Kamera Lensi

By themeadow

19.1K 1.7K 1K

Evren hergün insanlara beklemediği şeyleri vermekle meşgul. Hayat sürpirzlerle dolu lafı klişe ama doğru. Min... More

Hafıza Kartı
En Azından
Kafam Karışık
Yanıl ama Kaybetme ya da Canı Cehenneme
Birini Sevmek
Özel Bir İnsan
En Kısa Zamanda
İlk Kez Ama Son Değil
Seni Sonra Gözetlerim
Yakından Yani Bu Kadar Yakından
Sana Zaten Bir Kahve Ismarladım
Hem Soy İsmimi Hem Kahvemi Çalmış
Gelirken Yanımda Arkadaşta Getirebilir Miyim?
Seoul'den Incheon'a
Her Şey İçin Teşekkür Ederim
Gözlerindeki Milyonlarca Yıldızdan Biri Olsam
Ölü Doğan Cümleler vs. Geride Kalan İnsanlar
Süt Mecburiyeti
Tek Noktadan Bütün Vücuda
Bana Daha Çok Yakışıyor
Kalbin Parmak İzleri
Kelebek Avı
Bunu Bana Değil Ona Söylemen Gerek
Hayal Ettiğim Gibi
Dökül Bakalım
Düzgünce Sorsan
Ters&Düz
Tanışman Gereken Biri
Son ya da Değil
Mutlu Ol
Can You Make Me Scream (M)
Geçen Sene Bugün
Hayatın Teklifleri
Motor! Ekşın!
Mış Gibi Yapmak
Sonsuzluk ve Ötesine
Po-po Popolin
Susana Kadar Bekle
Senin Cümlelerin
Aşktı Bu
Sonrası

Başlangıç Noktası

424 51 35
By themeadow

Derin birkaç nefes daha alıp-verip ağlamasına engel olmaya çalıştı, elinin tersiyle yanaklarındaki ıslaklığı silerken Kibum. Daha şimdiden söyleyemedikleri, söylemedikleri bir bir dizilmişti boğazına. Söze nasıl başlayacağını bilmediği için bir süre doğru kelimeleri aradı zihninde.

'Hakkımda ne biliyorsun?' diye sordu ufacık pürüzlü bir sesle Minho'ya bakarken sonra Minho'nun cevap vermesine fırsat vermeden başını eğip yeniden konuşmaya başladı yüzüne bakmaya utanıyordu çünkü.

'Kim Kibum, Yonsei Üniversitesi güzel sanatlar bölümü ikinci sınıf öğrencisi. Bu kadar değil mi?' duraklayıp boğazını temizledi Kibum sonra devam etti. ' Aslında hayatım gerçekten bu cümleden ibaret, tek cümlelik bir metin gibi. Sahip olduğum tek şey yaralı, kanayan geçmişim.' yeniden başını kaldırıp Minho'ya gözlerinin içine baktı. 'Ben seninki gibi bir ailede büyümedim Minho. Ben seninki gibi bir aileye hiç sahip olamadım.'  uzun zaman sonra konuştuğu için mi yoksa uzun zaman sonra bu konuları konuştuğu için miydi bilmiyordu ama boğazı ağrıyordu Kibum'un bakışlarını yeniden yerde bir noktaya sabitleyip öncekinden daha acı dolu bir sesle konuşmaya başladı. 

'Çok silik şeyler hatırlıyorum onlarla ilgili. Annemle babam, sanki başka bir dile ait kelimelermiş gibi geliyor bana böyle söyleyince. Anne ve baba. Sadece 4 yaşındaydım biliyor musun? Sadece 4! 4 yaşındaki bazı çocuklar tuvaletini bile söyleyemezken ben onlarsız kaldım anne ve babasız.' burnunu çekip elinin tersiyle gözünden akan yaşı sildi ve tekrar boğazını temizledi. 'Bende seninki gibi bir aileye sahip olabilirdim Minho.' dedi çatlayan sesiyle. 'Annem babam ağabeyim bir de ben... Biz de sizin gibi olabilirdik.' dedi fısıltı gibi duyulan küçük sesiyle. 'Olabilirdik eğer o kaza olmasaydı.'  

Artık elinin tersiyle silse bile yüzündeki ıslaklıktan kurtulamıyordu ve akmaya devam eden gözyaşları görüşünü bulanıklaştırıyordu. Minho Kibum'u karşısında böyle küçücük görünce yüreği eziliyormuş gibi hissediyordu ve duydukları kulaklarına ağır geliyordu. Çantasından mendil çıkarıp Kibum'a uzattı çünkü gözyaşları onun yüzüne yakışmıyordu. Kibum mendili alıp yüzünü sildi ve yeniden konuşmaya başladı.

'Ağabeyim Seungbum'un ikinci sınıfı bitirdiği zamandı. Yaz tatili geldiği zaman öğrenciler okulun geleneksel olarak düzenledi bir kampa giderlerdi. Sadece iki haftalığına. Seungbum hyung'ta gitmeyi çok istiyordu. Çadır kurmayı öğrenmeyi, ateş yakabilmeyi, ağaçlara tırmanıp meyve toplamayı, gölün kenarında piknik yapmayı, ne kadar aktivite varsa denemeyi çok istiyordu. Okulun kapandığı haftanın pazar günüydü annem çok güzel bir kahvaltı hazırlamıştı ve babam Seungbum hyunun eşyalarını arabaya yerleştiriyordu. Seungbum hyungun öyle keyifle etrafta dolaştığını görünce benim keyfim kaçıyordu ve annemin ağzıma uzattığı şeyleri yemiyordum. Keyfim kaçmıştı çünkü Seungbum hyung gitsin istemiyordum, iki haftalığına bile olsa oyun arkadaşımı kaybetmek istemiyordum, yalnız kalmak, onsuz olmak istemiyordum. Ama yine de onlara sorun çıkarmadım bir an bile Seungbum hyungun gitmesine engel olacak bir şey yapmadım.' Minho'nun kaşları merakla kıvrılmıştı hem Kibum daha fazla acı çekmesin anlatmasın istiyordu hem de anlatsın aralarındaki görünmez mesafe kalksın.

'Babam dikkatle arabayı kamp yerine sürüyordu ve annem Seungbum hyunga yapıp-yapmaması gereken şeyler hakkında öğütler veriyordu. Seungbum hyung öyle mutluydu ki en sevdiği çocuk şarkısını söylüyordu. Kamp yerine geldiğimizde Seungbum hyung hemen arabadan inip koşarak öğretmeni ve arkadaşlarının yanına gitti ve sonra yine koşarak geri geldi bu kez öğretmeniyle birlikte. Babam bagajdan Seungbum hyungun eşyalarını çıkarıp öğretmene teslim etti, annem Seungbum hyung'a sarılmıştı öyle sıkı sarılmıştı ki Seungbum hyung arkadaşları ana kuzusu olduğunu düşünecek diye düşünüp böyle yaptığı için içinden annemize kızmıştı.  Sonra ben ağlamaya başladım, hayatımda tek istediğim şey oymuş gibi ağlamaya başladım hiçbir teselliyi, sakinleştirici sözü dinlemiyordum. İnat etmiştim ve ben inat edersem beni ondan geri döndüremezlerdi. Burda kalmak istiyorum diye bağırıyordum ben de burada kamp yapmak istiyorum. O kadar ağladım ki Seungbum hyungun öğretmeni kalmamda bir sakınca olmadığını söyledi. Annem sonuçtan memnun görünmüyordu çünkü Seungbum hyunga bana bakma sorumluluğunu bu kadar erken yüklemek istemiyordu ama yine de ağlamayı kesmeyeceğimi bildiği için kalmama izin verdi. Ne zaman geri dönmek istersem eve haber vermem ve kimseye sorun çıkarmamam şartıyla. Sevinçle annemle babama el salladım bir an önce gitsinler istiyordum bir an önce Seungbum hyungla oyunlar oynamak haftalardır yapmayı hayal ettiği her şeyi birlikte yapmak. Arabamızın uzaklaşmasını izlerken Seungbum hyung  elimi sıkıca tutup bana;

'Asla annemi özledim diye ağlamayacaksın.' dedi sekiz yaşında bir otoriteyle ve ben dört yaşında bir kararlılıkla başımı salladım. 'Asla annemi özledim diye ağlamayacağım.' sesi çatlıyordu sesi kırılıyordu sesi titriyordu Kibum'un vücudu titriyordu. 

'İki hafta geçti ve çok uslu bir çocuk gibi davrandım, hiç sorun çıkarmadım. Herkesin ailesi teker teker gelip çocuklarını almaya başladı. Bizde eşayalarımızı toplayıp sabırla bizimkilerin gelmesini bekliyorduk son 10 çocuk kaldığında endişelenmemiştik son 5 çocuk kaldığında artık bizde evimize dönmek istiyorduk. Sadece ikimiz kaldığımızda öğretmen defalarca hem annemi hem babamı aradı. Bizi almaları gerektiğini biliyorlardı ama bir türlü gelmiyorlardı. Seungbum hyungun öğretmeni bizi alıp sabahları birlikte çizgi film izlediğimiz odaya getirdi ve bu sırada hala onlara ulaşmaya çalışıyordu. Sonra ekranda bir kadın belirdi benim anlayabileceğimden daha büyük laflar ediyordu ama Seungbum hyung anlamıştı. "Bu bizim arabamız" diye bağırdı "O plaka bizim" diye haykırdı odanın diğer tarafındaki öğretmenine. Zavallı öğretmen koşarak gelip 'onlar değil,onlar değil.' diye tekrar edip Seungbum hyunga sarılmaya çalıştı. Ama hyung onu itti "Yalan söylüyorsun, o bizim arabamız o spiker kadın öldüklerini söylüyor" dedi. Öğretmen televizyonu kapattırken ekranda son görünen şey paramparça olmuş bir araba ve ondan çıkan dumanlardı. Seungbum hyung ağlamaya başladı, o ağladığı için bende ağlamaya başladım. Ölüm neydi? Ölüm neydi bilmiyordum ama hyungu ağlatıyorsa güzel bir şey olmamalıydı. Islak gözlerim arasından görebildiğim tek şey Seungbum hyung'un bana doğru gelişiydi sonra kollarını boynuma dolayıp "Gittiler" dedi hayatımda duyduğum en acı dolu sesle. 'Gittiler.' Nereye olduğunu bilmesemde gidenlerin kim olduğunu anlamıştım. Anne ve babamız gitmişti. Sonra ben içimden kızdım onlara çok kızdım hemde eğer bir yere gideceklerse bizi de götürmeleri gerekmez miydi? Neden Seungbum hyung ve beni bırakıp gitmişlerdi ki?' hıçkırıklarını artık tutmaya çalışmıyordu Kibum yüzünü silmeklede uğraşmıyordu. Daha fazla dayanamadı Minho karşısında titreyen adamı boynundan çekip göğsüne bastırdı. Daha da şiddetlendi Kİbum'un ağlaması, titremesi öyle ki Minho bile sarsılıyordu Minho bile ağlıyordu. 'Shh' diyebildi sadece Kibum'un sırtını sıvazlarken.

'Bizi almaya saçları sımsıkı topuz yapılmış topuklu ayakkabıları yerde gıcırdayan gözlüklerinin altından insanlara bakan korkunç bir kadın almaya geldi. Nereye gidiyoruz diye ürkekçe sordu Seungbum hyung. Dişlerinin arasından 'sizin gibilerin yanına' dedi korkunç kadın. Bizi alıp Daegu'dan Seoul'e getirdiler dışı soğuk beyazla boyanmış kocaman bir binaya. Dışı kadar içi de soğuktu binanın, içeridne gelen çocuk gürültüleri neşeli gelmek yerine daha ziyade korku filmlerindeki çocuk sesleri gibi geliyordu kulaklarıma. Saçlarımızı kestiler ağabeyimle benim, ki benim saçlarıma 4 yıldır dokunmuyordu ailem, izin vermişlerdi yüzüme dökülmesine hem annem seviyordu onları arkadan toplamayı ama kocaman elleri olan adam kör bir makasla kesmeye başladı saçlarımı, dibinden dibinden hemde. Ağladım ben yine çok ağladım hemde saçlarımı geri istiyordum eve dönmek istiyordum. Seungbum hyung sadece beni teselli ediyordu ama bazı geceler yatağında ağladığını biliyordum. Bizi kalacağımız odaya götürürlerken uzun zemini yeşil bir koridorda yürüyorduk. Seungbum hyung elimi bırakmıyordu zaten bende bırakmasına izin vermiyordum çünkü korkuyordum. Önümüzde bizi yeni yuvamıza, odamıza, ailemize götüren kadını takip ederken kulağıma eğilip öyle bir cümle söyledi ki ben bugün bile ona orada verdiğim o sözü bozamıyorum. "Sana kamp yerinde annemler giderken ne dediğimi hatırlıyor musun?" sadece başımı salladım, hatırlıyordum söz vermiştim ona . "Aferin, şimdi bana yine söz vermen gerek asla annemi özledim diye ağlamayacaksın." dedi elimi sıkarken, istemiyordum söz vermek istemiyordum, annemi istiyordum gözlerim dolmuştu ve bulanık gözlerimle Seungbum hyung'a baktım. Elimi daha da sıkmıştı, canımı yakacak kadar sıkmıştı. "Söz ver" dedi sertçe "Asla annemi özledim diye ağlamayacaksın, asla annemi özledim diye ağlamayacağız." başımı salladım yine çünkü sesi titriyordu çünkü Seungbum hyung artık oyun arkadaşımmış gibi değil gerçekten ağabeyimmiş gibi görünüyordu. Ufacık bir sesle kızmasından korkarak "Peki ya babam" dedim "Ya onu özlersem" "Yanında ben olacağım" dedi "Ben hep yanında olacağım." ağlamaktan sesi kısılmıştı Kibum'un ve ikinci peçete bile çoktan yerini üçüncüye bırakmıştı. Konuştukça dökülüyordu göz yaşları ve yaşlar düşdükçe o güzel yüzüne Minho'un canı daha çok yanıyordu. 

'Yetimhanede büyümek kolay değil, hiç değil hemde. 15 tane oğlan çocuğuyla aynı anda banyo yapıyorsun. Sabunu saçına ve vücuduna sertçe sürtüyorlar cildin kıpkırmızı olasaya kadar. Utanıyorsun çok utanıyorsun hemde çünkü annen dışında bir kadın özel yerini görüyor, ona dokunuyor ve adına banyo diyorlar. Bizim banyomuzda plastik ördekler vardı ama yetimhanede üzerinde hissettiğin oğlanların 15 çift gözü var. Okul hayatında hiçbir zaman normal olmuyor mesela hiç veli toplantısına gelen velin olmuyor. Sene sonunda karneni gösterebileceğin özel birileri, yeni yılda, doğum gününde senin için bir şeyler yapan özel insanlar hiç biri olmuyor. Arkadaşın olmuyor mesela hiç çünkü senin anne baban yok. Çok çirkin lakapların oluyor doğru olmayan ama duydukça senin bile öyle olduğunu düşündüren lakaplar. Sınıftan biri bitlenince öğretmenler ilk senin saçını kestiriyor. Bahar da bile üşüyor başın çünkü üzerinde saçın olmuyor. Biliyor musun Minho ben aslında hiç bitlenmedim. Sonra sınıftan birinin bir şeyi kaybolduğu zaman herhangi birşey ne olduğunu önemsemeden ilk önce senin çantana bakıyorlar. Okula yardım olsun diye zenginlerin bağışladığı ayakkabı, mont, çanta belki kitap kalem ne olursa artık, yüzlerinde sahte bir şevkatle sınıfın ortasında sana veriyorlar ve minnet duymanı bekliyorlar. Hayatın boyunca başın öne eğik insanlara sana verdikleri için minnet duyarak yaşamayı öğretiyorlar.' Hıçkırıklarının arasından ne kadar kırgın ne kadar kızgın olduğu belli oluyordu Kibum'un ve Minho içinde şu adaletsizliğe karşı büyük bir öfke besliyordu.

'12 yaşıma geldiğimde bazı şeyler değişmeye başlamıştı, mesela banyo olurken diğer oğlanların bakışları, mesela okuldakilerin söyledikleri çirkin lakapları, değişiyordu işte ama daha sevimsiz bir yönde. Bir gece bizim odada başka bir oğlanın ağlama seslerine uyandım, sessiz hıçkırıklardı ama onların sessiz olmasını isteyen o değildi ağzını var gücüyle kapatan başka bir çocuktu. Çocuğa ne yaptığını göremesemde hiç iyi şeyler yapmadığını tahmin edebiliyordum. Vücudunu ileri geri oynatıyordu ve ağzını sımsıkı kapadığı çocuk o hareket ettikçe daha da ağlıyordu. Ödüm kopmuştu öyle korkmuştum ki gözlerim yerinden çıkacakmış gibi hissetmiştim. Sonra bir el gelip benimde gözlerimi kapadı." Kibum o korkuyu yeniden yaşıyordu ve Minho nefesinin boğazında tıkandığını hissetti. Kibum'a böyle bir şey yapıldığı düşüncesi bile başını döndürüyor midesini bulandırıyordu.

Kibum kesik nefesler eşliğinde anlatmaya devam etti. 'Gelen kimdi biliyor musun? Seungbum hyungtu. Daha fazla şey görmemem için gözlerimi kapatmıştı. Bana parmağıyla sus işareti yapıp yavaşça odadan çıkardı. Ağlıyordum çünkü korkuyordum parmaklarıya yanaklarımı sildiğinde fark ettim ki pijamalarının içinde değildi. 16 yaşında olmanın verdiği değişken bir sesle "Buradan gidiyoruz" dedi. Fark ettim ki yanında büyük bir çanta taşıyordu kıyafetlerini hatta benimkileri bile toplamıştı. İlk gün olduğu gibi o uzun yeşil zeminli koridoru geçerek karanlıkta bahçeye ulaştık. Hala nasıl yaptı bilmiyorum ama nöbetçi olarak başımızda bekleyenleri bir odaya kilitlemeyi başarmıştı.  Bana beni başıma gelebilecek kötü şeylerden beni korumak için kaçtığımızı söyledi çünkü ben güzel bir çocuktum onun gözünde birçok kızdan daha güzel bir çocuk.' Seungbum hyung çok haklı sen çok güzelsin Kibum diye düşündü Minho ama sesli dile getirmedi Kibum'u bölmek istemiyordu.

Bize her zaman yakıştırdıkları gibi asla hırsızlık yapmadık, kimseye ait olan bir şeyi almadık. Kısa bir süre sokakta yaşamak zorunda kaldık, kavga etmeyi öğrendik daha doğrusu ben kendimi korumayı öğrendim çünkü Seungbum hyung her zaman tehlike anında yanımda olurdu. Yaşlı bir amcanın yanında kalmaya başladık. Seungbum hyung onun için ona işler yapıyordu ama benim ona yardım etmemi asla istemiyordu. "Sen okumana bak" diyordu her seferinde. Ben okuluma gidiyordum veli toplantılarına Seungbum hyung gidiyordu ve bana söylenen çirkin sözler, imalar, sınıf ortasında bağışlanan şeyler yoktu ve ben mutluydum. Birkaç yıl sonra o amca öldü sonra biz de kendi evimizi tuttuk, öyle lüks bir apartman değildi hyung ne zaman bir şeyi tamir etse bir başkası bozulurdu ama ev bizimdi. Daegu'dakine hiç benzemiyordu içinde anne babamız yoktu ama bizimdi. Aslında anne ve babamla ilgili sana anlattıklarımı hatırlamıyorum biliyor musun. Onlar Seungbum hyung'un bana benim ısrarım üzerine 17 yıl boyunca hiç bıkmadan anlattığı ve benimde hiç bıkmadan dinlediğim hayatımın gerçeklerinin cümleleri. Ezbere bildiğim halde o anlatsın isterdim çünkü ne zaman bana bunları anlatsa yetimhane koridorunda elimi sımsıkı tutan ağabeyim değil bütün bunlar olmadan önceki olan insana oyun arkadaşıma dönüşürdü. Hatta aynı kelimeyi kullanmazsa geçen sefer böyle anlatmamıştın diye kızardım ona.' Kibum'un ağlaması biraz olsun azalmış yüzünü daha sakin bir ifade almıştı. Gözlerine bakınca derinliklerinde Seungbum hyungla olan zamanları düşündüğünü görmek mümkündü.

'Bana hep çok inatçı olduğumu söylerdi ama bu onun şikayet ettiği bir şey değildi. Çünkü eğer sen o gün kampta benimle kalmak için inat etmeseydin ben sensiz kalmış olacaktım derdi. Her zaman benimle ilgileniyordu asla kendi hayatını düşünmedi. Ben örgün eğitim aldım o açıktan okudu aramızdaki yaş farkına rağmen o yüzden aynı üniversitedeydik o hep hayatına benimkinden sonra başladığı için, ben sadece ne yemek istediğimi söyledim o pişirdi, ben vitrinlerdeki kıyafetlere baktım o aldı. Hiç kız arkadaşı olmadı, bir kere bile birinin hakkında konuştuğunu duymadım ne zaman sorsam, hiçbir kız senin kadar güzel değil o yüzden ben böyle iyiyim derdi. Ne zaman morali bir şeye bozuk olsa bana gülmemi söylerdi çünkü gülüşüm onu mutlu ediyormuş. Her zaman sarı saçlı olsaydım nasıl görüneceğimi düşünürdü ve her seferinde muhtemelen bu dünyaya ait değilmişsin gibi görünürdün insanlar sırtında kanatların olup olmadığını kontrol ederdi deyip yanaklarımı sıkardı ve ben onu rahatsız edici bulurdum. Moralim bozuk olduğu zamanlarda konuşmamayı, kendimle kalmayı tercih ederdim ama o buna izin vermezdi. Sesini istersen bütün dünyadan saklayabilirsin ama ben tonundaki o eşsiz melodiyi duymak istiyorum diye söylerdi her seferinde.' Minho içinde Seungbum hyunga hayranlık besliyordu çünkü onun Kibum hakkında düşündüğü şeyleri o da düşünmüştü. Kibum Minho'nun yüzüne bakıp sonra suçlu bir çocukmuş gibi bakışlarını yer eğdi alt dudağını ısırıyordu.

'Ben çok kötü bir kardeştim Minho. Eğer inat etmemiş olsaydım o şu an burada olurdu.' dedi Kibum titreyen sesiyle. 'Resim çizmek dışında yapmayı çok sevdiğim bir şey daha vardı o da motoruma binmek. Özgür hissettiriyordu bana kendimi, kim olduğumun, nerden geldiğimin önemi yoktu bu dünya yoktu benim için onun üzerindeyken o yüzden onu kimseyle paylaşmak istemiyordum. Seungbum hyung bir gün bana motorskletimi bir arkadaşına verip veremeyeceğimi sordu. Bende hayır dedim kesinlikle hayır. Biraz beni ikna etmeye çalıştı ama umursamıyordum asla motoruma dokunmalarına izin veremezdim. "Ona söz verdim neden beni zor durumda bırakıyorsun Kibum-ah?" dedi hayal kırıklığı dolu bir ses tonuyla. "Bana sormadan benim hakkımda kararlar alamazsın motor benimse vermiyorum" diye ona bağırdım. "Benim sana verdiklerimin yanında bana bunu çok mu görüyorsun" diye aynı öfkeyle karşılık verdi ve sırf daha fazla beni kırmamak için evden gitti. Kızgınlığım yüzünden cümlesinin bana ne kadar ağır gelebileceğini fark etmemiştim. Ertesi sabah evden çıkarken fark ettim ki motorumun anahtarları olması gereken yerde yoktu. Biraz aradıktan sonra Seungbum hyungun benden izin almadan onu aldığını anladığım için içimi kızgınlıkla doldurmuştum. Akşam eve döndüğümde odada beni beklediğini gördüm. Ellerimi göğsümde birleştirip karşısına dikildim. "Anahtarlarımı ver!" panikle ayağa kalkıp omuzlarımdan tutmaya çalıştı ama geri çekilip bana dokunmasına izin vermedim. Üzgün bir şekilde geri çekilip konuşmaya başladı. "Bak, ben seni dinlemedim için özür dilerim biliyorum yapmamam gerekirdi ama oldu işte. Motorunu arkadaşıma verdim ama inan böyle olacağını bilmiyordum birazdan motorunu geri almaya gidicem tamam mı? Özür dilerim.' dedi bir çırpıda tek kelime etmeden odama gittim. Bir süre sonra telefonla konuştuğunu duydum karşısındaki kimse ona kızıyordu.

"Böyle anlaşmamıştık Jisung ben sana o motoru lanet olası bir sokak yarışına  girip kaybedesin diye vermedim. Bana gitmen gereken bir yer olduğunu ve acil olduğunu söylemiştin. Hayır üzgün olman önemli değil, üzgün olman kardeşimle aramın düzeleceği anlamına gelmiyor. Ne demek ancak maçı kazanırsam motoru alabilirmişim o motor zaten benim geri zekalı.' deyip kapattı telefonu sonra bir adresi not edip ceketini alıp çıktı evden. O gittikten sonra içeri gelip ne yazdığına baktım  nedense yazdığı adresi görünce kanım çekilmiş gibi hissetmiştim. Birkaç sokak ötedeki artık kullanılmayan eski bir meslek lisesinin adresiydi. Artık kullanılmıyordu çünkü birkaç yıl önce yıkan yangında çok hasar görmüştü belediyede onarmak yerine yeni bir bina yapmayı tercih etti. Eskisi ise evsizlerin, hırsızların, uyuşturucu satıcılarının, aklına getirebildiğin kötü ne varsa onların uğrak yeri olmuştu. İçimdeki kötü hisse göre hareket edip Seungbum hyung'un arkasından bende çıktım. Elimden geldiğince çabuk olmaya çalışıyordum ama panikle yanlış sokaktan dönmüştüm. Hatamı fark edip doğru yola girdiğimde panikle koşturan bir kalabalığı görünce istemsizce adımlarımı hızlandırdım ki ben koşmaktan nefret eden bir insanım. Sonra okulun bahçesinde her gece rüyalarıma giren görüntüyü gördüm ve motorumda oradaydı. Seungbum hyung üzerine düşmüş basketbol potası ile öylece yerde yatıyordu. Defalarca ona seslendim etrafa biri yardım etsin diye bağırdım ama kimse gelmiyordu ve ben korkuyordum ve bu kez Seungbum hyung'un yanımda olması korkumu geçirmiyordu çünkü ondan korkuyordum ona bir şey olacak diye korkuyordum. İçime nasıl bir güç geldi bilmiyorum ama birkaç denemeden sonra sırtını ezen ağır demir parçasını kenara çekmeyi başardım yanına çöküp yüzünü bana döndürüp başını dizlerime koydum. Defalarca adıyla seslenip yüzüne, göğsüne dokundum.

'Hyung! Hyung! Seungbum hyung aç gözünü! Hyung! Seungbum bak geldim buradayım hadi ne olur kalk!' Yavaşça gözlerini açtı Seungbum hyung yüzündeki ve gözlerindeki kan görüşünü bulanıklarştırıyordu. "Kibum-ah motorun..." diyebildi zorla aldığı kesik kesik nefesler eşliğinde. 'Motorun canı cehenneme. Kurtulacaksın tamam mı beni bırakmak yok!' dedim elimle yüzünü temizlerken. Gülümsedi ve ağzından kan geldi ben içimde tutmayı başaramadığım bir hıçkırığı dışarı kaçırdım. Hayır hayır hayır diyordum sadece hayır. 'Shhh' dedi bana kısık bir sesle "Güldüğünü görmek istiyorum." O an yapabildiğim kadarıyla ona gülümsedim ağlıyor olmama rağmen hemde sadece o istediği için. 'Kibum-ah dedi  öksürürken. 'Yorma kendini, seni kurtarıcam hyung.' dedim inatla elimi göğsünde gezdirirken iyi gelmesini umarak. 'Bana o çocuk şarkısını söyler misin sesindeki o eşsiz melodiyi duymak istiyorum.' dedi yapabildiği kadar. Ağlamama engel olamıyordum çünkü ellerimin arasında hissettiğim kan Seungbum hyungun kanıydı çünkü kucağımda her saniye daha da ağırlaşan beden onnun bedeniydi. Hıçkırarak da olsa sesim çatlasada dediğini yapmaya başladım. Yüzündeki gülümseme genişlerken gözleri kapanmaya başladı. O da gidiyordu beni o da bırakıyordu ve ben tutunacak tek dalım oymuş gibi yaşamam onun kollarımın arasında olmasına bağlıymış gibi onu daha da sıkı sarmaladım ve göğsüme yaklaştırdım. Seungbum hyung tıpkı annem ve babam gibi ölürken ne oldu tahmin bile edemezsin, o canını verirken benim ne yaptığımı tahmin bile edemezsin. Karnım guruldadı. Karnım guruldadı ve o bunu duydu çığlıklarıma rağmen, ağlayan sesime rağmen ve son kalan  nefesini bana "Dolapta ramen var ısıtıp ye" demek için harcadı.  

Daha fazla devam edemedi Kibum çünkü Minho onu sıkıca sarmalamıştı. Öyle sıkı sarılıyordu ki Minho kimseye sarılmadığı gibi sanki Kibum'a sarılmayı bırakırsa hayatı sona erecek gibi o da ağlıyordu Kibum'a yaşadıklarına, yaşayamadıklarına,ailesine, şu an ki duruma rağmen onu sarabildiği için mutlu olan kalbine ağlıyordu. Kibum daha önce olduğu gibi gevşekçe tutmadı Minho'yu bu kez ellerini boynuna geçirip gözlerini kapadı, çünkü düşüyordu ve birinin onu tutması gerekiyordu, güvenli bir yere ihtiyacı vardı, düşüyordu çünkü kanatları kırılmıştı yeniden havalanmaya ihtiyacı vardı. Minho'ya sarılıyordu çünkü ne anne babasını ne de Seungbum hyungu böyle sarma fırsatı olmamamıştı. Yaşayamadığı herşeydi Minho Kibum için, tünelin sonundaki ürkek ışıktı.  

AN: T.T Son cümleyide yazdım ama göz yaşları görüşümü bulanıklaştırıyor. Umarım okurken beni acımı ve gözyaşlarımı hissederek okuyabilirsiniz. Vizelerim yakında başlayacak o yüzden bir sonraki bölüm için tarih veremiyorum bölümler geç geldiği içinde uzun yazmaya çalışıyorum umarım sıkılmıyorsunuzdur. Aslında sevdiğim şarkıları paylaşan bir insan değilimdir ama medyadaki şarkıyı özellikle dinleyin istiyorum. Yazarken sürekli onu dinledim çünkü en iyi hissi o veriyordu ayrıca klipteki kaza sahnesi Kibum'un anne ve babasına ne olduğunu daha iyi anlamanızı sağlar. Beğenirseniz çevirisine bakabilirsiniz. Sizi seviyorum ve sizinde beni sevdiğinizi göstermenizi bekliyorum. <3 

Continue Reading

You'll Also Like

3.4K 318 17
Bay Min, size yazmam için beni bay Kang gönderdi?
153K 14.5K 23
Park Jimin, yuvarlak okuma gözlüklerini düzeltti ve karşı komşusunun kırmak istediği kapısını açmasını bekledi. Kapıyı elindeki saksofonuyla açan ge...
53.7K 5.4K 21
Hoseok çok iyi bir çöpçatandı fakat bilirsiniz, terzi kendi söküğünü dikmekte pek başarılı sayılmazdı.
94.4K 6.9K 28
JKookie13: Sana öyle bir sarılacağım ki kemiklerin kırılacak Min Yoongi. MinGi: Öyle mi? MinGi: Gel de yakala o zaman