6.Bölüm

247 7 0
                                    

Hye su; başını camdan içeri sokup yanağından akan yaşları sildi. Chin ho’nun hayatının tehlikede olması onu huzursuz ediyor olsa da kaçmak istiyordu. Saçındaki tokayı çıkarıp sarı saçlarını dağıttı. Gözleri yavaş yavaş kurumaya başlamıştı. Chin ho’nun dediği gibi önce kaçmalıydı. Eline tutuşturulmuş cüzdana ve telefona baktı. O saniye kıyafetinin ve çantasını vermediğini hatırlayıp telaşla arkasını döndü.

Koşarak uzaklaşan adam yok olmuştu ortadan. Üzerinde duran gelinliğin tül kısmını tutup “bununla ben ne yapacağım?” dedi. Hemen yanına koyduğu telefona uzanıp dokunmatik ekrana dokundu. Yanan ışıkla birlikte yüzünde küçük bir gülümseme oluştu. Telefonun ekranına yansıyan resmi dün gibi hatırlıyordu. San jose hastanesine başladıkları ilk gün çekilmişti bu resim.

Chin ho giydiği beyaz önlüğün içinde defileye çıkmaya hazırlanan bir manken gibi duruyordu. Önlüğün önünü kapatıp “benim kadar kimseye yakışmaz bu önlük. Sence hye su?” demişti Chin ho sırıtarak. Kız Hye su demesi üzerine kafasına hafif bir şaplak atıp “sana kaç defa bana hye su deme dedim? Benim adım Jessica; Jessica anladın mı?” demişti. Daha sonra Chin ho’nun saçlarını dağıtıp “Hadi bu anı ölümsüzleştirelim.” Diyip fotoğraf çekmişlerdi.

Telefonun ekranını kapatıp yeniden peyda olan yaşlarını sildi. Eline tutuşturduğu cüzdanı açıp içinde ki miktara bakmak o zaman aklına geldi. İçindeki miktarın azlığı ile telaşla taksi metreye bakış attı. Hızla adama “kenara çekin!” dedi. Cebindeki miktara bakmadan nasıl Chin ho cüzdanı ellerine tutuşturmuştu. Taksiden debelenerek çıkıp etrafına bakındı. Ne yapacaktı şimdi.

Omuzlarına bırakılan ceketi giyip biraz olsun gelinliği saklamak istedi ama ne mümkün kocaman gelinlik insanların dikkatini çekiyordu. Chin ho’ya içinden sövmeye başladı. Ne diye kaz tüyü gibi yığın yığın bir gelinlik seçmişti ki? Nere de olduğunu anlamaya çalıştı. Yıllardır Kore de olmayışı yüzünden her yer farklı yabancı gözüküyordu gözüne. Şimdi ne yapacaktı? Nereye gidecekti? Kimse kalmamıştı arkadaşım diyip de babasından korkmayacak.

Amaçsızca sokakta yürümeye başladı. En azından ayağında ki ayakkabının converse olmasına seviniyordu. Amerika da kazandığı bu rahat tutum onun yürümesini kolaylaştırıyordu. Gelinliğin eteklerini kaldırıp yeşil converslerini ortaya çıkararak yürümeye başladı. Çevresinde ki insanların şaşkın bakışlarından rahatsız olmuştu. Biri deli gibi gelinlikle ortalıkta dolaşıyordu. Hadi onu geçiyordu gelinliğin altından çıkan ayakkabı beyaz bir topuklu değil de yeşil bir conversedi.

Başını öne eğip yüzünü saklamaya çalışarak yürümeye devam etti. Ta ki siyah bir araba hızla yanından geçip geri geri geldiğini fark edene kadar... Yok, olduğunu fark eden ızbandutlar çoktan aramaya çıkmıştı kızı. Hye su gördüğü adamlarla geriye dönüp hızla koşmaya başladı. Bu sefer yakalanmak gibi bir niyeti yoktu. Asla yakalanmayacaktı. Çevresinde ki insanlara bağırarak koşuyordu. Kalabalık caddede herkes ona yol verirken hemen arkasından koşan iri yarı adamların önünü kesiyorlardı. Hatta bu yüzden yere düşenler bile olmuştu ama en azından adamları kalabalık cadde yavaşlatıyordu.

Hye su öylesine çok korkuyordu ki ağır gelinliğe rağmen hızlı koşuyordu. Evinde de böyle hızlı koşsaydı belki de yakalanamayacak ve bunların hiç biri olmayacaktı. Koşarken nefesinin kesildiğini hissetti. Elini göğsüne bastırıp “koşmak zorundasın jessica! Asla ama asla yakalanmamalısın!” dedi. Adımlarını hızlandırıp daha hızlı koştu… Dilinin damağının birbirine yapıştığı bir anda duramazdı.

Koşmanın etkisiyle arada bir öksürüyor, hava ciğerlerini yakıyordu. Bir ara durup iki büklüm bile oldu. Ama adımlarını yeniden hızlandırdı. Diğer yandan etrafına bakınıyor saklanabilecek bir yer arıyordu. Ama yoktu kocaman gelinlikle nereye girse sırıtır; yakalanırdı. Gözüne takılan mavi üstü açık arabayla etrafını kolaçan etti. Üzerinde duran deri ceketi çıkarıp hızla içine sıçrayıp üzerine ceketi örttü. Eğer şimdi yakalanırsa en azından denemiş olacaktı.

KAÇAK GELİNHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin