Bölüm ♦10♦

3.8K 216 2
                                    

"Sıktırtmayın lan kafanıza. Nerede onu söyleyin. HADİİ"

    Kemal İstanbul'un metruk ara sokaklarında Erdemiyle çok dolanmıştı. Her yerini avucunun içi gibi bilirdi. Çocuklukları havayı ya da denizi görerek değil taşı ve çamuru görerek geçmişti. Onun için belinde tabancanın ağırlığı yaşadığının kanıtıydı. Çoğunlukla adam gibi yumruklaşmayı sever, hatta onu bilenler silah icat olmadan önce doğmalıymışsın derlerdi. Ama yıl iki bin on beş gereken tüm aletler üzerinde olması şarttı.

Şimdi de öyle bir an yaşanıyor. Yumrukların gücünün yetmediği belindekine sarıldığı an. "Erdem söyle beni delirtmesinler. Derin en son burada görülmemiş mi?"

Dışarda kar yağsa  bu mahallelere çamurunu bırakırdı. Üstleri başları Erdemin onları yapıştırdığı çamur gölüne batırılmış iki sıska genç Karo'nun sorularını şiddetle yanıtsız bırakıyorlardı.

Diğerinden uzun olan "Onu bırakın gitsin. Ayrıca birazdan hepinizin o kadar canı yanacak ki ben bile duramıyacam zaten" ahh bunları söylerken bir de sırıtmıyor mu Erdem'in aklı çıkıyordu.

Mert, abisinin her an bu adamların kafasına sıkabileceğini biliyordu. Karo ne yapsa doğrusunu yapardı onun için. Ama ulaştıkları tüm bilgileri izlediklerinde onları buraya çıkarmıştı sonunda.

Onun için bunlardan bilgi almadan yapacağını yapmasa daha iyi olurdu. Sadece üçünün gelmesi de başka bir handikaptı. Ama Kemal bu sokaklara diğer çocukları pek sokmazdı.

Nede olsa şimdi çocukları silkeleyen bu iki adamın arka sokaklarda çok mazisi vardı.

O sırada arkalarından farlar üzerlerine yandı iki arabanın sesini ışıklarını görmeden duymuşlardı. Karo gelenleri tahmin ediyordu, çocukların güvendikleri de bunlar olmalıydı.

Kendi içinde ki dinginlikte kaybolmuş, her adam öldürmeye veya silkelemeye başladığında olduğu gibi Kemalle olan bağlantısı kopmuş Karoya dönmüştü.

İki arabadan da çıkan yaklaşık on kişi etraflarını sardı bunların en büyüğü yirmi gibi duruyordu. O da başları olduğunu belirtircesine "Bırak lan onları" ellerinde kelebekler ve çakılarla çok korkunç durmuyorlardı.

Ama Karo gerekirse bir asalak gibi insanın kanını emip kaçıp geceye rahatça karışabileceklerini biliyordu. O yüzden hiçbir zaman belinde ki ya da elinde ki tabancaya güvenmezdi. O yalnız kendine ve yanındakilere güvenirdi.

Tabancayı kafasına dayadığı demin konuşandan çekmedi. Kendi adamları silahlarını diğerlerine yönlendirmişken Karo'nun yakının da duruyorlardı. Yeni gelenler kendi kalabalıklarına rağmen adamın kımıldamamasını delilik olarak gördükleri belliydi.

Tekrar "Bırakın ve defolup gidin buradan. Burası bizim. Bir daha görmeyelim ona göre" söylediklerinin gücünü arttırmak için onların alanına daha da yaklaşmıştı.

Karo sadece gözlerini diktiği noktaya bakıyor konuşmuyordu. Onun tehditlerini iplediği yoktu. Altı üstü küçük veletlerdi.

Tamam, onlara ciddi zarar verebilecek veletler ama bu yollardan o kadar çok geçmişlerdi ki her birini ciddiye almaya kalksa evden adımını atamazdı.

Şu anda içinde ki o soğukluğa müteşekkirdi. Onun sayesinde etrafın sinmesine neden oluyordu ve dışarıdan nasıl göründüğünü de biliyordu. Delirmiş gibi.

"Çekilin lan onların başından. Heyyy kime diyorum" Karo konuşanın sesinde ilk güvensizliği duymuştu.

Onun açısından bakınca, bir hışım buraya gelmiş, adamlarını kurtarmak için diğerlerini toplamış, sonra bir bakış topu topu eli silahlı üç adam.

E o bunlara da alışık tabi. Buralarda silah çeken çoktur. Kendisinin de muhtemelen vardır ama kalabalık olduğu için almayı bile gerek görmemiştir.

Arabadan indiğinden beri gördüğü resimde tüm söylediklerine rağmen bir değişimin olmaması artık onu şaşırtmış ve direncini kırmaya başlar. Adamlar izbandut gibi ve baktıkları yerden bile gözlerini ayırmıyorlardı.

Bu çocuk için, diye düşündü Karo biz ya zır deliyiz ya da çok güvendiğimiz bir şeyler var.

"Ne...Onlardan ne istiyorsunuz onu söyleyin o zaman" sesinin bir an için titremesinden nefret ettiği belliydi.

Karo ilk insani tepkisini verip kafasını kaldırıp konuşana baktı. Gördüğü hoşuna gitmemiş gibi dudak büküp "Bu ikisi bizim aradığımız birinin nerede olduğunu biliyor ama söylemiyorlar" sesi o kadar kısıktı ki yanındakilerin bile duyması güçtü ama o karşısında ki veletlerin duyduğunu biliyordu.

Bu bir güç savaşıydı ve şu anda en çok bağıran en çok korkan sayılırdı.

"Kim..., kimsin sen?" çocuk burada bir şeylerin çok ters gittiğini artık hissetmişti.

İşte bu kadar diye düşündü Karo. Sadece karşısındakine bakmaya devam etti.

O sıra da Erdem "Karo sıkalım mı?" dediğinde bunu planlı yaptığı belliydi.

Elinde deminden beri kelebeği sallayıp duran en büyükleri "Karo mu?" diye istemsizce sordu.

Ardından bir şeyleri fark ettiği belli hemen bıçağını kaldırıp onlara doğru hızla gelmeye başladı bir taraftan da "Karo abi kusura bakma sen olduğunu anlayamadık" bunlar ağzından bir çırpıda dökülüyordu.

Karo göz ucuyla diğerlerinin de silahlarını kaldırdığını gördü. Ama onların elindekinde milim oynama yoktu.

Çocuk yaklaşınca daha tedbirli davranıp yavaşladı ellerini teslim olurmuş gibi havaya kaldırdı "Karo abi. Sen hele de bana kimi arıyorsun. Belki ben yardımcı olurum. Biraz önce olanlar için de kusurumuza bakma abi" endişeli oluğu her halinden belliydi. O da belli ki saklamaya çalışmıyordu.

Karo silahını indirdiğinde ayaklarının dibinden derin rahatlama soluklarını duydu. Erdemle Mert'e de rahatlamalarını işaret ettikten sonra yeni gelene baktı "Derin buradaymış. Nerede?" diye sordu gözlerinin içene bakarak.

Gencin gözleri ani bir şaşkınlıkla açıldı. Ama hemen konuştu "Abi biz ne bilelim. Bizim buraya giren çıkanın haddi hesabı yok"

Erdem bir sinirle üzerine yürüdü "Lan nerede çabuk söyle aldırma ayağımın altına seni şimdi. Bak ya göya bizi yemlicek. Adamın kim olduğunu sormadı bile, tanıdığını anca bu kadar belli eder. Salak" diye soludu dişlerinin arasından.

Yakalandığının farkında olan genç etrafında ki arkadaşlarına baktı. Hiç birinde ses çıkmıyordu çünkü onlarda durumun bokluğunun farkındaydılar.

Karo "Adın ne senin?" diye sorduğunda daha da şaşırdığı belliydi.

"Recep abi" artık yenik çıkıyordu sesi.

"Tamam Recep şimdi bize istediğimizi ver de uzamasın konu"

"Karo abi biz söz verdik"

"LAN ne zamandır sözlerinize sadık herifler oldunuz" diye istemeden atladı Erdem. Ona ters bir bakış fırlatan Kemalin ne demek istediğini anlayıp sustu.

Kemal Mert'e dönüp bir baş işareti yapmadan evvel "Anladım ben seni" dedi Recebe.

Mert iç cebinden çıkardığı iki deste parayı Recebin montunun cebine attı.

Bunları diskoda terletip öğrenmesini de bilirdi ama zamanı ve kesinlikle isteği yoktu. Sonuçta bu çocuklar kendilerine göre yapabildikleri kadar şerefli davranmaya çalışmışlardı.

Recep halinden memnun "Karo abi bu senin aradığın herif yaklaşık dört gün önce geldi. Bizden onu ara ara burada olduğunu hasır altı etmemizi ister karşılığında ufak tefek işlerimizi görmezden gelirdi. Anlarsın ya!" kendinden çok memnun görünüyordu şimdi.

Belli ki Derin bağlantılarını kullanarak bunları birkaç kez kodesten kurtarmıştı.

Recep kendinden emin devam etti "İşte yine geldiğinde bu baya korkmuş görünüyordu sordum ettim ama bir şey demedi. Her neyse her zaman ki yere gitti ama arada bir çıktı. Şimdi orada mıdır bilmem" doğruyu söylediği belliydi.

Karo "İyi götür bakalım oraya bizi" arabasına yürümeye başlamıştı bile.


♦Karo'nun ♦ Nefesi♦Where stories live. Discover now