invisible string' taekook

Par adorekimh

197K 21.9K 4.7K

omegaverse* twin* ''beni çeken bir ip tüm bu yanlış yollardan, doğruca kasaba barına tek bir altın iplik beni... Plus

iki, i don't miss it, i'm lost
üç, but you're so close to heaven
dört, i hope for a trace lead me back home from this place
beş, i should've known we'd be coming down
altı, and those who fear are lost
yedi, i tought it was dark outside
sekiz, babe, you look so cool
dokuz, babe, like we stood a chance
on, this can't be our story end
on bir, ican't escape
on iki, with the right amount of sugar
on üç, such a lovely place
on dört, underneath the chandlier
on beş, cold in my king size
on altı, then healing me fine
on yedi, the violin, the poet's hand
on sekiz, fast forward to the end
on dokuz, take it for me now
yirmi, the smile that you gave
yirmi bir, just don't call me yours
yirmi iki, i wanna see sunrise
yirmi üç, one love, one house
yirmi dört you're the one that i want
yirmi beş, i'm burnin' through you
yirmi altı, one step closer
yirmi yedi, wide blinking eyes look at me the same way
yirmi sekiz, i don't need anything, i just want you
yirmi dokuz, but i will hold you here forever if i can
otuz, but i'm a tell you what true love is
otuz bir, there's a dark secret in me
otuz iki, maybe we got lost in translation
otuz üç, i was your favourite
otuz dört, ending ascending and then...
otuz beş, a tiny war inside your head
otuz altı, i just wanna hold you tight down the avenue
otuz yedi, i'll be loud for you
otuz sekiz, shores of love get beaten by the waves
otuz dokuz, i know that my train can take you home
the final, all along there was some invisible string tying you to me?
special edition, i'm still trying everthing to keep you looking at me

bir, chains around my demons

25.6K 917 365
Par adorekimh

şeytanlarımın etrafındaki zincirler*

*

İki parmağının kavradığı fırçayı, birbirine karışmış renklerin kapladığı tuvale bir renk daha eklemek için yaklaştırırken kirpikleri titredi, hiçbir şeye benzemediğini düşündüğü karanlık resimden başını kaldırdı ve hemen karşısında duran boş duvarda yazılı söze baktı, Van Gogh'a ait ''Sıklıkla düşünüyorum da gece gündüzden daha canlı ve daha zengin renklere sahip.'' Fırçasını değdirdi tuvale ilk açık renk olan sarıyı, tüm koyu renklerin arasında gezdirdi.

Kapının açılma sesi ve nefeslerini tutmaya çabalayarak içeri giren çocuğun kızarmış yüzüne çevirdi sakin bakışlarını, fırçayı palet ile birlikte hemen yanındaki dört ayaklı, küçük ahşap sehpaya bırakırken kendini tamamen kapıya çevirdi. ''Jeongguk...'' Kendi adını onun sesinden duymak kaşlarının çatılmasına sebep oldu, ona asla adıyla seslenmeyen birinin bir anda karar değiştirmesi iyi bir şey değildi, ''Biz...'' Arkasında kapanan kapının önüne oturan çocuğa aldırmamaya çabalayarak resme dönmek istedi ama bunun çok kaba bir davranış olacağını düşünerek vazgeçti, izinsiz odasına girmiş olan o olsa bile...

Sonunda kendini sakinleştirmeyi başarmış bedeni süzerken ellerini üzerine giydiği önlükle temizlemiş, suyundan büyük bir yudum almış ve içinden elliye kadar saymıştı. ''Çok fazla alfa kokusu var.'' Başını sallayarak bunu onayladı, kendi asla bu ağır kokuların esiri olmuyordu fakat karşısındaki çocuk bir omegaydı, onun acı içinde olduğunu düşünmek kirpiklerinin nemlenmesine sebep oluyordu. ''Taehwan hyung...'' diye mırıldandı, önlüğünün belindeki iplerini söktü, başından çıkardı ve katlanmış gri tişörtünün uçlarını düzeltti.

''Biz evleneceğiz.''

Büyük olanın dudakları arasından dökülenlerin bir şaka olduğunu düşünerek dudakları yukarı doğru kıvrıldı ve gamzesi, kendini belli etti, onun karşısında çömelerek alnında bulunan ıslanmış saçları arkaya doğru attı. Mavi saçlarının boyası akmaya başlamış, onu biraz daha çocuksu bir hale sokmuştu. ''Ben ciddiyim, Jeongguk. Gülmeyi kes.'' Onun karşısında bağdaş kurarak otururken omuzlarını düşürdü, ''Bunun olacağını sanmıyorum.'' diye mırıldandı, Taehwan'ın ailesinin kasabadaki hiyerarşideki yerini biliyordu ve oğullarının işlevsiz(?) alfa ile evlenmelerine izin vermeyeceğine emindi.

Kendi feromonlarını kontrol altında tutarak parmaklarını yeniden terden ıslanmış mavi saçlara götürdü, onları dağıtırken ''İğrenç kokuyorsun.'' diye mırıldandı, büyüğünün dudakları arasından alayla dökülen kahkaha dudaklarındaki gülümsemenin daha da genişlemesine sebep oldu. ''İlk defa bir alfa bana iğrenç koktuğumu söylüyor.'' Sesi gücendiğini belli edecek bir tona sahip değildi, kahkahasının izleri yüzünde ve sesinde asılı kalmıştı. ''Üzgünüm ama aldığım tek koku, iğrenç ter kokun.'' Taehwan alfa kokularına alışmış olmalıydı ki nefesleri düzelmiş, bakışlarındaki koyuluk yerini berrak bir kahverengiye bırakmıştı. Onun parmakları da ileri doğru giderek Jeongguk'un çenesinde durdu, olduğu yeri okşadıktan sonra, ''Sorun değil, Jeon Jeongguk. Hiç sorun değil.'' Başını arkasındaki kapıya yasladı ve utandığı için yanakları kızaran bir alfa görmenin tadını çıkardı.

Bukchon kiraz çiçeği festivali için hazırlanırken sokakların arasında yürümeyi seviyordu, eski Kore evleri ve insanların içinde barındırdıkları neşeyi ortaya çıkarmaları da hoşuna gidiyordu. Yanından geçen insanların bakışları altında olmak onu rahatsız ediyor olsa da o Jeon Sanghyuk'un oğluydu, babası kasabanın lideri konumunda sayılırdı ve Bukchon'a yerleşen ilk alfa ailesinin oğluydu. Kendisini üç büyük çınar ağacının dallarının üstünü kapattığı çardağa attığında iki omeganın bakışları kendisini buldu, ''Kasaba festival için çok heyecanlı.'' Bunu tamamen memnuniyetsiz bir yüz ifadesi ile söyledi arkadaşı Jimin, pembe saçları rüzgarda dağılırken kendisine gelen taze kokusunu seviyordu. ''Herkes büyük bir haberin geleceğini düşünüyor.'' Namjoon esnemeden önce mırıldandı, başını yana eğerek ikisini süzerken gülümsedi, bakışlarını onlardan çekerek yaprakların arasından dağılan güneş ışıklarınabakmaya çabaladı.

Büyük bir şeyin geleceğine inanmıyordu, zorlu bir kışı geride bırakmışlardı ve insanlar üzerine sinmiş olan karanlık duygularından bu kez daha çabuk kurtulmak için çabalıyorlardı. Neredeyse üç ay boyunca kalkmayan kar; ekinlere zarar vermiş, odunların ıslanmasına sebep olmuş ve uzak kasabalardan yardım istemelerini gerektirecek kadar kasabayı zor durumda bırakmıştı. İnsanların kendilerine gelmeleri için bu kadar çaba harcamalarını anlayabiliyordu. ''Baban hala konseye girmene izin vermiyor mu?'' Jimin'in sorusu ile ona doğru dönerken Namjoon'un arkadaşının sorusu yüzünden ona dirsek attığı gözünden kaçmadı, ''Hayır, izin vermiyor.'' diye mırıldandı, bunu umursamıyormuş gibi yapmaya çabalayarak.

Jeon ailesi geniş bir soyağacına sahipti, Joseon dönemine uzanıyordu ve ailenin büyük bir kısmı güçlü alfalardan oluşuyordu; Jeongguk dışında. Yaşadıklarını düşünmek artık kendisini üzmüyordu, bir şekilde gelişmişti ve sonunun nereye gideceğini düşünmüyordu. ''Jeongguk ben özür dilerim.'' Jimin'in dudakları arasından dökülen ve üzüldüğünü gerçekten hissettiren sözcükler ile gülümsemeyi denedi, ''Buna alıştım, Jiminie hyung. Sorun değil.'' Sorundu fakat sorun değilmiş gibi davranmaya da alışmıştı, nedenini bilmiyordu fakat bir alfa kadar kokulara duyarlı değildi, güçlüydü ama hassastı. İnsanların arkasından konuştuklarını ve ailesine böyle bir alfa çocuğa sahip oldukları için üzüldüklerini dile getirdiklerini duyabiliyordu.

Bir saat önce resim odasında ona evlenceklerini söyleyen Taehwan, yanına otururken bir kolunu Jeongguk'un bacağına attı ve başını onun omzuna yasladığında Jimin ve Namjoon'un bakışları ile karşılaştı. ''Jeongguk ve ben evleniyoruz.'' Artık komik gelmeyen bu şaka yüzünden iç geçirdi Jeongguk, ''Hyung, sana kanmıyorum, vazgeç.'' Söylenerek konuşurken kendisine bakmak için kafasını yukarı kaldırmaya çabalayan çocuğun mavi saçlarının boyuna değmesi ile ürperdi, ''Ben ciddiyim. Evde de beni dinlemedin.'' Taehwan onun omzundan başını kaldırarak ciddi bir bakış attı Jeongguk'a, ''Akşam baban seninle konuştuğunda göreceğiz.'' Büyüğünün sinirli halini görmek istemediği için parmaklarını onun yanağına koyarak okşadı Jeongguk, bir şey demeden onun gözlerine bakarken iki arkadaşının dikkatini çektiklerinin farkındaydı.

Çardakta geçirdikleri saatlerin ardından güneş tepenin ardında kaybolurken ayrıldılar birbirlerinden, Taehwan kolunu Jeongguk'un omzuna atmıştı ve bakışlarını kasabanın meydanındaki kalabalığa çevirmiş şekilde ilerliyorlardı. Onları gören insanların hangisinin alfa gibi göründüğü hangisinin omega gibi göründüklerini konuştuklarının farkındaydı. Bakışlarını yere eğerek ilerlerken, ''Onlara istediklerini verme, Jeongguk. Başın her zaman dik olsun.'' Kulağına fısıldanan sözlerle gülümsedi, bakışlarını kaldırdı ve kendisine bakan insanların yüzünde gezdirdi. ''Seni tanımıyorlar ve ne kadar harika biri olduğun hakkında en ufak bir fikirleri olmayan aciz insanlardan başka bir şey değiller.'' Değersiz olmadığını birilerinin hatırlatması gerekiyordu, aksi halde kendini cehennemde hissediyordu Jeongguk.

İki katlı, ormanın dışında kalan evin önüne geldiklerinde kolunu Jeongguk'un omzundan çekti Taehwan, ''Beni eve bırakanın sen olması gerekirdi, alfa.'' dedi ona takılmak için, omzuna yediği darbe ile dudaklarında kalan gülümsemesi soldu. ''Elin çok ağır, Jeongguk. Vurma bana.'' Dudakları aşağıya doğru sarkaran gözleri nemlendiğinde büyüğünün ne kadar iyi bir oyuncu olduğunu hatırlayarak ona aldırmadı, ''Güç kullanmadım bile.'' diye kendini savundu, kapıda görünen babası işe bakışları ona kaydı ve gülümsedi Jeongguk, ciddi bakışlarının hedefi olsa da babasının onu sevdiğini biliyordu. ''Taehwan, nasılsın?'' Babasını gördüğü an saygıyla eğilen büyüğü başını kaldırdı, ''İyiyim efendim, siz nasılsınız?'' diye sordu ve başını hafif eğik tutmaya özen gösterdi. Başkalarının yanında tamamen uysal bir kişiliğe bürünüyor olması onu güldürüyordu.

Kısa bir sohbetin ardından eve gitmek için ayrılan Taehwan'dan sonra beraber içeri girdiler, sıcak yemek kokuları tüm evi sarmıştı. ''Yemeğin ardından biraz konuşmalıyız.'' diye mırıldanan babası onu salonda yalnız bırakarak çalışma odasına ilerlediğinde masayı hazırlamakta olan annesine baktı. ''Benimle ne konuşacak?'' diye sordu heyecanla, konseye yeni birinin alındığı zamanlar festivale yakın zamanlar oluyordu ve orada bir yere sahip olacak olmak Jeongguk için çok önemliydi. Aile itibarını mahvettiğini düşünmesini sağlayan herkesin susması için de iyi bir yoldu. Annesinin nemli bakışları, her zaman böyle bakardı, kendisini bulduğunda bir cevap bekliyordu, ''Haberim yok.'' diyerek geldiği koridora hızla dönmesi ile söylediklerinin yalan olduğu belliydi ama üstelemedi, ona yardım etmek için mutfağa gitti ve dudaklarını aralayarak tek bir kelime etmedi.

Jeon ailesinin yemekleri her zaman sakin geçerdi, babası yemekler önlerinde dururken konuşmanın saygısızlık olduğunu ve beyaz kurt ataları tarafından lanetleneceklerini söylerdi. Son tabağı da mutfak tezgahına bıraktıktan sonra ellerini yıkadı, gri renkteki havlu ile kuruladı ve babasının çalışma odasına adımlamadan önce derin nefesler alıp vererek kendini sakinleştirmeye çabaladı.

Geniş odanın iki duvarı da yerden tavana kadar yükselen ahşap bir kitaplık ile kaplıydı, eski kitapların kokusu babasının kokusuna karışarak odaya yayılıyordu ve kapının tam karşısında duran yere uzanan pencerenin önündeki çalışma masasının başında oturan adam, gözlerini kendisine dikmişken sakin kalabilmek zordu. Gözleri hemen masanın başında duran iki sandalyeden birine oturmasını beklediğini haykırırken terlemeye başlamış avuç içlerini kot pantolonuna sürttü. Siyah deri sandalyeye oturdu, bakışlarını iki sandalye arasında kalan küçük sehpaya çevirerek üzerinde bulunan koyu kırmızı kapaklı kitabın ismini okumaya çabaladı.

''Jeongguk.''

Babasının buyurgan çıkan ses tonu ile bakışlarını kitaptan kaldırdı, ona baktığında yüzünde belirmeye başlamış derin kırışıklıklar kendini belli ediyordu. Parmakları nasırlarla dolmuş, gözlatlarındaki torbalar büyümüş fakat hala en güçlü benim havasını duruyordu, herkesin saygı duyduğu da buydu. Jeon Sanghyuk, Bukchon kasabasının kurtarıcısıydı. ''Biliyorsun, bir alfa olmana rağmen fiziksel olarak güçlü olsan da duygusal açıdan ve kurdunun becerileri açısından bir alfa düzeyinde değilsin.'' Bilinen gerçekleri bir başkası dile getirdiğinde neden daha acı verici olduğunu bilmek istiyordu. Kendisi on dokuz yılını bu acı gerçek ile yaşarken en sevdiği insandan duymanın verdiği etki, bambaşkaydı. Nemlenen gözlerini saklamanın bir anlamı da yoktu, ''Bunu seni üzmek için söylemedim, bu gerçek.'' Babasına yalnızca başını sallayarak cevap verebildi, dudakları mühürlenmiş gibi birbirine bastırılmış, boğazı düğümlenmişti.

Nefeslerini kontrol etmeye çabalayarak ''Sizi dinliyorum.'' diye mırıldanabildi, gözlerini kırpıştırdı ve yaşların dağılmasına izin verdi. ''Senin de kasaba konseyinin bir parçası olmanı en çok ben istiyorum. Sen, Jeon Jeongguk'sun. Benim oğlumsun ve başka hiçbir şey önemli değil.'' Derin nefeslerinin arasından konuşan babasının söyledikleri dudaklarında tatlı bir tebessümün yer etmesini sağladı, ''Konseye girmenin bir yolu var, Jeongguk.'' Gözleri bu kez yaşlardan değil, mutluluk ile parlarken parmakları kot pantolonunu sıkıyor, babasının sözünü keserek heyecanını belli etmemek için zor duruyordu. ''Bugün konseyde bunun üzerinde konuştuk ve Bay Park'tan aldığımız bir öneri, herkes için uygun görüldü.'' Bir şeyler söylememek için dayanmak zordu, üst dişleri alt dudağına eziyet ederken gelecek haberi bekliyordu, neden iyi haberleri dile getirmek zor olurdu ki?

''Kim Taehwan ile evlenmeni istiyorlar.''

İyi haber değildi, söylemesi bu yüzden babası için de bu kadar zor olmuş olmalıydı. Bugün büyüğünün dediklerine inanmadığı için kendini biraz suçlu hissediyordu. Alt dudağını serbest bıraktı, ''Bu...'' diye mırıldandı ama devamını getiremedi, ne demesi gerektiğini anlayamadığı anlardan birindeydi. ''Bir omegan olursa ve onunla bağ kurarsan, kurdunun alfa özelliklerini göstereceğini düşünüyorlar. Buna ben de katılıyorum, Jeongguk. Bir omega ile eş olmak, bir alfanın kurdunu uyandıracak şey olabilir.'' Bir şey demeden odadan ayrılmanın kabalık olacağını biliyor olsa da o an bunu düşünmedi, ayağa kalktı, kendisine merakla bakan babasının gözlerine baktı kısa bir süre. Odanın kapısı ardından kapanırken tüm hayatını düşündü, sevmediği bir insanla evlenmek için miydi tüm bunlar?

Parmakları tuvalin üzerinde onu her an parçalara ayıracakmış gibi gezinirken bu kez fırça yerine parmaklarını kullanıyordu. Renkleri birbirine karıştırıyor, parmaklarındaki boyalar beyaz tişörtüne ve kot pantolonuna damlıyordu ama buna aldırmıyordu, içinde biriken yaşlar yanaklarından süzülürken bir şeyler yapmak zorundaydı ve yakıp yıkacak kadar güçlü bir alfa olmaması kendi suçu değildi. Annesinin kapının ardından söylediklerini duymak da durumu iyi bir yere götürmüyordu, her alfa kendi omegasını seçerdi ve onunla mutlu bir hayat sürerdi. Hakkı olan yeri olabilmek için bir omega ile evlendirilmek zorunda kalmış bir alfa olarak artık gururundan hiçbir zerre kalmamıştı ona.

Yorularak tuvalin önünde çöktüğünde dizlerini karnına çekti, boyalı ellerine aldırmadan bacaklarının etrafına doladı, başını dizlerine dayayarak dudakları arasından çıkan hıçkırıklarını saklamaya çabalamadı. Şimdi istediği kadar ağlamak, içindekileri atmak ve sabah kalktığında bu kabustan uyanmak istiyordu ama biliyordu, onun eşi olsa bile bu bir lanetti ve bitmeyecekti. O bir alfa kabuğuna sıkışmış omegadan başka bir şey değildi, neden kimse bir saniye durarak kendisini anlamaya çabalamıyor ve olmayan bir sorunu çözmek için onu daha fazla yaralamaktan kaçınmıyorlardı?

Ağlamasını durdurduğunda başını kaldırdı, tüm yüzü ve kolları boya içindeydi. Aynada kendini görüyor olsa korkacağına emindi fakat aynalara bakmadı, ayağa kalkarak odanın kapısının kilidini çevirdi. Kendi odasına girdikten sonra bornozunu omzuna attı, küçük banyoya girdiğinde yeni hayatına başlamadan önce kendini sıcak suyun altına attığını fark etti. Su üzerindeki boyaları götürmenin yanında tüm ruhunu alıp götürüyormuş gibi hissederken odanın kapısının açıldığını duysa da aldırmadı, annesi gelmiş olmalıydı. Duş kabininden çıktıktan sonra bornuzunu giydi, belindeki kemerini bağladıktan sonra saçlarını salladı ve banyodan çıktı.

Karşısındaki kişi annesi, babası ya da Taehwan değildi, keşke o olsaydı diye geçirdi içinden. Ona gri gözlerini dikmiş, siyah saçları alnına dökülen ve siyah tişörtünü dar parça siyah pantolonunun içine sokması ile ince belini sergileyen Kim Taehyung'tan başkası değildi.

Continuer la Lecture

Vous Aimerez Aussi

45K 6.1K 22
balet jeon jungkook ve ona aşık bir kim taehyung.
18.6K 2.2K 29
Bana yaşadığın şehrin kapılarını aç... Başka şehirleri özleyelim orada seninle. Bu evler bu sokaklar, bu meydanlar İkimize yetmez. 09.11.20
1.1K 90 10
Jungkook aşkının karşılıksız olduğuna emindi.
421K 34.5K 27
Melez Kaplan Taehyung, Melez Tavşan Jungkook ile sevgili olmak istiyordu Ha birde onu altında inletmeyi... [texting+düz yazı] #3 - taekook [13.08.202...