Bölüm 10 : Yıldırım

1.3K 27 7
                                    

Dogonların yaşadığı bölge sürekli yağmur altında olduğundan yıldırım düşmesi doğal bir olaydı. Dogonlar diğer kabileler gibi doğaüstü olaylardan korkmuyorlardı.

Moğol Hanı Cengizhan yıldırımlardan korkmadığı için doğaüstü bir kahraman olarak görülmüştü fakat herşey yıldırımlar ile başlamıştı. İlk hücrelerin evrimi, Tanrı kavramının ilk keşfi, ilk büyük yangın ve ilk doğa kurbanlarının failidir yıldırım.

2012 yılının olağan bir haziran günüydü. Mali’de açık bir gökyüzünde görülebilen evrende, kahve fincanının izini andırıyordu ay. Saat neredeyse 3 olmuş ve 4 çocuğu ile eşi uyuyordu üzeri geniş ağaç yapraklarıyla izole edilmiş evlerinde. Loka ayaklarını uzatmış ve sağ ayağını sol ayağının üzerine atarak ağzındaki ufak dal parçasını diliyle oynatırken Sirius’a doğru dalmıştı yine. Bu güzel gecede gökyüzüne bakarken, Loka’nın göz bebeklerinden alt kirpiklerine doğru yansıması geçen bir yıldırım düştü 200 metre yakınına. Küçük Beir henüz 1 yaşında olduğu için uykusu çok hafifti ve onun korkudan ağlamasıyla uyanmıştı annesi ve kardeşleri.

Dogonların “Bilge” kavramı diğer kabilelerden çok farklıydı. Nöronları artık iflas etmiş ve sırf yaşadığı gün sayısı fazla diye bilgeliği kabul edilen, üstelik yaşı 90’a dayanmış ihtiyar itaatkarlığı dogonlarda yoktu. Atalarının öğretilerini ve kabilelerinin gelceğini tayin edecek, üstelik düşünce gücü sağlıklı olacak bireyler genelde 30-40 yaş arası kabile halkından seçilirdi. Çok kalabalık olmadıkları için zaten bir sonraki bilge kişi genel olarak kabul görürdü. 3 yıldır bilgeliği sürdüren 36 yaşındaki Loka; evinin kenarına yaslanmış olarak duran nemli, sert ve büyük ağaç yapraklarını alarak yıldırımın düştüğü arazide tutuşan kuru otları söndürmek için koşarak hemen müdahele etti.

Seslerden ve yıldırımın toprağa çarptığı andaki tepkimesini hisseden birkaç dogon da Loka’nın yanına koşarak yardım etmişti.

Yıldırımın toprağa dokunduğu alanda 40cm yarıçapında bir oyuk oluşmuş ve tutuşan otları söndürdükten sonra o oyuğun içinde bir metal küre olduğunu gören Loka şaşkınlık ile elindeki yaprakları kullanarak küreye dokunmak istedi. Nemli yaprakların metal küreye dokunan kısmı ısıdan dolayı birden kuruyarak koyu renk almaya başladı. Gökyüzünden düşen metal bir küre ve doğal yollar ile soğumasını bekleyen şaşkın onlarca kişi ancak 2 saat sonra kürenin içinde ne olduğunu öğrenmeye kesin kararlıydı.

Küreyi sedyeye benzeyen ve ipten ördükleri taşıma aracına yükledikler ve Kutsal Mağara’ya götürdüler. İlk Bilge’nin oturduğu ve hala hafif çökmüş olarak durak kayanın üzerine koydular. 2 gün boyunca süren dualar, ilkel aletler, tartışmalı uğraşlar ancak birkaç sıyrık oluşturabilmişti kürenin metal yüzeyinde.

Yüzbinlerce yıldır göç ederek diğer ülkelere giden doğduğu topraklarda ölmek için geri dönüp huzurlu bir hayat ile son nefesini bu topraklarda veren dogon üyelerinden dinledikleri hikayeler ile Profesör Templ’in anlattığı olaylardan bildikleri kadarıyla gelişmiş ülkedeki insanlar birbirini yok etmek için uçan gemiler yapıyormuş. Üstelik bu uçan gemiler demir güllelerle koca şehirleri yok ediyorlarmış.

Loka bu güllenin bir uçaktan atılabileceğini düşünmüştü birkaç defa. Fakat herhangi bir patlamaya sebep olmamıştı henüz.

Köye 4 kilometre uzaklıkta olan derede 7 genç erkek balık avlıyordu. Güneş tam tepede ve öğle sıcağı vücutlarını ter içinde bırakmışken birden yağmur bulutları güneşin önünü kesmişti. Ferahlatıcı bir yağmur yağıyor ve dereye düşen yağmur damlalarının çıkardığı hışırtı sesinin arasından bir çocuk sesi yankılanıyordu sanki. Loka sağ elini kaşlarına siper ederek arkalarından köy yönünde ufuğa doğru gözlerini kısarak baktığında koşarak gelen büyük oğlunu gördü. Henüz yedi yaşında olan Buap’ın ne söylediği belli olmuyordu. Elindeki oltayı yere atarak, 4 kilometreyi koşarak gelen oğluna doğru koşmaya başladı. Kabilenin diğer gençleri de koşarak Buap’ı omuzlarından tutarak durdurdu.

Sirius ŞizofrenleriHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin