Storm In Hogwarts // Dramione

By MadamRiddle

204K 11.5K 21.9K

✨Hermione, Draco'nun büyük sırrını öğrendiğinde artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı.✨ 👑 WattpadFanficsT... More

Gemiler
|1| Yemin
|2| Denizden Gelen
|3| Gökyüzüne Bakmak
|4| Mavi
|5| Gece
|6| Nefret
THEO
Cevaplar
|7| İtiraf
|8| Geçmiş
|9| Özgür
RICHARD
|10| İksir
|11| Aşk Ve Gurur
DRACO
|12| Mektup
PANSY
|13| Sabah Kahvesi
|14| İlk Defa
HERMIONE
|15| Fotoğraf
WILLIAM
|16| Ziyaret
|17| Hogwarts
SLYTHERIN
|18| Görev
|19| Plan
|20| Mucize
|21| Siyah
|22| Karar
|24| Taç
ANKET
|25| Güven
|26| Ev
TOM
|27| Katil
|28| Temas
|29| Seçim
|30| Buluşma
|31| Kupa
|32| Düğün
|33| Cesur
|34| His
|35| Yolculuk
|36| Saray
Yeni
|37| Yüzleşme
Adios
|38| Aşk /Final
WILLHARD

|23| Korku

3.2K 235 228
By MadamRiddle

Hermione saatlerce pencere kenarından ayrılmadı. Sanki gece boyu izlediği o yoldan Draco gülümseyerek ona koşacakmış gibi bekledi. Londra'nın işlek caddelerinden biri olduğu için her yerden gelen rengarenk ışıklar nerdeyse hiç sönmemişti.

Genç kız sonunda dalgın bakışlarını yoldan çektiğinde buz gibi olmuş kollarını ovuşturdu. İç çekerek oturduğu yerden kalktı ve saatler önce yaktığı ışığı söndürüp kendini koltuğa attı. Draco gelmeyecekti, bunu hissediyordu ve yorgun gözleri kapanmak için yalvarıyordu. Kollarını üşüyen bedenine sarıp gözlerini yumdu, sabah uyandığında her şeyin bir rüya olmasını umarak...

***

''Theo sonsuza kadar saklanamayız.'' dedi genç kız başını trenin büyük camına yaslarken. Elini karnına koydu. ''Fransa şimdilik iyi bir çözüm olabilir ama bir şekilde bizi bulacaklar.''

''Umrumda değil. Pansy kanında çocuğumuz varken o burunsuz yaratığın emrinde gezecek değilim. Her şeyden uzak kalmak istiyorum. Hepimiz için.'' derken karnını tutan kızın elinin üzerine yerleştirdi elini.

Pansy anlayışla başını sallayıp çocuğun omzuna yaslandığında, Theo kızı kollarının arasına aldı alnına bir öpücük kodurmadan önce.

''Hogsmeade'e gideceğiz diye beni kandırdığın için yanıma neredeyse hiçbir şey almadım.'' diye söylendi Pansy kaşlarını çatarak.

''Oraya gittiğimizde büyük bir alışverişe çıkarız. Muggle'ların arasına karışmak zor olsa da.. Eğlenceli olabilir.''

''Klafuti de yiyelim!'' diye mırıldanırken kızın gözleri parladı.

''O ne be?''

''Fransa'ya özel bir tatlı.''

''Küçük yılanım, yemek yemeği benden çok sever olduğunun farkında mısın?''

Pansy kaşlarını çattı ''Şişmanlarım diye mi korkuyorsun?''

Yakışıklı büyücü kahkahaların arasında kızın boynuna sürttü burnunu ve aynı yere bir öpücük kondurdu. ''Uzun burunlu, yeşil tenli, şişko ve sivri şapkayla süpürgede gezerken kahkaha atan o aklını kaçırmış cadılardan birine de dönüşsen seni sevmeyi bırakabileceğimi sanmıyorum.''

''Bunu evlilik teklifi olarak kabul edebilirim ama yeterince romantik olmadığın için daha iyisini bekleyeceğim.''

''Bekle.'' dedi kızın yanağını okşarken ''Her şeyin daha iyisinin bizim olacağı bir dünyamız olacak.''

***

Hermione kalbine çöken ağırlıkla zorlukla nefes alarak uyandı. Uzandığı koltukta aniden doğrulurken ellerini hızla inip kalkan göğsüne yerleştirdi. Bir rüya mı görmüştü? Bunu bile hatırlamıyordu. İçine çöken bu karanlık onu boğuyordu.

Kırpıştırdığı gözlerini iyice açıp duvardaki saate baktı sabah beş buçuk olmak üzereydi. Hava henüz aydınlanıyordu. Uyuduğu yalnızca iki buçuk saat olmuştu genç kızın.

Açık bıraktığı pencereden Londra'nın yağmur sonrası serin kokusu dolmuştu eve. Ayaklarını koltuktan sarkıtıp etrafa bakındı. Gri gökyüzü sanki evin içine çökmüştü. Derin bir nefes aldıktan sonra ayağa kalkıp mutfağa yöneldi.

Yavaş adımları ve uykulu gözleriyle evin içinde ilerliyordu. Mutfak Amerikan tarzı, salonla birleşikti. Koyu renk ahşap dolaplar fazlasıyla modern duruyordu. Dolapları karıştırıp bulduğu cam bardağı suyla doldurdu ve tek yudumda bitirdi. Ellerini tezgaha dayayıp gözlerini yumdu sakince. Hogwarts'ta olmalıydı.

Dün gece neler olabileceğini kafasında kurdukça her seferinde daha kötü senaryolar yazmaya başlıyordu. Draco neredeydi? Harry ve Ron güvende miydi? Narcissa neden onu buraya göndermişti?

Buraya gelmekle hata ettini düşünüyordu. Pencereden dışarı baktıkça muggle dünyasına ne kadar uzak kaldığını hatırlamıştı dün gece. Artık buraya ait değildi, peki ya geri nasıl dönecekti? Draco'yla nasıl biraraya gelecekti?

Kafasında dönüp duran milyonlarca soruyla birlikte tekrar salon bölümüne geçip pencerenin kenarına oturdu. Pencere önü oldukça genişti ve birkaç pofuduk yastıkla süslenmişti. Hermione bir an gülümseyip burada kitap okumanın ne kadar güzel olabileceğini düşündü. Yani, eğer bu evde yaşayan, normal hayatı olan bir insan olsaydı bunu düşünmek hoş olabilirdi ama sevgilisinin kayıp, yakın arkadaşlarının da tehlikede olduğu zamanda çağının en zeki cadısının kitap okumak için güzel yer beğenmesi aptalcaydı. Kafasındaki düşüncelerden kurtulmak istercesine başını iki yana salladı hızlıca.

Saat neredeyse sabah altıya gelmişti ve evin karşısındaki pastacıdan nefis kokular yükselmeye başlamıştı. Sokaklar yavaş yavaş işe giden insanlarla doluyordu. Caddenin sonuna doğru uzanan kırmızı telefon kulübeleri puslu havada parlıyordu.

Genç kız dün akşam yemeği bile yiyemediği için karnındaki boşluk midesini bulandırmaya başlamıştı. Dün gece koltuğun üzerine fırlattığı çantasına ilişti gözü. Okuldan çıkarken cüzdanını yanına aldığını hatırlıyordu, emin olmak için kalkıp kontrol etti. Fermuarı açtığında 65 Sterlin ilişti gözüne. Çıkarıp kırış kırış olmuş paraları eline aldı. Cüzdanın iç kısımlarına doğru da birkaç madeni paranın parladığını gördü ama onları almadı.

Dış kapıya çıkan hole girdiğinde sol tarafta duran boy aynasında kendine baktı. Dağılmış saçlarındaki tokayı çıkarıp ellerini bir tarak gibi saçlarından geçirerek düzeltti ve sıkı bir at kuyruğu yaptı. Dışardan geldiği üstüyle uyuduğu için kırış kırış olmuş üstünü silkeleyerek düzeltmeye çalıştı. Çantasına tekrardan yaklaşıp cübbesini eline aldı. Cübbe? Londra sokaklarında Gryffindor cübbesiyle mi gezeceksin Mione? Bu aptal düşünceyle gözlerini sımsıkı kapattı sinirle ve cübbeyi koltuğa fırlattı.

Dışarı çıkmasına gerek var mıydı? Mutfağa gidip buzdolabını açtı. Bir düzineden fazla yeşil elma itinayla üst üste dizilmişti. Hemen üst rafında kiraz ve çilek dolu bir tabak duruyordu. Dolabın kapağında birkaç kutu süt hemen yanında cam kavonozda yulaf, yaklaşık altı tane yumurta vardı.

Meyve ve süt dışında hiçbir şey bulamadığı buzdolabını kapatıp, mutfak raflarına yöneldi. İki koca kutu kahve ve çeşit çeşit bitki çaylarını gördüğünde gülümsedi ama yeşilçay ile kahvaltı yapacak hali yoktu. O çörekleri istiyordu.

Cebine attığı 65 sterlini eline alıp kapıya ilerledi. Birkaç dakika içinde gidip gelebilirdi, o kadar fazla üşüyeceğini düşünmedi. Kapının hemen yanında eve ait iki tane anahtarlık vardı, birini kapıp arka cebine atmadan önce bu kapıya ait olup olmadığını kontrol etti.

Bir apartmanın ikinci katındaydı dün gece kaldığı ev. Aşağı inen merdivenler ise oldukça dardı. Apartmanın ağır siyah kapısını ittirdiğinde Londra'nın buz gibi esen rüzgarı kızın yüzünü yaladı hızla. Çok, çok ve çok soğuktu. Hermione koşarak trafik ışıklarının yanına gitti, arabaların durmasını beklerken elleriyle üşüyen kollarını sıvazladı. Etraftaki insanların garip bakışlarını gözardı etmeye çalıştı. Bu soğukta ceketsiz dışarı çıkabilecek birinin deli olma ihtimali yüzde yüze yakındı.

Sonunda karşıya geçebildiğinde hızla kendini sıcacık pastacı dükkanına atıp kapıyı kapattı. Dağılmış saçlarını düzeltirken tezgahın üzerinde duran çeşit çeşit çöreklere doğru ilerledi.

''Yardımcı olabilir miyim?'' dedi sevimli bir kız sesi.

Hermione kafasını kaldırdığında henüz lise yıllarında olduğunu düşündüğü uzun kızıl saçlarını at kuyruğu yapmış ve üzerinde pastacının ismi 'Yummy!' yazan yeşil şapka takan kızı gördü. Yaka kartına bakılacak olursa adı Lily'di.

Lily? Hermine bu tesadüfe burukça gülümsedi. Hayat insanlarla dalga geçme konusunda fazla acımasızdı.

''Şu çikolatalı çöreklerden iki tane alabilir miyim? ve şu sade Kruvasan'dan da iki tane!''

''Harika seçim.'' dedi kız gülümseyerek pakete siparişleri yerleştirirken ''Sade kruvasanlar fırından yeni çıktı kahvaltı için peynirle mükkemmel oluyorlar.''

Hermione kızı izlerken neden ikişer tane aldığı aklına gelince kalbine yine bir ağırlık çöktü. Çünkü Draco gelecekti ve birlikte yiyec-

''Başka bir isteğiniz var mı?''

''Hayır.''

''Hepsi 8 Sterlin.''

Hermione parayı verdikten sonra kıza yakınlarda bir market olup olmadığını sordu, ardından kızın bahsettiği yere gidip iki farklı çeşit peynir aldı ve evin yolunu tuttu. Kapıya geldiğinde elindeki poşetleri dirseklerine kadar indirip ellerini serbest bıraktı ve kilidi kolaylıkla açtı.

Ayakkabılarından kurtulup poşetleri bir köşeye bırakacakken içeriden gelen tıkırtılarla irkildi. Evde biri vardı.

Sessizce salona doğru ilerlerken anahtarlığı parmaklarının arasından geçirip bir muşta gibi kavradı. Nefesini tutarak kapıdan içeri baktığında yüzü kan içinde yere yığılmış sarışını bulması uzun sürmedi. Genç kız korkuyla elindeki anahtarı yere fırlatıp sevgilisine koştu.

Eğilip çocuğun yüzünü elleri arasına aldığında parmaklarına kan bulaştı. ''Draco?!'' dedi nefes nefese ''Draco beni duyuyor musun?'' Maviler yorgunlukla aralandığında kızın kehribar gözlerini buldu.

''Ne oldu sana? Draco buraya nasıl geldin?'' kızın telaşlı konuşmalarına karşılık sarışın yalnızca gözlerini kapattı. Konuşacak, cevap verecek hatta gözlerini açık tutacak enerjisi yoktu. Sol kaşı kanıyordu, dudağı patlamıştı.

Hermione çocuğu koltukaltlarından kavrayıp koltuğa çıkarmaya çalıştı ama yorgun vücudu kendini fazlasıyla salmıştı. Birkaç dakika uğraştan sonra nihayet onu düzgünce yatırabildi. Nefes alıp almadığını kontrol etmek için yanağını onun burnuna yaklaştırdı. Cılız ve serin havayı hissettiğinde derin bir oh çekip, çocuğun yaralarını temizlemek için sağlık çantası aramaya başladı.

Salondaki dolaplarda hiçbir şey yoktu, mutfakta da olduğunu düşünmüyordu. Dün geceden beri bu evde olmasına rağmen diğer odalara neden hiç göz atmadığını düşündü. Tüm evin altını üstüne getirdikten sonra en azından ıslak bir bezle çocuğun yüzündeki kanı temizlemek için banyoya girdi ilk kez.

Dolabı açtı, alt rafta kocaman plastik kırmızı sağlık çantasını bulduğunda dudaklarından bir zafer iniltisi döküldü. Çekmeceden bulduğu koca bir paket pamuk ve kırmızı çantayla çocuğun yanına döndüğünde hemen koltuğun yanında, dizlerinin üzerine çöktü. Çantadan aldığı sanırsa doktorların yarayı temizlemek için kullandığı sıvıyı pamuğa döküp patlayan dudağına değdirdi. O an kız Draco'nun dudaklarında acıyla bir kasılma hissetse de başka bir tepki alamadı.

Başka temiz bir pamuk ayarlayıp bu sefer de kaşındaki yarayı silerken çocuğun güzel yüzüne koydu diğer elini. ''Kim yaptı bunu sana?'' diye mırıldandı ağlamamak için derin bir çaba harcıyordu. Temiz bir bezle yüzünde kurumuş kanları temizlerken bembeyaz teninde çenesinin altından başlayan ve boynuna doğru inen ince çizikler gördüğünde, Draco'nun siyah boğazlı kazağını hafifçe çekiştirip boynuna baktı. Tırnak izleri? Tırnak izi olamayacak kadar derin yarıklar açılmıştı. Pençe?

Genç kız korkuyla kazağın alt kısımlarına yapıştı hemen ve sarışının üzerindeki kazaktan kurtuldu. İzler sol göğsüne kadar inen iki derin yol şeklindeydi. Bunu yapan şey her neyse, tam güç uygulamış olsa Draco'nun kalbini çarçalayacak enerjide olduğu belliydi.

Genç kız ağlamamak için gözlerini sımsıkı kapatırken sarışın büyücünün beyaz tenine bir öpücük kondurdu. Yara izinin hemen yanına..

Hermione bundan sonraki yarım saat boyunca çocuğun yaralarıyla ilgilendi, onları tek tek sardı, cildindeki kurumuş kan lekelerini temizledi... Dağılmış sarı saçları düzeltti elinden geldiği kadar, tabi eğilip o saçların güzel kokusunu içine çekmeyi ihmal etmedi.

Ellerini yıkadıktan sonra mutfağa geçti ve titreyen ellerinin ve hızla çarpan kalbinin izin verdiğince kahvaltı hazırladı. Draco'nun çörek veya tatlı tarzı şeylerden hoşlanmadığını bildiği için ona bir kase dolusu meyve salatası ve yulaf ezmesi hazırladı cam fincana yeşil çay koydu. Kendi içinse pastacıdan aldığı çörekleri tabağa yerleştirdi, peynir tabağı hazırladı.

Hazır masayı bırakıp koltuğa geri döndü. Üstünde kızın Gryffindor cübbesi örtülü olan sarışına bakıp hafifçe gülümsedi saçlarını okşarken. ''Draco?'' diye fısıldadı sessizce. Çocuğun narin ellerini avuçlarının içine alıp öptü. ''Lütfen uyan.''

Uyanmadı. Öğlen oldu, kızın hazırladığı masadaki meyve tabağı cıvık bir hal almaya başlarken, çörekler kurudu, çayları soğudu. Genç kız hala onun elini tutmuş koltuğun kenarında bekliyordu.

Akşam oldu. Sokak lambaları tek tek yanmaya başladığında, Hermione su almak için mutfağa gitti. Koltuğa arkası dönük halde su içerken duyduğu tıkırtılarla omzunun üzerinden, koltukta yatan çocuğa baktı. Mavi gözleri hafifçe aralanmıştı. Bardağı mermer tezgaha fırlattığı gibi sevgilisine koştu. ''Draco?'' dedi nefes nefese. Sarışının yanağına yerleştirdi elini. ''Draco iyi misin?''

''Mione..'' dedi iniltiyle. Nefes almakta zorlanıyor gibiydi. Mavi gözleri güçlükle açılıp kapanıyordu.

''Draco, seni buraya kim getirdi?'' telaşlı gözler çocuğun üzerinde gezinirken kalbi deli gibi çarpıyordu. Sonunda uyandığı için Merlin'e şükretti.

''Mione...'' yutkunduktan sonra gözlerini kapattı sıkıca ''Dumbledore.''

''Tamam kendini yorma. Sana su getireyim. Sonra her şeyi anlatırsın. Genç kız tam koltuktan kalkacakken ince parmaklar bileğini kavradı.

Çatılan kaşlarıyla ona döndü Hermione ''Draco sana ilaç vermem gerek.. Asam yanımda yok ve-

''Dumbledore..'' diye inledi tekrar ''Öldü.''

Kız büyüyen gözbebekleri hariç tepkisizce ona bakarken kanı çekilmiş gibiydi. Vücudu buz kesti yorgun mavilere bakarken. ''Draco sen neden bahs-

''Ben yaptım.'' dedi gözünden bir damla yaş süzülürken, dudakları titriyordu. ''Bana yaptırdılar.'' ağlaması şiddetlendiğinde kıza bakmamak için tavana yöneldi gözleri. ''Babam engel olmaya çalıştı.'' dedi kuruyan dudaklarını yaladıktan sonra ''Bellatrix anladı. Babamın hainlik yaptığını-'' ilk nefesiymiş gibi derin bir nefes aldığında göğsündeki acemice sarılmış yaralar gerildi. ''Lord'a söylemiş.'' acıyla gözlerini kapattı.

Ağlaması hıçkırıklarla bölünmeye başladığında genç kız ona sarılmak istedi, ama yapamadı.

''Bir kurtadam var. Beni dönüştürmeye çalıştılar, eğer yapmazsam..'' maviler kıza döndü tekrar ''Babamı öldürmekle tehdit ettiler. Ben.. Ben çok korktum Mione..'' diyebildi hıçkırıklar arasında ''Çok korktum.''

''Draco..'' genç kız ellerini ağlayan çocuğun omuzlarına yerleştirdi. Gözünden süzülen yaşlara aldırmadan çocuğun yanaklarını öptü binlerce kez. ''Sus lütfen.'' dedi burnunu Draco'nun boynuna gömerken. ''Lütfen sus.'' ağlaması şiddetlenirken kollarını çocuğa sarıp yanına uzandı. ''Sus.''

Gözlerindeki yaşlar kuruyup, ikisi de uykuya yenik düşene kadar hıçkırıklar arasında birbirlerine sarıldılar. Hermione korkuyordu. Gerçekleri, detayları öğrenmekten.. Arkadaşlarına neler olduğunu öğrenmekten deli gibi korkuyordu. Uyku, her şeyden onu izole eden o karanlık ama samimi kucak... Kendini uykuya bırakmaktan başka bir şey yapamazdı.

Bundan sonra hiçbir şeyin aynı olmayacağını adı gibi biliyordu ve korkuyordu. Hermione Granger, deli gibi korkuyordu.

Continue Reading

You'll Also Like

695K 35.9K 76
"her fırsatta yüzüne vuracağım. önce sövdün kimse seni almaz dedin sonra sen koştun diyeceğim" _ 17518
1.6K 106 11
Liseye daha yeni başlayan çoçuklar . Arkadaşlarından ayrı sınıf a gönderilen Tuana ilerdeki arkadaşlarıyla ayni sınıfa düşer ve her şey böyle başlar...
76.5K 5.3K 24
''Hey ultra yakışıklı Thor Odinson ile mi görüşüyorum?" "Ne?" ******* 'Türkiye'nin ilk Thor texting kitabı'
23.1K 997 17
Mesafeler sarılmaya engel sevmeye değil