3.Bölüm

300 8 0
                                    

Chin ho hızla doktorlara ayrılan odaya dalıp etrafa bakındı. Jessica burada da yoktu. Sabah kızı evine gitmiş ve yarı açık kapıdan içeri girip “Hye su, hırsızlara açık davetiye mi sunuyorsun?” diyip kapıyı kapatmıştı. İçeri de bir süre dolandıktan sonra yukarı seslenip “Seni bekliyorum hadi işe geç kalacağız. Doktor İan’ı kızdırmak istemezsin ya!” diye bağırdı. Ama jessica dan alamadığı cevaplar onun yukarı çıkması gerektirdiğini düşündü. Yavaşça merdivenleri çıkarken “yukarı geliyorum ona göre hazır ol.” Dedi. Yanlış bir manzara karşısın da jessica’nın vereceği tepkiyi biliyordu. Ama jessica ona bile cevap vermiyordu.

Yukarı çıkıp odasının olduğu koridora döndü. Açık olan kapıdan içeri girip dağınık yatağa baktı. Kafası karışmıştı Chin ho’nun. Neredeydi bu kız? Evde “Hye su!” diye bağırmaya başladı odaları tek tek dolaşıyordu ama yoktu kız. Kulağını banyo kapısına yaslayıp içerde olup olmadığını doğrulamaya çalıştı. Banyodan da su sesi gelmiyordu. Banyo kapısını açıp içeri göz attı. Yoktu… Jessica evde yoktu ve bu chin ho’yu telaşlandırıyordu. Telefonunu çıkartıp kızı aradı. Bir yerden telefon sesi geliyordu. Telefonu yüzünden çekip zil sesini takip etti. Şimdi deli gibi korkuyordu.

Birinin jessica’ya zarar verme ihtimali Chin ho’yu deliye çeviriyordu. Bu yüzden titrek adımlarla ilerlemeye devam ediyordu. Ses jessica’nın yatak odasından geliyordu. Kapıyı yavaşça itip içeri bakındı. Telefonu yatağın yanın da olan çekmeceli komedinin üzerinde duruyordu. Telefonu eline alıp “Hye su bu hiç komik değil.” Dedi. Artık kızın şaka yaptığı ihtimalleri üzerindeydi ama şimdiye kız kahkahalarla üzerine atılıp “kandırdım seni… Şu suratına bak…” demeliydi. Sessizlikte kendi sesinden başka bir ses duyamıyordu ama.

Sessiz bir kıkırdanış bile yoktu. Nefes alıp verişleri sıklaştı. Jessica evde yoktu. Hızla merdivenlerden inip portmantoya baktı. En azından çantası orada değildi. Bu derin bir nefes almasını sağlamıştı bu. Şimdi kızın işe erken gittiğini düşünmek istiyordu. Telefonunu cebine koyup kapıyı da sıkıca çekip açık kalıp kalmadığını kontrol ettikten sonra kızın evinden uzaklaştı. Kesinlikle Jessica ona göre hastanedeydi artık. Bindiği otobüste biraz olsun kendini rahat hissediyordu ama içine oturan o endişe de neyin nesiydi? Cebin de çalan telefonun sesi ile kendine gelip telefonu cebinden çıkardı.

Ekranda beliren isim ise nefesinin kesilmesine sebep oluyordu başını kaldırıp etrafına bakındı. Gözleri irileşmişti. Endişesi git gide artmaya başlamıştı. Kendini “ona bir şey olmadı.” Diye telkin ediyordu. Titrek elleriyle kızın teflonunu açıp telefonu kulağına götürdü. Kalbi deli gibi sıkışmıştı. Nefes alıp verişi bozulmuştu. Eğer ona bir şey olmuşsa… Bu düşünceyi zihninde geriye itip “efendim.” Dedi.

Doktor ian’ın şaşkın sesini önemsemedi bile. Adam telefon açılır açılmaz “nerede kaldın sen!” diye bağırmıştı. Bu da demek oluyor ki jessica hastanede değildi. Başını iki yana salladı. Oturduğu yerden kalkıp otobüsün dur tuşuna bastı. Diğer yandan “Durdurun otobüsü!” diye bağırıyordu. Düzgün aksanı bile telaştan bozulmuştu. Otobüste bulunan birkaç insan ezici bakışlarını çocuğun yüzünde tutsa da bunu önemsemedi Chin ho. Şuan jessica kayıptı… Bundan önemli hiçbir şey olamazdı hayatında.

Otobüsten inip etrafına bakındı. Bir yerde taksi olmalıydı. Onu aramaya bir yerden başlamalıydı. Eğer jessica’ya bir şey olursa babasına bunun açıklamasını yapamazdı. Ona emanet olan kızı nasıl kaybettiğini açıklayamazdı. Sanki havada asit varmış gibi aldığı hava ciğerlerini; genzini yakıyordu. Aldığı hava ciğerlerin de barınmıyormuş gibi dışarı çıkıyordu. Korkudan ne yapması gerektiğini bilmiyordu. Bir yerden başlamalıydı ama nereden? Sokakta giden taksilerden birini durdurdu. Adamın nereye gideceksiniz sorusuna bir süre düşündükten sonra “San Jose hastanesi!” dedi.

KAÇAK GELİNHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin