RUH İKİZİ (DEAN WINCHESTER)

By Artemis_Deanna

12.3K 1.6K 3.9K

Kader nedir? Kaderiniz siz doğmadan yazılmış mıdır, yoksa yaptığınız seçimlerle onu siz mi şekillendirirsiniz... More

Tanıtım
Bölüm 1
Bölüm 2
Bölüm 3
Bölüm 4
Bölüm 5
Bölüm 6
Bölüm 7
Bölüm 8
Bölüm 9
Bölüm 10
Bölüm 11
Bölüm 12
Bölüm 13
Bölüm 14
Bölüm 15
Bölüm 16
Bölüm 17
Bölüm 18
Bölüm 19
Bölüm 20
Bölüm 21
Bölüm 22
Bölüm 23
Bölüm 24
Bölüm 25
Bölüm 26
Bölüm 27
Bölüm 28
Bölüm 29
Bölüm 31
Bölüm 32
Bölüm 33
Bölüm 34
Bölüm 35
Bölüm 36
Bölüm 37
Bölüm 38
Bölüm 39
Bölüm 40 - FİNAL

Bölüm 30

176 21 190
By Artemis_Deanna

Sam ve Dean dışarıda Diana'yı beklerken telefondaki Bobby ile son kontrolleri yapıyorlardı. Sam'in sesinden Bobby'nin nasihat istemediği belliydi.

Her şeyin gerçek gibi görünmesi gerekiyordu, her zaman yaptıkları bir şeydi bu ama bu sefer daha dikkatli olmalıydılar.

Sam gözlerini devirip telefonu kapatırken Diana'da kapıda görünmüştü. Siyah takım elbisesi, düzgünce toplanmış at kuyruğu saçı ve hafif makyajıyla tam bir ajan gibi görünüyordu. Bu kadar çabuk hazırlanması ikisini de şaşırtmış olsa da, o Diana'ydı.

Dean: Bir de kadınlar çabuk hazırlanamaz derler.

Diana: Öyle. Gidelim mi? Yapacak çok işimiz var.

Bu ciddilik ikisinin de buz gibi kesilmesine neden olmuştu. On dakika önce koltukta oynaştığı o arsız kızdan eser yoktu şimdi.

Ne olmuştu? Bilmediği ne vardı Dean ve Sam'in?

Sam: Her şey yolunda mı Diana?

Diana: Yok bir şey, sadece biraz gerginim, hepsi bu.

Dean: Emin misin?

Diana: Hadi gidelim. Bobby'i bekletirsek sonu hiç iyi olmayabilir.

Sam: Bu konuda haklısın işte.

Dean anahtarı kontağa yerleştirip isteksiz bir şekilde çevirdi. İmpala'nın bugünkü sesi sanki kıpırdamak istemezcesine öksürür gibiydi. O bile bir terslik olduğunu biliyordu ve belli ki onları sona götürmek istemiyordu.

Bir süre sonra kiliseye gelmişlerdi. Etraf sinir bozucu bir şekilde sessizdi. Arabadan inerken Diana'nın bacakları titriyordu. Böyle hissettiği için utandı, onların fark etmemş olmasını umarak yavaş adımlarla ileremeye başladı.

Sam ve Dean tam arkasındaydı. İkisi de bir şey söylemeseler de gerçek gözlerinin önüne serilmişti. Kan kokusu bir kilometre öteden insanın burnunun deliğini sızlatıyordu sanki.

Yaklaştıkça sesler artıyordu. Çok geçmeden devasa kiliseyi incelemeye koyuldu hepsi. Bordo renkli taş duvarları, oymalı meşe kapısı, renkli camları ve aslan başlı tokmağıyla yakılıp yıkıldığı o 1800'lü yılların izlerini taşıyordu hala.

Gitgide burnundaki yanık kokusu da arttı Diana'nın. Bir zamanlar orada diri diri yakılmışların kokusu muydu bu? Belki de bilinç altı bir oyun oynuyordu ona.

Nedensiz bir şekilde üzüntü hissetti onlar için Diana. Damon'ı tanımadan önce onlar hakkında böyle hissedemeyeceğini de biliyordu ya, kabul etmek istemiyordu.

Diana farkında olmasa da, bir süredir öylece duruyordu merdivenlerin başında. Dean'ın dokunuşu ve seslenmesiyle irkildi.

Dean: Bir sorun mu var?

Diana: Hayır dedim ya. Kolay olmayacağını biliyordum, aslında hazırlıklıydım ama bilemiyorum.

Sam: Sorun değil, seni anlıyoruz.

Diana'nın bakışlarındaki öfke Sam'i korkutmuştu. Ona kimse korkak muamelesi yapamazdı. Sam'in amacı bu olmasa da, Diana öyle anlamıştı bir kere.

Diana: Ben korkak değilim.

Sam: Öyle demek istemedim.

Dean: Tamam uzatmayın. Daha fazla dikkat çekmeden içeri girelim.

Kapıyı aralayıp sırayla içeri girdiler. Şerif Forbes ve birkaç adamı onları bekliyor, dikkatli bakışlarla da hareketlerini inceliyorlardı.

Şerif, Damon'ın söylediklerinden sonra hatırlamıştı Diana'yı. Onlara iyilikleri dokunmuş bu kızın neler yapacağını, neden buraya tekrar geldiğini ölesiye merak etse de bozmayacaktı oyununu. Elbet öğreneceğini biliyordu.

Eva: Günaydın, çok bekletmedik değil mi Şerif?

Şerif Forbes: Hayır, yeni geldik sayılır.

Edward: Aynı fikirde değilim Eva.

Diana, Bobby'yi görünce gülesi gelmişti, çünkü onu şapkasız hiç görmemişti. Ama şuan mağrur bir ajan rolü oynamak zorundaydı.

Sam ve Dean için de durum farksız değildi.

Edward: Ben geleli bir saat oldu. Telefonlarınız neden kapalı? Çağrılarıma da cevap vermediniz. Biraz daha gelmeseydiniz bir arama ekibi oluşturacaktım.

Nate: Üzgünüz efendim. Gece çok geç geldik.

Eva: Biraz da benim yüzümden efendim. Anlarsınız ya, çabuk hazırlanamadım diyelim.

Edward: Tamam, yeter bu kadar. Konumuza dönelim. Neler buldunuz?

Nate: Rahip hunharca katledilmiş şekilde bulunmuş, kimin nasıl yaptığını kimseler görmemiş. Kilise olduğu için, zorlama olup olmadığını asla bilemeyeceğiz. Düşüncemiz de rahiplerin düşmanı olmayacağı yönünde ama yine de sırlarını bildiği birileri tarafından da yapılmış olabilir.

Chris: Raporları inceledik, lakin çok fazla ayrıntı var. Henüz göze çarpan absürt bir şeye rastlamadık.

Edward: Bu cinayet başlı başına absürt zaten.

Bobby nezaket içeren bakışlarla Şerif'e döndü ve birkaç soru sormaya devam etti. Onlar konuşurken, ağır kapı gıcırtıyla açıdı ve tüm gözler oraya yöneldi.

Diana içeride gözlem yaparken, başını çevirmemiş olsa da gelenin kim olduğunu biliyordu. Damon'dı o. Iceri girerken arkasından esen rüzgar ondan önce kokusunu getirmişti Diana'ya. Hala değiştirmemişti belli ki. Merak edip sorduğu parfümünün adını bile hala hatırlıyordu.

Azzaro Pour Homme...

Bu karmaşada böyle bir şeyi hatırlayıp bir an için gülümsemek iyi gelmişti ona.

Küçük oyununu hemen bitirip her şeyi anlatmaya karar vermişti.  Ama bu kararı kendisinden başka bilen olmaması biraz gerginlik yaratacaktı.

Damon: Günaydın, resmi olarak tanıştırılmadık. Ben, Damon Salvatore.

Nate: Dün gece çıkarken gördüğümüz sendin değil mi?

Damon: Evet.

Damon nazikçe elini Dean'a uzattı ve karşılık alıp almayacağını düşünmeye başladı. Girdiğinde sanki başka kimse yokmuş gibi doğruca ona gitmişti.

Dean uzatılan bu eli geri çevirmedi, şimdi ise iki adam gözleri birbirlerine kenetlenmiş öylece duruyordu. Bu sessizlik ve soğukluğu Diana hafif bir öksürüğüyle bozdu.

Nate: Tanışma faslı bittiğine göre kim oduğunu söyleyecek misin?

Şerif Forbes: O bir uzman. Ben çağırdım.

Chris: Ne uzmanı?

Diana derin bir nefes alıp omuzlarını dikleştirdi ve ellerini pantolonunun arka cebine yerleştirdi.

Eva: Lütfen durun artık.

Dean'ın öfkeli bakışları Diana ile buluştuğunda ne yapmak istediğini anladığını biliyordu Diana. Ama bu kez kimse onu yapacaklarında engelleyemeyecekti.

Dean' e göre ise, bu bir başkaldırmaydı. Aklından neler geçtiğini ise bilemezdi.

Diana: Sanırım bu oyunu daha fazla uzatmanın anlamı yok Şerif Forbes. Benim kim olduğumu zaten biliyorsunuz, öyle değil mi Damon?

Damon: Merhaba Diana.

Damon Dean'ın soğuk bakışları arasında yavaşça Diana'ya doğru ilerledi. Kendisine uzanan eli sıcak bir gülümsemeyle tuttu ve nazikçe dudaklarına götürdü. Dean'ın keskin bakışları hala üzerlerindeydi.

Diana: Uzun zaman oldu, Damon. Nezaketini özlemişim.

Damon: Huyum kurusun. Hangi rüzgar attı seni? Lütfen sadece beni özlediğin için uğradığını söyle, iyi bir şey olduğunu düşünmek istiyorum.

Diana: Benim olduğum yerde iyilik dört ayakla kaçıyor, dostum. Ama bu seni özlemediğim anlamına da gelmiyor.

Dean: Flörtleşmeniz bittiyse, konuya dönelim mi?

Dean'in elleri cebinde o karizmatik duruşuna karşın bakışları içini delip geçmişti resmen Diana'nın. Duruşundan kendisini zor tuttuğu ve öfkesi anlaşılıyordu. Derin bir iç çekti Diana ve konuşmaya başladı. Ama biraz tutuk, bir yandan etrafı oldukça inceler haldeydi.

Diana: Tamam, konumuza dönelim. Damon, burası korkunç bir şeye şahit olacak masum bir yer. Çok yakında hemde.

Damon: Masumiyet buradan gideli çok oldu.

Diana: Biliyorum. Ama iş bu sefer farklı. Eğer engelleyemezsek artık Mystic Falls diye bir yer kalmayacak. Hiç kimse, hiçbir yer... Sadece, acı ve kaos.

Damon: Anlamıyorum.

Dean: Kıyametten bahsediyoruz 'uzman'.

Diana hızlıca bir özet geçti Damon'a. Daha önce geldiğinde bir şeyler istemişti Diana ondan ve o istedikleri artık yerine gelmeliydi.

Damon: Ne? Siz çıldırdınız mı? Kıyameti durdurabileceğinizi düşünerek mi geldiniz buraya?

Sam: Daha önce de yaptık.

Damon: Ne yani böyle bir şey daha önce de oldu ve hiç kimse, hiçbir şey bilmiyor mu? Buna inanmamızı bekleyemezsiniz.

Dean: İnanıp inanmaman umrumda değil.

Diana: Hey, biraz sessiz olun!

Diana kilisenin ortasına gelmiş, elleri belinde öylece yere bakıyordu. Yanakları kızarmıştı ve kalbi gereğinden fazla hızlı atıyordu.

Dean: Sen anlatmak ister misin dostuna?

Diana: Sırası değil, sadece biraz sessiz olun. Lütfen, bir şey yaklaşıyor Dean.

Dean: Vampir, kurtadam veya hayaletten farklı mı? Burası bir ucube kasabasından ibaret çünkü. Elimi sallasam bir tanesine çarpacak. Ne olduğunu henüz bilmediğim dostunla içki masasına oturmama az kaldı.

Damon: Çok merak ediyorsan, ben bir vampirim. Senin de avcı olduğun şu halinden hiç anlaşılmıyor zaten.

Diana: Bu garip değil mi? Kilometrelerce öteden bile beni böyle etkileyen bir şey, neden şimdi içinde iken hiçbir etkileşim yaratmıyor?

Sam: Kapıdan mı bahsediyorsun?

Diana: Evet, bu kadar yakınken benim kan kusmam gerekiyordu. Ama hiçbir şey hissetmiyorum Sammy, bir terslik var.

Dean: Burası doğru yer değil mi? Onca yolu boşuna mı geldik Diana? Bir şey söyle!

Diana olduğu yerde dizlerinin üstüne çöküp, ellerinden destek alarak başını yere yasladı.

Dean: Ne yapıyorsun Diana?

Sam bir el işaretiyle onu susturdu. Birkaç dakika sonra ayağa kalktığında yüz ifadesi herkesi titretmişti Diana'nın. Gözlerinden resmen alev çıkıyordu.

''Lanet olsun!''

Sam: Neler oluyor Dia-

Sam sözünü bitirmeden Diana'nın eli onun ağzını kapatmıştı bile.

Diana: Geliyorlar, sakın ses çıkarmayın.

Dean: Kim geliyor Diana?

Diana: Cehennem köpekleri.

Sam: Ne? Ne yapacağız şimdi, kapana kısıldık!

Dean: Tuzağa düşürüldük, kahretsin!

Diana: Damon, burası restore edilmişti değil mi Sana şunu soracağım, bu kilise burada mıydı yoksa başka bir yerden mi taşındı?

Damon: Bilmiyorum. Kendimi bildim bileli buradaydı.

Diana söze başlamadan Cehennem köpeklerinin sesi kulaklarına ulaşmıştı.

Damon: Bu da ne böyle?

Dean: Kulübe hoş geldin.

Diana: Bir planım var.

Diana'nın planı başta Dean olmak üzere kimsenin kabul etmediği bir şeydi. Sam ve Dean'ın üstünde koruma vardı, iblisler için olsa da Cehennem köpekleri üstünde de işe yarayacağını düşünüyordu Diana. Umuyordu aslında ama bunu diğerlerine belli etmemeye özen gösteriyordu.

Dean: Kafayı yemişsin, böyle bir şey olmayacak.

Diana: Dean oyalanamayız, çok yaklaştılar ve bizi engellemeye çalışıyorlar. Her şey zamanından önce olursa ne olur biliyorsun. Damon, yardımına ihtiyacım var.

Damon koşulsuzca Diana'ya güveniyordu. Dean, Sam ve Bobby bunu şaşkın ve kabul edemezcesine izliyordu. Diana planının kalan kısmını hemen onlara aktardı.

Bobby bunun için gönüllü olmuştu. Eğer tılsım işe yaramazsa ölebilirdi belki, yine de kabul etti.

Bobby: Pekala çocuklar, eğer bir sorun çıkarsa kendinize dikkat edin.

Diana: Bobby, üzgünüm.

Bobby: Biri yapmak zorunda ve sizin yarım kalmış işiniz çok var kızım. Ayrıca kötü hissetmiyorum, sanırım sana güvenmeye başladım.

Bobby kapıya doğru ilerlerken son kez arkasına baktı, gerçekten de işe yarayacağını düşünüyordu ama içinde bir yer, belki dönemeyebilirsin diye kulağına fısıldıyordu.

Diana: Unutma Bobby, onları görebileceksin ama asla ve asla yüzlerine bakma. Seni göremeseler de hissedebilme ihtimalleri yüksek. Arabayı al, motele git ve her şeyi topla. Sana verdiğim adrese gel. Yolun başına geldiğinde kağıttaki büyülü sözleri söyle, yoksa bulamazsın.

Bobby: Emredersin!

Diana: Öyle demek istemediğimi biliyorsun.

Bobby: Sorun yok kızım, sadece şaka.

Bobby, kapıyı açar açmaz önünde dolaşan çirkin yaratıkları gördü. Hiçbir şey yokmuş gibi Şerif Forbes ile birlikte gülüşerek merdivenlerden indi ve doğruca Impala'ya yöneldi. İçeriden izleyenlere göre de, Bobby'e göre de her şey yolunda görünüyordu. İşareti verdi ve gazı kökledi.

Sam: İşe yaradığı için şanslısın Zeyna, yoksa...

Diana: Hiç sırası değil Sammy. Şimdi, sıra sizde.

Dean: Bunu yapmak istemiyorum.

Diana: Bebeğim, her şey yolunda. İnan bana siz eve varmadan gelmiş olacağım. Benden kurtulmak öyle kolay değildir.

Dean: Diana,

Diana onu hafif bir parmak dokunuşuyla susturdu. Dudağına masum bir öpücük bıraktı ve gözlerinin içine bakıp gülümsedi.

Diana: Hadi artık, fazla zamanımız kalmadı. Unutmayın ne olursa olsun onları gördüğünüzü belli etmeyeceksiniz. Damon sizi evine götürecek, orası bu kasabanın en güvenli yeridir.

Damon: Senin sayende Diana.

Dean ve Sam, Damon ile birlikte dışarı çıktı. Damon için sorun yoktu çünkü sadece onları öldürmek için emir almışlardı. Hiçbir sıkıntı yaşamadan aşağı indiler ve Damon'ın buz mavisi klasik arabasına doğru ilerlemeye başladılar. Yaklaşmışlardı ki, iki Cehennem köpeği önlerinde dönmeye başladı. Ne yapacaklarını düşünüyorlardı, belli etmemeleri gerekiyordu.

O an kurtarıcı yetişmişti.

''Beni mi istiyorsunuz sizi çirkin yaratıklar? Gelin de alın öyleyse.''

Diana kilisenin kapısını açıp kendini onlara gösterince hepsi o tarafa yönelmişti. Böylece onlar da arabaya ulaşmışlardı. Damon hemen çalıştırdı ve gaza bastı. Kilise gözden kaybolurken Dean'ın gözleri hala oradaydı.

Damon: Onu tanırım, üstesinden gelebilir.

Dean'ın yeni odağı Damon'dı. Onun vampir olduğunu öğrenmişti. Diana'ya bu kadar güvenip, onu tanımasının ve yardım etmesinin altındaki gerçek sebep ne diye düşünüyordu? Bakışları sürekli üstündeydi ama kendini tutmak zorundaydı çünkü Diana'ya bir söz vermişti. Gelmeden önce Diana onlarla etraflıca konuşmuş, buradaki bazı dostlarının avladıkları yaratıklardan olduğunu ve onlara zarar verirlerse kendine yapılmış sayacağını da ekleyerek uslu durmalarını istemişti.

Ayrıca buraya onları avlamaya gelmemişti. Bazı şeyler değişiyordu ve değişime ayak uydurmak zorundaydılar.

Dean hiçbir şey söylemedi Damon'a, keskin bakışları sadece ormanda girdikleri yoldaydı. Çok geçmeden konağa gelmişlerdi.

Dışarıdan bakınca eski görüntüsüne nazaran oldukça sağlam ve kaliteli bir yapıya sahipti. Sam ve Dean arabadan inip bir süredir evi dışardan inceliyorladı. Damon ağır hareketlerle kapıya yöneldi, eli gitmiyordu. Neden sonra kendini topladı ve heybetli kapı soğuk bir şekilde açıldı.

Damon onları içeri davet etme gereği duymadı, kimse de izin istemedi zaten.

Sam ve Dean hiç evleri olmadığını bir kez daha hatırlamıştı. Evin içi gerçekten çok iyi döşenmişti. Etraf antika mobilyalar, dev bir kitaplık ve değeri hemen göze çarpan tablolarla doluydu. Hatta Dean' in çok sevdiği bir kılıç seti bile mevcuttu duvarda. Bir şey olursa diye silah olarak kullanabileceği şeylerin yerini de ezberliyordu Dean.

Şimdi ise Sessizlik hakimdi odada. Dean bir oraya bir buraya geziyor, derin nefesler alıyordu.

Sam: Dean yeter artık, beklemekten başka çaremiz yok.

Dean'ın çelik gibi sert bakışları Sam'i bile korkutmuştu. Onlar birbirlerini yıkacak bakışlarla konuşurken kapı çaldı. Damon sonik hızıyla açmıştı ama gelen Diana değildi. Yüz ifadesi yine durgunlaştı Bobby'i görünce.

Dean: Sen miydin Bobby? Her şey yolunda mı?

Bobby: Bende sizi gördüğüme sevindim evlat. Ne varsa aldım geldim, Diana nerede?

Bu soru yine odada öfke ve endişenin dolaşmasına neden olmuştu. Dean bir şişe kaliteli viski görmüştü masanın üstünde. Masadan çok barı andırıyordu aslında. Üstünde en az bir düzine içki vardı. İzin gereği duymadan yanındaki kristal bardaklardan birine döküp bir dikişte içti. Geçtiği yeri yakıyordu.

Sam dahil kimse, onu sakinleştirmeye çalışmıyordu. Damon, Diana'nın anlattıklarından bildiği kadarıyla bu adam tehlikeliydi. Korktuğundan değil ama ona saygısından ve verdiği sözden dolayı pek muhatap olmuyordu Dean ile. Diana bu günün geleceğini bildiği için, yıllar öncesinde Damon' a kendine hakim olmasını tevbih etmişti. Her şeyde olduğu gibi bunda da ileriyi görmüş ve temelini atmıştı. 

Dean: Bu kadar yeter! Daha fazla durmayacağım. Ben gidiyorum.

Elindeki bardağı bir hışımda sertçe yerine geri bıraktı ve kapıya yöneldi. Daha varmamıştı ki, Damon'ın güçlü tutşuyla olduğu yerde kaldı.

Damon: Buna izin veremem.

Dean: Beni sen mi durduracaksın? İnan bana şuan bulaşmak isteyeceğin son kişiyim. Çekil önümden.

Damon: Her şeyi mahvedebilirsin.

Dean, Damon'a sert bir yumruk attı ama Damon kıpırdamıyordu bile. Sonra hızla elindeki bardağı kafasına çarpmıştı ama zarar verdiğinden emin değildi. Olanlar dolayısıyla Sam'de ayaklanmış onların yanına gitmişti hemen.

Damon'ın yüzü öfkeden değişmeye, kafasında kırılan bardak yüzünden de başı kanamaya başlamıştı ama tetiğini bozmamaya çalışıyordu. Dean' de rahat durmuyor, geçmeye çalışıyordu sürekli. Onu tutmak  Damon gibi güçlü ama sabırsız bir vampir için bile kolay değildi.

''Hiçbir fırsatı kaçırmıyorsun değil mi bebeğim?''

Diana & Damon

Şapkasız patron Bobby :)

Sam Winchester

Son sahnedeki halleri.

Continue Reading

You'll Also Like

172K 20.5K 63
"Ilk Kitap Tamamlandı" O Mozo'ydu. Tecrit edilmiş olan! O bir kara elfti: Ölümcüllerin en ölümcülü. Kara elfler kıtanın geneline yayılmıştı. Ölüm ve...
64.7K 11.5K 200
LOHP- 2.kitap:Saşkına Dönen Zihinler.. İsmi ile serinin devamıdır.. kütüphane görevlisi olan bir adam, bir yangında öldükten sonra başka bir dünyaya...
221K 21.9K 32
Ülkesine dönen delta ve kendi halinde takılan sessiz bir omega bir gece birlikte olur.
596 91 22
"Belkide gerçekler her zaman acı olmazdı..." Doğduğu günden beri 'Hayat Yetiştirme Yurdu'nda kalan Çimen gördüğü bazı gerçekler ile yüzleşmek zorunda...