Zamanın ikiye böldüğü o günün gündüzü ben gecesi oydu. Günün gece ile, gecenin gün ile karışması imkansız sanırdım. Onu tanıyana kadar. Onu tanıyıp kendi kızıllığımı ona katıp karasını yüreğime çalana kadar. Bir tan vaktinde gün geceden ayrıldığı o vakitte kader bizim için işlemeye başladı. Küçük bir mahallenin pek de tekin olmayan sokaklarındaki bildiğim ama tanımadığım bir adam ile kesişti yolum. "Abimi bu hale getiren sensen..." Avucumdaki bıçak benden beklenmeyecek bir cesaretle boğazına dayanmıştı. Cihangir ise ölümden korkmadan o bıçağın keskin ucunda kendi ölümüne oynadı. Benim tuttuğum bıçağı o hareket ettirdi ve sivri bıçak kanını akıtacak bir derinlikte tenini kesti. Çekmek istedim, izin vermedi. "Ben değilsem..." Dedi vicdanıma oynar gibi. "Ben değilsem sen bunun vicdanıyla yaşayacak kadar yürekli misin?"