O soğukluğu gitmiş yerini eski Zack'e bırakmıştı. Kahvaltı sırasında hiç konuşmadık. Yanımıza gelen çiçekçiden Zack bana beyaz bir gül aldı. Ahh nasıl da biliyor acaba? Acaba anlamını da biliyormuydu?

Hesabı ödedik. Araba yolculuğu da sessiz geçti. Bizim apartmanın önünde arabayı durdurdu.

"Teşekkür ederim" dedim bir zamanda kibarlığına mola ver ya.

"Seni seviyorum" dedi ve alnıma bir öpücük kondurdu. Arabadan çıktım ve eve girdim. Annem de babamda işteydi sanırım.

Evin o tanıdık duvarlarına baktım ama artık o kadar da tanıdık gelmiyordu. Odam çok büyük Çok soğuk ve çok boş. İçimi bir ağlama isteği kapladı. Odama gittim ve yatağıma girdim. Yastığımın rahatlığını özlemişim. Yorganımı üstüme çektim ve gözlerimi kapadım.

TutsakWhere stories live. Discover now