Bölüm 27

44.4K 2.5K 232
                                    


Nasıl olurdu bu nasıl... Sırtındaki kaburgalar açıkça görülüyordu. Kucağımda başı geriye doğru düştüğünde bağırışım kara denizin duyduğu en kahredici ağıttı...

" Fulyaaaa ben sensiz ne yaparım, Fulyaam"

Artık sadece ölmek istiyordum. Aydın kucağımdaki sevdiceğimi almak istedi ama vermedim. Verir miydim? O ölecekse ben de ölecek ama yine de onu kimseye vermeyecektim. Yukarıya çıktığımda üzerim tamamen kan olmuştu. Tuğba yerde yatan annemi sarsıyordu ama umurumda değildi. Yanımda hızla duran arabadan Mert indi onların yardımıyla arka koltuğa geçtim ve yüz üstü yatırdım kadınımı kucağıma, Aydın öne oturmuştu ve Mert kimseyi beklemeden arabayı çalıştırdı. Ambulansı bekleyecek zaman yoktu zaten bu dumandan buralara kadar çıkabileceğini de sanmıyordum. Ağzımda tek dua vardı.

" Allahım ya bana onu bağışla ya da beni de onun gibi yanına al"

Aydın ağlayarak, yumruklarını savurarak hızlı gitmesini söylüyordu Mert'e. Gidiyorduk gitmesine ama gözlerim sevdiğim kadının sırtında yani artık olmayan teninde gezinirken daha geçen gün krem sürerken nasıl öptüğüm geldi. Nasıl ürperiyordu teni

" Allahım lütfen onu bana bağışla"

Gözyaşlarım onun kan içindeki sırtına damlarken Aydın bana döndü

" Kes şunu abi o yaşayacak, o ölmeyecek, ölemez"

Ellerimle yüzümü kapattım. Nefes alırken kanının kokusu bütün ciğerlerimi sarmıştı. Saçlarımı yolarcasına geriye ittiğimde Aydın'ın bana bakan gözlerinden sicim gibi yaşlar akıyordu.

" Abi yalvarırım kendinde kal"

Bana bunu söyleyen adam önüne döner dönmez hüngür hüngür ağlamaya başlamıştı. Kardeşimin ağzından çıkan boğuk yakarışlara Mert'in de sesi karıştı

" Yapmayın lan böyle"

Ama o da ağlıyordu daha tanımadığı nişanlıma ağlıyordu burnunu çeke çeke....

Yol o kadar uzun gelmişti ki ben kullanmadığım için kızmıştım kendime ama bırakamazdım ki kucağımdaki dünyanın en kıymetli varlığını... Hastanenin önünde acı bir frenle durduğumuzda doktorlar ve hemşireler hazır bir vaziyette bizi bekliyorlardı. Uzanıp onlar aldılar kucağımdan ve hızla içeri girdiler. Ardından hızla bizde girdik ama girdikleri odaya bizi almadılar. Olduğum yerde yumruğum ağzımda sabırsızlanarak beklerken birkaç dakika içinde hemşire koşarak geldi ve kan bulunması gerektiğini çok acil olduğunu söyledi. Kan grubumuz aynıydı Aydın ve ben hemen hemşirenin peşinden gittik. Karşı odaya almışlardı bizi ve kapının açık kalmasını söyledim aceleyle damar yolu takan kıza, dediğimi yaptı ve hemen koşarak yine çıktı. Aydın'ın gözleri dizlerimdeydi, üzerimdeki eşofman olduğu gibi kandı. Sevdiğim kadının kanıyla kaplıydım ve o hayata tutunsun diye şimdi kendi kanımı ona veriyordum. Onun yaşaması için canımı bile verirdim. İçeriye tüm aile girdiğinde acı ağlayışıyla Elif hastaneyi inletmişti. Hemşireler çıkmıştı onları susturmak için ama hiçbir şey diyememişlerdi. Bir doktor koşa koşa gelip Elif'e sarılmıştı. Geçen gün kadınım düştüğünde onu muayene eden doktordu bu ve şu an yere dizlerinin üzerine düşen Elif'i teselli etmeye çalışıyordu. Yerde oturan Elif'i, Aydın o halde görünce kahrolmuştu eli bir an kolundaki iğneye gitse de ağlayarak elini geri çekti ve gözlerini koluyla örttü, kalkmadı. Fulya için gerekli olan kanı vermeyi bırakmadı ve başını öbür yana çevirdi sevgilisinin kahroluşunu görmemek için. Annemin ağlayışı artık sessizdi ama elleri dizlerini dövüyordu. Elif birden hırsla yerinden kalktı ve annemin yanındaki Tuğba'nın yakasına yapıştı, onu silkeleyerek bağırmaya başladı

ŞANS Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin