12 Bölüm...

168 5 0
                                    

Hye su ne olduğunu anlamadan karşısında duran adamın dudaklarını dudakların da hissetti. Bedeni onun bedeni altında ateşle yanıyordu adeta. Sırtı dayalı soğuk duvar bile bedeninde ki ateşi alamıyordu. Belki de hiçbir soğukluk bedenini saran ateşi alıp götüremezdi. Hiç düşünmeden hareket ediyordu.

Adamın boynuna kollarını dolayıp iyice parmak uçlarında yükseldi. Karşısındaki adam azıcık eğilmişti ama bir hamlede onu yukarı kaldırıp kendi boyuna getirdi. Kızın saçlarına doladığı parmaklar onu daha çok şehvete davet ediyordu. Kendisinde duyduğu isteğin aynısının kızdan kendi bedenine geçtiğini hissetti. Bu his daha çok zevk duymasına sebep oluyordu.

Arada bir nefes almak için mühürlenen iki dudak gevşiyor boş bulunan aralıklardan alınan derin nefeslerle yeniden kilitleniyordu. Tutkunun başka bir türüydü birbirlerine düğümlenen dudaklar. Bu yüzden kimse ne olduğunu bilmiyordu. Kendileri bile ne olduğunu bilmiyordu. Mesela hye su neden parmaklarının koyu kahve saçlarda yer aldığını bilmiyordu.

Yâda il sungun ellerinin neden kızın bedeninde dolaştığını bilmiyordu. Hatta kızın siyah badisinden ellerini içine daldırıp çıplak teninde neden dolaştırdığını bilmiyordu. Oysa ikisi de kanunlara sırtını dönmüştü. İkisi de nişanlıydı. Özellikle il sung; hye su dan daha fazla nişanlıydı.

En azından hye su tepkisini ortaya koymuş ve ortalıktan yok olmuştu ama il sung öyle değildi. Babasının nişan konusuna itiraz etmemişti. Bir başkasına verdiği sözü bile unutmuştu. Aklına gelen düşünce ile duraksadı. Dudakları ritmini kaybederken küçükken ağzından dökülen sözler zihnine doluyordu. Tıpkı bugün olmuş gibi…

**

Küçük bir kız çocuğunun ağladığını duydu il sung. Oturduğu koca koltuktan atlayarak inip etrafına bakındı. Kendi teninden daha açık renkli olan küçük bir kız elleri ile yüzünü kapatıp hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Merakla yanına yaklaştı. Derin iç çekişleri küçük bir çocuğa ait değilmiş gibiydi.

İnsanın içine işleyen bir ağlayışı vardı. Üzerinde duran beyaz kurdeleli elbisesine baktı ilk. Küçük bedeni kendine bir beden büyük gelen elbisenin içinde kaybolmuş saçını ise ikiye ayırıp toplamıştı. İki yan tarafından toplanan saçların biri yukarıda diğeri aşağıdaydı.

Beceriksizce toplandığı belli yoluyordu. Kızı incelemeyi bırakıp minik elini minik omuzlara yerleştirdi. Bir büyük gibi iç çeken tavırlarına karşılık o da bir büyük gibi davranıyordu. Kız Omzuna değen elle başını kaldırdı…

**

Zihnine dolan minik gözlerle gözleri hızla açtı. Dudaklarına hapsolmuş dudakların hareketi kendi bozulan hareketleri ile bozuluyordu. O gözler zihnini bulanıklaştırdığı için olsa gerek bedenini fetih eden şehvet yok oluyor yerini başka duygulara bırakıyordu. Dudaklarını yavaşça kızın dudaklarından ayırdı.

Bu Dudaklar onu şehvetle kavrasa da farklı duygularla ayrılmıştı. Bu da kalbine farklı duygular aşılıyordu. Karşısında ki kadının gözlerine aktı. Elleri hala yanaklarındaydı ve Avuçlarının içinde kızın sarı saçları duruyordu. Saçları parmaklarının arasına sıkıştırdı.

Bir süre sadece kızın gözlerine baktı. Hye su’nun bakışları da tıpkı o küçük kız gibi masum ve büyüleyiciydi. Uzun süre dudakların mühürlü kalmasından dolayı olsa gerek yanakları kızarmıştı. Belki de ikinci deneyiminin verdiği etkiyle utanmıştı genç kız. Kim bilir?

Karşısında yüzünün ateşlenmesine sebep olan kadının konuşmasına izin vermeden ellerini yanaklarından önce omuzlarına oradan da kollarını takip ederek ellerini kavradı. Elleri kızın narin parmaklarıyla buluştuğunda parmak uçlarının karıncalandığını hissetti. Bambaşka bir romantizmdi belki de birbirlerine baktıkları anlar. İl sung kızın bir elini bıraktığında aldığı hafif nefesiyle konuşmaya başladı.

KAÇAK GELİNHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin