1. B ö l ü m.

111K 2.4K 1.8K
                                    

İlk bölüm yayınlama tarihi 23.02.2022

Bu kısma saat ve tarih bırakmanızı rica ediyorum.

Sınırsız bir direnişin hikayesi.

4 ay sonra. 3 Mayıs.

Ağaçlar sıkkındı, güneşten kurtulup yağmur damlalarına kavuşmak istiyordu ama yakıcı güneş buna asla izin vermiyordu, vermeyecekti de. Yazın şah'ı oydu: Kafasında bir taç, her yıl aylarca geçmek bilmeyen günlerin bitmesini beklemişti. Beklediğine değmişti de, yağmur Mayıs ay'ına rağmen bütün sokakları esir almıştı.

Rüzgarsa padişahın yardımcısı, vezir gibiydi bu fetihte, kara yardımcı oluyordu: Zehrin yayılmasını sağlayarak her şeyi uyuşturuyor, bir geminin dümeni gibi fetihlerin nereye yapılacağını belirliyordu. İnsanlar soğuk içeceklerin dışarda yudumlayıp havanın sıcaklığından mızmızlanırken dışarıda, çocuklar çişeleyen yağmurlarla bir oyun gerçekleşiyordu.

Yağmur, damlalarını doğaya yöneltirken, kendini yüce gibi hissediyordu. Uzun süre beklediği şeylerin sonucunda elinde bir şey olacaktı, kendini yenilmez ve yok edilmez hissediyordu yaz.

Tıpkı yaz ve kış gibiydi Mesih Yıldıran. İşte onu tanımlaya cümleler tam olarak buydu; kış kadar soğuk ve buz ama bir o kadar cehennem kadar sıcak...

Odanın kasvetli ve ürkütücü havası insanı yeterince boğmaya yeterken içilen sigaranın dumanları üzerine bir sis gibi çökmüş, üzerinden hayli zaman geçmesine rağmen odayı terk etmemişti. Taht'ta benzer, kırmızının vahşi renginde olan koltuğun üzerinde ayak ayak üstüne atmış adamı görmek neredeyse imkansızdı. Cam sehpada duran viski şişelerinden ve kristal cam bardağından bakışlarının neden bu kadar dalgın ve ağır olduğu anlaşılıyordu; okuduğu bir kitabın eskimiş sayfasındaki cümlelerden dolayıydı.

Soğuk düşlerimizin sıcak yanak dokunuşlarına dönüşeceği anların habercisiydi belkide gönül kırgınlıklarımız. Kuşanmıştık ikimizde sözcüklerden yaptığımız zırhlarımızı... sustuk...susuştuk...

Sadece gözlerimizde birikip titreyen gözyaşlarının soğukluğunun yüreklerimizi ısıtacacağı anı bekleyerek geçirdik bir süreyi. Ağaçların yaparaklarını dökmeye başladığı zamanlarda bizim içimizde biriken kötümser duygularında dökülüşüydü belkide sözcüklerden birbirimize fırlattığımız kurşunlarımız.

Yanma vaktinden az önceki üşüme hali...dökülme öncesi kopma halinin duyumsanmasıydı. Döktük döküldük. Sustuk susuştuk...

Eli, keskin, köşeli sivri çenesinin altındaydı. Okuduğu mısra'da kendi hayatını görmüştü. Bu satırlar resmen kendisini anlatıyordu. Kitabın kapağını kapatarak, koltuğun yanında duran cam sehpaya gelişi güzel fırlattı. Ellerini dizlerine yaslayarak ayağa kalktı. Fransız tarzı odasının mutfak bölümüne geçip, mini bar dolaptan sert bir viski çıkartıp kristal bardağa doldurdu. İçkisini yavaşça boğazından süzülmesine izin vererek odaya geçerken, odaya göz atmayı da ihmal etmedi.

Odanın duvarları, asılan gazete sayfalarından neredeyse gözükmüyordu. Her bir sayfa da cinayet haberleri yazan gazeteler itinayla duvara yapıştırılmıştı.

Sır Perdesi Aralanmadı...

Keskin Nişancı Cinayeti...

KIRMIZI DÜŞHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin