Storm In Hogwarts // Dramione

By MadamRiddle

206K 11.6K 21.9K

✨Hermione, Draco'nun büyük sırrını öğrendiğinde artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı.✨ 👑 WattpadFanficsT... More

Gemiler
|1| Yemin
|2| Denizden Gelen
|3| Gökyüzüne Bakmak
|4| Mavi
|5| Gece
|6| Nefret
THEO
Cevaplar
|7| İtiraf
|8| Geçmiş
|9| Özgür
RICHARD
|10| İksir
|11| Aşk Ve Gurur
DRACO
|12| Mektup
PANSY
|13| Sabah Kahvesi
|14| İlk Defa
HERMIONE
|15| Fotoğraf
WILLIAM
|16| Ziyaret
|17| Hogwarts
SLYTHERIN
|18| Görev
|19| Plan
|20| Mucize
|21| Siyah
|22| Karar
|23| Korku
|24| Taç
ANKET
|25| Güven
TOM
|27| Katil
|28| Temas
|29| Seçim
|30| Buluşma
|31| Kupa
|32| Düğün
|33| Cesur
|34| His
|35| Yolculuk
|36| Saray
Yeni
|37| Yüzleşme
Adios
|38| Aşk /Final
WILLHARD

|26| Ev

4K 215 739
By MadamRiddle

20 Yıl önce, Düğün Günü

Narcissa, pencereden bahçedeki kalabalığa gülümseyerek baktı. Aşağısı fazlasıyla kalabalık ve harika gözüküyordu. Siyah ve altın sarısı dekorasyon bahçeye müthiş bir hava katmıştı. Büyücülük dünyasının tüm soylu aileleri bu büyük düğün için Malfoy Malikanesinin önünde toplanmıştı.

Uzun gelinliğin eteği arkasında sürüklenirken büyük aynanın karşısına geçti. Üzerine yapışan dar straplez gelinlik, narin omuzlarını açıkta bırakıyordu genç kızın. Siyah saçları dalgalar halinde aşağı dökülüyor ve bu saçları incilerden yapılma ince bir taç süslüyordu. Makyajını kontrol etmek için aynaya doğru eğildiğinde kapının kenarına yaslanmış onu izleyen sarışını fark ettiğinde gülümsedi.

Lucius kızın gülümsemesine karşılık verirken yavaşça aynaya doğru ilerledi. Hemen arkasında durduğunda kızın ince beline kollarını sarıp çenesini Cissy'nin omzuna dayadı. ''Çok güzelsin.'' dedi aynadan kızın gözlerine bakarak.

Narcissa genç adamın kolları arasından çıkmadan yüzünü ona döndü ve Lucius'un kravatını düzeltti. ''Damatlık giymek konusunda fazla önyargılı davranmışsın. Fena olmamış aslında.''

Sarışın, kızın yanağını okşadı sakince ''Narcissa...'' dedi derin bir nefesin ardından kızın ellerini tutup ''Bundan sonra, benim tüm hayatım, ailem, evim, kalbim sensin. Ben, senin için her şeyi yapmaya hazırım, değişmeye hazırım. Çünkü biliyorum ki biz-

''Farklıyız.''

''Evet. Bunca yıl sonra farkına vardığım için özür dilerim. Bunca yıl seni göremediğim için... Sen benim kalbimin aydınlık tarafısın. Bu zamana kadar söylediğin her şeyde haklıydın, okul yıllarımda piç herifin tekiydim, zorbaydım, acımasızdım ve evet eskiden de dediğin gibi bağnaz, tabulara gömülmüş biriydim, belki de hala öyleyimdir.'' eğilip kızın yanağına bir öpücük kondurduktan sonra kulağına fısıldadı. ''Ama senin için, ailemiz için her şeyi değiştireceğim. Yemin ederim.''

''Lucius..'' diye mırıldandı genç kız ''Seni çok seviyorum. Hep sevdim, olduğun gibi kabullenip sevdim. Yanımda ol yeter.''

''Olacağım.'' kızı kendine çekip saçlarına bir öpücük kondururken genç kız başını onun göğsüne yasladı. ''Aslına bakarsan..'' dedi sarışın, mavi gözleri parlarken kıkırdamasına engel olamadı ''Ben geçen sene burnuma geçirdiğin o sağlam yumruktan sonra sana aşık olmuştum ama-

Narcissa, Lucius'un dudaklarına hafifçe vurarak susturdu genç adamı. ''Bundan kimseye bahsetmek yok!''

''Tabii ki de bahsetmek yok. Bir Malfoy, Black kızından dayak yemiş diye birinci sayfaya çıkmak istemiyorum.''

''Misafirlerin yanına in artık, ben de şu hazırlıkları bitireyim.''

''Tamam sevgilim.'' dedikten sonra kızın narin dudaklarını öpüp odadan ayrıldı.

***

Genç Malfoy gittikten sonra, Cissy saçlarını daha rahat edebileceği bir modelde topladı ve masanın üzerinde duran pırlanta yüzüğü eline aldı, parlak taşı ve üzerine işlenmiş Narcissa Malfoy yazısına baktı. Yüzüğü parmağına takma durumunu oldukça ertelemişti ama zamanı gelmişti, bunu biliyordu içinde garip bir korku olsa da artık kabullenmesi gerekiyordu.

''Yapmak zorunda değilsin.''

Odanın girişinden gelen otoriter sesle irkildi.

''T..Tom?''

Tom Riddle yakası açıkta bırakılmış siyah gömleği ve kumaş pantolonuyla duvara yaslanmış, genç kıza bakıyordu. Kıvırcık saçları mavi gözlerinin üzerine dökülürken yüzünde garip bir ifade vardı.

''Demek sonunda kararını verdin.''

Narcissa ''Benim kararım hiç değişmedi.'' dediğinde Tom bakışlarını yerden kaldırmadan burukça gülümsedi. ''Kendine bunu yapma Cissy, sen akıllı bir kızsın.'' beyazlar içindeki kıza yaklaşıp elindeki yüzüğü aldı. ''Malfoy...'' dedi yüzükteki yazıyı okurken ''O sarhoş sarışın seni hak etmiyor.''

''Öyle mi? Sen misin beni hak eden? Bir katilin eşi olmaya layık biri miyim?''

Tom küstahça gülümsedi ''Kendini böyle mi avutuyorsun? Benden bu şekilde mi uzak kalm-

''Kendimi avuttuğum falan yok!'' dedi kız dişlerini sıkarak sinirden sesinin yükselmesini önledi. ''O madalyonu almak için Hepzibah'ı öldürdüğünü biliyorum.''

''Yoluma çıkan engelleri temizlemem gerekiyor Cissy. Ben idealleri olan bir adamım.''

Narcissa onun mavi gözlerine bakarken umutsuzca başını salladı. ''Senin içinde bir canavar yatıyor Tom. Şimdilik kimse bunu öngöremiyor olabilir ama ben farkındayım. Tüm o fikirlerin, hastalıklı takıntıların..'' genç kız arkasını dönüp sandalyenin üzerindeki beyaz şalı omuzlarına attı. ''Kendine ne lakap takmıştın?'' dedi dalga geçer gibi kaşını kaldırarak ''Lord Voldemort.'' genç kız ellerini iki yana açarak büyük bir abartıyla söyledi bunu. ''Lord Katil Voldemort.'' derken kapıya doğru ilerledi.

''Öyle mi?'' Tom'un sesi adımlarını durdurdu. ''O halde geçen gece ağlayarak neden bir katilin kollarına koştun?''

''Tom..'' Narcissa sinirle dudaklarını birbirine bastırdı.

Kıza doğru adımlayıp tam arkasında durdu. ''Neden bir canavara sığındın Cissy?'' derken soğuk nefesi genç kızın kulağını sıyırdı.

Narcissa hiçbir şey söylemeden öylece dururken, Tom önüne geçip kızın narin eline uzandı ve biraz önce aldığı Malfoy yazılı yüzüğü ince parmağına geçirdi. ''Bir gün..'' dedi kuruyan dudaklarını diliyle ıslatıp ''Yıllar geçmiş olsa bile ben burada olacağım. Ne yaşarsan yaşa Cissy, sana her zaman aralık bir kapım olacak. Bu saçmalıktan-

Narcissa elini hızla çekip ondan kurtardı ve yumruklarını sıkarken ağlamamak için büyük bir çaba harcadı. ''Olmayacak Tom. Ne şimdi, ne de yıllar sonra, biz diye bir şey olmayacak.''



Günümüz, Malfoy Malikanesi

Narcissa Malfoy zindanların merdivenlerini güçlükle tırmanıp darmadağın olmuş evine ulaştığında titriyordu. Yerdeki kanlar, kırılmış içki şişeleri, yere saçılmış eşyalar, parçalanmış koltuklar... Derin ve titrek bir nefes alırken gözleri bir köşede sırtı duvara yaslı yerde oturan adamı buldu.

''Lucius..'' dedi hızla yanına koşarken.

Vücudu yara bere içinde kalmış ve nefes almakta bile zorlanan kocasının yanına çöküp Lucius'un yüzünü avuçlarının içine aldı. ''Lucius bana bak.'' dedi gözlerinden yaşlar süzülürken. Mavi gözler güçlükle açıldığında bir ölüden farksız bakıyordu zavallı adam.

Gördüğü işkencelerden sonra nefes alabildiğine bile şükretmesi gerekirdi Malfoy'un. ''Cissy..'' demeye çalıştı hırıltıyla.

''Buradayım.'' Narcissa yüzündeki yaşları silerken kocasına sıkıca sarılıp uzun sarı saçları okşadı şevkatle. ''Yaşıyorsun Lucius, şükürler olsun ki-

''Çocuklar?'' dedi adam kurumuş dudaklarını aralamayı başardığında ''Çocukl-

''Güvendeler.'' Cissy altın sarısı kirpikleri okşadı Lucius'un gözleri kapanırken ''Güvendeler. İkisini de Londra'ya gönderdim.''

Sarışın adamın gözleri yavaşça kapanırken, kadın onu kollarından tutup sarstı birkaç kez ''Hayır! Lucius hayır kendini bırakma!'' Hıçkırıklar içinde sayıklayıp durdu. ''Dayan hayatım.. Lütfen dayan.''

Mavi gözler sonunda hafifçe aralandığında Narcissa eğilip adamın dudaklarını öptü özlemle. ''Asamı kırdılar, bir ev cinin gelip bizi götürmesini beklemek zorundayız ama-

''Nereye?'' dedi yorgun ses

''Çocukların yanına. Güvende olman gerek,seni iyileştireceğim.''

Lucius kupkuru olmuş dudaklarını yalayıp zorlukla konuştu ''Londra?''

''Londra.''

***

''SEN RUH HASTASISIN GRANGER!'' dedi Draco korkuyla koltuğun öbür tarafına kaçarken.

Hermione elinde tuttuğu iğneyle sinsice gülerek oğlanın karşısına geçti. ''Asamız yok Draco, bu işi muggle yöntemleriyle çözmek zorundayız.''

Koltuğun üzerindeki yastığı alıp sarıldı sıkıca ''Hayır! G*tüme o sivri şeyi sokmana izin verecek değilim!'' sarı kaşları sinirle çatıldı.

''Vücudundaki yaraları sarıyoruz ama yine de mikrop kapmış olabilirsin.'' Draco'ya doğru bir adım attığında zavallı çocuk da geri geri birkaç adım attı. ''Draco çocukluk yapma! Göğsüne pençe atıldı!''

''O aptal şey benim dönüşmemi engelleyecek değil ya! Ayrıca ısırılmadım ki!'' sarıldığı yastığı kıza fırlatıp mutfağa kaçtı.

Hermione kafasına atılan yastıkla sendelediğinde sinirle dudağını ısırdı. ''Sadece aptal bir iğne!''

''İstemiyorum!'' diye dudak büzdü sarışın kollarını bağlarken. ''Ben kendimi iyi hissediyorum.''

''Draco bu sadece bir önlem.''

Çocuğa doğru yaklaştığında Draco uzak durması için işaret parmağını kaldırıp kolunu uzattı. ''Yaklaşma.''

Hermione iğneyi masaya bırakıp ellerini havaya kaldırdı. ''Tamam. Tamam! Silahsızım.'' Sarışının ellerini tutup karşısına geçti. ''Bu kadar inatçı olma lütfen, sadece aptal bir iğne. Yemin ederim canını yakmayacak.''

''Sen de bu kadar ısrarcı olma.'' dedi kollarını kıza sararken.

''İstemediğine emin misin?''

''Hayatımda daha önce hiç bu kadar emin olmamıştım.''

''Peki o zaman.'' dudak bükerek çocuktan uzaklaşıp masadaki iğneyi buzdolabına koydu. ''Ama kaçışın yok, üç gün içinde vurulması gerekiyor.'' tekrar Draco'nun karşısına geçip gevşekçe kollarını kendinden uzun olan bedene sardı. ''Senin iyiliğin için ist-

''Biliyorum.'' kızın yanağına hızlı bir öpücük bıraktı. ''Bak ne diyeceğim.. Sen şu aptal kahve kutusuna...'' diye sağ tarafı işaret etti

''Kahve makinesi*''

''Kahve makinesine söyle ikimiz için az sütlü, şekersiz iki kahve yapsın.''

''Pekala,'' dedi Hermione kaşlarını kaldırırken ''Onunla konuşurum.''

''Ve sonra film izleyebiliriz. Sabah izlediğimiz iyiydi, bir şifacı otları ve baharatları karıştırıyordu-

''Sevgilim, o çorba tarifi veren bir aşçıydı.'' dedi kız gülerek.

Draco'nun yüzünde şaşkın bir ifade oluşsa da hemen toparladı. ''Biliyorum, şaka yaptım. Şu batacak dediğin gemiyi de izleyebiliriz.''

''Titanik? Olur!'' dedi Hermione heyecanla. ''Ben kahveleri hazırlayayım.''

Genç kız kahve makinesine koştuğunda Draco da onu takip edip çenesini kızın omzuna koydu ve nasıl yaptığını izledi. ''Çok zor olmalı.'' kollarını kızın boynuna sardı.

''Neymiş zor olan.''

''Muggle olarak doğmak. Her şeyi tek tek yapmak deli gibi zaman alıyor olmalı. Yemek, içmek, yürümek,seyahat..''

''Bize acıyor musun?'' dedi kız gülerek makinenin düğmesine bastıktan sonra arkasını döndü.

Draco kızın yüzüne dökülen saçlarını kulağının arkasına ittirdi yavaşça. ''Hayır. Sanırım.. Biraz saygı duymaya başlamış olabilirim.''

''Yüce Malfoy muggle'lara saygı duyuyor!'' Hermione abartıyla söylediğinde Draco göz devirdi. ''Abartma Mione büyüsüz hayat hala çok sinir bozucu, sadece..Sanırım büyü bizi tembelliğe alıştırıyormuş.''

''Kesinlikle.'' Hermione hazırladığı kahveyi fincanlara döktü dikkatle.

''Ama..'' kızın eline aldığı bardakları masanın üzerine bırakıp zayıf bedeni kendine çekti ve dudaklarına hızlı bir öpücük bıraktı. ''Sanırım buna alışabilirim.''

''Neye?'' dedi kız parmaklarıyla çocuğun göğsünde ritim tutarken.

''Bu dünyaya.... Sadece ikimiz. Her şeyden uzak.'' eğilip başını kızın omzuna koydu boynundan yayılan o çiçeksi kokuyu içine çekerken. ''Rüya gibi.''

''Ama..'' derin bir nefes alırken omuzlarını düşürdü genç kız umutsuzca ''Bu rüyadan uyanmamız fazla uzun sürmeyecek Draco. Bizi bekley-

''Şuan değil.'' diye kesti kızın sözünü. ''Lütfen Hermione bu konuyu şu evden çıkana kadar hiç açmak istemiyorum.''

''Draco ama-

Genç adam kararlı bir sesle ''Lütfen.'' dediğinde kız anlayışla başını salladı.

Kahvelerini alıp birkaç saat film izledikten sonra, Draco televizyona bakmaya pek de alışık olmayan gözlerine çöken ağırlıkla uyuyakaldı. Henüz öğlen vakti olsa da Hermione uyuyan çocuğun sevimli haline dayanamayıp yanına uzandı, başını omzuna yasladı ve hafifçe sarıldı.

Sarışın uykusunda bir şeyler mırıldanarak dönüp yanına yatan kızı kollarına öyle bir sardı ki Granger hareket etmekte güçlük çekiyordu. Draco saatlerce uyudu, Hermione ise saatlerce onu izledi. Kirpiklerini, dudaklarını, yüzünü, yıllardır dokunmak için can attığı o saçları.. Yıllardır çektiği tüm özlemin, ona verilen hediyesi gibiydi çocuk yanında öylece yatarken. Draco, kızın sabrının bir ödülüydü.

***

''Dediğim gibi.'' kadın kararlı bir sesle söylenmeye devam ediyordu. ''İkisi de çok genç, okul bitmeden evlenemezler!''

''Mrs. Parkinson , kız hamile bu halde okula devam etmesi imkansız.'' dedi Mr.Nott koltuğa çökmüş oturan oğlunun omuzlarından tutarken.

Pansy, Theodore'un elini tutmuş otururken gözleri bir inatçı annesine bir de Theo'nun babasına kayıyordu sıkıntılı bir halde. İki aile de fazlasıyla kararsız gözüküyordu.

Mr. Parkinson kızının yanına yaklaşıp elini tuttu ve oturduğu koltuğun önüne çöktü. ''Ne istediğini söyle kızım.'' anlayışla kızın gözlerine baktı ''Okula gitmek istiyorsan o bebeği doğurmak zorunda değilsin, kendini zorunlu hissetme ama eğer...'' dedi iç çekerek kafasını Theodore'a çevirdikten sonra. ''Şimdi evlenmek istiyorsanız da her zaman arkanızda olacağımızı bilin.''

''Kesinlikle..'' dedi Theo'nun babası onaylayan gözlerle ''Gerçekten bir aile kurmak istiyorsanız bunu farklı ülkelere kaçarak veya saklanarak yapamazsınız. Ne sandınız yani Nott ve Parkinson'ların gelecek soyu söz konusu iken sizi öylece dışarıda mı bırakacaktık?''

''Pansy? Kararın nedir?''

Genç kız odadaki herkesin üzerinde gözlerini gezdirdi tek tek. ''Ben..'' Theodore'a döndü ''Ben okula dönmek istemiyorum ama bu düğünü yapmak istiyorsanız bir şartımız var.'' dedi sevgilisinin elini sıkıca tutarken ''Bizi o yaratıktan uzak tutabilecekseniz sizin yanınızda kalırız ama bu işler devam edeceks-

''Asla.'' dedi Mr. Nott kararlı bir sesle ''Torunumu asla böyle bir tehlikeye atmam, yeter ki yanımızda kalmak isteyin her şeyi sizin için değiştirebiliriz.''

''O halde..'' dedi Theo her zamanki tarzıyla gülerek koltuğa yayılırken ''Geçen ay iş yerinde müdürlüğe geçmem konusunda reddettiğin belgeyi imzalaman gerekebilir baba.'' Kolunu gevşekçe genç kızın omzuna attı ''Sonuçta kimse işsiz bir damat istemez öyle değil mi?''

Mr. Parkinson kıkırdamasına engel olamadığında herkes onunla birlikte gülmeye başladı. Yeni umutların yeşerdiği ama yine de buruk kalan kahkahalar doldurdu tüm salonu.

***

Sevgili Terence,

Nereden başlayacağımı bilemiyorum ama geçirdiğimiz onca yıldan sonra sana bir hoşçakal bile diyemeden gittiğim için özür dilerim. Dün gece apar topar İrlanda'ya geldim. Bu sene tekrar Hogwarts'a dönebileceğimi sanmıyorum. William'ın yanında olmalıyım..

Geçen hafta babası Prens Henry hayatını kaybetmiş, Onu büyücüler öldürmüş Teren.. Kim-Olduğunu-Bilirsin-Sen'in yoldaşları.. William bir daha bizim dünyamıza dönmek istemiyor, canı o kadar yanıyor ki bu acıyı onunla paylaşamadığım, hafifletemediğim için kendimi çok çaresiz hissediyorum. Günlerdir saraydayım ve günden güne gözümün önünde çöküşünü izliyorum.

Dün gece taç giyme töreni yapıldı. Artık ona Prens William diyorlar ama bu yalnızca ona babasının acısını hatırlatıyor. Okul hayatı bitti, artık ülke yönetimini bırakıp Hogwarts'a dönmesi imkansız. O kadar çökmüş bir halde ki... Ama eminim bizim de sol tarafta babamızın cenazesi kalkarken sağ taraftaki salonda taç giyme töreni adı altında şenlikler düzenlense, biz de aynı karamsarlığa bürünürdük.

Bu yılı onunla birlikte geçirmem daha iyi olacak, en azından o toparlanana kadar. Diyeceğim o ki.. Olur da okula dönemezsem elbet bir gün karşılaşacağımızı biliyorum ama yine de bu süre içinde iletişimimizi koparmak istemiyorum.

Teren sen beni hayata döndürdün, yıllarca içine gömüldüğüm yalnızlıktan çekip çıkardın, cesaretlendirdin.. Ömrüm boyunca senin kadar iyi kalpli ve sabırlı bir insan tanımadım ben. Omzunda başkası için ağlarken bile bana bir kez olsun kızmadın, kin gütmedin. Beni olduğum gibi kabul ettin. Ben seni çok sevdim Terence, Hayatıma kattığın her şey için teşekkür ederim.

Bir gün tekrar görüşmek üzere.. Kendine çok iyi bak.

Richard Sky.

***

Draco uyandığında göğsünde yatan kızın saçları burnunu gıdıklıyordu. Yüzünü kızdan uzaklaştırıp elinin tersiyle burnunu kaşırken Hermione kafasını kaldırıp ona baktı.

''Sonunda uyanabildin.''

''Kaç saat oldu ki?'' dedi huysuzca kaşlarını çatarak.

''Bir buçuk, belki iki?''

''Sen uyumadın mı?'' Draco direklerinden destek alarak doğruldu kıza bakarken.

''Hayır.''

''Eh..'' Omuz silkti sarışın ''Kimse yanında böyle bir varlık yatarken zamanını uyuyarak harcamaz. Uyurken de böyle yakışıklı mıydım?'' dedi sinsice gülerek.

Hermione göz devirirken ayağa kalktı ''Ağzından salya akarken ve horlarken mi?''

''Ben asla öyle uyumam!'' dedi hızlıca tükürür gibi ''Yani uyumuyorum değil mi?''

Genç kız, oğlanın bu komik tepkisine gülerken yanına çöküp yanağına bir öpücük kondurdu. ''Maalesef hayır. Uyurken bile prenses gibiydin.''

''Prenses?'' sarı kaşlar hayretle kalktı ''Beyaz atlı yakışıklı Prens olmasın o?''

''Hayır.'' Hermione tekrar kalkıp mutfağa doğru yürüdü. ''Şımarık, kaprisli ve huysuz bir prensessin.''

Genç kız sandalyenin üzerindeki hırkayı sırtına geçirip kollarını sıvadı ve buzdolabını açtı. ''Olsun,'' diye seslendi Draco ''Sonuçta onların da tacı oluyor.''

''Çok istiyorsan sana yeşil elmadan yapılma bir taç ayarlayabilirim.''

Hermione geçen gün marketten aldıkları sebzeleri çıkarıp teker teker yıkamaya başladığında sarışın peşinden mutfağa geldi. ''Ne yapıyorsun?'' dedi meraklı bakışlarla.

''Sebze çorbası yapacağım. Senin yüzünden günlerdir yulaf ve meyve yiyoruz.''

''Fazla tuzlu veya fazla baharatlı olmazsa seviniri-

''Ben senin ev cinin değilim Malfoy.'' kız elinde tuttuğu havucu ona doğru salladı ''Şu çekmeceden bir bıçak al.''

''Ne? Ne yapayım?''

''Şu patatesleri doğrayacaksın.''

''Hah!'' küstahça gülerken çekmeceye uzandı ''Ne kadar zor olabilir ki. İksir yaparken de bir şeyleri kesip doğruyoruz.''

''Bunu göreceğiz.''

Hermione salatayı yaparken, doğrama tahtasının üzerine tek tek dizdiği sebzeleri minicik küpler halinde kesen Draco'ya bakıp gülümsedi. ''Fena değilmişsin.'' dedi alaylı bir tonda.

''Tabii ki. Ben mükemmelim!'' Sarışın ellerini tezgahtan çekmeden eğilip kızın dudaklarına bir öpücük bıraktı gülerek.

''Ve egoistsin.''

''Evet Severim.'' dedi çapraz bir gülüşle.

Birkaç dakika sonra tüm sebzeler sırasıyla tencereye girdiğinde genç adam usta bir aşçı edasıyla cam kapağı kapatıp selam verdi eğilerek. ''Harika yaptım!''

''Umarım zehirlenmeyiz.''

Draco kızı kendine çekip gevşekçe sardı kollarını saçlarını öpmeden önce. ''Teşekkür ederim.'' diye homurdandı kabarık saçların arasından.

''Teşekkür? Neden?''

''Bana gerçekten hissettirdiğin için.'' çenesinden tutup kızın gözlerine baktı ''Evde olmanın nasıl bir şey olduğunu, ilk defa gerçekten anlıyorum.''

Hermione gülümserken alnını çocuğun omzuna dayadı. ''Artık yan yana olduğumuz her yer benim için ev sayılır.''

İkisi de salondan gelen büyük bir şeyin düşmesine benzer sesle irkilip sarılmayı kesti ve içeri koştu. Draco koltuğun üzerinde boylu boyunca yatan babasını ve başında dikilirken evi inceleyen annesini gördüğünde donup kaldı adeta.

''Anne?'' dedi düz bir sesle.

Bu sırada Hermione çoktan koltukta yatan adamın yanına koşmuş, yüzündeki yaraları inceliyordu.

Kadın oğlunu sağlıklı bir halde karşısında gördüğünde rahat bir nefes aldı. ''Draco..'' dedi ağlamamak için dudağını ısırırken. ''İyisin..

''İyiyim.'' hızlı adımlarla annesine koşup kendinden birkaç santim kısa kadına sardı kollarını ''Yaşıyorsunuz. Yaşıyorsunuz, anne ben çok endişel-

''Biliyorum.. Biliyorum oğlum.'' çocuğun kollarını ayırdı kendinden ''Her şeyi anlatacağım.''

''Mrs. Malfoy? Ona ne oldu?'' dedi Hermione yere çökmüş halde Lucius'u incelerken.

''Dinlenmesi gerekiyor. Çok yara aldı. Draco, onu içerideki odalardan birine taşımama yardım et.''

Birkaç dakika içinde Draco annesinin de yardımıyla zorlukla taşıdı yaralı adamı içerideki odaya. Açık yaralarını onları getiren ev cini kapatmıştı aslında, ama Draco yatağın ucunda dikilmiş ona bakarken vücudunun ayrı ruhunun ayrı acı çektiğini görüyordu.

''Ben Hermione'nin yanına geçiyorum.'' dedi annesi omzuna dokunarak. ''Yanında kalmak istersen..

''Ben biraz yanında kalacağım.'' Narcissa anlayışla gülümserken tıpkı babası gibi sarı saçlarına içten bir öpücük bıraktı oğlunun.

Draco yorgun adama yaklaşıp kaşındaki kabuk bağlamış yaraya dokundu. Lucius'un gözleri hafifçe aralandığında genç adam burukça gülümsedi. ''Crucio'nun nasıl hissettirdiğini anladın mı baba?'' dedi fısıltıyla.

''Drac..'' diye inledi adam acıyla.

''Tüm bunların sorumlusu sensin. Bunu kendine sen yaptın.''

''Oğlum..'' solgun maviler biraz daha açıldı.

''Dinlemek istemiyorum. Uyuman gerek, ve-

''Voldemort...'' güçlükle yutkundu adam ''Anlatmam gereken şeyler var.''

''Şimdi değil.'' Draco hızla yataktan kalkıp kapıya yöneldi. ''Bu evde bir daha o yaratığın adını kimse anmayacak!''

Oğlu odadan çıkıp gittiğinde, yorgun adam bir süre boş gözlerle etrafa bakındı, uykunun dayanılmaz ağırlığı üstüne çökerken aklında tek şey vardı. Tom Riddle'ı öldürmek. O tüm Malfoy'ları öldürmeden önce..

Continue Reading

You'll Also Like

819K 36.7K 186
kanser olmama çelınç Kanser olmayana helal ossun ejrkeı7f
14K 1.4K 43
On beş sene sonra dönen Tom Riddle için hiç bir şey umduğu kadar kolay olmayacaktır. Pus'un ikinci kitabıdır. İlk kitaba profilimden ulaşabilirsiniz...
114K 13.2K 34
değişiyorsun, dayanamıyorum
62.7K 6K 22
hataydı, unutmak gerekiyordu, peki neden hayatına devam edemezmiş gibi hissediyordu