17. B ö l ü m.

23.7K 1.1K 299
                                    

Sınırsız'a tam beş aydır gelmiştim. Tamı tamına beş ay olmuştu. Onunla birkaç kez karşılaşmış olmama rağmen gözlerindeki merhameti ilk defa yakalamıştım. Duygusuzluk, ifadesizlik, öfke, acımasızlık... her türlü negatif duyguyu görmüştüm ama iyiye dair hiçbir şey görmemiştim şimdiye kadar. Ama ilk defa bana karşı merhamet vardı gözlerinde. Üstelik kardeşine de karşı. Başkasına sopsoğuk bakan gözler kardeşine sımsıcak bakıyordu. Herkese karşı acımasızdı ama sevdiklerinle karşı korumacı, sevgi dolu bir ağabeydi. Bu yüzüyle ilk defa karşılaştığım için şaşkındım.

Kardeşinin saçlarından öperek yataktan ayağa kalktı. Geceden daha siyah gözleri beni buldu.

"Üstün ıslak. Hasta olabilirsin.
Değiştir." Bunu derken bile emrediyordu resmen.Gözlerimi devirmemek için zor tuttum kendimi.

Nil diğer adıyla Pera, "sen giyin. Ben salonda bekliyorum," diyerek bana sımsıcak bir tebessüm yollayıp odadan ayrıldı. Resmen yerinde sekiyordu. Çok tatlı ve enerjik kızdı. Bu evde bile insanı yüzünü gülümsetebiliyordu.

Arkasından gülümseyerek baktım. "Çok tatlı bir kardeşin var. Sizin duvar gibi duygusuz yüzünüzün tam aksine cıvıl cıvıl bir kız." Ona baktım. Zaten bana bakıyordu. Ayakta durmuş ıslak eşofmanının cebine ellerini koymuş bir şekilde bakıyordu bana.

Kaşlarımı çattım. "Bak yine cıbıldak cıbıldak duruyorsun karşımda. Yahu sen hiç üst giymez misin? Ne bu cıbıldak haller? Kardeşin de var karşında cıbıldak cıbıldak duruyorsun. Tamam o kardeşin olabilir ama bende bu evde misafirim. Cıbıldak cıbıldak duramazsın karşımda!" Nefes bile almadan taramalı tüfek gibi konuşurken onun dudaklarıma doğru baktığını fark ettim. Bunu fark ettiğimi anladığında bakışlarını odanın herhangi bir köşesine çevirdi.

"Her neyse. Hazırlan. Çabuk ol." dedi. Odadan çıkmak için arkasını döndü. Kapıdan çıkmadan önce bana döndü. Onunla aynı anda, "sen," dedi.

Gülümser gibi oldu ama yüzünde mimik oynamadı. "Önce sen." dedi.

Yataktan kalkıp karşısına geçtim. "Ulaş." diye söze girdim. İfadesiz bakışlarından bir sürü duygu geçti ama yüzünü öyle ifadesiz tutuyordu ki yüzündeki duyguyu çözmem imkansızdı.

"Ne olmuş ona?" Düz bir ses tonuyla sorduğu soru içimi ürpertmişti.

"Onunla görüşmek istiyorum. Madem güçlü ve her yerde sözün geçiyor. Ulaş'ı görmek istiyorum." Yüzüme ifadesiz yüzüyle bakarken, "onu çok özledi.," diye ekledim.

"Şuan tüm derdin bu mu?" diye sordu. Ses tonunda gizleyemediği bir öfke vardı.

Başımı salladım. "Evet, tüm derdim bu."

Yüzüme duygusuz yüzüyle bakmaya
devam etti. Dilini dudaklarının üzerinde gezdirip, başını sallayarak onayladı. "Pekela. Bakarız. Şuan mümkün değil. Düşmanlarımım tüm ok'u Ulaş'ın üzerindeyken bu riskli olur. Umarım ortalık durulana hasretinden odalara kapatmazsın kendini." Dudağını alaylıca dudağının köşesini kıvırıp arkasını döndüğü gibi hızlı adımlarla odadan çıktı.

Arkasından baka kaldım. Beni kıskanıyor olamazdı değil mi?

♾️

Büyük ve gösterişli salondaki masada çekingence oturuyordum. Masanın baş köşesinde Mesih, hemen yanında küçük kız kardeşi Nil, hemen yanında da, erkek kardeşi Merih vardı. Ve masanın diğer ucunda da ben oturuyordum.

Merih bana ters bakışlar atıyordu. Benden haz almıyordu. Bende ona bayılmıyordum.

Masada bir kuş sütü eksikti. Resmen bir orduya yeterdi ama ses etmedim.

KIRMIZI DÜŞHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin