YARALI

Od turuncubalon9

119K 11.7K 8.6K

Aynadaki gözlerim ile sonunda karşılaştığımda gülümseyerek yüzümün sol tarafındaki yaraya çevirdim bakışlarım... Více

Giriş
10 Yıl Sonra
Son Defa
Ava Evrilen Avcılar
Eski Ve Yeni Yaralar
Alışılmışın Dışı
Yazık Olacak
Yurtsuz Ruh
Çöp Adam
Köşeli Jeton Âtım Bey
Korkmak
Mezar
Tetik ve Tetikçi
Beterin Beteri

Eksik Kahraman

6.7K 817 422
Od turuncubalon9

Bölüm parçası: Cem Çınar-Sevmekten Başka

"Çek elini Âtım. Babamı kızdıracaksın yine." Yere düşmeden yakaladığım kızarmış patatesi ağzıma attıktan sonra dolu dolu ağızla abime cevap verdim.

"Babam hemen gelmez abi. Siz yemeğinizi yiyene kadar çok acıkıyorum."

"Âtım..."

"Abi lütfen!" diyip sözünü kestim. "Çok açım." Ardı ardına ağzıma attığım yiyecekler sayesinde şimdi şişik olan yanaklarıma bakıp gülümsedi.

"Tamam." Eli saçlarıma uzandığında hevesle sandalyesine daha da yaklaştım. Parmaklarını hissettiğimde ben de gülümsüyordum. "Düzgün ye ama. Tabaklar bozulursa fark eder." Kafamı sallayıp, parmak ucuma basarak yükselttiğim bedenim sayesinde uzanabildiğim yiyeceklerle karnımı doyurmaya devam ettim. Hafta sonları abim ve babam ile aynı sofrada yememe izin yoktu. Babamın isteği ile onlar yemeklerini bitirdikten sonra oturuyordum sofraya. Buna fazlasıyla üzülüyor olmamın yanında bir de ıssızlaşan masa nedeniyle genelde aç kalkıyordum sofradan. Bir iki defa abim daha az yiyerek bir şeyler bırakmaya çalışmıştı bana ama babam bunu fark edince ona epey kızmış ve bıraktığı şeyleri çöpe atmıştı. Çok sevdiği babamızı üzmek istemeyen abim uğraşmaktan vazgeçmişti böylece. Bu yüzden diğer çoğu çocuğun aksine hafta içi günlerini daha çok severdim. O günlerde bizim okulumuza, babamın ise işine geç kalmaması gerekiyordu. Bu yüzden kahvaltıyı birlikte yapmak zorundaydık.

Yumurtalı ekmeklerden birine uzandığım sırada abimin;
"Baba!" diyen sesini duydum. Parmaklarımı bulunduğu yerden anında çekip elinde ekmek poşeti ile kapıda durup ifadesiz bir şekilde bizi izleyen adama baktım. Yavaşça yanımıza gelip ekmeği masaya abimin yanına bıraktı.

"Parmaklarına dikkat ederek dilimle ekmeği Senan."

"Peki babacığım." Abim anında hevesle ekmek bıçağına uzandı. Babam ise yüzüme bir kere daha bakmadan yanıma gelip omzumdan tuttu ve neredeyse sürükleyerek kapıya doğru yönlendirdi beni.

"Sen de benimle gel bakalım."

"Baba bu seferlik af..." abimin cümlesini yarıda kesip; "Sen söylediğim şeyi yap oğlum." dedi babam. "Ben birazdan geliyorum." Başıma gelecekleri çok iyi bildiğim için yalvaran bakışlarımı abime çevirdim. Bendeki bakışlarını anında elindeki bıçağa indirip;
"Peki babacığım." dedi bu sefer cansız bir sesle. Kolumdan sürüklenip mutfak kapısından çıkarılana kadar abime baktım ama bir daha göz göze gelmedik.

Babam lavabonun kapısını açarak hala sürüklediği ben ile birlikte içeri girdi ve ardından kapıyı kapattı. Tam karşımda dikilerek sordu.

"Ben sana hafta sonu ile ilgili ne dedim Âtım?"

"Baba..."

"Soruma cevap ver!" İçerde yankılanan gür sesi ile hafifçe sıçrayıp titremeye devam ederek cevap verdim.

"Hafta sonu keyfini benim yüzümü görerek mahvetmek istemediğini bu yüzden sofralara birlikte oturamayacağımızı söyledin." Ezbere kurduğum cümleyi kafasıyla onaylayıp sert sesi ile yeniden konuştu.

"Ve?"

"O-odamdan mümkün olduğunca az çıkmalıyım."

"Aferin. Ezberlemişsin." dedi kemerinin tokasına uzanarak. "Şimdi diz çök." Korkulu gözlerle babamın yüzüne bakarak dediğini yaptım. Daha önce böyle durumlarda birkaç defa itiraz etmişliğim, babama yalvarmışlığım vardı ama bu daha fazla dayak yememe sebep olmuştu. Sesime bile katlanamadığını söylüyordu öyle zamanlarda. "Ellerini arkanda birleştir." Ne olacağını biliyordum. Bu acıyı defalarca tatmıştım. Kemer darbeleri vücuduma inmeye başladığında ruhen de parçalandığımı hissediyordum. Sesimi çıkarmak istemiyordum ama çığlıklarıma da engel olamıyordum işte. Bir sonraki darbe yüzüme gelecek korkusuyla ellerimi çözüp yüzümü korumaya çalıştığımda daha da güçlü vurmaya başladı. "Çek elini!" Anında dediğini yapıp ellerimi arkamda birleştirdim yine. Biraz daha onun vuruşları benim çığlıklarım devam ettikten sonra durdu ve yanıma gelip yüzümü klozete doğru çevirdi. "Şimdi iznim olmadan yediğin şeyleri çıkar!" Yeni bir dayak gelir korkusuyla kafamı hızlı hızlı sallayıp tutuşundan kurtuldum ve parmağımı boğazıma sokup zorlayarak kusmayı başardım. Yediklerimden bu şekilde kurtulduğumda beni bırakıp ayağa kalktı. Ne halde olduğumu umursamadan lavabo kapısına ilerlediğinde gidişini izleyerek kendimi soğuk fayansın üzerine bıraktım. Kapı açıldığında abimin üzgün bakışları ile kesişti bakışlarım. Babam onu omuzlarından tutup;
"Gel oğlum." diyerek salona yönlendirene kadar bana bakmaya devam etti. Gitmesin istiyordum. Bari o merhamet göstersin, az önceki gibi saçımı okşasın istiyordum.

"Beni yine kurtarmadın abi." dediğimde yankılanan sesimi sadece ben duyuyordum. "Beni neden kurtarmadın?" Sanki bir faydasını görecekmişim gibi defalarca aynı cümleyi tekrarlamaya devam ettiğimde aynı şeyi söyleyen daha kalın bir ses işittim ve gözlerimi araladım. Bilinçsizce kalın sesim ile son bir kez daha aynı şeyi söyledikten sonra kendime geldim. Yine eskilerden bir kabus karartmıştı rüyalarımı. Bu duruma alışıktım aslında sık sık başıma gelirdi. Yaşadığım şeyler eskide kalmıştı ama gölgeleri hala yakamı bırakmıyorlardı maalesef.

Kapıdaki hareketlilik dikkatimi çektiğinde gözlerimi kaşıyan ellerimi hemen çektim. Abim yıllar önce tıpkı o lavabo kapısında olduğu gibi benzer üzgün bakışlar ile beni izliyordu. O zaman ufak bir teselli olabilecek bu bakışlar, yüzümün son haliyle iyice etkisini yitirmişti.

"Neden uyandırmadın beni?"

"Saat henüz erken. Biraz daha uyuyabilirsin."

"Hayır." dedim yatağımdan kalkarken. Bir daha kabus görme ihtimaline bile katlanamıyordum. Lavaboya gitmek için kapıya yöneldiğimde önümden çekildi. Odadan çıktığımda ise kolumdan tutarak durdurdu.

"Âtım ben yapamazdım." Neden bahsettiğini az çok anlamıştım ama yine de kaşlarımı çatarak devam etmesini bekledim. O da beni fazla bekletmeden devam etti. "Babamıza karşı gelemezdim." Hala uyurken gördüğüm şeylerin etkisi ile öfkeliydim. Bir şeyleri parçalara ayırma isteği ile yanıp tutuşuyordum. Büyük haksızlıklara uğramıştım ve hak etmediğim bedeller ödetilmişti zorla. Sesimi çıkarmadan devam edebilmenin bir yolunu bulmuştum. Hala daha fazlasını istiyorlardı yine de sesimi çıkarmıyordum. Ama bu kadarına artık katlanamazdım. Kimse bana mağduru oynayamazdı. Bile isteye yaptıkları kötülüklere uydurdukları kulplar onların yozlaşmış vicdanlarına uygundu sadece. Beni bağlamazdı.

Öfkeli gözlerimi abime diktiğimde onun da gözlerinde ufak bir korku gördüm. Hızlıca geçip gitmişti ama bu kadarını bile görmek inanılmaz tatmin etmişti.

"Birincisi abicim o adam sadece senin baban." dedim öfkeyle parmağımı ona doğru sallayarak. "İkincisi ise, gelemezdin değil gelmezdin. Çünkü sen babanın sana yönelik olan sevgisinde azalma olmaması için her şeyi yapardın. Beni de hep bu yüzden harcadın, harcıyorsun." Derin bir nefes alarak daha sakin bir ses tonuyla devam ettim. "Babanın oğlu olabilmek için zamanında çok uğraştım ama artık umrumda değil. Senin kardeşin olmayı da evime bu mesele için geldiğinde bıraktım. Günah çıkarma sapağını geçeli epey oldu yani." Yanından geçerken kulaklarım da kalbim de söyleyeceklerine kapalıydı. Çok şükür o da pek konuşma taraftarı değildi.

Lavabodan çıktığımda salonda oturmuş televizyon izliyordu. Onu umursamadan tekrar odama Fuad'ın yanına geçtim. Uyandığı her halinden belli olan adamın az önceki konuşmalarımızı duymuş olma ihtimali canımı sıkmıştı. Sesli bir nefes çektiğimde benim olduğum yöne döndü bakışları. Göz bağının altındaki gözlerine doğru bakıyordum şimdi.

Merak edip baktığım birkaç fotoğrafta görmüştüm gözlerini. Bal rengi dedikleri bir renkti sanırım gözleri, güzeldi. Bakışları ise çok yumuşaktı. Eğer o tür haberleri okumasaydım ve birebir muhabbetim olmasaydı asla onun karanlık işler çeviren bir insan olduğuna ihtimal vermezdim. Öyle temiz bir duruşu vardı gördüğüm fotoğraflarda. Dış görünüş ile yargılamanın saçmalığına büyük bir örnek olmuştu varlığı benim için.

"Kötü bir geceydi sanırım." Cümlesini duymamazlıktan gelerek;
"Çiş vakti koca oğlan." dedim.

"Her sabah kurduğun bu cümle için seni çok ayrı geberteceğim. Hatırlat lütfen." Ses tonundaki bir şey sırıtmama sebep oldu. Yanına yaklaşıp ellerini çözmeye başladım. Bir haftadır bizimleydi. Ve baya alışmıştık birbirimize. Bu tür konuşmalar bizim sabah rutinimiz olmuştu.

"Parayı ödeyip de gidersen özleyeceğim sanırım seni." dedim yatağın diğer tarafına geçip öteki elini açmaya başladığımda.

"Sana o fırsatı vermem merak etme. Özleyen yerlerin toprak olmadan hemen önce yine yanında olurum." Kıvrılan dudaklarına bakıp anında gülümsemeyi kestim. Bu yönünden hiç hoşlanmadığım gibi korkuyordum da. Nasıl yapıyordu bilmiyorum ama şimdi olduğu gibi nadir anlarda buz gibi sesiyle soğuk kanlı bir katil olduğunu her hücreme kadar hissettiriyordu. Diğer çoğu zaman kırk yıllık arkadaşımmış gibi samimi ve sevimli olabiliyordu. Bu yüzden adamın aslında kim olduğunu çabucak unutabiliyordum.

Daha fazla konuşmadan kollarından tutup ayağa kaldırdım ve adımlarını yönlendirerek lavaboya girmemizi sağladım. Bize mühlet verdiğini söylediğinde ciddi olup olmadığını anlamamıştık. Onunla aynı evde yaşamaya başladığımızda taşlar yerine oturmuştu. Ellerinin açık olduğu bu zamanlarda bile kaçmak ya da göz bağını açmak için bir hamle bulunmuyordu. İlk zamanlar dört kişi girdiğimiz lavaboya artık iki kişi girebiliyorduk. Bu ne zamana kadar devam ederdi bilmiyorduk ama içten içe yanlış yaptığımızı bildiğimiz halde bu rahatlığa çabuk alışmıştık.
Fuad fermuarını açarken ben bakışlarımı başka başka yerlere çevirdim. Gözlerim bir an aynadaki yansımama takıldı. Yarama hızlı bir bakış atıp bu defa yerdeki yanlış dizilmiş çirkin fayansları izlemeye başladım. Bu da bana rüyamı anımsattı. Derin bir nefes aldım bu durum ile baş edebilmek için. Ruhuma dadanmak için açık kapı arayan karanlık her köşe başında beni bekliyordu sanki. Ve ben ona direnmekten de, direnmek zorunda olmaktan da nefret ediyordum artık. Yanmaya başlayan gözlerimi kapattım kısa bir süre. Tam o an lavaboda yankılanan Fuad'ın sesi doluştu kulağıma. "Sabah senin sayıklaman ile uyandım. Kabus mu gördün?" Açık arayan sadece peşimdeki karanlık değildi belliki.

"Ben kabus görmem." dedim kısık bir sesle. Payıma düşen bütün kabusları yaşamıştım zamanında. Uyurken gördüklerim genelde onların tekrarı olurdu. "İşin bittiyse çıkalım artık."

"Ellerimi ve yüzümü yıkamak istiyorum."

"Tamam." dedim onu lavaboya doğru döndürürken. Suyu açıp ellerini altına tutarak yıkamasını sağladım. Sıra yüzüne geldiğinde her zamanki gibi sırıtarak beni beklemeye başladı. Ellerimi ıslatıp göz bağına dikkat ederek yüzünü olabildiğince temizlemeye çalıştım. Ve yine her zaman olduğu gibi kaçma girişiminde bulunmadan uslu uslu işimizin bitmesini bekliyordu. Bu hareketleri ilk zamanlar onunla ne yapacağını bilmeyen beni acayip rahatlatmıştı. Tabi içimi kemiren bir takım sorularda yok değildi.

"Bir haftadır neden kaybolduğuna dair hiçbir haber çıkmadı?" Bana cevap vermek yerine sırıtmaya devam etmesi yeniden gerilmeme sebep oldu. "Gidiyoruz." dedim kolunu tutup salona doğru çekiştirmeye başlamadan hemen önce.

Bir saat sonra ben işe gitmek için sokak kapısına ilerlediğimde, Fuad elleri bağlı bir şekilde abimle birlikte salondaki koltukta oturmuş göremediği televizyon ekranına bakarak sesleri dinliyordu. Kapıyı açtığımda çıkan sesle abim bana döndü. Ayağa kalkıp yanıma yaklaşırken onu beklemeden kapıyı çekip merdivenlere yöneldim.

*********

"Âtım!" Giyinme odasına doğru adımlayan yorgun ayaklarım duyduğum ince ses ile durdu. Arkamı dönüp koşa koşa yanıma gelen kıza baktım. Adı neydi bir türlü hatırlayamıyordum. Y harfi ile başladığını anımsıyordum. Şansımı zorlayarak;
"Efendim Yeşim." dediğimde gülümsedi.

"Adım Yeşil." Yüzümün yanmaya başlamış olması ismine oldukça yaklaşmış olduğum için kendi kendimi tebrik etmeme engel oldu.

"Değişik bir ismin var." Unutmayı nasıl başardıysam. Saçmalamam kızı daha da fazla güldürdü. Sevimli bir gülümsemeydi bu.

"İlk doğduğumda yeşil gözlüymüşüm." Kısa bir an gözlerine dikkatli baktığımda açık bir kahve rengi olduğunu gördüm. Kız neye baktığımı fark ettiğinde gözlerimi hemen başka tarafa çevirdim. "Annem ve babam bu yüzden ismimi Yeşil koymuş. Çok saçma biliyorum. Kim göz rengini ismi olarak taşımak ister ki? Ama işte yeni ebeveyn olan insanlarda tuhaf bir heyecan oluyor."

"Öyle." Hiçbir fikrim yoktu bu konu ile ilgili maalesef. Acaba bunu söyleyip kızı sustursa mıydım? Ayaklarım yorgunluktan isyan ediyordu. Bir an önce eve gidip dinlenmek istiyordum.

"Neyse kafanı şişirdim. Ben sana şey diyecektim. Yarın benim doğum günüm. Mesai bittikten sonra arkadaşlarla aşağıdaki kafeye geçeceğiz. Sen de gelir misin?"

"Yarın için başka birine sözüm var."

"Anladım." dedi kız ama suratı düşmüştü. Bu biraz üzmüştü. "Başka zaman artık. İyi akşamlar."

"Sana da." Ters yönlere dönüp farklı kapılar ardından kaybolduğumuzda bir şeyi yeni fark etmiştim. Kız benim yarama bir kere bile dik dik bakmamıştı ve beni rahatsız hissettirmemişti. Gülümseyerek dolabıma doğru ilerledim. Sırf bu yüzden bu akşam ona güzel bir doğum günü hediyesi alacaktım.

**********

Otelden çıkar çıkmaz yakınlardaki bir alışveriş merkezine girip Yeşil için hediyelik bir şeyler bakmaya başladım. Raflardan birinde gördüğüm bir kar küresini elime alıp incelemeye başladım. İçinde ayakta dikilen, elleriyle gözlerini kapatmış bir ağlayan melek figürü vardı. Yeşil'in birkaç defa Doctor Who tişörtleri ile işe geldiğini görmüştüm. Muhtemelen bu hoşuna gidecekti. Onu alıp daha fazla dolaşmadan kasaya doğru ilerledim.

İşimi bitirip durağa geçtiğimde durağın epey bir kalabalık olduğunu görmek canımı sıktı. Ellerimi ceplerime atıp kulaklığımı aradığımda üzülerek iş yerinde unuttuğumu fark etmek sıkıntıma sıkıntı ekledi. Hırkamın başlığını düzeltip yere bakarak sıraya girip beklemeye başladım. Bir yerden sonra istemsizce insanların konuşmaları doluştu kulağıma. Hemen önümdeki yaşlı teyze önündeki orta yaşlı kadın ile konuşuyordu.
"Tahir bey şimdiki gençler öyle şeyler yapamaz dedim. Telefonlar akıllanınca yeni nesile bir haller oldu biliyorsun." Cebinden göremediğim bir şey çıkarıp eline aldı ve ağzını açıp alık alık elindekine bakmaya başladı. Bahsettiği gençleri taklit ettiğini anlayınca ben de muhabbet ettiği kadın gibi sırıttım. Aslında söylediklerine tamamen katılmıyordum. Genelleme yapması haksızlıktı. Ama yine de çok komik gözüküyordu. "Eskiden böyle miydi canım?" dedi bir paket kağıt mendil olduğunu anladığım şeyi tekrar cebine atarak. "Gönül telefonu vardı. Bilir misiniz?"

"Daha küçük olan telefonlardan mı bahsediyorsun teyze?" Muhabbet ettiği kadının cevabı ile belli ki hayal kırıklığına uğrayan teyze parmaklarını şıklatarak oynamaya başladı.

"Ay vallahi delireceğim." Duraktaki diğer insanlar da teyzenin bu hallerine kahkaha atmaya başlamıştı şimdi. Seyircilerinin çokluğunu fark edince parmaklarını indirerek ciddi bir şekilde anlatmaya devam etti. "Ablamla bir gün böyle kol kola yürüyorduk. Gezmeye çıkmıştık, çarşıya. Ben konuşurken bir baktım ablam hiç dinlemiyor. Tepkisiz öyle uzaklara bakıyor. Noldu abla diye sorduğumda bana, annemize gönül telefonu çekiyorum, dedi. Canı çok çay çekmiş. Eve gittiğimizde hazır olsun istiyormuş. Abla hiç öyle olur mu, demiştim gülerek. Ay vallahi oluyormuş. Evin kapısına geldiğimizde annem kapıyı açıp dedi ki, çayı koydum tam zamanında geldiniz." İtiraf etmeliyim ki hikayesi etkilemişti.

Arkamdaki gençler de teyzenin anlattıklarına sessizce yorum yapmaya başlamıştı şimdi. Gençlerden biri;
"Teyzenin ablası bildiğin mutantmış." dediğinde dayanamayarak ben de ağzımdan bir kahkaha patlattım. Bunun üzerine kadının dikkati anında benim üzerime çekilince gülümsemeyi kesip kafamı yeniden yere eğdim.

"Bak bakalım sen bana." Teyzenin bu durakta aşina olduğum sesini duyunca istemeye istemeye kafamı kaldırdım. Tam dibime girip gözlerini kırpmadan gözlerime baktığını görünce birazcık ürktüm ama geriye kaçma isteğimi engelleyebildim. Muhtemelen yüzümle ilgili bir şeyler söyleyecekti. Gerginlikle ne söyleyeceğini beklerken teyze yeniden konuştu. "Bekar mısın sen?"

"E-evet efendim." dedim kekeleyerek. Hiç beklediğim bir soru olmadığı gibi ne maksatla sorulduğunu da anlamamıştım.

"Benim bir kızım var ilk kocamdan. Polis. Boyunuz tam uygun birbirinize ama göz rengin uygun değil işte. Kahverengi göz olmaz. Yeşil gözlü istiyor kızım. Ama ben yine de soracağım seni bir ona. Telefon numaranı ver bakalım."

"Ben evlenmek istemiyorum." dedim panikle.

"Niyeymiş o?"

"Okulum bitmedi henüz." Yemin etsem başım ağrımazdı. İstediğim okula başlayamadığım için doğal olarak bitirememiştim. Kadının göz sağlığından da şüpheliydim üstelik. Kim benim gibi defolu bir adamı kızına koca diye isterdi ki? Belki de kızına sevgi beslemeyen annelerden biriydi.

"Ona bir şey diyemem. Sen şimdi askerliğini de yapmamışsındır."

"Yapmadım." Kafamı sağa sola sallayarak dört elle bu bahaneye de sarıldım hızlıca. Kadın bir şeyler daha konuşmaya niyetleniyordu ki otobüs durağa yanaştı. Onların ardından içeri girerek, teyzenin en uzağına bir köşeye oturup kulaklıklarımın olmayışına bir daha hayıflanıp hırkamın başlığını düzelttim.

Çok şükür teyze ile bir daha göz göze gelmeden sorunsuz bir şekilde geçirdiğim yolculuğumun ardından eve vardığımda artık alıştığım bir manzara ile karşılaştım. Cem ve Fuad televizyonun karşısına kurulmuş haftalık dizilerden birini izliyorlardı. Gerçi gözleri kapalı Fuad sadece sesleri ile yetinmek zorundaydı.

"Sence de bu kız diğerinden daha güzel değil mi?" dedi Cem. Televizyonun sesi yüzünden eve girdiğimi henüz fark etmemişti.

"Şu konuşan mı?" Fuad benim olduğum tarafa kısa bir bakış atıp konuşmuştu. Kapalı gözlerinden bile bir şey kaçmıyordu mübarek.

"Evet."

"O daha az beğendiğin ile kısa bir süre çıkmıştım. Belindeki gamzeleri görmeden hüküm verme."

"Muhtemelen hiç göremeyeceğim için sorun yok." dedi Cem kıskançlıkla. "Ayrıca ben bel gamzesi de hiç görmedim. Nasıl oluyor o öyle? Yanaktaki gamzeler gülünce çıkıyor, beldeki ne olunca çıkar?"

"Sıçınca." dedim yanlarına yaklaşarak. Cem hafifçe sıçrayarak bana döndü. İkisi de söylediğime kahkaha atarken ben tekli koltuğumun sandık kısmını açarak içindeki hediye paketlerinden birini çıkardım. Ağlayan melek için almayı unuttuğumu otobüste hatırlamıştım. Neyse ki bende çok fazla vardı.

"Onlar ne?" dedi yaptığım işe dikkat kesilen Cem.

"Dayımın doğum günlerimde aldığı hediyelerin paketleri." Gerçek doğduğum gün değildi. Annemin öldüğü günde kutlama yapmayı red etmiştim. Dayım da çok hevesli değildi. Benim için katlanacaktı muhtemelen kız kardeşinin öldüğü güne. Sonra yine dayım bir fikir attı ortaya. Annemin doğduğu günü doğum günüm olarak kutlamaya karar verdik böylece.

"Sen kutluyor muydun?" Cem aklımdan geçen cevapların sorusunu dile getirdiğinde derin bir nefes alıp verdim.

"Annemin doğduğu günü kutluyoruz dayımla." dedim sakin bir ses tonuyla. Elimdeki ağlayan meleği paketlemeye başladım şimdi yerleştiğim koltukta.

"O elindeki ne?"

"Bir arkadaşın doğum günü varmış haftaya. Onun için bir şeyler aldım."

"Kız mı?" dedi kaşlarını aşağı yukarı oynatıp sırıtarak.

"Evet."

"Güzel mi?"

"Senin nöbetin bitti. Evine git." İfadesiz bir şekilde kurduğum cümle ile suratını asarak ayaklandı.

"Bu gidişle hiç arkadaşsız öleceksin."

"Yasımı tutma zorunluluğun olmayacak. Ne mutlu sana!" Zerre pişmanlık duymadan kurduğum cümle ile halihazırda zaten asık olan yüzü daha da belirginleşti.

"Yazık ediyorsun kendine Çirkin."

"Bir kere de ben edeyim be Gevşek." Başka bir şey söylemek için açtığı ağzını kafasını iki yana sallayarak kapattı.

"Neyse." Oturduğu koltuğun sırt kısmına gelişigüzel attığı deri ceketine uzanıp üzerine giydikten sonra bana ve Fuad'a bakarak; "İyi geceler beyler." dedi. Fuad da aynı şekilde cevap verirken o arkasını dönmüş evden çıkıyordu. Ardında bıraktığı sessizliği Fuad'ın;
"Neden onlarla birliktesin?" diyen sesi doldurunca onun olduğu tarafa döndüm. "Ne abinle ne de Cem ile yakın değilsin. Paraya da onlar kadar ihtiyacın yok. Neden kendini onlarla birlikte yaktın?"

"Bunun birkaç sebebi var elbette." Tüm dikkati benim üzerimdeydi. "Ama benim sana anlatasım yok." Öfkelenmeye başlamıştı söylediklerimden sonra. İfadesinden kolayca anlaşılıyordu şimdi.

"Sabrımı zorluyorsun Âtım. Oysa biraz daha eğlenmek istiyordum."

"Senden korkmuyorum Fuad." dedim tam tersini hissediyorken.

"Öyle diyorsan öyledir." Sesi yeniden eğlenmeye başladığına işaretti.

"Şunu yapmayı kes artık!"

"Şımarık ergen tavırlı insanlardan duyduğum uyarıları pek dikkate alamıyorum. Alınma lütfen." Güya ağzında gevelediği cümle ile devam etti. "Hiç arkadaşın olmamasına şaşmamak lazım."

"Arkadaşım yok çünkü istemiyorum!" İlk defa şahit olduğum bu tavrı sabahtan beri üzerimden atamadığım siniri iyice had safhaya çıkarmıştı. Avuçlarımı şakaklarıma bastırıp sakinleşmeye çalıştım.

"Neden?" Alaycı bir ses tonuyla sorduğu soruya ciddi bir yanıt verdim.

"Niyetin ne bilmiyorum ama az önce de dediğim gibi seninle bir şey paylaşasım yok Fuad Aksaç." Oturduğum yerden kalkıp onu da kolundan tuttum ve ayağa kaldırdım. Bir şey söylemeden odama soktuğumda konuşan yine oydu.

"Bu tavrı daha önce 15 yaşındaki kız kardeşimde de görmüştüm. Küseceksin değil mi şimdi?" Sırıtışı yüzündeyken yüzünü dağıtasım vardı. Ama ben onun yerine yatağa yatırıp ellerini bağlamaya başladım. Kendi yatağıma uzanıp sırtımı ona döndüğümde yeniden konuştu. "Harbi harbi küstün mü lan?"

"Neden bugün bana böyle davranıyorsun?" İstemeden kırgın çıkmıştı sesim.

"Şaka yapmıyorum. Senin gerçekten de şımarık bir ergen gibi davrandığını düşünüyorum."

"Sana bunu düşündürten nedir?" Yüzümü onun olduğu tarafa dönmüştüm şimdi.

"Abine ve Cem'e davranış şeklin..." Kahkaha atmaya başladığımda konuşmayı kesti.

"Bu meseleyi kısmet olursa eğer yüz yüze geldiğimizde konuşalım Fuad, unutturma tamam mı." Yeniden sırtımı ona dönüp bir daha konuşmasına fırsat vermeden; "İyi geceler." diyip gözlerimi kapattım.

Pokračovat ve čtení

Mohlo by se ti líbit

3.8M 221K 66
05...: Of var ya bi koysan yıkılır buralar Kemalim: ? Kemalim: Yanlış oldu galiba. 05...: Yalnız olabiliriz ama yanlış asla
182K 11.7K 37
*solcu- ülkücü "Sen cumhuriyet çocuğusun da biz orospu çocuğu muyuz?"
173K 14.8K 56
Oradaydım, gör diye. Yanındaydım, duy diye. Elimi uzattım hisset diye. Ve bekliyorum seni hâlâ, Yolların bana çıksın diye.
255K 19.3K 51
Hayaller, bizi sonu gözükmeyen bir uçuruma sürükleyen, insan beyninin acımasız yansımalarıdır. Ama onun hayali, onları düştükleri çukurdan çıkarmış...