RUH İKİZİ (DEAN WINCHESTER)

By Artemis_Deanna

12.8K 1.6K 3.9K

Kader nedir? Kaderiniz siz doğmadan yazılmış mıdır, yoksa yaptığınız seçimlerle onu siz mi şekillendirirsiniz... More

Tanıtım
Bölüm 1
Bölüm 2
Bölüm 3
Bölüm 4
Bölüm 5
Bölüm 6
Bölüm 7
Bölüm 8
Bölüm 9
Bölüm 10
Bölüm 11
Bölüm 12
Bölüm 13
Bölüm 14
Bölüm 15
Bölüm 16
Bölüm 17
Bölüm 18
Bölüm 19
Bölüm 20
Bölüm 21
Bölüm 22
Bölüm 23
Bölüm 24
Bölüm 25
Bölüm 26
Bölüm 27
Bölüm 28
Bölüm 29
Bölüm 30
Bölüm 31
Bölüm 32
Bölüm 33
Bölüm 35
Bölüm 36
Bölüm 37
Bölüm 38
Bölüm 39
Bölüm 40 - FİNAL

Bölüm 34

166 15 114
By Artemis_Deanna

Herkes odada bir süredir Diana'nın kendine gelmesini bekliyordu. Dean hemen baş ucundaki sandalyeye oturmuş elini nazikçe tutuyor, Sam diğer tarafında ayakta kolları bağlı duruyor ve Damon'da pencerenin önüne yüzünü Diana'yı göreceği şekilde durmuş ellerini de göğsünde birleştirmiş sessizce izliyordu.

Odadaki sessizliği Diana'nın anlam veremedikleri mırıltıları bozmuştu. Hareket etmesini ve yarasını açmasını önlemek için Dean onun iki omuzundan nazik ama tutucu baskılar yapıyordu. Narkozun etkisinden çıkmaya çalışan Diana ise bunun farkında değildi.

Gözyaşları ile Dean'in adını haykırarak açtı gözlerini, nefes nefeseydi. Gördüğü ilk yüz ise yine Dean'ınkiydi ve yeşil gözleri endişeden solmuş gibi gelmişti Diana' ya göre.

Dean: Geçti Diana. İyisin, her şey yolunda güzellik.

Diana: Neler oldu?

Yatağına yavaşça geri yatarken acıyla inleyerek elini yarasına götürdü. Çok acıyordu.

O korkunç pençelerin kendisini parçaladığı an gözünün önüne gelmişti şimdi. Dean elini tutarak onu sakinleştirmeye çalışıyordu. Neden sonra gözleri odadaki diğer endişeli adamları buldu.

Damon, Sam ve Bobby merakla ona bakıyorlardı.

Diana: Tamam, ben iyiyim. Kendime geldim. Hemen çıkmalıyız buradan.

Dean: Hey, sen neden bahsediyorsun Zeyna? Neredeyse ölüyordun. Kaç saatte toparladılar içini biliyor musun?

Diana: Hayır ama gitmezsek daha kötü olacak. Bana bir kalem kağıt verir misiniz?

Damon: Hiç durmayacaksın değil mi?

Odadaki çekmeceden bir not defteri ve bir de kurşun kalem çıkarıp getirdi Sam. Ne söylemeye çalıştığını kimse anlamamıştı. Dur durak bilmeden bir şeyler yazıyordu Diana. Sonunda bittiğinde kağıdı Dean'e uzattı.

Diana: Castiel'ın neden hala gelmediğini kimse merak etmiyor mu?

Dean: Başımızdaki belalardan ona sıra gelmedi güzellik. Içimden bir ses bir şeyler bildiğini söylüyor, dökül bakalım.

Diana: İblisler ve bir grup güçlü cadı onun buraya girememesi için büyü yapmışlar. Yani şuan deli gibi bizi arıyor ama bulamıyor diyelim. Ona ihtiyacımız var. Bana ulaştı, bunlar büyüyü kaldırmanızı sağlayacak diğer büyünün sözleri. Haritada size işaretleyeceğim yere gidip mührü kırmanız gerekiyor. Sonra bize ulaşabilecek.

Dean: Şaka mı bu? Nasıl her şeyi bizden önce biliyorlar Diana?

Diana: Keşke bilsem. Birileri onlara yardım ediyor belli ki, şuan bunu düşünemeyiz. Castiel'i getirmelisin Dean. O büyüyü ancak üçünüz  kaldırabilirsiniz. Sam ve Damon'ı alıp git hemen.  Ben de Bobby ile buradan sıvışmanın yollarını arayayım. Sizinle evde buluşuruz.

Damon: Hayır, bu halde çıkamazsın. Başına bir şey gelebilir, yaraların çok yeni Diana. Güçlü olmazsan savaşamazsın da.

Diana: Merak etme Damon. Castiel geldiğinde beni bir parmağıyla bile iyileştirebilir. Dediğim gibi, şimdi ve her zaman ona ihtiyacımız var. Dean ve Sam'de Enochian koruması var, büyü kalksa bile onları bulamaz ve yine sen gitmezsen eve gelemezler. Ona senden bahsettim.

Dean: Pes! Tamam gidelim öyleyse. Ama bunu konuşacağız. O köpek bizi nasıl buldu bilmiyoruz hala. İçimden bir ses de bir şeyler sakladığını söylüyor. Yani evde kaçabileceğini sanma sakın.

Dean tehdit eder gibi gözlerinin içine içine bakarak söylemişti bunu. Diana istemsizce yutkundu. Korku tüm bedenini ele geçirmişti. Giderken Damon'a daldı gözleri. Başını hareket ettirmesiyle anlamıştı Diana. Tarifsiz mutluluğunu psikopatça buldu gülümserken.

Bobby: Umarım ne yaptığını biliyorsundur kızım.

Diana: Bende öyle umuyorum babalık. Taş nerede?

Bobby: Merak etme güvenli bir yerde.

Diana: Buradan nasıl çıkacağız Bobby?

Bobby: Birkaç fikrim var, bana biraz zaman ver.

Diana: Peki. İç organlarımla savaşmayı bırakmalıyım artık.

Bobby: Yaptığın çok tehlikeliydi.

Diana: Ama kanı aldım. İnan bana benimde hoşuma gitmiyor ama başka şekilde olamazdı. Ben gittikten sonra kolay olmayacak Bobby, biliyorsun değil mi?

Bobby: Ne zaman oldu ki?

Bobby Diana'yı odada yalnız bırakıp çıktı. Göz yaşlarına hakim olamamıştı Diana. Kendini koyverdi ve hıçkırıklara boğuldu. Henüz sakinleşmişti ki, odasının kapısı açıldı. Bir doktor ve yanındakinin de hemşire olduğu apaçık belli olan iki kişi yavaş adımlar ve güler yüzle içeri girmişti. Onlar girer girmez Diana gerildiğini hissetti. Farklı bir elektirk almıştı.

"Nasılsınız bakalım?"

Diana: İyiyim. Teşekkürler doktor.

"Çok sevindim. Ağrınız ne durumda, çok acıyor olmalı. Size bir sakinleştirici vuracağız sonra her şey daha iyi olacak. Söz veriyorum."

Diana: Ah, gerek yok. Daha kötülerini de görmüştüm.

"Israr ediyorum."

Hemşire elindeki iğneyi seruma enjekte etmek üzereyken Diana çarşafın altında sakladığı matarayı açıp hızla yüzlerine fırlattı.

Yanılmamıştı, gelenler iblisler tarafindan ele geçirilmişti. Onların yüzünden dumanlar çıkarken kolundaki iğneyi sertçe geri çekti Diana ve kendini yere attı. Çok canı acımıştı.

Eline ne geçerse etraftaki şeyleri fırlatmaya başladı ama güçlülerdi. Kutsal suyu bitmişti ve gidecek bir yeri de kalmamıştı artık. Pencerenin önündeydi, biraz daha birileri yardıma gelmezse atlamak zorundakalacağını biliyordu.

Tam elini pencereye uzatmış açacakken büyük bir gürültüyle odanın kapısı açıldı ve Bobby elindeki büyülü bıçak ile ikisini de zorlanmadan yere serip Cehennem' e geri yolladı.

Diana: Gitmemiz gerektiğini söylediğimde, beni dinleyin olur mu?

Bobby: Ne zaman dinlemesek başımıza bir şey geliyor zaten. Senden korkuyorum.

Diana: Ben bile kendimden korkuyorum. Plan ne?

Bobby: Pek sevimli değil ama işe yarar diye umut ediyorum.

Kapının önündeki sedyeyi içeri çekip Diana'yı üstüne yatırdı Bobby, kıpırdamaması ve çok az nefes alması için de uyardı.

Kıyafetini değiştirdiğini görebilmişti Diana. Beyaz çarşafı başının üstüne kadar çekip odadan çıkarttı onu. Meraklı hastalar üzgün gözlerle onu takip ediyordu. Elindeki dosyaya birşeyler karalayıp dikkat çekmemeye çalışarak asansöre ilerledi Bobby. İçeride birkaç kişi olmasına rağmen sedyeyi de almıştı.

Diana nefesini tutarken çok zorlanıyordu ve acısı da giderek artıyordu. Kanaması başlamıştı, Damon'ın kanı bile onu hala tam kendine getirememişti.

Eksi bir katına geldiklerinde asansördeki iki kişi inmiş, diğeri de eksi ikinci katta yanlarından ayrılmıştı.

Morg katına geldiklerinde asansör gıcırtıyla durdu. Kapı açıldığında etrafta sinir bozucu bir sessizlik vardı. İyiye işaret olamazdı.

Diana ise resmen can çekişiyordu sedyede. Nefesi gerçekten teklemeye, kalbi sıkışmaya başlamıştı.

Karşıdan gelen bir görevli Bobby'yi durdurarak elindeki kağıtları alıp kontrol etmeye başladı.

"Kadavra olarak mı bağışlandı?"

Bobby: Hiç sanmıyorum.

"Ama burada öyle yazıyor. Bu kapıdan çıkamazsınız. Koridorun sonuna ilerleyip orada Otis'i bul. Size yardım edecektir."

Adam elindeki dosyayı Diana'nin üstüne bırakıp çarşafı kaldırdı. Gerçekten soluk bir şekilde, kıpırdamadan ve nefesini tutarak öylece yatıyordu Diana.

Kadavra lafını duyduğu an soğukluk sırtına tırmanmaya başlamıştı çoktan.

"Ne de güzelsin öyle. Seni doğramak için sabırsızlanıyorum."

Adam koklamak için başını yaklaştırdığında hayatının hatasını yaptığının farkında bile değildi. Diana bir hareketiyle boynunu tutup sertçe çevirdiğinde asıl kadavranın o olacağını anlamıştı Bobby.

Diana: Kadavra hayatında sana başarılar pislik!

Bobby: O bir insandı.

Diana: O bir sapıktı. Nekrofililer her zaman bir tehdittir.

Bobby: Sen hiç değilsin zaten. Öldürmene gerek yoktu.

Diana: Risk alamam Bobby. Sivil zaiyat işte. Artık gidelim şu lanet hastaneden.

Kapıdaki ambulansa binip bir zamanlar görkemli bir pansiyon olan ama son birkaç yıldır kapının eşiğinden sadece acının girdiği büyük bir eve dönüşen Salvatore Malikhanesi'ne doğru yola çıktılar. Büyüyü Diana yaptıgı için yerini bulabiliyordu o.

Bobby: İyi görünmüyorsun.

Diana: Değilim. Çok canım acıyor. O lanet yaratıkların pençeleri zehirlidir. O zehir de tekrar tekrar yaranın açılmasını sağlar. Bu yuzden pençeyi alanlar çok yaşamıyor. İçimden bıçaklanıyormuşum gibi hissediyorum. Çok yabancı sayılmam ama dayanmak pek kolay değil. Dilerim Dean'lerın şansı bizden yaver gitmiştir. Çünkü Castiel çok büyük bir role sahip bu büyüde. Ayrıca iyileşmem için de o sihirli parmaklarına ihtiyacım var.

Bobby: Umarım kızım. Seni kurtarmanın bir yolu yok değil mi?

Diana: Hayır yok. Tek istediğim bitmesi. Acı çekmekten yoruldum artık.

🗝🗝🗝

Damon elindeki haritayla önde, Sam ve Dean'de arkalarında onu takip ediyorlardı. Ormanın çok derinliklerine gelmişlerdi. Öyle ki gündüz olduğu bile anlaşılmıyordu sık ağaçlardan.

Sam rahatsız bir nefes verdi konuşmadan önce.

Sam: Ne yapıyoruz biz Dean?

Dean: Ne konuda?

Sam: Her şey. Yani o bir vampir ve şuan senin palayla çoktan onu doğramış olman gerekiyor. Nasıl bu kadar sakinsin?

Dean: Ah Sammy, vücudum şuan onu doğramak için adeta ağlıyor ama konumuz bu değil.

Damon: Süper işitme gücüm olduğunu biliyor musunuz? Sizi duyabiliyorum.

Dean: Ayrıca o iyilerden biri, Benny gibi.

Sam: Buna çabuk karar vermişsin.

Dean: Çünkü onu anlıyorum. İster vampir, ister insan, isterse de başka bir şey olsun gözlerinde gördüğüm acıyı, kaybetmenin verdiği o hissi anlarım. Her aynaya baktığımda yaşıyorum. Seni her kaybettiğimde ya da ramak kaldığında hissediyorum aynısını. Kardeşini kaybetmiş, sevdiği kadın sonsuz bir uykuda ama o hala savaşmak zorunda. Hala koruması gereken bir kasaba ve sevdiği insanlar var.

Sam: Pek tanıma gereği duymadım onu. Ama sen öyle diyorsan.

Damon: Bu tarafa gelin! Galiba buldum.

Sam: Galibadan biraz daha emin olmaya ihtiyacım var.

Damon: Bana kardeşimi hatırlatıyorsun Sam. O da senin gibi hiç susmazdı.

Dean: Bir de beraber yaşamayı dene.

Damon: Bir de 180 yıl katlanmayı dene.

Dean: Sen kazandın!

Eliyle gösterdiği yere baktıklarında bir değirmenin olduğunu görmüşlerdi. Pervanesi kırık dökük, duvarlarının bir kısmı aşınmış ve oldukça da ürkütücü duruyordu.

Castiel'in gelmesini engelleyen büyü duvarlarına kazınmıştı onlar görmese de. Yer yer parlayan ve garip şekillere sahip Enochian dilindeki işaretler oldukça güçlü bir bağlayıcıyla oradaydı.

Damon: Bu kadar güçlü bir büyünün mutlaka bağlayıcısı vardır. Bir obje, bir ot veya kan.

Dean: Şansımı kandan yana kullanacağım. Ne yapmamız gerekiyor Sam?

Sam elindeki kağıtlara bakarak çantasından bir tas, birkaç toz ve bıçağını çıkarttı. Önce tozları döküp değirmenin etrafında tur atmaya başladı. Tam kapısının önünde durduğunda kasedeki tozları alıp biraz geri çekilerek üfledi. Aynı anda parlak şekillerin hepsi ortaya çıkmıştı. Şimdi ise bozmak için ikinci aşamaya geçmesi gerekiyordu. Diana her şeyi yazmıştı.

Büyü ancak Dean'in kanıyla bozulabilirdi ama Castiel'in onları bulması için Damon'ın kanını da eklemeleri gerekiyordu. Diana bunu bildiği için Damon'ı da onlarla yollamıştı. Sam'in anlaması uzun sürmedi bunu.

Eline bıçağını alıp büyüyü bozacak sözcükleri söyleyen kişi olduğu için önce kendi avucuna bir şekil çizdi, elinden akan kan kaseye doluyordu. Sonra aynısını Dean ve Damon'dan da yapmasını istedi.

Damon: Benim kanımın işe yarayacağından emin misin? Çünkü insan değilim, ölüyüm ben.

Sam: Biz de çok yaşayan sayılmayız, merak etme Diana yanılmaz.

Damon: Bak bu konuda çok haklısın işte.

Sam ikisine de değirmenin nerelerinde durmaları ve avuçlarındaki işaretleri tam nereye koyacaklarını söyledikten sonra kendisi de yerini alıp ezberlediği Latince büyünün sözlerini sesli bir şekilde okumaya başladı.

O okudukça yerden titreşimler geliyor, duvarlar çatırdıyor ve hızla esen rüzgar kırık pervaneyi bile döndürüyordu. Ayakta durmak çok zorlaşmıştı herkes için.

Sam avucunu tam kapıya yerleştirdi.

Dean bir eli Batı, bir eli Kuzey'e gelecek şekilde kollarını açmış ve Sam'in dediği yerlere yerleştirmişti ellerini.

Damon'da Doğu ve Güney'e denk gelecek konumdaydı.

Sam güçlü bir sesle şimdi diye bağırdığında kendisi de dahil herkes elini değirmene yaslayınca gözleri kör edecek kadar parlak bir ışık huzmesi etrafı aydınlatmış ve kulak tırmalayıcı bir ses de ormanda yankılanmaya başlamıştı.

Ardından hepsi bir tarafa savrulmuş, değirmen ise yerle bir olmuştu.

Dean başını kaldırıp baktığında krem rengi paltosuyla Cass'i görünce sevinmişti.

Damon: Bir dahakine araç kiralamayı dene dostum. Her seferinde böyle girersen kasabamı yerle biredersin.

Castiel: Aklımda tutmaya çalışırım. Sen Damon olmalısın.

Damon: Ta kendisi.

Castiel: Yardımların için teşekkürler. Diana senden çok bahsetti.

Dean: Öyle mi? Ne zaman? Ben pek yalnız kaldığınızı görmedim de.

Castiel: Onunla konuşmak için sözlere ihtiyacım yok Dean. O özel biri, birbirimizi anlıyoruz. Gerçek beni gördüğünden beri bu böyle.

Dean: Artık gidelim. Yaralandı, onu hemen iyileştirmelisin.

Castiel: Biliyorum. O ameliyatta iken büyüyü nasıl bozacağını ve yerini ben söyledim.

Sam: Nasıl?

Castiel: Narkoz yarı ölüm halidir. Boşluktaydı ve bende onu bulup her şeyi anlattım.

Dean: O yüzden mi o kadar uzun sürdü?

Castiel: Zaman nasıl geçti fark etmemişiz diyelim.

Dean: Sen kimsin ve Castiel'a ne yaptın?

Castiel: Gitmemiz gerekiyor. Hepiniz Damon'a tutunun. Evi büyü ile korunuyor, orada yaşadığı için beraber gidebiliriz ancak.

Dean ve Sam, Damon'ın omzuna ellerini koyup gözlerini kapattılar. Castiel'da Damon'ın alnına işaret ve orta parmağıyla dokunduğunda hepsi birlikte ortadan kayboldular.

Diana'nın yaptığı büyüsayesinde Elena ve Damon yıllarca korunmuştu ve hala bu gizlilik devam ediyordu. Castiel bile göremediği için Damon'ı araç olarak kullanmış hepsini eve ışınlamıştı.

Castiel: Gözlerinizi açabilirsiniz.

Damon: Vay canına, daha neler göreceğiz bakalım ama sanırım midem bulanıyor.

Dean: Tuvalete çıkana kadar bekle. İlk seferimde bir hafta gidememiştim.

Damon: Bu biraz sorun olabilir.

Sam: Diana ve Bobby nerede?

Sam daha meraklı gözlerini etraftan çekemeden kapı açılmış, yalnız kurt ve kırmızı başlıklı kız içeri adım atmıştı.

Diana kimseye bakmadan doğruca Dean'ın yanına gitmiş ve kollarını sıkıca boynuna dolamıştı. Sonra gözleri odadaki mavi gözlü deve kaymıştı.

Diana: Seni tekrar görmek güzel.

Castiel: Hadi seni iyileştirelim.

Diana: Çok sevinirim. Teşekkürler.

Castiel o sihirli parmaklarını nazikçe Diana'nın başına yerleştirdi. Hafif bir yel estiğinde Diana yepyeni olmuş gibi hssediyordu.

Gözlerini açtığında Castiel'ın hüzünlü bakışlarıyla karşılaşınca bildiğini anlamış, hemen kaçırmıştı gözlerini.

Göklerin en güçlü eserlerinden biri bile onu kurtaramıyordu. Bir meleğin dahi değiştiremeyeceği bir kaderi vardı Diana'nın.  

"Yapma!" dedi sadece dudaklarını kıpırdatmadan.

Beyninin içinde düşündüğünde onu duyabiliyordu. Cass itaatkarca başını aşağı eğerek odanın bir yerine gidip kendine has o duruşuyla beklemeye başladı.

Sessizliğin hakim olduğu evi Dean'ın bağırışı doldurmuştu şimdi. Elini kalbinin üstüne koymuş kesik kesik ama çok derinden öksürmeye başlamıştı. Çok geçmeden Diana'ya da aynı şey oldu. Herkesin bildiği ama kimsenin dile getirmediği şey bir kez daha aralarına sızmış, onlara hep orada olduğunu hatırlatmıştı.

Yarın yapacaktı Diana ritüeli. Bu iş artık bitecekti.

Acının etkisi azaldıktan sonra Castiel Diana'nınsöylediği gibi Dean'a dokunarak onu uyuttu ve odaya gönderdi.

Konuşmaları gereken önemli şeyler vardı.

Diana W.

Damon Salvatore

Dean Winchester

Sam Winchester

Continue Reading

You'll Also Like

6.5M 542K 48
Taehyung, hastalanan evcil hayvanını götürdüğü veterinere ilk görüşte aşık olur ve onun dikkatini çekebilmek için bütün yolları denemeye başlar. önem...
1.2M 13.1K 7
Bedenimdeki tatlı sızının sahibi olan adamın gözleri, alev aldı. Ben de alev almıştım. Artık durmamız imkansızdı...
31.8K 2.3K 23
Maeve'in görememesi onun için yeni kapılar ve fırsatlar aralarken, sonrasında işler değişiyor ve kendini Avengers ve diğer iki kahramanla birlikte be...
12.8K 1.6K 41
Kader nedir? Kaderiniz siz doğmadan yazılmış mıdır, yoksa yaptığınız seçimlerle onu siz mi şekillendirirsiniz? Peki herşey sizin elinizdeyse, ya da n...