Bölüm 16: Sis Perdesi

548 17 4
                                    

56 Numaralı toplantı salonunda tüm nazi subayları hazır bekliyordu. Hitler içeri girdiğinde hepsi ayağa kalktı ve Hitler'den sonra oturdular. 

AKZO 37 kod adlı hareket İstanbul Taksim Metrosu'na yapılan saldırıydı. BRT 1 ise Ay'daki patlama ile ilgili dosyanın adıydı. Hitler durum ile ilgili raporları sözlü olarak almayı yeğliyordu.

Sarışın bir rütbeli:

- Efendim, Ay'ın yüzeyindeki Solien karargahı yok edildi. Solien'lerin Güneş Sistemi'ndeki en önemli gözünü ortadan kaldırmış bulunmaktayız.

Hitler emin bir yüz ifadesi takınarak:

-  Dünyanın bu halde olmasının en büyük sebebi kendini beğenmiş Solien'lerdir. İmkanlarımızı sonuna kadar kullanarak bu ırkı tarihin derinliklerine gömmek bizim yegane görevimiz. Bu arzumuzu sonlandırmadan buradan gitmeyeceğiz. 

Ayağa kalktı, önündeki bardaktan bir yudum su alarak sağ elini üniformasının göğüs kısmından içeri sokarak konuşmasına devam etti.

- Mercury Planı'nı hayata geçirmeye başladık. Solien'leri Ay'dan temizlemek bunun en küçük ve en önemli adımıydı. Yakında Solien'lerin rahatını bozacak hareketlerde bulunacağız. Öncelikle şu Iluminati'yi temizleme vakti geçiyor. Albay Gottlob, BYP'den Profesör Gerard ile koordineli olarak en kısa sürede Illuminati'yi fesh etmek için Waffen SS'i Amerika'ya taşımalısın.

Waffen SS Hitler'in kurduğu en güçlü savaş birliğinin adıydı. 3 farklı ordunun birleştirilmesi ile oluşturulan dahiyane bir adımın tarih boyunca kabul gördüğü bir oluşumdu. Gottlab, Waffen SS'in koordinasyonundan sorumlu albay olarak harekete geçecekti:

- Emredersiniz efendim!

Solien ırkı Sirius gezegeninde yaşayan ırkın kendini tanımlamak için kullandığı isimdi. Solien'ler evrenin ilk canlıları olduğunu iddia ederler. Roz gizli görevine geldikten sonra biraz araştırma ile epey korkmuş ve heyacanlanmıştı.

Sirius astronomiden önce dünyada biliniyordu. Türk'lerin aşina olduğu "Börteçine" kelimesinden, Mısırlı'ların köpek figürlerine kadar çoğu sembol Sirius'u tarif etmek için kullanılmıştı tarih boyunca. Dogonlar'ın "Sigi" adını verdikleri bu büyülü gezegenin hikayesini Dogonlar'dan dinlemek için sabırsızlanıyordu.

Hitler konuşmasına devam etti.

- Dikkatleri New York'a çekerek birkaç Senatör'ün ve Gazeteci'nin alıkonulup buraya getirilmesi işini başarı ile tamamladığınız için teşekkür ediyorum. İşimiz bittiğinde dünya tüm bu pisliklerden arınacak ve hakettiği huzura kavuşacaktır. Yalan yanlış yazılan tarihimizi düzletmemiz için bu tek şansımız.

Daha sonra Mercury Planı hakkında birkaç ayrıntıyı görüşmek için 2-3 saat daha görüştüler. O arada Roz ile Roger karargaha ulaşmış ve Hitler ile görüştükten sonra yine yola koyulmuşlardı.

Rahip Xebarta ile birlikte kalabalık keşiş grubu dua ediyordu. O gün hava oldukça kapalı ve gayet yüksekte olan yerleşim yerini bulutlar çevrelemişti. 

- Geliyorlar. Kardeşlerimize kavuşma günü geldi.

Xebarta keşişlerin en önünde büyük mağaraya doğru gitgide yükselttikleri uğultu ile dua ederken bulutların altında oluşan sis dumanı görme mesafesini 2 metreye kadar düşürmüştü. Koyu gri sisin altında turuncu kıyafetleri ile keşişler senkronize şekilde dua ederek arada sırada ellerini gökyüzüne doğru kaldırarak gözlerini açıyorlar ve sonra büyük mağaraya doğru görünmezliğin ardına bakmaya çalışıyorlardı. 4 saate yakın süredir devam eden bu ayinin ardından sis dağılmaya ve uğultu katlanarak artmaya başladı. Xebarta keşişlere dönerek :

- Durun. Kardeşlerimizi karşılayalım. Hadi!

Diyerek büyük mağaraya doğru yürüyüşe geçtiler. Mağarada bir uğultu hakimdi. Yok olan sis kendisini biraz yüksekteki bulutlara bırakmıştı. Hava ortalama sıcaklıktaydı. Yağmur yada nem yoktu. Tüm savaşların başladığı, tüm sahte barış antlaşmalarının imzalandığı, dünyayı mahvetmek için icat edilen büyük silahların lk defa test edildiği bir hava vardı. Bu sıkıcı ve aptallıklar ile dolu yüzyılları geride bırakacak temennileri içlerinden geçiren keşişler mağaraya yaklaştıkça kalabalığı gördü ve hızlı adımlarla koşmaya başlarcasına yürümeye devam ettiler.

- Loka! Benim kardeşim! 

Diyerek Xebarta mağaranın girişinde en önde şaşkınca bakan Loka'ya doğru koşarak sarıldı. Loka şaşkınlıktan kelimeleri yutmuş ve arkasındaki mağaranın diplerine kadar inen yüzlerce Dogon ile birlikte kendine sorular yöneltmeye çalışmıştı. Ama cevabı bir cevabı yoktu. Xebarta'yı daha önce görmemişti, ama onunla aynı soydan geldiğini hemen anladı. Kemik yapısı benziyor ve konuştuğu dil atalarının konuştuğu eski dil ile aynıydı.

- Ama nasıl olur?

Gibi kafasındaki soru demetinden herhangi bir tanesini seçerek Xebarta'ya yöneltti. Sonra 10 saniye kadar durdu ve gülümseyerek arkasına döndü ve bağırarak

- Onlar bizimle aynı atadan! Haydi gelin!

Saatlerce süren tanışma ve sohbet eşliğinde Dogonlar için yıllardır oydukları mağara-evleri tanıtarak yorgun düşenlerin dinlenmesi için fırsat tanıdılar. Yerel içeceklerden ikram ettikleri yaşlılar ile birlikte Loka da Xebarta'nın huzurunda Mercury olayından bahsediyordu. Plazmanın nasıl açıldığını ve baygın vaziyetteyken verilen direktifleri Xebarta ve diğer keşişlerle heyecan içinde paylaştılar.

- Bundan sonra hepimizi farklı hayatlar bekliyor olacak. Efendimiz 1-2 gün içerisinde burada olacaktır. Mercury başladı ve zaman çizgisinde gerekli düzenlemeler yapıldıktan sonra efendimiz tüm kabile halkınız için gerekli görevi size bahşedecektir.

Loka iki elini de Xebarta'nın ellerinin arasına verecek diz çöktü.

- Evet Mercury o günün geleceğini söylemişti.  Eminim ki halkım da seve seve kabul edecektir.

Loka, yanındaki birkaç genç ve delikanlı dogonu da alarak kendileri için ayrılan bölümlere geçtiler ve yeni doğacak güneşin verdiği huzur ile rahat bir uyku çekmeye koyuldular.

Albay Gottlob o gece Profesör Gerard ile buluşmuştu.

- Profesör, senatörlerin ve gazetecilerin yeri fark edilmeden dolduruldu mu?

- Elbette Albay. Şimdi sıra Iluminati artıklarını yavaş yavaş temizlemeye geldi.

Gülümsediler, Gerard  taze sardığı golden virginia tütününü dudaklarının arasına alarak yaktı, bir nefes çekti ve başını gökyüzüne doğru kaldırarak dumanı yavaşça bıraktı. Duman, Alsancak sahilinden denize doğru yola çıkarak dağıldı. Kordonda biralarını yudumlayarak çimlerin üzerinde oturan gençlere göz gezdirdi. "Dünyanın en samimi şehri" diyerek iç geçirdi. Dört yıldızlı bir otelin balkonunda içkilerini yudumlamaya devam ettiler. 

Sirius ŞizofrenleriWhere stories live. Discover now