Bölüm 1: Arınma

14.2K 152 38
                                    

Roger Barrett anahtarı bulduğunu sanıyordu. Işık, elektrik ve ses birbirinden ayrılmaz bir bütün gibi. Ses’in görünmeyen bir ışık kaynağı olduğunu düşünüyordu.

Embriyonik Gelişim sürecinde mRNA genlerimizde kaderimizi kodluyorsa o halde her şeyin değişiminin baştan mümkün olacağını düşünüyordu. Kafasında durmadan senaryolar beliriyor ve bunların gerçekten “gerçek” olup olmadığını anlamlandıramıyordu. Tüm bu renkler sadece ışıktan ibaret, dokunduğu papatyanın yaprakları beyaz olur muydu ışık olmasaydı? Gerçek olan aslında düşüncenin açığa çıkabilmesiydi çünkü ışığın olmadığı yerde varolabilen tek şey düşünceydi.

Babasını kaybettiği çocukluk döneminden beri kendini oyalayacak birçok şey vardı fakat artık biriken ve ertelenen üzüntüleri ile yüzleşme zamanı gelmişti. Bilmem kaç kilotunluk bir patlamaya maruz kalıyordu bin üç yüz otuz beş gramlık beyni.

“Lanet olası saçlarım bu kadar çabuk uzamak zorunda mı? Neden önemli vakitlerimi pis saçlarımı temizlemek için öldürüyorum ki? Acaba ekvatorda saçlarım daha geç uzar mı?…”

Geçmişe dönmeye karar verdi. Hayır geçmiş yıllardaki o sevinçli, bir tek sigarayı bile ağzından bırakmadan yarattığı o notaların zamanına değil. Daha geriye. Hatta daha 4 yaşındayken kaybettiği babasının tabutu başında durup ellerini saçlarının arasına sapladığı günden daha geriye. Daha doğmadığı zamana. Ana rahmine düştüğü günlere. Tüm bu karmaşanın ve düşüncesindeki karışıklığın çözülmesi için vakit kaybetmemsi gerekiyordu. Dün akşam aldığı jiletleri dizmişti banyodaki küvetin kenarındaki, Sua Caddesi’ne bakan pencerenin eşiğine.

40 dakikadır soğuk su küvete akıyor fakat tıpası takılı olmadığı için Roger’ın bacaklarının arasından sular süzülerek Zen Şehri‘nin kanalizasyonunu temizleyerek Suner Denizi‘ne doğru yol alıyordu. Yapıları kirlenmediği için hidrojen molekülleri gayet mutluydu.

Soğuktan kemikleri alçıya alınmış bir hasta gibi birbirine kenetlenmişti ve sağ kolunu kaldırıp pencerenin önündeki jiletlerden birisini almak için hareket etmek istediğinde epey canı yanmıştı. Acının beyine iletilen koşullu bir istek olduğunu bildiği için dudaklarına “evet ıhhh diye sesler çıkarman gerekiyor” gibi bir komut göndermesini engellemişti. Lavaboda asılı duran aynayı yumrukladığı zaman yere düşen parçalardan en büyüğünü küvetin kenarındaki musluğun üzerine kaymayacak şekilde oturtmuştu. Sol eli ile yüzünün sol kaşı ile sağ kaşının arasındaki mesafeden gererek, jileti sağ eline alıp ucunu buz gibi akan su ile ıslatıp sol kaşını soldan sağa doğru çizdi. Sağ kaşının ortasından soldan sağa doğru bir yol yapmıştı. Daha önce kesmediği bir bölge olduğundan ilk birkaç saniye ne bir acı ne de başka bir hisse kapılmadı. Kaşlarının altındaki acı sinirleri kullanılmamaktan uyuşuk düşmüştü. Kaşından gözlerinin altındaki yanak çıkıntısına doğru süzülen ince kanlar çenesinden sonra küvete damlıyordu. Henüz yoğun bir kan akışı yoktu. Jilette kalan siyah kaşlarından bir demet olan kılları suyun altında temizleyerek Suner Denizi‘ne yola çıkmak üzere kanalizasyona yolladı.

Sirius ŞizofrenleriWhere stories live. Discover now