Bölüm 4: Ay'ın Karanlık Yüzü

2.1K 43 7
                                    

Vril2ler Vriller ile birkaç kez iletişim ve seyahat yapan subaylar aldığı emir doğrultusunda ay’ın karanlık yüzüne üs kurma kararı aldılar. 6 kişilik bir ekip Mars’tan yola çıkarak 1969 yılında ay’ın karanlık yüzüne inişe geçtiler. Fakat ters giden birşeyler var gibiydi. Ay’ın karanlık yüzünü uçan dairelerindeki ışık kaynağı ile aydınlatarak yüzeye yaklaştıklarında az ilerde kuleye benzeyen ve doğal olmayan bir yapı ile karşılaştılar.

Yüzbaşı Franz Otto ilk inişi yapan subay oldu. Kaptan Heinrich Mars’taki üsse iniş bilgisini verdi fakat tam tanımlayamadıkları için kuleden bahsetmedi.

Tarih: 10 Temmuz 1969

Nasa gözlem uzmanlarından Albay Steve Gold elinde dosyalar ile hızla gri koridorda yürüyordu. Nasa Başkanı Thomas’ın odasının kapısını çalarak acilen içeri girdi.

-Efendim Platin kodlu bir haber vermek istiyorum.

Platin kodu; dünyadaki Nasa’yı ilgilendiren sarı, turuncu ve kırmızı kodlu önemli bilgilerin dışında dünyadışı en önemli haberler/bilgilerin kodlandığı bir türdü.

-Az önce Ay’ın yüzeyine mekanik olduğunu düşündüğümüz bir cismin düştüğünü yada iniş yaptığını görüntüledik.

Başka Thomas ayağa kalkarak:

-Nasıl olur? İstihbarat birimleri Sovyetlerin henüz çalışmalarını bitirmediğini bildirmişti. Aman tanrım! Bu Amerika Birleşik Devletleri için bir felaket.

diye cevapladı Başkan Thomas ve tam telefona sarılarak sekreterine Amerikan Başkanı’nı bağlamasını söylemek için davranmıştı ki Albay Steve araya girdi.

-Efendim sanırım Ay’a inen Sovyetler değil.

Başkan Thomas telefonun ahizesini yuvasına oturtarak arkasına yaslandı. Korku mu duymalıydı yoksa Sovyetleri izledikleri zamanda Japonlar yada başka bir devlet gizlice bir seyahat roketi mi geliştirmişti. Fakat öyle olsa mutlaka Nasa’nın gözlemine takılması gerektiğini düşünerek aynı anda aklından yüzlerce olasılığın geçmesini sağladı. Olasılıklar ile meşgul olan hiznini birden frenleyip Albay’ın zihnindekilere bir anahtar sunabilmesi için soru sorar gözlerle bakakaldı.

-Efendim Sovyetlerin halen teknolojilerini geliştirdiklerini ve bizden yıllarca geride olduklarını içerideki mühendislerimizden biliyoruz. Japonlar yada başka bir devlet bunu yapmış olsa, atmosfer dışına çıkmadan önce fark ederiz. Televizyon uydularımızdan birisi ay’a çarpmış olsa bunu aylar öncesinden bilirdik efendim. Efendim düşen cisim ya ağır metaller içeren bir meteor, yada uzaylı yaşam formlarına ait bir ufo.Ayrıca efendim dünyadan gönderilecek bir roketten daha hızlı ve patlama gerçekleştirmeden iniş yaptığını gözlemledik fakat Ay’ın görünmeyen yüzüne doğru hareket ettiği için nereye indiğini yada düştüğünü gözlemleyemiyoruz.

Başkan Thomas, Albay’a izin vererek daha fazla bilgi için hazırda bulunmasını ve bir sunum yapmasını isteyerek ona odadan çekilme izni verdi.

7 gün süren araştırma, koordinasyon ve emir trafiği ardından Apollo 11, 16 Temmuz 1969′da Ay’a fırlatıldı. Sovyetlerin Ay’a daha önce ayak basabilme ihtimaline karşı Nevada Çölü’nde çekilen video deforme edilerek halka izletilecekti. Fakat şimdi farklı bir durum vardı ve o video 4 gün sonra tam da Apollo 11′in Ay’a iniş yaptığı zamanda tüm televizyon kanallarına, Nasa kapalıdevresinden canlı yayın gibi sunulacaktı. Kim kuşku duyabilirdi ki? Herkes Apollo 11′in kalkış yaptığını ve atmosferi geçtiğini gözleri ile görmüştü.

Vril2 Yüzbaşı Franz atmosfersiz alanda 20 km menzili olan moleküler silahını tam karşısına doğrulttuğunda silahın aydınlatıcısı otomatik olarak devreye girmişti. Arkasından Arthur, onun solunda Richard. Arkalarında ise Friedrich ve Josef Yüzbaşı Franz’ı takip ediyorlardı.

Kuleye benzeyen yapı 1 kilometre kadar yakındaydı, ona doğru yürüyorlardı. Yüzey irili ufaklı molozlar ile doluydu, her çarpan meteor yüzeyi biraz daha yakmış ve ağır metaller bırakmış. Ay’ın yüzeyi sanki yüz yıllık elden ele gezmiş bir bilye gibiydi; çizikler, oyuklar, yanıklar içinde. Böyle bir yapıda kuleye benzeyen bir oluşum nasıl oluşmuş olabilir diye aklından geçiriyordu Yüzbaşı Franz.

Kuleye benzeyen bu şeyin düpedüz kule olduğunu gördüklerinde donakaldılar. Kuleye 50 metre kadar kalmıştı. Şaşkınlıktan değil gerçekten hareket edemediler.

40 metre kadar kuzey batı istikametinde Ay’ın yüzeyindeki toz ve topraklar bir girdaba kapılmış gibi Ay’ın çekirdeğine doğru çekiliyordu. Yüzbaşı Franz tetiği bu girdaba doğrultarak defalarca ateş etmek istese de vücudu adeta hipnoz halindeydi ve parmaklarına ve koluna beynindeki emirler ulaşmıyordu. Şaşkındı. Hareket edemiyor ve bir kurban gibi bildiğini sandığı gezegende hipnoz halinde gelecek sürprizlere kendini hazırlıyordu içten içe. Yüzeydeki toz ve ağır metal parçacıkları yüzeyi terk ederek girdaba kapıldıkça delik üçgen şeklini aldı. Teğmen Friedrich eğer çenesini oynatabilseydi, şaşkınlıktan ağzını açabildiği kadar açar ve şaşkınlığını görselliğe dönüştürürdü.

Mekanik bir ses tonu ile tam 10 dakika boyunca üçgen deliğin derinliklerinden bir şey yüzeye çıkıyordu. Parlak bir ışık hüzmesi üçgen delikten dışarı çıktı ve adeta yürüyerek Vril2 ekibinin yanına geldi ve ışık onları sararken çoktan bayılmışlardı.

Gemide kalan Kaptan Heinrich’de önde giden ekip hipnoz haline geçtiğinde o da kıpırdayamamış ve ışık ortaya çıktığında o da bayılmıştı.

Sirius ŞizofrenleriDove le storie prendono vita. Scoprilo ora