ice cream | taekook

By papataeya

81.5K 8.3K 8.4K

[düzenleniyor] "Bu gördüğümüz yıldızın adını Taekook olarak değiştiriyorum, tamam mı çocuk?" More

0.1 is it hurt?
0.2 i promise
0.3 ▪ for real
0.4 ▪ stars
0.5 ▪ she dead?
0.6 ▪ u are not alone
0.7 ▪ more delicious
0.9 ▪ is it hurt?
1.0 ▪ blood and flower
1.1 ▪ jung hoon and jung woon
1.2 ▪ serial killer kim taehyung
1.3 ▪ seoul terminator
1.4 ▪ surrender
1.5 ▪ everything will be alright
1.6 ▪ insane
1.7 ▪ i'm cold
1.8 ▪ dear lovely taehyung
1.9 ▪ you are my husband
2.0 ▪ river flows in you
2.1 ▪ i want to die, jeongguk
2.2▪ it's okay, my beautiful squirrel ▪final
2.3▪ i can't forget you▪ special ep
2.4 ▪ happy end ▪ special ep2

0.8 ▪ im here for you

3.3K 356 305
By papataeya

"Onu tutuklamamız gerecek Dedektif Jeon, bir sürü kanıt var..." Dedektif Lucert ile iş görüşmesi için bir akşam yemeği düzenlemiştik, ve bana Taehyung'u tutuklamamı söylüyordu. Soruşturma ortak olduğundan, benim onayım olmadan onu tutuklaması hiç doğru olmazdı.

Taehyung'un suçlu olup olmadığını ispatlamak için hala 3 günümüz vardı. İlerleme kaydedemiyorduk, ama ben Taehyung'un suçlu olmadığını biliyordum.

"Hala vaktimiz var ama, değil mi?"

"Üç günümüz kaldı." Derin bir nefes verdi. "Nasıl bu kadar emin olabiliyorsun?" dedi gözlerini bana çevirip. Anlamadığımı belirtircesine ona baktım.

"Yani suçlu olmadığını nereden biliyorsun?"

"Çok basit.." dedim gözlerimi devirerek. "..çünkü onu tanıyorum."

O akşam, yemek yerken çok zorlandım.

Ertesi gün, yeni bir şeyler bulabilme umuduyla karakola gittim. Taehyung benim masamda oturup eşyalarımla oynuyordu. Yine bir dosya için sorgulatılmaya gelmiş, dedi içimden bir ses.

"Ne işin var burada Taehyung? Yeni bir dosya mı açıldı?" dedim endişeyle. Beni görünce gülümsedi.

Yemin ederim, kalbimin eridiğini hissettim.

"Hayır," dedi derin bir nefes alarak. Göz bandını düzeltti. "Seni görmek istedim."

Bacaklarımın heyecandan titrediğini fark ettiğimde utançla gözlerimi kaçırdım. Elini elime kenetledi ve gülümsemesini genişletti.

"Hadi beni aklamaya gidelim." dedi dudaklarını diliyle ıslatmadan önce. Bu bana öpüştüğümüzü hatırlattığı için birden sıcak bastı. Yüzüne bakmadan başımla onayladım. Karakoldan çıktık.

"Nereye gidiyoruz?" dedim sesimdeki heyecanı bastırmaya çalışarak. Ellerim terlese de elimi tutmayı bırakmıyordu.

Hatta öyle sıkı tutuyordu ki eklemleri beyazlamıştı.

"Hım?" dedi beni yeni fark etmiş gibi. "Ah, şey.. onu sonra ben halledeceğim."

"Taehyung, boş zamanımız yok.. Ya hapise girersen? Dosyayı kapatırlarsa seni kurtarmam çok zor olur.."

Birden bakışları yoğun bir duyguyla kaplandı. Bu kaşlarımı çatmama sebep olsa da buruk bir şekilde gülümsedi. Elimi bırakıp yanaklarımı sıkmaya başladı.

"Beni mi kuytayacakşın çen?" dedi yanaklarımı sıkmaya devam ederek. Acıyla yüzümü buruşturdum.

"Taehyung, uf, yanaklarım kızaracak.." dedim elini iterek yanağımı ovup. Elleri tekrar ellerimi buldu ve neşeyle gülümsedi.

"Zaten kırmızıydı ki. Bak, kulakların da kırmızı.." bu daha çok kızarmama sebep olurken "Kulaklarıma nasıl bakayım, salak çocuk?" Dedim.

"Salak sincap." Gülümsemesi genişlemişti. Nihayet yürümeye devam ettiğimizde sürekli tetikte olması dikkatimden kaçmamıştı. Hareketleri ve adımları o kadar temkinliydi ki, onun gizli ajan falan olduğunu düşünebilirdim.

Beni terk edilmiş bir binanın bodrum katına getirdi. Arka cebinden anahtarı alması için ellerimiz çok kısa bir süre ayrıldı ancak kapıyı açar açmaz yine elimi tuttu. İçeriye girdiğimizde gözlerim şaşkınlıkla aralandı.

Demek Taehyung burada kalıyordu.

Tam karşımdaki duvar benim gülümserkenki bir resmimle boyanmıştı.

"Taehyung," dedim duvara yaklaşarak. "S-sen mi yaptın bunu?"

Onaylar bir mırıltı çıkardı. Odanın geri kalanına daha detaylı bakmak istesem de duvardan gözlerimi alamıyordum.

Nihayet başka yerlere de bakma fırsatı bulabildiğimde, duvardaki çeşitli tablolar ve çektiği fotoğraflar beni benden almıştı. Odanın ortasındaki sehpada bir radyo ve onun hemen yanında ahşap tuval ile boya paleti duruyordu. Fırçalarıını metal bir bardağa koymuştu. Oda boya kokuyordu. Az ileride bir piyano olduğunu gördüm. Koskocaman bir kitaplığı vardı.

"Sana göstermek istediğim bir şey var, çocuk." Dedi gördüklerimi sindirmemi beklemeden. Elimi tutup beni deponun merdivenlerine doğru çekiştirdi. Bu haliyle küçük bir çocuk gibi olduğunu düşünmeden edemiyordum.

Üst kata çıktığımızda kocaman bir teras bizi karşıladı. Akşam olduğunu yeni fark ediyordum. Deniz manzarasının ve parıldayan yıldızların süslediği manzara büyüleyiciydi. Ay ışığı, denizin üstünde dans ediyor gibiydi. Yakamozdu bu. Taehyung bu manzarayı çok severdi.

10 yıl sonra sevdiğim adamla bir yakamoz görmüştüm.

Gülümsemeyi durduramıyordum.

Taehyung beni kaldırdı ve terasın ucuna götürdü. Sol kolundaki saati yoklayarak kısık sesle "Kahretsin, vaktimiz azalıyor.." dedi. Bunu neden söylediğini anlamlandıramasam da aklımdaki kötü düşünceleri kovaladım. O esnada köşede bir teleskop gördüm.

Beni teleskobun önüne oturttu ve bakmamı söyledi.

En parlak yıldız tam yanımda durup elimi tutuyorken, gökyüzündekilere nasıl odaklanabilirdim ki?

Teleskobun baş kısmına yerleşip gökyüzüne baktım. Mor, mavi ve yeşil renklerin arasında parlayan 5 ya da 6 yıldız dikkatimi çekti.

"Gördüğün," dedi gülümsemesi sesine yansıyarak. "Avcı takımyıldızı. En parlaklarındandır. Çok severim ben onu." heyecanla devam etti. Ayışığı onun soft tenini ve mavi saçlarını belli ediyordu. Dudağının kenarı kurumuş kanla renklenmişti.

"Bir rivayete göre bu takımyıldızını gördüğünde yanında kim varsa, sonsuza kadar o kişiyle beraber olursun, anlarsın ya." Teleskobu bırakıp ona baktım.

"Taehyung.." dedim titreyen sesimle.

"Bu gördüğümüz yıldızın adını Taekook olarak değiştiriyorum, tamam mı çocuk?" Dudağımı ısırarak yavaşça başımı salladım. Bana bakmayı bıraktı ve ne zaman yanına aldığını bilmediğim fotoğraf makinesini çıkardı. Objektifin kapağını açarken heyecandan elleri titriyordu. Yanıma yanaştı ve gökyüzü de gözükecek şekilde kamerayı bize doğrulttu.

"Gülümse." dedi usulca. Gözünden bir damla yaş süzüldü ve ben ağlamamak için zar zor dursam da gülümsemeye çalıştım. Fotoğrafı çektiğinde titreyen elleriyle kontrol edip gülümsemeye devam ederek makineyi ceketinin iç cebine soktu. Bu, Taehyung ile çekindiğim ilk fotoğraftı.

"Yıldızların günahını almışım.." dedi fotoğrafa bakmaya devam ederek. "Onların duygularının olmadığını söylediğimi hatırlıyor musun?"

Konuşmak istiyordum, ama sanki kelimeler boğazımda tıkanmıştı. Başımla onayladım.

"Herkesin duyguları var, çocuk. Her şeyin, belki bana benim duygularım yokmuş gibi davranılıyor.. Ama biliyor musun, benim de duygularım var. Ve ben aşığım. Deliler gibi hem de." Göz bandını düzeltirken diğer gözünden ince bir yaş daha süzüldü. Titreyen elinin tersiyle gözyaşını silmeye çalıştı. "Seni seviyorum Jeongguk."

Kalp atışlarım bütün vücudumu titretiyordu. Gözyaşlarımı serbest bırakmamak için son irademi kullanmaya çalışıyordum.

Bana iyice yaklaştı ve yüzümü avuçları arasına aldı. Onun güzel yüzünü bu kadar yakından görmek kalbime iyi gelmiyordu.

Dudaklarımız buluştuğunda gözlerimden yaşlar boşalmaya başladı. Baş parmağıyla göz pınarlarımı silmeye başladı. Öpücüğü duygu doluydu.

Tam o sırada iki el silah sesi duydum.

Taehyung'un nefesi kesilirken, korkarak dudaklarımızı ayırdım. Gözlerime bakıyordu ve gözkapağı titriyordu. Bir şey söylemek istiyor gibiydi, dudaklarının titreyişinden anlamıştım bunu. Üzerime devrildi. Gün boyu ellerimi sımsıkı tutan elleri gevşedi.

"Taehyung?"

Taehyung vurulmuştu.

Gömleğimde ıslaklık hissettiğimde onun kanı olduğunu anladım. Tüm vücudum dehşetle taş kesilirken Taehyung'u omuzlarından tutarak dik tutmaya çalıştım. Çekildiğimiz fotoğraf kan ile ıslanmıştı.

"Bu ne, dik d-dursana?" diyerek yarasını yoklamaya çalıştım. Sırtından vurulmuştu.

"İ-iyi olacağım.." dedi titreyen sesiyle. Sıcak nefesi kulağıma temas etmişti. Mavi saçları omuzumda yer edinmiş, karamel kokan bedeni bana yaslanıyordu. O sırada Taehyung'un arkasında Dedektif Lucert ve üniformalı birkaç polis belirdi.

"Seoul Polis Teşkilatı, Bay Kim Taehyung hakkınızda tutuklama emri var." Diyerek öne çıktı Lucert. Elinde demin ateş ettiği silahı tutuyordu. O şerefsiz suratına sert bir yumruğu haketmişti. Benim onayım olmadan tutuklama emri mi çıkartmıştı cidden?

"Ta-Taehyung..?" dedim onu sarsarak. "Biliyor m-muydun?" o kadar şok olmuştum ki, nefes alırken bile titriyordum. Taehyung'un titrek nefes alışları yavaşlarken korkarak yarasına bastırmaya devam ettim. Ellerim onun kanıyla boyanmıştı. Başı omuzumdayken öksürdü, ve sırtıma kan damlaları döküldüğünü hissettim. İç kanama geçiriyordu.

"Al işte, k-kıyafetin kirlendi." dedi sesine yansıtmaya çalıştığı neşeyle.

Taehyung tutuklanacağını biliyor muydu?

"Salak çocuk, d-düzgün nefes al." Diye fısıldadım kulağına. Gülümsemesiyle boynuma temas eden kavurucu nefesi vücudumu ürpertti. "Taehyung, düzgün nefes al! Yalvarırım düzgün nefes al! Yalvarırım bir şeyler yapın!"

"B-ben iyiyim çocuk, i-iyi olacağım." Taehyung bir kez daha fısıldadığında gözyaşlarım onun üzerine akmaya başladı. Polis memurları sadece durup izliyordu. Taehyung ise hareket etmeyi, nefes almayı bırakmıştı. Kan kaybından baygın düşmüş olmalıydı.

Çünkü eğer o öldüyse, yemin ederim ben yaşayamazdım.

"Bir şey yapsanıza orospu çocukları!" Diye bağırdım arkadakilere. Dedektif Lucert gelip Taehyung'u kelepçelerken, ambulansın geldiğini belirten siren sesleri kulağımı doldurdu. Taehyung'u üzerimden çekip ambulansın arkasına yerleştirdiler,

Yerden kalkamadım.

Taehyung'un kanıyla boyanmıştım adeta. Ellerim titriyor, tırnaklarımın arasına giren kan damlaları beni dehşete düşürüyordu. Ağlamaktan şişmiş gözlerimle ellerime ve kan revan içinde kalmış gömleğime bakıyor, anın gerçekliğini kendime yedirmeye çalışıyordum.

Taehyung vurulmuştu.

Bedenim şiddetli ağlayışımla sarsılmaya başladığında, Dedektif Lucert kollarını bana doladı.

"Bırak lan beni!" Diyerek ittim onu. Kanlı ellerimle ona dokunduğum için onun kıyafeti de kan olmuştu.

Taehyung'un kanı.

"Hani tutuklamayacaktık? Seni aptal orospu çocuğu, onu vurdun! Mutlu musun ha, söylesene?" burnumu çektim. "Daha ona 'Ben de seni seviyorum' diyemeden ölmüşse eğer, hayatını cehenneme çevireceğim Lucert!"

Sadece bakıyordu.

"Daha bana dondurma çalmadı.. söz vermişti.." çatık kaşlarımla elimdeki kurumuş kanı ovalamaya başladım. "Hala geçerlidir değil mi sözü? Geçerlidir, değil mi?"

Dedektif Lucert, acıyarak bana bakmaya devam etti.

Ambulans ekipleri beni Taehyung'un olduğu kısma bindirdiğinde onu görebilmiştim. Bedenine bağlı bir sürü kablo vardı ve çıplak göğsü, kolları, omzu hatta boynu çürükler ve kabuk bağlamış derin yaralarla doluydu. Acemice atılmış birkaç dikiş izi dikkatimden kaçmadı.

Ölmemişti, ama ölüm kokuyordu.

Onun kanıyla kaplı olan ellerimle ellerini tuttum. Buz gibiydi elleri. Yüzü ise bembeyazdı. Titrek nefeslerimle ellerini ısıtmaya çalıştım.

"Buradayım ben." diye fısıldadım usulca. "Daima burada olacağım."

▪▪▪

Bu bölüm benim için gerçekten çok özeldi. Bölümleri elimden geldiğince uzun yapmaya çalışıyorum, ama umarım sıkılmıyorsunuzdur.~

Bölümü beğendiyseniz belirtin lütfen ^^

Continue Reading

You'll Also Like

497 74 8
Herşey tüm yaşananlar sadece basit bir akşam yemeğinde başlamıştı. Bir yemeğin kaderle oynayabileceğini kim bilebilirdi...
84.1K 4.1K 24
Jungkook: "Taehyung lütfen sana bişey olmasın... yoksa ben nefes alamam" Taehyung: "Jungkook keşke beni sevdiğini en başından söyleseydin.. çünkü be...
42.7K 3.6K 13
Kim Taehyung öğrencisine fazla mı ayrıcalık tanıyordu? Daha ona sınav cevaplarını verdiği kısma gelmedik. Yaş farkı !
13.1K 1.3K 19
Your lips my lips, apocalypse.