Bana Bir 'MASAL' anlat, BABA!

De AK-HayalDunyasi

2.8K 306 343

Ben her gece babam gelip başımı okşayarak bana masal anlatacak diye beklerken, dayım geliyordu. O okşuyordu... Mais

Bana Bir Masal Anlat, Baba| Tanıtım
Bölüm 1|"Birbirinize göz kulak olun!"
Bölüm 2|Seni mutlu ettiği kadar sana çok acılar çektirmiş...
Bölüm 3| Ya o da annem gibi giderse?
Bölüm 4| ...eğer bir duygu barındırıyorsa içinde, canı yansın!
Bölüm 5|Benim Tarık Bey'den öğreneceğim çok şey var.​
Bölüm 6| Tarık Bey çok...zor biri anlaşılan?
Bölüm 8| Siz de benden korkun Tarık Ünsal Bey!
Bölüm 9| Peki, ben sana güvenebilir miyim Masal?
Bölüm 10| Badem Şekeri
Bölüm 11| Bunlar çok ağır ve acı tesadüfler...
Bölüm 12| Bu bizim masalımız olsun, sevgilim!
Bölüm 13| Tabii, benim gibi ballı bir patronu buldun.
Bölüm 14|Çok daha şaşırtıcı benzerliklerle karşılaşmışlığım vardır.
Bölüm 15| Gizem çözüldükçe, hayatın gayesi daha bir anlaşılır oluyor.

Bölüm 7| Kızımızın adı...Masal olsun!

175 18 21
De AK-HayalDunyasi

Güzel BBMAB okuyucularım,

Bu aralar bu hikayeme fena sardım, o da Robert Downey Jr aşkımın depreşmesinden dolayı ve ben bu haldeyken lütfen sizlerde bana yorumlarınızla destek olun ki varlığınızı bileyim. Gerçekten yoruma hasretim, nasıl gidiyor, iyi mi, kötü mü, şu olmamış bu olmamış dediğiniz bir yer bile mi yok, nasıl buluyorsunuz bölümleri? Sıkıcı mı ilerliyor, yoksa harika mı ben bunları sizlerden duymayacağım da kimlerden duyacağım? Varlığınız benim sihirli değneğim! Duygu ve düşüncelerinizi belirtmeyi unutmayın! Seviyoreee :)


Tarık, her gün olduğu gibi güler yüzle ve karşısına çıkan çalışanlarının "Günaydın" dileklerini alarak şirkete girişini yapmıştı. Turnikeden geçtikten sonra kapanmak üzere olan asansöre koşarak yetişti ve içindeki birkaç kişiye de "Günaydın" diyerek katına çıkmayı bekledi. Çok geçmeden kendi katına geldi ve ofisine doğru gidecekken mutfakta birtakım sesler işitince yönünü oraya verdi. Bu Mina'nın sesine benziyordu. Yanında sekreteri Bade mi vardı acaba diye düşünmeden edemedi oraya giderken. Mutfak kapısının önünde durduğunda Mina'nın çayını demlediğini ve yanında da arkası dönük bir şekilde tezgaha yaslanmış birini gördü. İkisinin, özellikle Mina'nın yanında kendisini izleyen kıza kendisi hakkında bir şeyler dediğini duyuyordu. Kendisi de şakayla karışık sohbetin ortasına girdi. "Siz benim arkamdan dedikodumu mu yapıyorsunuz bakayım?" dediğinde Mina ile yüzünü görmediği o kız hemen arkasına dönmüş, Mina kendisine gülümseyip; "Estağfurullah Tarık Bey! Ben sadece yeni asistanınıza sizi anlatıyordum." demişti ama Tarık, yüzünü gösteren kızı görünce Mina'nın dediği hiçbir lafı duyamamıştı. Gördüğüyle gülen yüzü birden asılmış, gözleri hayal görüyormuşçasına kocaman açılmıştı. Bu bir hayal miydi ya da bir rüya? Çünkü bu gerçek olamazdı. Olmasına imkan dahi yoktu.


Birden gözleri nemlenmeye başladı Tarık'ın. Gözündeki gözlüklerin camları temiz olsa da buğulanan gözlerinden etrafı tam net görmemeye başladı. Bir an belki yanlış gördüğünü düşünüyordu ama o bakışlar, o gülüş, hayal olamayacak kadar gerçekti de. Sanki şu an kendisine bakan, tek bakmakla kalmayıp kendisine doğru yaklaşan, karşısında durup elini uzatan bu kadın, O'na ne kadar da benziyordu. Bu nasıl bir benzerlik olabilirdi ki onu böyle suskunlaştırabildi?


"Günaydın Tarık Bey! Ben sizin yeni asistanınız Masal Ersan. Gerçekten sizinle tanıştığıma çok memnun oldum."


Üstüne adının Masal olduğunu söylüyordu. Ah, Masal! Bu belki de bir rüyaydı. Çünkü gerçek olamayacak kadar saçma bir görüntü, saçma diyaloglardı bunlar. Onda hatıra edinen, en derinlere gömdüğü anılar şu an karşısında dikiliyor olamazdı. Bu karşısındaki kadın, yeni asistanı olduğunu söyleyen bu kadın ne Beyza'ydı ne de Masal. Bunlar sadece aklının kendisine oynadığı bir tür oyundu.


Yıllar Önce...


"Bana masal anlatsana." Beyza, kucağında yatan sevdiğine bakıp hayretle gülümsedi. Tarık'tan bunu beklemiyordu, açıkçası! "Masal mı anlatayım? Nereden çıktı bu?"


Tarık, omuz silkmişti, bu soru üzerine. Canı çekmişti, olamaz mıydı yani?


"Anlatamaz mısın? Çok mu kötü hayal gücün?"

"Anlatırım, anlatmasına da... Şaşırdım. Sen ve masal istemek? Ayrıca benim hayal gücüm oldukça geniştir."

"Ona ne şüphe! Hastaneye ne zaman gelsem, çocuğundan yaşlısına hepsine masal anlatıyorsun. Ben de istiyorum. Benim neyim eksik?"

"Beyimiz kıskandı mı şimdi?"


Tarık, tek kaşını havaya kaldırarak Beyza'nın gülen gözlerine baktı. Gülmemeye çalışarak; "Kıskanmak? Ne kıskanması. Ben sadece..." diyordu ki, Beyza susturdu, sevdiğini.


"Tamam tamam. Bu kadar çok istiyorsan, anlatayım. Ne istersiniz? Özel bir tercihiniz var mıdır?"

"Evet var. Seni. Bana 'seni' anlat." dediğinde Tarık, aşkla gülümsedi, Beyza'ya.

"Yaa Tarık! Ne masal anlatayım, ne istersin? Mesela...Kırmızı Başlıklı Kız... Ya da Rapunzel... Sindirella da olur. Keloğlan masalları da var."

"Ben senin masalını istiyorum. Seni tüm hayatımda istediğim gibi, senin masalını da istiyorum."

"Benim masalım yok. Ancak bildiğim, çok güzel bir masal var."

"Neymiş o?"

"Bizim masalımız."



Tarık, gülümsediğinde Beyza'da anlatmaya başladı. Anlattıkça yüzlerinde gülücükler eksik olmuyor, kahkahalarda peşi sıra takip ediyordu. Beyza, sevdiğinin saçlarını okşayıp masalı anlatmaya devam ederken; Tarık'ta aşkla izliyor, şevkle dinliyordu, Beyza'yı. Anlattıkları dün gibi geliyordu, gözünün önüne. O anılarda tek gördüğü de hep Beyza oluyordu. Gerçekten, Beyza'nın anlattığı bu masal, onların masalıydı. Halis muhlis en güzel masallardan biriydi, Tarık'a göre.


Beyza, son noktayı koyduğunda Tarık'a bakıp gülümsedi. Tarık; "Masal." dediği sıra, Beyza kafasını yan yatırıp gözlerini kısarak; "Kötü müydü yoksa?" diye sordu. Tarık ise, Beyza'nın bu sorusuna yanıt vermeyip, asıl isteğini aktardı.


"Kızımızın adı... Masal olsun!"


Şimdiki Zaman


Mina'nın yanına gelip omuzuna dokunarak; "Tarık Bey iyi misiniz?" sorusuyla hemen düşüncelerinden sıyrıldı, zorda olsa. Acaba ne kadar böyle duraksamıştı da Masal'ın eli havada kalmış sonra geri indirmişti bilemiyordu. Hemen kendini toparlamaya çalıştı.


"Şey...iyiyim ben. Sen...Masal mı demiştin?" diye sordu Masal'a. Masal, ellerini önünde birleştirmiş; "Evet, Tarık Bey! Yeni asistanınız Masal ben. Tanıştığıma memnun oldum." demişti.


"Lütfen sen benim kusuruma bakma! Bir an dalmışım, kaba davranmak istememiştim."

"Önemli değil! Siz iyisiniz değil mi? Bir su ister misiniz?"

"Yok, yok sağ ol!"


Tarık, başka bir şey demeyip oradan ayrıldığında Tarık'ın bu haline anlam veremeyen Mina ise öylece arkasından bakakalmıştı. Onu ilk defa böyle görüyordu. "Onu ilk defa böyle sarsılmış görüyorum. Ne oldu acaba?"


Masal aslında ne olduğunu çok iyi biliyordu. O hiç onun bu haline şaşırmamış, aksine mutlu olmuştu. "Bilmem. Çayını götüreyim mi? Ne yapayım?"


"Sen bence al götür çayını. Kendine de koy, başka içmek istersen onu hazırlayabilirsin tabii!"

"Yok ben de içerim çay. O zaman ben çayını doldurup gideyim peşinden. Teşekkür ederim her şey için!"

"Ne demek! Bir şey olduğunda bana sorabilirsin yine."

"Mutlaka!"


Mina, oradan ayrılırken Masal da bir süre Mina'nın gidişini izledikten sonra yüzüne bir zafer gülümsemesi yerleştirerek geri döndü ve kaynayan çayı, Mina'nın önceden çıkardığı kupa bardağına boşalttı. Dediği gibi ne açık ne de koyu. Tamamen ortasını yaptı. Kendine de bir çay koydu ve bardakları bir tepsiye koyarak mutfaktan çıktı. Tarık'ın odasına ilerlerken onun kendisini gördüğündeki o ifadesini düşünüyordu. İşte tam beklediği gibi olmuştu. Kendisini görür görmez tutuklu kalmış, tek kelime bile edememişti. Resmen uzattığı eli havada kalmış, Tarık'ı başka alemlere sürüklemişti. Hatta onun yakınına gittiğinde nemlenen gözlerine bile şahit olmuştu. Beklediği manzara da tam buydu işte. Demek ki annesine dair bir şeyler hatırlıyordu. Bu hatıra ise onun yakınında oldukça canını da çok yakacağa benziyordu. Masal'ın da istediği buydu zaten. Annesine çektirdiklerinin bin katını çeksin istiyordu.


Tarık'ın odasının kapısında durduğunda kapıyı tıklattı. İçeriden gelmesi için bir onay alır almaz hemen kapıyı açtı ve içeri girerek kapısını da ardından kapattı.


"Çayınızı getirmiştim ama?" diye tedirginlikle sorduğunda Tarık'ın yine o donuk bakışlarıyla karşılaştı. Fakat bilinci tamamen buradaydı, bu sefer başka alemlere gitmemişti.


"İyi yapmışsın."


Tarık'ın bunu demesiyle Masal da ona doğru gitti ve onun yanına gidene kadar Tarık gözlerini ondan ayırmadı. Masal, Tarık'ın çayını önüne koyup geri çekildikten sonra; "Afiyet olsun!" dedi ve o sırada da Tarık; "Sen de geç şöyle otur." deyince de lafı ikiletmeden hemen tekli koltuklardan birine oturdu. Elindeki tepsiyi önündeki sehpaya bıraktı ve kendi çayını da alıp önüne koydu.


Tarık ise hala o etki içinden çıkabilmiş değildi. Onu gördüğü o ilk andan itibaren kendini toparlamaya çalışmış fakat bunu başaramayınca da hemen odasına gitmişti. Fakat şimdi de değişen bir şey yoktu. Bu kızı ne ara görse gözünün önünde sanki Beyza beliriyor gibi oluyordu. Bu da onun dikkatini dağıtıyor, hiç yapmayacağı şeyler yaptırıyordu.


"Bugün...bugün oldukça sarsıcı bir gün olmalı." dedi. Ve elbette bu halini de saklayacak değildi. Bu kızın Beyza ile bir bağının olup olmadığını anlamalıydı. "Senin de işinde ilk günün biliyorum, tanışmamız da garip oldu. Lütfen bu kabalığımı affet!"


"Estağfurullah Tarık Bey! Dediğiniz gibi, bugün sarsıcı bir şey yaşamış olabilirsiniz. Bu benim için hiçbir sorun teşkil etmiyor."

"Anlayışın için teşekkür ederim."


Tarık, yerinden kalktığında; "Ben hemen geleceğim. Sen biraz bekleyebilir misin beni?" diye sorunca Masal da gülümseyerek; "Tabii, beklerim. Hatta..." cevabını verdikten sonra o da yerinden kalkıp; "...siz gelene kadar çayınız soğuyacaktır. Ben de o sıra size yeni çay demlerim." dediğinde Tarık, elini dur dercesine kaldırıp indirerek; "Yok gerek yok. Sen istersen odanı gez, yerine alışmaya çalış. Olur mu?" dedi.


"Peki Tarık Bey. Öyle yaparım."


Tarık, bir şey demeyip sadece tebessüm ettikten sonra odadan çıktı ve hızlı adımlarla asansöre doğru ilerledi. Arkasından Masal da çıktığında onun asansörü çağırdığını, ellerini ceketini dışarıda bırakarak beline koyuşunu ve etrafına hızlı bir bakış attığını ardından açılan asansöre bir hızla bindiğini gördü. Kendisi ile karşı karşıya gelmesi gerçekten Tarık Ünsal'ı en derinden sarsmıştı.


Masal buna gülümseyip bakışlarını asansörden çekti ve kendi odasına açıldığını olduğunu düşündüğü Tarık'ın odasının yanındaki kapıya baktı. Oraya doğru ilerlediğinde kapıyı açtı ve artık her sabah Tarık'ın odasından sonra geçeceği kendi odasına girdi. Tarık'ta asansörden inmiş, hızlı adımlarla Ahmet'in odasına gelmişti. Kendisini gören Mina'yı bile es geçerek, onun bir şey demesine fırsat vermemişti. Ahmet'in kapısını tıklatmaya bile gerek duymayarak hızla girdi içeri. Masada belgelerle uğraşan Ahmet, bu baskın yer gibi açılan kapıyla irkilmiş, Tarık'ın kapıyı ardından kapatıp nefes nefese yanına gelmesini şaşkınlıkla karşılamıştı. Hemen yerinden kalkarak; "Ne oldu Tarık? Ne bu hal? İyi misin?" diye sordu.


Tarık'ın bu soru üzerine başını iki yana sallayıp; "İyiyim." dedikten sonra elleriyle saçlarının iki yanından tutarak etrafta dolaşırken; "Hayır. Değilim. Çok...çok enteresan bir haldeyim." dedi. Sonra Ahmet'in karşısında durdu. "Bana yeni asistanımın kim olduğundan niye bahsetmedin?"


"Anlamadım? Zaten göreceksin diye bahsetmedim. Kendin tanı istedim de. Onunla ne ilgisi var bunun? Tanıyor musun yoksa?"

"Hayır tanımıyorum. Aslında tanıyorum gibi ama hayır."


Ahmet, kafası karışan Tarık'ı kollarından tuttu ve ona; "Önce bir rahat ol. Şuraya oturalım, Mina da bize bir kahve ya da çay bir şey getirsin, öyle konuşalım olur mu?" dediğinde Tarık kendini Ahmet'ten çekti ve koltuklara doğru ilerledi. "Hiçbir şey istemiyorum." dediğinde hemen oturdu. "Sadece...gözlerimle gördüğümü anlamlandırmaya çalışıyorum." Öne doğru eğildi. Dirseklerini dizlerine bastırdığında elleri arasına şakaklarını aldı ve düşünmeye çalıştı. Ahmet'te hemen onun karşısına oturmuş onun bu hallerine, dediklerine anlam vermeye çalışıyordu. "Bana gerçekten neler olduğunu anlatacak mısın?"


Tarık, ellerini şakaklarından çekmeden gözlerini direkt Ahmet'e kaldırdı. Sonra elleriyle yüzünü sıvazladıktan sonra geriye yaslandı ve kafasını geri yatırdı. Bir süre öyle durdu, sonrasında Ahmet'e baktı.


"Ahmet...ben hayal görüyorum sanki. Sen de onu gördüğünde fark etmedin mi?"


Ahmet, Tarık'ın bu dediğinden hiçbir şey anlamamıştı. Öyle bir soruyordu ki, kimden bahsediyor, konu ne kavrayamıyordu.


"Neyi fark etmedim, Tarık kimden bahsediyorsun?"

"Yeni asistanımdan." diyen Tarık'a anlamsız bakışlar attı Ahmet.

"Ne varmış onda?"

"Ona benziyor Ahmet. Onunla karşılaştığımda sanki karşımda Beyza vardı. Onun gülüşü, bakışı...Allah'ım! Ben galiba kafayı yedim." dediğinde başını eğdi ve elleriyle başını tuttu.


"Masal mı? Yok canım."


Tarık, kafasını kaldırıp Ahmet'e; "Onu görünce hiç mi bir yerden tanıdık gelmedi Ahmet? Ya biz üçümüz çok vakit geçirdik, en iyi arkadaş oldunuz siz. Yani...tamam o kızın Beyza olmadığını biliyorum. Olmasına da imkan yok zaten! Ayrıca, adı da Masal. Bu bir rastlantı olamaz değil mi? Çünkü biz bir kızımız olursa adını Masal koyacaktık." dediğinde Ahmet, o anda donakalmıştı. Tarık'ın dedikleri onu iyice afallatmış ne diyeceğini bilememişti. Elbette ya! O ilk iş görüşmesinde karşılaştıklarında Masal ona çok tanıdık gelmişti fakat nereden olduğunu bir türlü çıkaramamıştı. O kapıdan ilk görüşte onu sanki daha önce görmüş gibi olmuştu.


"Tabii ya! Ben de nereden tanıyorum diyordum. Bu rastlantı hiç normal değil açıkçası."


Ahmet, hemen yerinden kalkıp kapıya gitti ve masasında bilgisayarla uğraşan Mina'ya hemen gidip Masal'ın dosyasını getirmesini istedi. Odaya geri girdiğinde ise; "Masal...soyadı neydi ya? Heh! Masal Ersan." dedi ve yerine oturdu. Hiç istemese de o konuyu açmak zorunda kaldı, Ahmet. "Soyadı da farklı ve Beyza evlendi desem, o vefat etti yıllar önce. Bence sadece acı bir tesadüf, o kadar!" Ahmet, böyle deyince bir an kalbine bir hançer saplanmış gibi oldu. Çok kötü hissediyordu kendisini. Öne doğru eğilip başını elleri arasına aldığında bu karmaşıklığa bir son vermeyi istiyordu. O sırada da kapı çalınınca Ahmet hemen gelmesini söyledi ve Mina elinde bir dosya ile içeri girip Ahmet'e istediğini getirdiğini söyleyerek elindekini uzattı. Ahmet, dosyayı alıp Mina'ya teşekkür ettikten sonra ona su getirmesini rica etti. Mina da hemen getireceğini söyleyerek odadan ayrıldı ve Ahmet dosyayı sehpaya bırakıp kapağını açtı. Karşısında Masal'a ait bilgiler yer alıyordu. Bir sayfa daha çevirdiğinde Masal'ın kimlik fotokopisi ile karşılaştı. Parmağını kimlikteki bilgilerde gezdirerek sesli biçimde okudu.


"Anne adı burada Esra yazıyor. Baba adı da Tolga. 1999 doğumlu Masal! Beyza 22 yıl önce vefat etmişti. Yanlış hatırlamıyorum değil mi?" diye sorduğunda Tarık'ın keskin bakışlarıyla karşılaştı. Sonra onun bakışlarını kendisinden çekip ayaklanarak pencereye doğru ilerlemesiyle Ahmet'te oturduğu yerden kalktı ve onun yanına gidip elini arkadaşının omuzuna koydu. Tam kendisi bir şey diyecekken, Tarık konuşmaya başlayınca sustu. "22 yıl, Ahmet! 22 yıldır ben..." Sonra bakışlarını Ahmet'e çevirdi. "...nasıl yaşadım acaba? Buna sebep olanları asla affetmeyeceğim, Ahmet. Asla! Şu an bu hayattaysam, bana bunu yaşatanlardan bunun intikamını almak içindir."

"Sakin ol, Tarık! Şu an sağlıklı düşünemiyorsun."

"Ben hiç sağlıklı düşünemiyorum ki. Şimdi yukarıda Beyza'ya benzeyen bir kız var. Bunun benzerliğinin altındaki nedenini bile doğrulayamıyoruz. Düşünsene, Beyza yaşıyor ve ona benzeyen bir kızı olmuş. Adını da Masal koymuş. En acısını da söyleyeyim; bu kız 22 yaşındaysa, o zaman benim kızım olurdu. Değil mi? Sonra ne olurdu? O adam, benden bir tek sevdiğimi değil, kızımı da almış olacaktı ve o zaman kıyametler kopacaktı. Eğer Beyza yaşıyor olsaydı, ben zaten onun yanına giderdim. Onu bulurdum, beni istemese bile, ona yakın bir yerde olur, hayatımı tek başıma geçirmem gerekse bile, onun varlığını hissettiğim yerde yaşardım. Onun dibinde ölmek isterdim. Mal mülkmüş, benim için önemli değil ki Ahmet! İnsanlar mal mülk olmadan nasıl yaşıyorlarsa, ben de öyle yaşardım. Ne önemi var ki? Beyza yoksa hayatımda, onunla kurmayı hayal ettiğim o yuva yoksa ne önemi var yaşamanın? Ölmek istiyorum, ama yapamıyorum. Kendimi cezalandırıyorum sanırım. Onun ölümüne sebep olanlardan hesap sormadan bu hayattan gidemiyorum." 

Continue lendo

Você também vai gostar

1M 56K 42
Evin ise yediği tokatın şiddetiyle yere düşmüştü. Dudağının kenarı yeni bir darbe alırkende Kazım Ağa saçlarından koparırcasına tutup Evin'i kaldırmı...
6.8M 453K 81
Efsun Zorlu; atandığı Urfa'da mecburi hizmetini yapan tıp fakültesinden yeni mezun, çiçeği burnunda bir hekimdir. Daha mesleğinin ilk günlerinde, hen...
3M 162K 40
Heja güzelliği ve cesaretiyle Amed'e nam salmış kadın. Ağir yakışıklılığı ve bastığı yeri titreyișiyle Amed'in saygı duyulan ağası... Kadın çok sevd...
445K 23.4K 51
Her sonun başlangıcı olduğu gibi, benim de biten sonumun başlangıcıydı bu olay... Şans verip, okumadan geçmee:) Hikayedeki karakterler ve ismi geçen...