DEUS | Taekook

By saturnfamesi

705K 87.8K 213K

Deus'un yarattığı dünyada özgür düşüncelere yer yoktu. İnsanlar yalnızca Deus'a inanır, ötesini düşünmeyi hay... More

GİRİŞ
Bölüm 1: "Her Şeyin Başladığı Yer Neresi?"
Bölüm 3: "Dünya Düzeni Karşıtları"
Bölüm 4: "Buz Tutmuş Kalbi Eridi"
Bölüm 5: "Görüntülü Arama"
Bölüm 6: "Zafer ve Yenilgi"
Bölüm 7: "Parmak Uçlarındaki Kızıl Lekeler"
Bölüm 8: "Tanrı'nın Laneti"
Bölüm 9: "Halüsinasyonlar"
Bölüm 10: "İnançsızlıktan Daha Kötüsü Bir Yanlışa İnanmaktır"
Bölüm 11: "Tanrılar Gibi Davranmak"
Bölüm 12: "Şeytan Aramızdaydı"
Bölüm 13: "Zuppa del Duca"
Bölüm 14: "Sürpriz Ziyaret"
Bölüm 15: "Yalnızca Avcı Olmak İmkansızdır"
Bölüm 16: "Dizlerinin Üzerine Çök"
Bölüm 17: "Tanrılar da Cezalandırılmalı"
Güller ve Ateş
Bölüm 18: "Vampir Avcıları Yargılanmaz"
Bölüm 19: "Veda Öpücüğü"
Bölüm 20: "Patronun Beklenmedik Dönüşü"
Bölüm 21: "Keşfedilmemiş Bir Okyanus"
Bölüm 22: "Deus'a Tapmak"
Bölüm 23: "Doğum Günü"
Bölüm 24: "Kim Senin Günahlarını Üstlenir?"
Bölüm 25: "Siyah Kan"
Bölüm 26: "Team Kim"
Bölüm 27: Yalvarmak veya İsyan Etmek
FINAL: "TANRI"

Bölüm 2: "Arzular ve İlk Dokunuş"

34.5K 3.9K 10.6K
By saturnfamesi

Güzel yorumlarınızı ve oylarınız bekliyorum. Keyifli okumalar *sonsuz kalpler*

------------

Zaman: Belirsiz

Tarih: Belirsiz

Beş kişilik ekip, Taehyung'un odasını yaklaşık bir saattir her ayrıntısına kadar araştırmıştı. Ancak gözle görülür hiçbir şey yoktu. Yoongi, en yakın arkadaşına birçok soru sormuş ancak yararlı bir yanıt alamamıştı.

Ev sahibi sahiden her şeyden habersizdi. Başına ilk kez böyle bir şey gelmişti ve bir editörün düşmanı olacağını da kimse düşünmezdi. Taehyung, yıllardır sakin bir hayat yaşıyordu. Her zaman insanlara karşı da nazik olmuştu. Çoğu zaman kendinden ödün vermiş, çevresindekileri de memnun etmişti.

Kimdi bu doyumsuz kişi? Taehyung, kimseden şüphe etmiyordu. Aslında bir hata olduğunu bile düşünüyordu. Onu biriyle karıştırdıklarına ihtimal veriyordu. Çevresindekileri suçlamak yerine bu durumu bir hata olarak adlandırmak daha kolaydı.

"Şu an cevaplamak zorunda değilsin. Bir süre düşün, istediğin zaman beni ara ve anlat. Gerçekten kiminle tartıştığını bilmem gerekiyor. Senden nefret eden birilerinin bakışlarını hissetmiş olmalısın. Küçücük bir şüphe bile bizi gerçeğe ulaştırabilir."

"Yoongi..." dedi, bıkkınlıkla. Bu gece çok fazla soru sorulmuştu ve artık dayanamıyordu. Hem korkuyordu hem de sabrı taşmıştı. Elleriyle yüzünü ovuşturduktan sonra devam etti, "Gerçekten çevremde çok az insan var, hiçbiri de böyle bir şey yapmaz. Bu çok... aptalca."

"Aptalca değil, Taehyung. Bu bir seri katilin imzası veya benzeri bir şey de olabilir. Tek seferle bitireceğini sanmıyorum. Birileri sana fena halde kafayı takmış."

"Lütfen en kötüsünü düşünmeyi bırak. Beni korkutma daha fazla."

"Tabii ki en kötüsünü düşüneceğim. Böyle bir olaya normalmiş gibi bakmak istemiyorum. Senin güvenliğini düşünüyorum. Bir süre annenin evinde kal. Benim evime de gelebilirsin. Seçim senin. Bu evde kalmanı istemiyorum."

Olay yerini inceleyenlerden biri Yoongi'nin yanına geldi. "Burada yapabileceğimiz başka bir şey yok. Parmak izi ve birkaç saç teli... onların da ev halkına ait olma olasılığı çok yüksek."

"Gitmeden önce Haena ile konuşmak istiyorum, Taehyung. Olay esnasında evdeydi ve söylediğine göre hiçbir şey olmamış gibi dışarı çıkmış."

"Konuşabilirsin. Oturma odasına gitmesini söylemiştim. Hâlâ orada olmalı."

Yoongi, çok gergin görünüyordu. Omuzları öne doğru göçmüşken duruşunu hiç bozmadan oturma odasına doğru ilerledi. Kapıyı yavaşça açtığında küçük kızın televizyon başında battaniyesiyle oturduğunu gördü.

Kapıyı tamamen açmaya kalktığında gıcırdadı. Hemen ardından küçük kız ile göz göze geldiler. Yoongi, neredeyse bir aydır görmediği kıza karşı gülümsedi. "Haena... seni görmek çok güzel." Kapıyı kapattı ve birkaç adımda çift kişilik koltuğa ulaştı.

Koltukta uzanan küçük kızın ayaklarının ucuna oturmuştu. "Nasılsın?" diye sorduğunda Haena sadece omuzlarını silkmişti.

"Uykun var, değil mi?"

Haena bir kez daha konuşmak yerine başını sallamıştı. Yoongi, onun isteksizliği karşısında ne yapacağını bilemedi. Onu zorlamak istemiyordu. Ancak buna mecburdu. "Haena, sana bir soru soracağım. Eğer soruma doğru cevap verirsen odana geri dönebileceksin."

"Babam buradan çıkarsam üzüleceğini söyledi.

"Ben istersem çıkabiliriz."

Haena bir süre tereddüt etti. Yoongi, aceleyle aklına gelen ne varsa söylemeye başladı, "Baban üzülmeyecek çünkü haberi var. Sorduğum soruya cevap vermezsen asıl o zaman üzülür. Anlaştık mı?"

Küçük kız, karşısındaki dedektifi bir kez daha başını sallayarak onayladı. Yoongi boğazını temizledi ve en çok merak ettiği soruyu anında sordu, "Gürültüleri duydun mu?"

Haena, öylece dedektifin suratına baktı. Sanki hiçbir şey anlamamış gibi boş bakıyordu. Yoongi büyük bir beklenti içinde değildi. Küçük kızın ifadesi onu daha şimdiden umutsuzluğa düşürmüştü.

"Haena... soruma cevap vermelisin." dediğinde ses tonu hem yumuşak hem de sabırsızdı.

"Gürültü derken ne demek istediğini anlayamadım ki."

"Büyükannenin de duyduğu gürültülerden bahsediyorum. Evde bir gürültü koptuktan hemen sonra hiçbir şey olmamış gibi büyükannenin yanına gitmişsin."

"Ben hiçbir şey duymadım."

"Neden büyükannenin yanına gittin? En son neden onu görmek istedin?"

"Bilmiyorum ki."

"Neden büyükannenin yanına gittiğini bilmiyor musun? Haena, gürültüleri duyup korktun mu, güzelim? Kimse sana kızmayacak."

"Ben hiçbir şey duymadım."

"Neden gittin büyükannenin yanına?"

"Öylesine. Bir sebebi yoktu."

Küçük kızın cevaplarının hiçbiri onları bir sonuca ulaştıracak türden değildi. Yoongi bu durumdan nefret etmiş olsa da kızı zorlamak istemiyordu.

"Sana bir soru daha soracağım. Biliyorum, bir tane deyip bir sürü sordum ama bu sefer gerçekten son olacak. Daha sonra seni rahat bırakacağım. Yine dürüstçe cevaplamanı istiyorum. Aksi takdirde baban çok üzülecek."

Haena'dan bir kez daha onay aldığında sorusunu sormak için cesaretini topladı. "Babanın seninle olmaması seni sinirlendiriyor mu?"

"Evet." demişti kesin bir dille. Diğer cevaplarının aksine bu sefer oldukça netti. Yoongi, daha fazlasını sormak istiyordu ama yanlış bir şey sormaktan ve Haena'nın kötü etkilenmesinden korkuyordu.

"Ama eskisi gibi ortalığı dağıtmıyorsun değil mi?"

"Dağıtmıyorum. Çünkü babam üzülüyor."

Yoongi, küçük kızdan şüphelenmedi. Eliyle onun başını okşadı. "Aferin sana..." Ayağa kalktığında Haena da gözleriyle onu takip ediyordu. "Söz verdiğim gibi, odana gidebilirsin artık."

Elini küçük kıza doğru uzattı. Kısacık bir zaman içinde Haena'nın küçük elleri, Yoongi'nin dört parmağının ucunu sıkıca kavramıştı. Koltuktan kalktığında Yoongi'yle birlikte kapıya yöneldiler.

Yoongi, kapıyı açtığı anda Taehyung ile göz göze geldi. Esmer olan, sırtını duvara yaslamıştı ve tırnağını dişlerinin arasında eziyordu.

İçindeki endişe ve korkuyu kızına belli etmemek adına gülümsemeye çalıştı. "Haena, Yoongi ağabeyinin bütün sorularını dikkatlice dinleyip cevapladın değil mi?"

"Evet."

Yoongi hemen araya girdi, "Haena, bugün Jimin'le kalmak istiyormuş."

Küçük kız, hiç söylemediği bir laf hakkında uzun uzun düşüncelere dalmışken Taehyung itiraz etti, "Annemin evine gideceğiz."

"Ben buradayken birlikte gidelim işte. Anneni de gece gece korkutmamış olursun. Sırf sizin için bütün gece endişelenmesin diye soruşturmayı sabaha erteledim."

Taehyung, karşısındaki adama hak veriyordu. Annesi bu olayları öğrendiği anda Taehyung'dan daha fazla korkacaktı muhtemelen.

"Sizi rahatsız etmek istemiyorum."

"Saçmalama, Jimin de sıkıldığını söyleyip duruyordu zaten."

"Sırf dışarıda vampirler var diye sevgilini eve kapatırsan tabii ki sıkıntıdan ölür."

Yoongi, alayla güldü. Elini Taehyung'un omzuna yerleştirdikten sonra, "Eğer benim bildiklerimin yarısını bilseydin bir daha akşamları dışarı adım bile atmazdın." dedi. Ardından omzunu sıktı. "Haydi, gidip eşyalarını al."

***

Jimin, oturma odasında sessizce oturan baba ve kız için ballı süt hazırlamıştı. Elinde iki büyük bardakla geldiğinde Haena'nin çoktan uyuduğunu gördü. Oysaki ballı sütü rahat uyumaları için hazırlamıştı. Sadece Taehyung'un uyanık kalacağını tahmin etseydi sıcak bitki çayı hazırlardı.

"Oh, çabucak uyumuş..." diye mırıldandı.

Taehyung, dizlerinin üzerinde yatan kızının saçlarını okşadı. "Uyuması daha iyi. Yoksa görüp görebileceğin en huysuz kişiyle tanışırdın."

Jimin, Taehyung'un yanına sıkışmıştı. Bacaklarını kendine çekti ve elindeki bardaklardan birini ona uzattı. Küçük kız için hazırladığı sütü kendisi içmeye karar vermişti. "Haena'yı asla hırçın hayal edemiyorum." dedikten sonra ballı sütten bir yudum aldı.

Taehyung, parmaklarıyla gözlerini ovuşturmaya başladı. Uykusuzluktan dolayı gözleri yanıyordu ancak yatağa yatsa bile muhtemelen uykusuz kalacaktı. "Tabii..." diye mırıldandı, yorgunluğu sesinden bile belliydi. "sen her zaman onun iyi hallerini görüyorsun."

"Muhtemelen baş edebilirim. Sonuçta lisedeki Yoongi ile baş edebilen her şeyi yapabilir."

Söyledikleri Taehyung'un anılarını canlandırmıştı. "Haklısın... Yoongi de tam bir baş belasıydı. Haena onun yanında hiçbir şey yapmıyor sayılır."

"O adam şu anda dedektif." Elini dudaklarına siper etti ve Taehyung'un kulağına eğildi. "Kendisi gibi çete üyelerini yakalıyor. Çok garip değil mi?"

Taehyung da Jimin'i taklit ederek, "Asıl garip olan sizin birlikte olmanız." dedi.

Jimin, omuzlarını silkti. "Eh, bunu ben bile tahmin etmiyordum."

Odaya aniden dalan kişi, ikisinin sohbetini bölmüştü. "Haena ve senin için bir yatak hazırladım. Yine birlikte uyursunuz değil mi?"

Taehyung, bardaktaki sütten büyük bir yudum aldıktan sonra bardağı Jimin'in eline tutuşturdu. "Teşekkürler, Yoongi. Birlikte uyuruz. Haena bütün gün beni görmedi bu yüzden benimle uyumak isteyecektir."

Haena'yı kucağına aldıktan sonra Yoongi'nin hazırladığı odaya doğru ilerlemeye başladı. Jimin de bardakları sehpaya bıraktı ve onların peşinden koştu. Birlikte odaya ulaştıklarında Taehyung, Haena'yı nazikçe yatağa yatırmıştı. Jimin ve Yoongi ise kapının önünde onları izliyorlardı.

"Sen de çok düşünme." dedi, Jimin. "Bir an önce uyumaya çalış. Yarın sabah birlikte temizleriz odanı. Yoongi de çevredeki kameraları kontrol eder, yakındakilerle konuşur... bir şekilde buluruz. Hiç sıkma canını."

"Binanın kamera kayıtlarında bile hiçbir şey çıkmadı, Jimin."

Yoongi, Taehyung'u rahatlatmak adına konuştu, "Bulacağız, Taehyung. İçin rahat olsun. Sadece bir süre akşamları o evde kalma."

Taehyung cevap vermedi. Bakışlarını ikisinden de kaçırmıştı. Korkuyordu. Özellikle de duvardaki yazı onu büyük bir bulmacanın tam ortasına itmişti.

"Her şeyin başladığı yer neresi?"

***

Ertesi gün öğlen saatlerinde Jungkook'un yaşadığı köşkün kapısı açılmıştı. İçeri giren sarışın kadın, köşkün kapısını olabildiğince sessiz kapatmaya çalışmıştı ancak başarılı olamadı.

Elindeki ağır soğutucu ile birlikte karanlık koridorda ilerlemeye başladı. Gözlerinin karanlığa alışmasını beklemesine gerek yoktu. Bu köşkün her yerini ezbere bilirdi. Sonuçta burası en büyük günahı işlediği yerdi.

Üst kata çıktığında kapıların kapalı olup olmadığını göremediği için biraz telaşlandı. Elini duvarlara sürterek ışığı aramaya başladı.

Beklemediği bir anda elinin kumaşa değdiğini hissetti. Kumaşın altındaki tanıdık soğuk ten, onu ürpertti. "Jungkook?" dediği anda koridordaki ışıklar yandı. Karşısındaki adamın kıpkırmızı gözleri ile karşılaştığında şok olmuştu. Bu saatte uyanık olması son beş-altı yıldır görülmemiş bir şeydi. Vampirler, yetişkin oldukları andan itibaren gündüzleri uykusuz kalmaya dayanamazlardı. Jungkook, lanetlenmiş olsa da diğer vampirlerin çoğu özelliğini taşıyordu.

"Anne..." dedi, sarışın kadına bakarken. "Geleceğini söyleseydin keşke."

Annesi aklına gelen ilk şeyi sordu, "Evde biri mi var?" Jungkook'un bu saatlerde uyanık olması normal görünmüyordu. Bu yüzden evde birilerinin olduğundan şüphe etti.

Oğlu ise alayla güldü. "Bu saatte senden başka biri evime gelirse gerçekten canına susamış demektir."

"Üzgünüm... geldiğimi duyup yataktan fırlamış olmalısın." dediğinde oğlunun rahat kıyafetlerine bakıyordu. "Sen yatağına dön. Ben... senin için kan torbaları satın almıştım. Onları evindeki soğutucuya yerleştirip gideceğim."

"Bunu yapmana gerek yok."

"Son zamanlarda çok çalışıyor olmalısın. Eminim ki dışarı çıkacak vaktin olmamıştır."

Jungkook, annesinin niyetini anlamıştı. Bu durum onu sinirlendiriyordu. Annesi kabullenmiş gibi görünüyor olsa da içten içe Jungkook'un insanları öldürmesinden rahatsızdı. Onun türünü inkâr ediyordu, tıpkı çoğu insanın yapabileceği gibi.

"Avlanmak içim yeterince vaktim oluyor. Yine de teşekkür ederim. Daha fazla kan torbalarına para ödeme."

"Peki, bu son olacak. En azından bir süre avlanmak zorunda kalmazsın, işine odaklanırsın." Elindeki kan torbalarıyla birlikte oğlunun yanından ayrıldı ve koridorda ilerlemeye başladı. Doğru odayı bulduğunda kapıyı yavaşça açmıştı. Jungkook, hâlâ koridordaydı ve annesini izliyordu.

Sarışın kadın, oğlunun şüpheci bakışlarından rahatsız oldu. Kendini içeri attı. Girdiği yer aslında Jungkook ve Taehyung'un daha dün akşam birlikte çalıştıkları odaydı. Burada çalışma masasının hemen altında küçük bir buzluk vardı.

Seo Young, çalışma masasının altına eğildi ve buzluğu açtı. Kan torbalarını teker teker küçük buzluğa yerleştirirken bir taraftan da Jungkook'un ayak seslerini dinliyordu. Gürültü, yavaş yavaş kaybolurken oğlunun bu odadan uzaklaştığını anlayıp derin bir nefes almıştı.

***

İşini bitirdikten hemen sonra kendini oğlunun yatak odasının önünde buldu. Jungkook genelde kapıyı kapatır ve bütün gürültülerden uzak kalmaya çalışırdı. Ancak bu sefer annesinin gelmesini istiyormuş gibi kapıyı aralık bırakmıştı. Seo Young, kapıyı nazikçe itti ve içeri girdi.

Odanın içinde iki adım atmıştı ki yataktaki oğluna gözleri takıldı. Sırt üstü yatıyordu ve yüzü annesine doğru dönüktü. Gözleri açıldığı anda Seo Young'un zihnindeki bazı görüntüler yeniden hayat bulmuştu. O gözleri hiç unutmamıştı çünkü. Göğsüne bir gümüş bıçak saplandığında yardım istercesine bakan ceylan gözler...

Gümüş bıçak Seo Young'a, ceylan gözler ise yatakta yatan vampire aitti. Av ve avcı ilişkileri lanetin etkisiyle anne ve oğul ilişkisine dönüşmüştü.

Seo Young, öldürdüğü vampiri bir yıl sonra karnında yeniden büyütmüş, onu ikinci kez dünyaya getirmişti.

"Neden öyle bakıyorsun?" diye sordu, Jungkook.

"Güzelsin." dedi, gülümseyerek.

Jungkook da ona eşlik etmişti. "Senin oğlun olduğum için."

"Bana ait değilsin, bu bir lanet." demek istedi ancak hiçbir şey söyleyemedi. Dudaklarındaki gülümseme yavaş yavaş solarken gözleri istemsizce aynaya dönmüştü. Kendi yansımasını gördü. Son yirmi iki yıldır aynı yüzle karşılaşıyordu. Hiçbir değişim yoktu. Oğlunu doğurduğu günden beri hiç yaşlanmamıştı.

Tıpkı bir vampir gibi soluk bir teni ve genç bir görüntüsü olsa da ölümlüydü. Seo Young, lanet yüzünden genç ölecekti.

"Kendi yansımamı görene kadar bu hayatta sadece iyi olan şeylerin güzel göründüğüne inanırdım."

Bir süre ikisi de sessiz kalmıştı. Bu sessizlik gittikçe derinleşirken Jungkook'un kıkırdaması her şeyi bozmuştu. "Hayal kırıklığına uğramış olmalısın." dediğinde aslında annesinin günahını bilmenin kafa karışıklığını yaşıyordu. Bu yüzden zaman zaman ona karşı soğukkanlı yaklaşıyordu.

"Büyük bir hayal kırıklığı..."

Jungkook, kolunu diğer yastığa doğru açtı. "Uzun zamandır birlikte uyumadık." diyerek bu konunun üzerini bir kez daha kapattı.

"Uyuyabileceğimi sanmıyorum. Benim için çok erken." Yatağa doğru ilerlerken kararsızdı. Önce oturdu ve bir süre düşündü. Ardından oğlunun yanağında parmaklarını gezdirdi. "Senin için ise çok geç. Evi toparlayıp gideceğim. İyi uykular."

Jungkook bir süre öylece Seo Young'un suratına baktı. Ardından gözlerini kapattı. Dudakları ise sanki uykusunda konuşuyormuş gibi ağır ağır hareket etti, "Dış görünüşün hakkında düşünmek sana hiçbir katkı sağlamayacak. Üzme kendini."

"Üzülmüyorum."

"Ayrıca..." dedi, gözlerini hafifçe araladığında. Soluk teni ve yarı açık gözleriyle bir ölüyü andırıyordu. "Bir daha kan torbalarıyla evime gelme. Beni kabullenmekte zorluk çektiğini gördüğüm zamanlarda sinirleniyorum."

"Bir daha olmayacak. Üzgünüm. Seni kabullenmiyor değilim, Jungkook. Lütfen sen de bir daha böyle bir şey düşünme."

Oğlundan bir cevap gelmemişti. Yalnızca gözlerini kapatmıştı. Bu da Seo Young'un gitme vaktinin geldiğine dair bir işaretti.

***

Güneş battığında Taehyung'un arabası köşkün önünde durmuştu. Evi topladığı için bugün dünden daha geç bir saatte köşke gelmişti. En tehlikeli zaman diliminin içindeydi ama tek isteği para kazanmaktı. Bu yüzden hiç tereddüt etmeden elinde bir çantayla birlikte köşkün kapısına doğru ilerledi.

Ürkütücü atmosfer hava karanlıkken daha yoğundu. Taehyung bunu görmezden gelmeye çalışıyordu. En azından Jungkook, Taehyung'un yolu bulabilmesi için ışıkları yakmıştı.

Zile bastıktan sonra kısa bir süre içinde kapı açıldı. Jungkook, Taehyung'u görür görmez onun bileğini kavradı ve içeri çekti. Esmer olan neye uğradığını şaşırmıştı. Sırtı daha bir saniye önce sertçe kapatılan kapıyla buluştuğunda genç yazarın üzerine eğilmesiyle birlikte hem gerilmiş hem de heyecanlanmıştı.

"Geç kaldın. Işıkların yanması iyi değil. Kurtlar burayı keşfederse ikimiz için de büyük bir sıkıntı olur."

Taehyung'un dudakları şaşkınlıktan dolayı aralık kalmıştı. Bir süre öylece Jungkook'a baktı. Yakınlıklarından dolayı ilk kez genç yazarın kokusunu almıştı. Taehyung, bakir bir adam değildi, yirmi sekiz yıllık hayatı boyunca birçok erkekle birlikte olmuştu ancak böylesine hoş bir kokuyu daha önce hiçkimseden almamıştı. Dün hiç fark etmemişti. Belki parfümünü değiştirmiştir diye düşündü.

"Üzgünüm seni korkuttum sanırım." Elini ensesine attı ve bir adım geriye gitti. Taehyung da onun uzaklaşmasıyla birlikte rahat bir nefes alabilmişti.

"Bir dahaki sefere yaklaştığım zaman seni ararım. O zaman ışıkları açarsın."

"Haklısın, yarın böyle yaparız. İçeri geç. Çalışmak için yeterince geç kaldık zaten."

Taehyung başını sallayarak onayladı. Jungkook önden ilerlemeye başlamıştı. Taehyung da onu takip ederken farklı bir yöne doğru gittiklerini gördü. Zemin kattaki oturma odasına geçmişlerdi. Kahverengi ve siyah renklerden oluşan koltuk takımına büyük bir şömine eşlik ediyordu. Şöminedeki odunlar yanıyordu ve odanın içinde kimse konuşmazken kısık çıtırtılar çıkarıyorlardı.

"Dün paltonu üzerinden hiç çıkarmadın. Üşümüş olmalısın. Evi ısıtmaya çalıştım ancak köşk uzun zamandır ısıtılmadığı için yetersiz kaldı. Şöminenin önünde çalışırsak daha iyi olur diye düşündüm."

Genç yazarın ona iyi davranacağını düşünmezdi. Umursamayacağını ve bu şekilde devam edeceklerini sanmıştı. Hatta bu konu hakkında da fazla düşünmemişti. Utangaç bir gülümsemeyle karşılık verdi. "Teşekkürler... çok ince düşünmüşsün."

Jungkook, eliyle şömineye en yakın olan çift kişilik koltuğu gösterdi. Taehyung da onun gösterdiği koltuğa doğru ilerledi. Önce bilgisayarını bıraktı daha sonra ise paltosunu çıkarmak için hareketlendi. Jungkook da bu esnada onun oturacağı koltuğun tam karşısına geçmişti. Bugünlük bilgisayarı yanında değildi çünkü Taehyung gelmeden önce bütün işlerini halletmişti.

Taehyung, paltosunu bir köşeye bıraktıktan sonra koltuğa yerleşti. Bilgisayarını çantasından çıkarmak için uğraşmaya başladığında Jungkook bu fırsatı değerlendirip söze girdi, "Bölümü sen gelmeden önce okudum ve sana e-posta olarak gönderdim."

"Ah, anladım." Taehyung, bilgisayarını dizlerinin üzerine bıraktığında tek düşündüğü şey, karşısındaki adamın bütün akşam boyunca onu izleyip izlemeyeceği konusuydu. Jungkook, işaret parmağıyla siyah boğazlı kazağını çenesine kadar çekiştiriyor, gözlerini de Taehyung'un üzerinde dolaştırıyordu.

Taehyung, sorusunun cevabını bu kadar hızlı almayı beklemiyordu. Genç yazar sahiden bütün akşam boyunca Taehyung'u izleyecek gibiydi.

Birçok gereksiz e-posta arasından Jungkook'un attığı birinci bölümü bulmuştu. Bugün dünden daha gergindi. Hem Jungkook'un bakışları yüzünden hem de hikayeye asıl şimdi giriş yaptıkları için diken üstündeydi. Yanlış bir şey söylemekten veya üzerindeki gözler yüzünden odaklanmakta sorun yaşamaktan korkuyordu. Jungkook'un bakışları keskindi. Taehyung'u dikkatle ve ilgiyle izlediği gibi en ufak hatasında onu bitirecekmiş gibi duruyordu.

"O halde ben ilk bölümü okumaya başlıyorum."

"Güzel. Ben de ikimiz için akşam yemeği hazırlayacağım."

Akşam yemeği sözünü tamamen unutmuştu. Saat oldukça geç olmuştu ve akşam yemeği yerse muhtemelen gece yarısından sonra anca bu evden çıkabilecekti. Bu da Haena için büyük bir sorundu.

"Bu akşam seni tekrardan reddetmek zorundayım. Üzgünüm. Saat oldukça geç oldu. Söz veriyorum yarın akşam-"

Sözünü kesen kişi Jungkook olmuştu, "Dalga mı geçiyorsun benimle?" dedi, sert ses tonuyla. Kaşlarının çatıldığını gören Taehyung bir an ne diyeceğini bilemedi. Jungkook ise kollarını göğsünde birleştirip devam etti, "İş arkadaşıyız ve seninle bir akşam yemeği yemek istiyorum. Nezaketen kabul etmeliydin. Sonuçta bir süre birlikte çalışacağız, Kim Taehyung."

"Biliyorum ama küçük kızım beni görmezse sorun çıkarıyor. Şu an arkadaşlarımın evinde ve onlara yük olmasını istemiyorum."

Jungkook sinirli görünüyordu. Taehyung, karşısındaki adamın ısrarına dayanamıyor olsa da Haena'yı düşünmek zorundaydı.

"Tamam." dedi, Jungkook. "Nasıl istersen."

Sakinleşmiş gibi görünüyordu. Artık Taehyung'a da bakmıyordu. Esmer olan, genç yazarın bakışlarından kısa bir süreliğine de olsa kurtulmuştu. Jungkook, cep telefonunu cebinden çıkarmıştı ve gözlerini ekrana sabitlemişti. Taehyung da bu fırsatı değerlendirerek ilk bölümü okumaya başladı.

***

İlk bölüm, giriş bölümünden oldukça farklıydı. Giriş bölümünde yalnızca karakterler tanıtılmışken ilk bölümde birçok kanlı olay yaşanıyordu. Taehyung, dökülen kanları kafasında hayal ederken midesinin bulandığını hissediyordu.

İlk bölümde kimliği açığa çıkmamış olan bir vampir, ana karakterin boynunu ısırdığında Taehyung bundan biraz fazla etkilenmişti. Kendi boynuna da sivri dişler geçirilmiş gibiydi. Huylandığı için parmaklarını boynunda gezdirmeye başlamıştı. Birkaç dakikadır gözlerini ekrandan ayırmayan Jungkook ise Taehyung'un hareketlendiğini fark edip kafasını yukarı kaldırdı. Gözleri direkt ince uzun parmakları bulmuştu.

Taehyung, okuduğu kanlı olaylar yüzünden kendini sıktığı için boynundaki damarları belirginleşti. İnce uzun parmakları da bu damarların üzerinden geçiyordu. Jungkook dikkatle onun parmaklarının her hareketini izliyordu. Belirgin damarlar ilk kez dikkatini çekmişti. Bu akşama kadar Taehyung'a dair kafasında hiçbir şey yoktu.

Şimdi ise esmer olanın narin boynuna baktıkça susadığını hissediyordu. Dudakları anında kurumuştu. Jungkook, dilini kırmızı dudaklarının üzerinde gezdirdi. Taehyung, bölüme fazla dalmış olmalıydı ki Jungkook'un onun için delirmeye başladığını fark etmiyordu.

Tehlike, fark edilmediğinde ölümcül olurdu. Taehyung, karşısındaki tehlikeyi fark etmedi ve şöminenin sıcaklığından bunaldığını hissettiği için gömleğinin yukarıdan ilk düğmesini çözdü. Ardından bir düğme daha eşlik etmişti. Göğsünün bir kısmı açıkta kaldığında hâlâ farkında olmadığı tehlike, büyük bir zevkle onun çıplak tenini süzüyordu.

Ne kadar kolay olurdu böylesine ince ve narin deriye sivri dişleri geçirmek... Jungkook, kesinlikle şimdiden aklını kaybediyordu. Üstelik aralarındaki mesafeden dolayı Taehyung'un kokusunu alamıyordu. Sadece ona bakarak bu kadar aklını kaybediyorsa yakınlaştıklarında her şey çok daha zor olacaktı.

Taehyung, koltukta yana doğru kaydı ve şöminen sıcağından biraz olsun kaçtı. Gözleriyle ekrandaki kelimeleri takip ederken gömleğinin kol düğmelerini çözdü ve dirseğine kadar katladı. Bu kadarı Jungkook için fazlaydı. İçindeki yükselen duygularla birlikte başını çevirdi ve öksürdü. Sonunda Taehyung'un dikkatini çekmeye başlamıştı.

"Bir şeyler içmek ister misin, Taehyung?" diye sordu, ardından bir kez daha öksürdü.

Taehyung, başını sallayarak onaylamıştı. Genç yazarın aceleyle koltuktan kalktığı anı izlerken gerçekten bir sorun olduğunu, hastalandığını düşünmüştü.

***

Jungkook, kırmızı şarabı kadehlere usulca dökerken Taehyung sadece araba kullanacağını düşünüyordu. Akşam yemeğini iki kez reddetmişti, eğer bir kadeh şarabı da geri çevirirse Jungkook'la arasının ciddi anlamda bozulacağını düşünüyordu. Bu yüzden kadehi kabul etti.

"İlk bölümü okudun mu?" diye sorduğunda Taehyung'un karşısındaki koltuğa yerleşti. "Hikayedeki en önemli bölümlerden biriydi. Düşüncelerini dinlemek için sabırsızlanıyorum."

"Üzülerek şunu söyleyeceğim, bazı paragraflar değiştirilmeli."

Jungkook'un kaşları hayretle kalktı. "Neden?" diye sordu.

"Üzgünüm ama rahatsız ediciydi. Yayınevi bunu kabul etmez. Özellikle de patronum, Jung Hoseok, bundan kesinlikle hoşlanmaz. Bizler fantastik kitaplara her zaman saygı duyarız ancak bu hepimiz için çok fazlaydı."

"Rahatsız edici olan şey nedir, Kim Taehyung?" Kadehi dudaklarına götürdü. Gözlerini bir kez daha karşısındaki kahverengilere dikmişti. Taehyung, genç yazarın bakışları altında iyice kasılmış olsa da aklındakileri söylemek zorundaydı. Onun işi buydu.

"Vampir saldırısı o kadar ayrıntılı işlenmiş ki bazı kısımlarda midemin bulandığını hissettim. Bunu sadece on sekiz yaşından büyük yetişkinler okumayacak. Etrafta vampir cinayetleri sürerken kanlı sahneler on sekiz yaşının altındaki genç bireyler için travmatik olabilir. Gerçi on sekiz yaşından büyükler için de böyle bir sonuç doğurabilir. Ben bile gerçekten etkilendim. Kalemine hayranım, Jungkook. Beni yanlış anlama. İşimi yapıyorum sadece."

"Seni rahatsız eden şey, bir vampir saldırısı mı yoksa sadece ayrıntılı işlemiş olmam mı?"

"Aslında her ikisi de rahatsız edici... ama objektif olmayı deniyorum. Bu yüzden sadece ayrıntılı işlenmesinin rahatsız edici olduğunu belirttim."

"Anlıyorum. Bunu düzelteceğim." dediğinde Taehyung'un içine su serpmişti. Tartışmaktan çekindiği için Jungkook'un hemen kabullenmesi onu rahatlatmıştı. Ancak bu uzun sürmedi. Jungkook konuşmaya devam etti, "Fakat vampirlere karşı fobini yenmediğin sürece hayatının geri kalanı senin için cehennem gibi olacak. Bunu bilmelisin."

"Bu kolay değil."

"Elbette değil ama görüyorum ki hiçbir şey yapmıyorsun. Bu şekilde asla yenemezsin. En azından vampirler hakkında bir paragraf okuduğunda bundan böylesine etkilenmemelisin."

"Haklısın... yine de üzgünüm ama böyle bir bölüm yazmak için yanlış bir zamanı seçtin. Diğer insanlar da benim gibi düşünecekler. Ben yaptığımız işin en iyisi olmasını istiyorum."

"Anlıyorum, bu yüzden de değiştireceğimi söyledim. İlerleyen bölümlerde bu kadar ayrıntılı olmasa da yine kanlı olaylar yaşanıyor. Umarım aynı tepkiyi ikinci kez vermezsin. Aksi takdirde hikayem sıradan bir aşk hikayesinden öteye gitmez."

"Kendimi kontrol edeceğim ve yine objektif davranacağım."

"Pekala, ilk bölüm hakkında düzeltmek istediğin başka bir şey var mı?"

"Hayır, iyi görünüyor. Eve gittiğimde yazım yanlışları için tekrardan kontrol yapacağım. Eğer yoksa yayınlamaya uygun demektir."

"Bölüm hakkında ne düşünüyorsun?"

Taehyung, not aldığı ekranı büyüttü ve ilk notunu okudu. Ana karakter, Min Sung, hakkında yazmıştı.

"Min Sung, Seunghee için eski karısıyla görüşmeye gittiği kısımdan bahsetmek istiyorum. Gerçeği söylemek gerekirse bu kısım beni gerçekten etkiledi. Seunghee, giriş bölümünde yaptığı gibi sırf Min Sung'dan şüphelendiği için onun eski karısıyla tartıştı. Min Sung'un iki kadınla da yüz yüze konuşmak için çabalaması ve olayları düzeltmeye çalışması hoşuma gitti. Umursamayıp ikisine de ters davranabilirdi. Beni asıl şaşırtan yer, eski karısının evine gittiği kısımdı. İkisinin ne konuşacaklarına dair birçok teori üretmiştim ama hepsi çöpe gitti. Binaya girmeden önce bir vampirin saldırısına uğrayacağını düşünmezdim."

Jungkook, bundan hoşlanmıştı. Alaycı bir tavırla, "Okuyucunun o anda sadece iki kadının kavgasına odaklanacağını biliyordum." dedi.

Taehyung, notlarına bir kez daha göz gezdirdikten sonra devam etti, "Vampirin kim olduğunu göremedik. Ayrıca Min Sung'u neden sadece ısırdığını, öldürmediğini anlayamadım henüz. Bunun güçlü bir sebebi olduğunu düşünüyorum. Ortalık sessiz ve karanlıktı. Onu kolayca öldürebilirdi... öyle değil mi?"

"Öyle. Bunun bir sebebi var."

"Bir teorim var aslında."

"Duymayı çok isterim."

"Vampir nüfusunun artması için vampirler belirli insanları önceden seçiyor, daha sonradan onları dönüştürüyor olabilir."

"Senden daha iyisini beklerdim, Taehyung."

"Gerçek sebepten çok mu uzaklaştım?"

"Sana bir şey soracağım. Vampir ısırıkları hakkında ne düşünüyorsun?"

Taehyung, böyle bir soruya ne cevap vereceğini bilemedi. Vampirler hakkında pek bilgisi yoktu. "Senin dün anlattıkların haricinde hiçbir bilgim yok." dedi, dürüstçe.

"Zaten senden beklediğim şey, bilgi değildi. Görüşlerini merak etmiştim."

"Bilmiyorum. Hiçbir şey düşünmüyorum bu konuda."

"Vampir ısırıkları senin için öldürmek ve dönüştürmekten ibaret mi? Daha fazlasının olabileceğini tahmin edemiyor musun?"

"Vampirlere karşı ilgim olmadığı için..."

Jungkook, onu anlayışla karşıladı. Yine de bilmesini istiyordu. Avcı, avına yaklaşırken tehlikeyi hissettirmekten fazlasıyla keyif alıyordu. Koltuktan kalktı ve avına doğru yürüdü. Şöminenin sıcaklığı bile o an için Jungkook'u hiç rahatsız etmemişti. Öylece şömineye yakın olan tarafa geçti.

İlk kez yan yana oturuyorlardı ve Taehyung istemsizce koltuğun en köşesine kadar gitmişti. Jungkook ise ona daha fazla yaklaştı. Dip dibe oturduklarında Taehyung, ortamın neden böyle gerildiğini anlamaya çalışıyordu.

"Vampir ısırıkları dönüştürmek ve öldürmekten çok daha fazlasını temsil eder. Örneğin vücudundaki herhangi bir bölgeyi bir kez ısırması sadece beslenmek için olduğunu gösterir. Genelde uyku halindeki insanları bu şekilde ısırırlar çünkü insanlar fark etmezler."

"Uyku halindeyken vampir ısırığını hissetmiyorlar mı?"

"Vampir feromonları insanları uyuşturuyor."

Taehyung'un gözleri şaşkınlıkla sonuna kadar açıldı. "B-bu gerçek mi? Yoksa sadece senin kurgun mu?"

"Seni korkuttu mu?"

"Uykudayken bir vampir tarafından ısırılmak... korkunç bir şey. Vampir feromonlarına dair hiçbir şey duymamıştım." Israrla aynı soruyu bir kez daha sordu, "Bu senin kurgun mu?"

"Hayır, yaşanmış birçok olaydan bahsediyorum. Uykusundayken saldırıya uğrayan çok fazla insan var."

"O halde vampir feromonları gerçek..."

"Bir vampir tarafından aylarca tutsak edilen on sekiz yaşındaki bir oğlan hakkında haberler yazılmıştı. Hiç rastladın mı?"

"Sanırım hiç rastlamadım. Hatırlayamıyorum."

"Bunun sorumlusu vampir feromonları. Genç oğlanı birçok kez ısırıyor, onu tutsak ediyor ancak oğlan bundan şikayetçi olmuyor."

"Stockholm sendromu olabilir ama..."

"Odaklanman gereken nokta bu değildi. Birçok kez onu ısırıyor ve oğlan bunu kendisinin istediğini söylüyor."

Taehyung'un kaşları çatıldı. Böyle bir durumu hayal edemiyordu. Vampirlerden bu kadar uzakken genç oğlanla empati kuramazdı.

"Çok tuhaf... feromonlar yüzünden mi bunu istiyordu?"

"Evet, vampir feromonları insanları etkiliyor ve insanlar da vampir ısırığına karşı bağımlı oluyorlar."

"Gerçekten korkunç. Tüm bunların gerçek olduğunu düşünmek istemiyorum."

"Bütün bağımlılıklar korkunçtur. Dünya üzerinde bütün insanlar bir şeylere bağımlı. Bir yiyecek, içecek, herhangi bir madde, hatta çok sevdikleri bir insan... hepimiz bir şeylere bağımlıyız, Taehyung. Bunun fazlası bizi öldürüyor. Sana sokakta vampirler hakkında anlamsızca konuşan insanlardan ne kadar nefret ettiğimi söylemiştim, hatırlıyor musun? İşte bu yüzden nefret ediyorum. Muhtemelen kendileri birçok şeye bağımlılar ve bunu itiraf edemedikleri için başkaları hakkında konuşuyorlar."

Taehyung sessiz kaldı. Hâlâ genç oğlanla empati kurmaya çalışıyordu. Jungkook ise onun sessizliğine karşılık konuşmaya devam etti, "İçlerinden en dikkat çekici olanı duymak ister misin?"

Jungkook'un işaret parmağının sivri tırnağı Taehyung'un boynunu buldu. Esmer olan, bu dokunuşla birlikte kendini kasmıştı. Tam da Jungkook'un hoşuna gidecek olan şeyi yapmıştı. Boynundaki damarları gözler önüne sermişti. Jungkook büyük bir zevkle sivri tırnağını onun boynunda gezdirirken, "Vampirler için bir insanın boynuna ulaşmak oldukça kolaydır." dedi.

Taehyung yutkunduğunda elini geri çekmişti. Onu yeterince korkuttuğunun farkındaydı ve ikinci gün için bu kadarı yeterliydi.

"Zor olan göğsüne veya bacaklarına ulaşmaktır."

Taehyung, az önceki dokunuşları göğsünde hissetti. Jungkook ona dokunmuyordu, hepsini kendi kafasında kuruyordu.

Jungkook, sivri tırnaklarını onun ince derisinde gezdirdiği kısacık anda bile Taehyung'u etkilemişti. Haklıydı, vampir feromonları bütün tehlikeyi oldukça zevkli bir hale getiriyordu. Taehyung, onun tırnaklarının bir damarı kolayca parçalayacak kadar sivri olduğunu o an için düşünmemişti. Sadece hoşuna gitmişti. Anın oldukça kısa sürmesi, içindeki doyumsuzluğu ortaya çıkarmıştı.

Kısa anlar beraberinde uzun bir doyumsuzluk sürecini başlatırdı. Çünkü insanlar merak ederdi, bu kısacık an daha fazla sürseydi nasıl hissederdim...

"Arzularını göstermek isteyen bir vampir, avlanmak isteyen başka bir vampirin ulaşamadığı yerlere ulaşır. Bir insanın göğsüne, bacaklarına veya kasıklarına..."

Taehyung tepki vermiyordu. Ancak bu önemsizdi. Çünkü Jungkook'un kulakları iyi duyardı. Taehyung'un kalp ritminin düzensiz ve ne kadar hızlı attığını duyabiliyordu.

"Arzularını göstermek için bir insana zarar veriyorlar... öyle mi?"

"Evet. Bir vampiri etkilemek hem zordur hem de beraberinde birçok zorluğu getirir. Yalnızca bir av olmak aslında vampiri kendine aşık etmekten çok daha kolaydır. Çünkü bu aşk, sandığın gibi olmayacak. Farklı bir türden bahsediyoruz. Kana susamış bir tür. Normal bir aşk hikayesi beklemek saçma olur."

"Min Sung, karısını ısıracak mı?"

"Bunu okuyup göreceksin. Sana dün söylemiştim, Seunghee karakteri hakkında daha fazla düşünmelisin. Eğer düşünürsen bunu kabul edip etmeyeceğini daha önceden bulursun."

Taehyung gerçekten merak ediyordu. Seunghee karakterinin vereceği tepkiler hikaye için oldukça önemliydi. Bunu kabul etse de etmese de haklı sayılacak bir karakterdi.

"Seunghee'nin karakterine daha fazla odaklanacağım. Aslında bir tahminim var ama henüz birinci bölümdeyiz. Biraz daha okursam daha iyi olacak sanırım."

"Rahatça söyleyebilirsin. Dönüşüm hakkında bir teori ürettin az önce. Tamamen yanlış değildi. Bu yüzden rahat ol, bir şeyleri henüz başındayken anlayabiliyorsun."

"Oh, doğru bir tahmin miydi?"

"Evet, sadece önceden planlanmış olduğunu söylediğin için sana bir açıklama yaptım. Alakası yoktu. Vampirler birini önceden seçmezler. Olaylar yavaş yavaş gelişir. Kafasında hiçbir şey yokken birinin yanından geçer, onun kokusundan hoşlanır ve o anda susuzluğunu gidermek ister. Plan yapmak onların doğasında yok." Söylediği şeylerin biraz fazla olduğunu fark etti. Taehyung bir şeylerden şüphelenmesin diye hoş kahkahasıyla bunun üstünü kapatmayı denedi. "Elbette bu sadece benim kurgum."

"Bazen hangisinin senin kurgun olduğunu, hangisinin gerçek olduğunu anlayamıyorum."

"Dün bahsetmiştim, vampir saldırısına uğramış insanlara yardımcı olan bir arkadaşım var. Bu kitabı yazarken onunla birçok kez iletişime geçtim. Gerçeğe yakın bir hikaye okuyorsun demek oluyor."

"O halde şunu söyleyebilir miyiz, vampir hiçbir plan yapmadı ve ani bir kararla Min Sung'u ısırdı. Onu öldürmedi... ama anlayamıyorum, onu neden öldürmedi? Min Sung onun yüzünü görmediği için mi?"

"Aynen öyle. Sebeplerden birini buldu."

"Gerçekten sırf yüzünü görmediği için onu öldürmekten vaz mı geçti?"

"Vampirler ve insanların benzerliğinden bahsetmiştim. Kimse tamamen kötü olmaz. Min Sung, zayıf bir adamdı ve zayıf olmak ilk kez işine yaradı. Vampir ısırığından sonra acıdan dolayı bayıldı. Beklenmedik bir sondu onun için."

"Hepimiz için beklenmedik oldu." dediğinde Jungkook'u güldürmüştü.

"Bu bölüm için söylemek istediğin başka bir şey var mı?"

"Sanırım... yok."

"O halde düzenlenecek olan kısımdan bahsedelim."

***

Taehyung, Yoongi'nin verdiği yedek anahtar sayesinde içeri girmeyi başarmıştı. Kendi evindeki duvarlar henüz boyanmadığı için, onun için duvara yazılan yazıları görmek korkunçtu, bir gece daha Jimin ve Yoongi'nin evine gelmişti. Evdeki gürültü Taehyung için tuhaf değildi. Haena, mutlu olduğu veya sinirlendiği zamanlarda her zaman yüksek sesle konuşur, gülerdi. Taehyung, kızının bütün duyguları en uçlarda yaşadığının farkındaydı. Sinirli olduğu zamanları sevmiyor olsa da mutluluktan yüksek sesle kahkaha attığı zamanlara bayılıyordu. Küçük kızının kahkahası eşsizdi onun için.

Gürültünün geldiği yere doğru ilerledi ve kendini banyonun önünde buldu. Tamamen açık olan kapıdan her şeyi görebiliyordu. Yoongi, Jimin ve Haena üçlüsü bir aynanın önünde birlikte dişlerini fırçalıyorlardı. Üçünün de aynı renklerde diş fırçaları vardı. Uyumluydular. Taehyung bile bir anda yabancı hissetti bu ortama karşı.

Haena, Jimin'in omuzlarından aşağı bacaklarını sarkıtmıştı. Boyu kısa olduğu için aynaya bu şekilde bakabiliyordu. Yoongi, bu duruma bir anda itiraz etmişti, "Haena, sen sanki biraz aşağıda kaldın. Benim omuzlarıma gelsene." Bir elinde diş fırçası olmasına rağmen Haena'yı kucağına almaya çalıştı. Jimin buna karşılık olarak sızlanmıştı. "Ne fark edecek sanki?" diye sorduğunda Haena çoktan gitmişti.

Yoongi, onu iyice yukarı kaldırdı ve küçük kızın bacaklarının onun omuzlarına yerleşmesini sağladı. Haena bir santimlik değişimden çok etkilenmiş gibi, "Vay be, şu anda çok yüksekteyim!" dedi. Yoongi kahkaha atarken Jimin dişlerini fırçalamayı bırakmış, dudaklarına yapışan diş macunuyla Haena'ya şaşkınlıkla bakakalmıştı. "Bir santim!" dediğinde ikisi de gülüyordu. "Bana inat yapıyorsun, Haena..." diye mırıldandı ve dişlerini fırçalamaya devam etti.

Taehyung, onlara kendini belli etmedi. O an için üçünün aile ortamını bozmak istemedi. Çünkü biliyordu ki Haena bu aile ortamını fazlasıyla istiyor ve özeniyordu. Ses çıkarmadan onun için hazırlanan odaya doğru ilerledi.

***

Gecenin ilerleyen vakitlerinde Haena, yatakta Taehyung'un yanındaki yerini almıştı. Küçük kız, babasının telefonundan gelen ışığa rağmen uyumaya çalışıyordu. Taehyung'un kafası dün geceden daha fazla karışıktı. Hâlâ evine giren kişinin veya kişilerin kim olduğu bulunmamıştı. Bununla birlikte Jungkook ile olan görüşmesi aklından çıkmıyordu.

Vampir ısırıkları onun kafasını fazlasıyla meşgul ediyordu. Vampirlerle hiç ilgilenmediği halde bugünden itibaren bu konuyu araştırmaya başlamıştı. İnternet üzerinden Jungkook'un bahsettiği haberi bulmuştu.

Genç yazar haklıydı. On sekiz yaşındaki oğlan bir vampir tarafından aylarca tutsak edildikten sonra şikayetçi olmamıştı. Vücudundaki izler sorulduğunda ise bunu kendisinin istediğini söylemişti. Taehyung hâlâ empati kurmakta zorluk çekiyordu. Telefonu yastığının altına koyduğunda derin bir nefes aldı ve karanlık ortamda düşünmeye devam etti.

Jungkook, insanların vampirlere karşı bağımlı olabileceğini söylemişti. Taehyung, bu ısırıkların nasıl ortaya çıktığını düşünüyordu. Onu kaçıran vampir bir ihtimal sevişirken arzularını göstermek için onu defalarca ısırmış olabilirdi. Taehyung, kitaptaki karakterlerin bu olaydan az da olsa esinlenildiğini fark etti. Seunghee ve Min Sung'u düşündü. Min Sung gibi nazik bir adam, vampire dönüştükten sonra karısına zarar verebilir miydi?

Taehyung, kafasında iki karakterin görünüşünü rastgele oluşturdu. Seunghee karakteri onun için gizemliydi. Ne tepki vereceğini bilemiyordu. Min Sung bir vampir olduğu için bir ihtimal gerçekten karısına zarar verebilirdi. Peki Seunghee ne yapacaktı? Durumu kabullenebilecek miydi yoksa kocasını terk mi edecekti?

Taehyung, ikisini yatakta hayal ederken Seunghee'nin bu ısırıklara karşı vereceği tepkiyi düşünüyordu. Aniden Seunghee ve Min Sung'un görüntüsü değişti. Seunghee kendisi oldu, Min Sung ise Jungkook. Ardından Jungkook'un sert dokunuşunu bir kez daha hissetti. Sivri dişlerini hayal etti. O dişlerle göğsüne bir ısırık bıraktığını...

Ne yaptığını fark edince eliyle yüzünü kapattı. "Ne düşünüyorum ben?" dedi, içinden. "Sakın düşünme... sakın düşünme... sakın düşünme..."

Hiç ses çıkarmasa da yatakta adeta çırpınıyordu. "Aptal, sakın düşünme. Bu saçmalık. Neden Jungkook'u düşünüyorsun?"

Küçük kızını uyandırmıştı. Haena, şaşkınlıktan dolayı bir süre tepki vermedi. Babası yattığı yerde çırpınmaya devam ediyordu.

"Baba..." dediğinde gerçekten bu durumu garipsemişti. Babasını ilk kez bu halde görüyordu.

"Oh, Haena... uyandın mı?"

"Balık gibi çırpınıyorsun."

Taehyung, bir anlığına düşüncelerinde öylesine kaybolmuştu ki kızıyla birlikte uyuduğunu unutmuştu. "Özür dilerim. Uyumaya çalış, güzelim."

"Bir şey mi oldu, baba?"

"Hayır, hayır ben sadece... tuvalete gitmem gerekiyordu." Yattığı yerden doğrulduğunda kızının şaşkınlığını tahmin edebiliyordu. Yataktan kalktı ve Haena'nın üstünü iyice örttü. "Uyumaya devam et."

Hızlı adımlarla kapalı kapıya yöneldi. Garip hissediyordu. Kapıyı açtığında kendini koridora atmış ve derin bir nefes almıştı. Hayal ettiği şeye kendisi bile inanamıyordu. Jungkook'un sivri dişleri ve tırnakları onu farklı bir şeyler hayal etmeye itiyordu. Taehyung, bundan utanmıştı. Hem de fazlasıyla...

Banyoya ulaştığında kapıyı arkasından kapattı. Lavabonun önüne doğru ilerledi. Aynada kendi yansımasıyla buluştu. Uykusuz kaldığı için gözleri kızarmıştı. Musluğu açtı ve avuçlarını soğuk su ile doldurdu.

Yüzüne birkaç kere soğuk suyu çarptığında ancak kendine gelebilmişti. Nefes nefese kalmışken aynaya baktı. "Çok fazla düşünüyorsun." dedi, kendi kendine. "Bu kadar düşünmemelisin. Bu sadece bir hikaye. Geceleri karakterler hakkında düşünmemelisin. Senin çok daha büyük meselelerin var."

Havluyla yüzünü kuruladı. Ardından bir kez daha aynaya baktı. Gözleri yavaş yavaş boynuna doğru inmişti. Alt dudağını ısırdı. Hikayeyi düşünmese bile Jungkook'un sözleri ve hareketleri aklından çıkmıyordu.

"Neden vampirlerin arzularından bahsetmeden önce benim boynuma dokundu?"

-BÖLÜM SONU-

Oy vermeyi unutmayın

Continue Reading

You'll Also Like

3.5M 264K 55
Gözlerinizi, size yabancı olan birinin gözlerine değdirdiğinizde o kaçamak bakışların kaç saniye sürdüğünü saydığınız oldu mu? Benim, oldu. Tam tamı...
285K 25.7K 21
and though I can't recall your face i still got love for you
382K 46.6K 29
"Ne ölüm ne kalım, ama yine de acıtıyor."
4.2K 520 6
Gel bahçelerime misafir ol, yıldızlarım ağırlasın seni bağışla bana bir parıltı o güzel yüzünden. Sevgilim. Adını ağzımda yoklamak ne zordu eriyip gi...