Ahuzar

By dearmare

63K 3.9K 2.1K

Selanik'te yolları kesişen mesut iki gençten; Harbin getirdiği yazgıyla kedere bürünen iki yüreğe. ''Eyvâh... More

Bölüm 1
Bölüm 2
Bölüm 3
Bölüm 4
Bölüm 5
Bölüm 6
Bölüm 7
Bölüm 8
Bölüm 9
Bölüm 10
Bölüm 11
Bölüm 12
Bölüm 13
Bölüm 14
Bölüm 15
Bölüm 16
Bölüm 17
Bölüm 18/Part1
Bölüm 18/Part2
Bölüm 19
Bölüm 20
Bölüm 21
Bölüm 22
Bölüm 23
Bölüm 24
Bölüm 25
Bölüm 26
Bölüm 27
Bölüm 28
Bölüm 29
Bölüm 30
Bölüm 31
Bölüm 32
Bölüm 33
Bölüm 34
Bölüm 35
Bölüm 36
Bölüm 38
Bölüm 39
Bölüm 40
Bölüm 41
Bölüm 42
Bölüm 43
Bölüm 44
Bölüm 45
Bölüm 46

Bölüm 37

661 45 56
By dearmare

''Hayırlı akşamlar Azize anne, müsait miydiniz?'' Azize'nin akşam henüz çökerken kapının çalışı içindeki sıkıntıyı artırmış, kapıyı açmasıyla Selim'in yüzünde gördüğü kaygı onu iyice telaşlandırmıştı.

''Gel oğlum, gel. Hayırdır kötü bir hal mi var nedir bu vaziyetin?'' Selim'i içeri buyur ederken telaşla konuşuyor, sanki olanları hissetmiş gibi sesine içinin sıkıntısı yansıyordu. Selim'in arkasından içeri girerken salonda oturan herkesin kendisiyle aynı vaziyette olduğunu gördü Azize. Yıldız ve zevci Hazım yan yana oturmuş, bir şey olmuş korkusuyla Selim'in yüzüne bakıyor, Esma ise az önce konuşulanların etkisinde olacak ki kapının çaldığını bile fark etmemiş, hala gözleri halıya dikili öylece duruyor, Hasibe ise elini öpen Selim'in sırtını sıvazlarken başını burukça sallıyordu. Selim bu zamana kadar, Cevdet şehit olduğundan beri hep yanlarında olmuş, bir kere bile başlarında bir erkek olmayışının eksikliğini hissettirmemek için çabalamış, Yıldız'a da Hilal'e de kardeş olmuştu. Kendisi öksüz olduğundan anası gibi görüyordu Azize'yi, hakeza öyleydi de, küçüklüğünden beri tanırlardı Selim'i. Nihayet Mekteb-i Tıbbiyye-i Şahane'yi bitirip de İstanbul'dan İzmir'e döndüğünde cehennemin içine düşmüştü Selim. İlkin cephelerde doktorluk yapsa da İzmir işgal edildiğinden beri, zaten vatanın her yanı cephe olduğundan, İzmir'e dönmüş, burada her işe koşuşturur olmuştu. Azize zaten elinde büyüyen Selim'le şifahanede birlik olup çalışmaktan o kadar memnundu ve Selim'le o kadar gurur duyuyordu ki, Selim ne kadar onların üzerine titriyorsa Azize de onu o kadar kendi çocuğundan ayırmıyordu. Şimdi onun halinden anlıyordu ki bet bir hadisenin yine ortalarındaydılar ve Azize bu betliği duymaya hazır olduğuna emin değildi. Ziyadesiyle kötü bir gündü ve bu gün o kadar uzamıştı ki bitmek bilmemişti bir türlü.

''Azize anne, bu havadisi duydunuz mu bilmiyorum ama Hilal dönmüş.'' Hilal derken Selim'in gözlerinden geçen duyguyu bir tek Esma fark etti o odada. Belki kuruntu ediyordu, belki şu anın duygusallığıyla saçma fikirler içerisindeydi lakin o da koşa koşa gelip, burada almamış mıydı soluğu? Ablasına ne kadar sert konuştuysa, Azize annesine o kadar hızlı koşup da haber vermemiş miydi? Ne kadar ona kızgın olsa da, sevgisinden hiçbir şey eksilmemişti ki. Hilal'i kim sevmezdi ki? Herkesin gıptayla baktığı, fikirlerine saygı duyulan biriydi Hilal ve her ne kadar herkes kızgın olsa da ona, o kızgınlık duvarının arkasında masumane bir sevgi vardı. Şimdi Selim'in de bu kadar heyecanlı oluşu normaldi lakin adamın bilip karşısındakilerin bilmediği daha farklı şeyler var gibiydi.

''Evet, duyduk oğlum. Geldi buraya da ama... Ne bileyim işte, ne denir bilmiyorum ki. Tüm ezberimi bozdu Hilal, beni cahile çevirdi.''

''Biliyorum, çok kızgınsınız Hilal'e... Dilim varmıyor söylemeye lakin bugün benim onunla karşılaşmam öyle sokakta görüp de selamlaşmayla olmadı. Yunan Konağına çağrıldım, acil bir vaziyet var diye haber verildi bana. Hilal'miş fenalaşan, hiç beklemiyordum onu öyle görmeyi. Benim tanıdığım Hilal güçlüdür, çetindir lakin o küçücük kalmış Azize anne. O kadar aciz gözüküyordu ki, benim tanıdığım Cevdet kızı Hilal mi diye çok kez baktım yüzüne-''

''Ne olmuş Hilal'e? Neden fenalaşmış oğlum, hastalanmış mı yoksa?'' Eli yüreğinde, gözleri dolarken konuştu Azize telaşla. Sabahki tavrına pişman oluyorsa da hiçbir şey şimdiki vaziyeti değiştirmeye yetmezdi. Bir ananın en korktuğu şey çocuğuna zarar gelmesiydi fakat Hilal'ini bütün fenalıkların ortasında bırakmıştı Azize.

''Sinir krizi geçirmiş, yani zevci öyle söyledi. Sakinleştirici verdim uyuyup dinlenmesi için, evvelindeyse Hilal gözlerini açıp da ben onu muayene ederken beni tanımadı bile. Biz o yokken hep onu suçladık ama Hilal çok zorlanmış anne. Hilal hiç iyi değil.''

''Dinletemedim ki ben size laf! Varsa yoksa yaptığı bir hataya takılıp kaldınız hepiniz. Hilal yaptıysa bir nedeni vardır demedi kimse.'' Yıldız'ın ani çıkışıyla Azize yerinden sıçrar gibi oldu. Zaten kızının vaziyetinin kötülüğü yüreğini darmadağın etmiş, şimdi üzerine feracesini alıp her nerede kalıyorsa oraya gitmemek için kendini zor tutuyor, Yıldız'ın bu bağırışı sanki içindekilerin ses bulmuş haliydi.

''Niye bağırırsın kızım? Biz bilmez miyiz sanırsın sen Hilal'i?'' Hasibe Ana konuştukça başını yana salladı Yıldız hızla.

''Biliyorsanız bugün geldiğinde dövmekten beter etmezdiniz kızı. Ne dedi biliyor musun anne bana sarılırken? Çok yoruldum, dedi!''

''Hangimiz yorulmadık ki abla? Olağanüstü şartlar altında yaşamıyormuşuz da eski hür günlerimizi yaşıyormuşuz gibi, tozpembe mi bakalım her şeye, senin gibi?''

''Bak şu zevzeğe! Sana laf düşmüyor burada Esma!'' Yıldız'ı zevci sakinleştirmeye çalışırken Esma ise dilinin ucuna gelenleri yutmaya çalışıyor, oturduğu yerde dikleşmiş, az önce duyduklarını sindirmeye uğraşıyordu. Elbette bu aileden olmayan birine ailevi bir hususta hiçbir söz düşmüyordu lakin Selim ne kadar aileden hissediyorsa kendini, Esma da o kadar aileden sayıyordu. Hilal ablasına ne kadar tapıyorsa, Yıldız'ı da o kadar seviyordu fakat böylesi bir vaziyette boşboğazlık etmek, bu konuda hassas olan herkese terbiyesizlikti. Ve sabahtır Esma dilinin sivriliğinin ceremesini çekiyordu.

Bu curcuna içerisinde Selim bir başka havadisi daha vermeye geldiyse de şimdilik sessiz kalmayı, zaten hararetli olan yangını körüklememeyi tercih etti. Zira Hilal'in zevcinin Yunan Orduları Komutanı Vasili'nin oğlu Leonidas Papadopoulos olduğunu söylese, her halde bu karmaşa sabaha kadar devam ederdi. Vaziyet Hilal'in sağlığı iken kiminle evlendiği söz konusu dahi olmamalıydı ve olamazdı. Yazması kadar belagatı da iyi olan Hilal'in bir şekilde ailesinin gönlünü alacağına, şimdi yaşananlar nedeniyle soğumuş ailenin yeniden sımsıcak olup birbirlerine kenetleneceklerine emindi Selim.

Göz ucuyla kendisi gibi bu aileden olmasa da kendisini buradanmış gibi hisseden Esma'ya baktığında onun az önceki had bildirilişe ne kadar kırıldığını gördü, kızın dolu gözlerle birbirlerine laf anlatmaya çalışan Yıldız, Azize ve Hasibe'yi izleyişi, dudaklarını birbirine bastırıp da konuşmamak için kendini zorlayışı, hafif omuzlarının çökmüş olması bile gösteriyordu Esma'nın şimdi ne kadar yabancı hissettiğini. Onun omzun şöyle bir dokundu ve gülümsedi ona sıcacık. Bu gülümseyiş kızın içini de sıcacık etti. Biraz daha az yabancı hissetti bu omzuna ve gülümseyişinin kalbine dokunuşuyla.

Her şey iyi olmayacaktı belki ama Hilal'in gelişi iyiye dair bir umut doğurmuştu Selim'in içinde. Bu iyilik her şeyi kapsamasa da, biraz olsun yüzleri gülecekti artık. En azından anne gözüyle baktığı Azize, yavrusuna kavuştuğu için mutlu olacaktı ve bu mutluluk Selim'i de mutlu etmeye kâfiydi.

*

Hekim Hilal'i müdahele ederken Leon'u dışarı çıkması için uyarırken Leon fark etti bastırdığı korkularının yeniden gün yüzüne çıktığını. Hilal'in kendisinden vazgeçtiği, denize kendini bıraktığı o gün, belki birkaç dakika geç gelse kaybedecekti Hilal'i ve şimdi ona bir şey olabilir düşüncesi çılgına çeviriyordu adamı. En ufak şeyde bile bu düşünce kafasında dönüyor, biraz önce kolları arasındaki hareketsiz bedeni hatırladıkça nefes alacak hava kalmıyordu sanki Leon'a. Evet, birçok şey yaşanmıştı, Leon'un Hilal'e olan güveni azalmış, sevgisi azalmasa da kırgınlığından dolayı biraz olsun geride tutmuştu ama Hilal'e bir şey olmaması için Atina'dan İzmir'e kadar gelmiş, sırf yaptığı hatanın sonu ölüm diye bu yaptığına göz yummuştu. Kendi idealleri doğrultusunda yapması gereken bu casusu tutuklamaktı lakin araya duygular girince beyin etkisiz kalır, kalp baskın gelirdi ve Leon'un tek gayesi, çetin günlerin karanlığının Hilal'i de içine çekmemesiydi.

Hekim odadan çıkıp da olan bitenin nedenlerini Leon'a sıralarken Leon'un tek istediği şimdi sakinleştiricilerin etkisiyle uyuyan Hilal'i görmekti. Hekimin diyecekleri bittiğinde izin isteyip de konaktan ayrıldıktan sonra Leon çekinerek girdi içeri. Ardından belki bir ihtiyaç olur diye girmeye uğraşan Kayla'ya fırsat vermeden kapıyı örttü ve akşam vakti oluşuyla kararan odada öylece durdu bir süre. Eli kapıyı örtmek için bastırdığı yerde öylece asılı kaldı bir süre ve bu süre içerisinde az önceki korkunun yüreğini nasıl sızlattığını hissetti. Fakat yüreği sızlamaya o kadar alışmıştı ki, bazen korkudan mı yoksa neden sızladığını sezemiyordu bile Leon. Bir süre aşktan sızlayan yüreğinin sesini duymazdan gelmişti Leon, sırf o sesi duymamak için kaçmıştı Hilal'den köşe bucak. Lakin Hilal'in yaptıkları adamın yüreğini öyle soğutmuştu ki, eğer o yürek ona karşı bir ısınsa, hemen beyni devreye giriyordu ve aynen böyle, o da sana böyle yaptı, diyerek araya giriyor ve Leon'un yapacağı ne varsa kıza karşı, hepsini engelliyordu.

Eli şakaklarına gitti adamın sonra, bir vakit öncesi onu ziyadesiyle gerdiğinden şöyle bir bastırdı. Nasıl bir çıkmaza girmişti de her tatlı şeyin sonunda, o yediği tatlı zehirli bir bal hükmüne geçiyordu anlamıyordu. Hilal'e olan kırgınlığı Hilal'e olan sevgisini nasıl susturuyorsa, o korku dolu günden geriye kalan kaybederim hissi hiçbir zaman bırakmıyordu Leon'un peşini. O sıralar geceleri kız uyurken nefesini kontrol ediyorduysa, şimdi aynen öyle de devam ediyordu bu kaygıları.

Sadece birkaç saatliğine gardını indirip, dilediği gibi davranmak istedi Leon. Az önceki korku o kadar yormuştu ki onu, yeniden bir duvar örüp Hilal'den köşe bucak kaçmaya da gücü yoktu zaten.

Sakin adımlarla karanlıkta görebildiği kadarıyla kızın yattığı yere doğru gitti, komodinin üzerinde durduğunu dokunarak anladığı gaz lambasını yakmakla uğraştı bir süre. Gaz lambası yanıp da odaya ışık sağladığında Hilal'in yorgun yüzüyle karşılaştı Leon. Ne kadar şimdi ilaçların etkisiyle uyuyor olsa da, Hilal uykusunda bile rahatsız gözüküyordu ve bu görüntü hep kızın dediklerini canlandırıyordu Leon'un kafasında. ''-Birine güvenmek bunu neden yaptı diye sorgulamak değil yaptıysa sebebi vardır demektir.'' Sahiden birine güvenmek demekse, Leon Hilal'in yaptıklarını öğrenince neden ihanete uğramış gibi hissetmişti? Hilal Atina'ya geldiğinde ne kadar şaşırmış ve bu gelişin arkasında hep bir sebep aramış, belki Hilal'in kendisini sevdiğinden daha çok Hilal'i sevdiğini düşündüğünden kızın sadece kendi için geleceğine inanamamış, kimsenin onu bu kadar çok seveceğini düşünmemişti. Leon'un yaptığı en büyük hata buydu belki, kızın kendisinden daha cesaretli oluşu böyle hissettirmişti ona. O daha cesaretliyse ben daha çok seviyorum, gibisinden saçma bir rekabet haline bürünmüş, hep kendini haklı bulmuşsa da Hilal'in onun için yaptığı fedakârlıkları hep göz ardı etmişti. Leon tam da şu anda Hilal'e haksızlık ettiğini, belki bazı şeylere göz yumarsa her şeyin daha güzel ilerleyeceğini düşünüyorsa da emin olamıyordu.

Düşünceleri onu böylesine duygusallığa sürüklerken kızın yüzüne bakmayı sürdürdü, ışığın düştüğü kısımlardaki hatları o kadar muazzam görünüyordu ve Leon onlara bakmayı o kadar özlemişti ki. Bütün simasını ezbere bildiği Hilal'den bir süre uzak kalmaya çalıştıysa da mıknatıs gibi ona çekiliyordu tekrar işte. Leon ne kadar mani olmaya uğraşırsa uğraşsın kendini onsuz hep eksik hissediyor ve hissedecekti.

Kızın hissetmeyeceğinden emin, belki bu yüzden bu kadar rahat bir şekilde eğildi kızın yüzüne ve kokladı orayı. Saçının başlangıcıyla aşağı kadar ilerledi burnunu sürterek, ciğerleri sanki bayram etti bu sırada. Nasıl da yokluğu kıvrandırmıştı, aynen öyle de şimdi varlığıylayken bile kıvranıyordu Leon. Hilal, o kadar büyük bir uçurum oluşturmuştu ki Leon bağırsa da yırtınsa da sonuç kesindi. O uçurum ikisini de yutmadan aşılmayacaktı.

Kendisini geri çekip de doğrulduğunda hissetti ne kadar yorulduğunu Leon. Bugün içinde her şeyi barındırdığından o kadar uzamıştı ve her anı Leon'u o kadar takatsiz bırakmıştı ki şimdi tek istediği uykuydu bedeninin. Hilal'in diğer yanına geçip de kıza doğru sokulduğunda bu sıcaklığı ne kadar özlediğini tekrar fark etti, ince bir gülümseyiş yayıldı yüzüne. Kızın kokusunu duyacak kadar yakında, aklına hekimin dedikleri geliyor, o sözcüklerin hepsi uykusunu kaçırmaya yetiyordu.

''Yorgunluk, stresle başa çıkamamak sinirlerini harap etmiş olacak ki böyle bir durumla karşı karşıyasınız. Lakin bir şey sormak istiyorum izninizle, hamile olma ihtimali var mı, zevceniz böyle bir şeyden hiç bahsetti mi size?'' Hilal'den çocukları olsun, hayatlarına yeni bir sayfa açıp en başından başlamak isterdi Leon, bunun ihtimali bile adamı ne kadar heyecanlandırmıştı ama aralarındaki o korkunç uzaklık bunun önüne öylesine bir bent çekiyordu ki emin olamadı Leon. Böyle bir şey olsaydı Hilal'in kendisinden saklamayacağına emindi Leon, gerçi o kadar hızlı bir evlilik hayatı sürüyorlardı ki çocuktan bahsetmeye zamanları bile olmamış, bir şekilde birbirlerinin tenlerinde teselliyi bulsalar da hep bir şeyler önüne geçmişti.

Hilal'in hamile olması cidden bir şeylerin değişmesine neden olabilir miydi? İkisinin çocuğunun dünyaya gelmiş oluşu Leon'un Hilal'e karşı sarsılan güvenini sağlamlaştırır mıydı? Böyle bir şey, henüz olmayan bir şeyse şayet heveslenmeye de lüzum yoktu. Bir sonraki gün ne olacağını bilmeyen bu fanilerin artık hayal kurmaya mecali kalmamış, Leon da bu vaziyetten nasibini ziyadesiyle almıştı.

Gözleri kapanırken, ne kadar hayal kurmak ona artık saçma geliyorsa da hamile Hilal'i düşünmeden edemiyordu. Ne de yakışırdı ona hamilelik, ne de güzel olurdu ikisinden bir parça. Leon Hilal'i bu kadar severken, daha dünya dâhilinde olmayan bir fikri bu kadar sevişine hayret etti. İçinde bu fikir kocaman olmuş, gerçek olmasa bile bu fikrin güzelliği adamın içini sıcacık etmişti.

*

Leon gözlerini bir mırıldanışla, rahatsız birkaç kıpırdanışla açtı. ''Su-'' Hilal daha gözlerini açmamış olsa da ilaçların etkisi giderek azalmış olacak ki derhal yattığı yerden doğrulup komodinin üzerindeki bardağa su doldurdu Leon. Kızın yarı açılmış gözleri telaşlı hareketlerle odada hareket eden Leon'u izliyor, dünden beri yaşadıklarının etkisiyle kendisini allak bullak hissediyordu.

Leon Hilal'in yatakta doğrulmasına yardım edip de bardağı kızın ağzına doğru götürürken Hilal şaşkınlıkla izliyordu Leon'u. Dün nasıl yüzüne bakmıyorsa Leon, şimdi onun aksine öyle ilgiliydi Hilal'e karşı. Leon'un elinin üzerine elini koyup da bardağı kendisi tutup içmeye devam etti suyu. Sanki bir çölün ortasındaydı ve hiç su içmemiş gibiydi. Bitirdiğinde Leon hemen bir bardak daha doldurdu kıza ve Hilal ne kadar içiyorsa ardından o kadar susuyordu.

''Nasıl hissediyorsun kendini? Daha iyi misin?'' Hilal gözlerini kaçırdı Leon'dan, kapıya doğru baktı konuşurken.

''Dünkü halimden ötürü bana böyle davranıyorsan, kalsın. İstemiyorum aciz halime olan şefkatini.'' Leon kızın dedikleriyle kaşlarını kaldırdı.

''Benim önceki halimin nedeni de sendin Hilal, şimdinin de.'' Hilal tam bir şeyler demeye hazırlanıyordu ki durdurdu onu Leon.

''Bu konu hakkında münakaşa etmemize lüzum yok.''

''Bizim hiçbir konu hakkında münakaşa etmemize lüzum yok öyleyse Leon.''

''Dediğimle bunu kast etmediğimi biliyorsun Hilal.'' Hilal'in yüzü dalga geçer gibi kasıldı. ''Ne o, buradaki vazifenin başına geçme vakti gelmedi mi hala da burada, sevgili karının başındasın?'' Hilal odadaki saate doğru baktığında Leon da oraya çevirdi bakışlarını. Hilal haklı olsa da, nasıl oluyor da dünkünün aksine şimdi böyle atışabiliyorlar anlamıyordu. Leon dün çok korkmuştu ve bu korkunun getirisi şimdi kız gözlerini açtığı gibi sarılmaları gerekirken böyle kavga edip de birbirlerine gereksiz laflar edebiliyorlardı.

''Hekim gelip de seni gördükten sonra gideceğim vazifemin başına.'' Vazife derken Leon'un özellikle orayı vurgulayışı Hilal'i güldürecek gibi olsa da kız dudaklarını birbirine bastırıp yatakta öyle durmayı tercih etti. İkisi de birbirlerine bakıp da kim bilir akıllarından neler geçiyorsa da hiçbiri eyleme dökülmüyor, eyleme dökülmediği her anı gelecekte mumla arayacaklarının farkında olmadıklarından, ellerinde olan ne varsa hepsini şimdi israf ediyorlardı.

*

Kayla odaya gelip de hekimin geldiğini haberdar ettikten sonra Hilal odaya girenin kim olduğunu fark etmedi ilk. Selim elinde ilaç çantası, yatakta küstahça oturan kıza yaklaşırken başıyla selamladı Leon'u.

''Günaydınlar, Hilal Hanım. Bugün daha iyisinizdir umarım.'' Hilal'in kulaklarını bu tanıdık ses doldurduğunda ilkin kaşları çatıldı kızın, sonra birden çevirdi yüzünü hekime doğru. İlkin çatılı kaldıysa kaşları, sonra birden o ifade yerini mutluluğa bıraktı.

''Selim!''

''Cevdet kızı Hilal!'' İkisi birbirlerine mutlulukla bakıp da ardından sarılırlarken Leon bu çemberin o kadar dışında kaldı ki odada fazlalık gibi hissetti kendini. Hilal'in şimdi Selim'e bakarken ve onunla konuşurkenki mutluluğunu, gülümseyişini ne zamandır göremiyordu ve bu gülümseyişin kendisine olmayışı nasıl da rahatsız ediyordu adamı. İkisinin birbirine olan kelamlarındaki samimiyet, Hilal'e şimdi iyi gelecek olan şeylerin hepsinin bu hekimde olması içinde bazı ilkel duyguları kabartıyor, o duygular kabardıkça iyice huysuzlanıyordu Leon.

''Aldın mı senin için bıraktığım ilaçları? Nedir bu halin Hilal, sana hiç yakışıyor mu bu betlik?'' Hilal'in bakışlarından kırgınlık geçti, sonra eğdi o bakışları usulca.

''Aldım, çok mu fena gözüküyorum oradan hekim bey?''

''Vaziyetiniz hiç iç açıcı değil muallime hanım!'' İkisi gülüştükten sonra Selim Hilal'in tansiyonu ölçüp, kızın vücut ısısını kontrol etti.

''Çok sevmem acizliğimi anlatmayı, bana hiç öyle bakma sebebini anlatmam için.'' Selim ona ne kadar ısrarcı bakıyorsa, çekti birden bakışlarını kızdan. O bakışları nedenini anlatması için olduğu kadar, içinde kıza karşı özlemini de göstermek içindi ve o bakışlar daha da rahatsız etti Leon'u. Nereden geldiğini bilmediği samimiyetleri, Leon ile az önce buzdan döşeli münakaşalarının yanında ateş misaliydi ve Leon böylesi bir samimiyete olan açlığını yeni yeni fark ediyordu.

''Tamam, şimdilik seni boğmayacağım. Tansiyonun biraz düşük, bir şeyler yiyip de al bu ilaçları.'' Direkt sorup da kızın mahcup hissetmesini istemediğinden kızın kulağına eğilip sordu adetlerinin düzenli görüp görmediğini. Doktor oluşuyla samimi oluşları bir değildi ve Hilal ile çok az doktor kimliğiyle konuşmuştu. Kızdan normal, cevabını aldıktan sonra yarın da geleceğinden bahsedip Leon'a da küçük bir açıklama yapıp da ayrıldı odadan.

Leon garip bir gerginlikle konuşmuştu hekimle ve Hilal de fark etmişse de zaten fazlasıyla garip günler geçirdiklerinden çok da takılmadı Leon'un bu tavrına. Sonra Leon giyinmek için dolabın yanında asılı olan üniformasına yöneldiğinde sordu Hilal'e aklından ne geçiyorsa.

''Nereden tanışıyorsunuz?''

''Selim bizim komşumuzdu, sonra annesi de babası da vefat etti. Anneme anne dedi sonra, kardeş gibi büyüdük biz hep. Cephedeydi ama İzmir'e dönmüş demek.''

''Yaa...'' Leon ilgili değilmiş gibi davransa da o samimi halleri hatırladıkça sinirleri zıplıyordu. ''Ne güzel.'' Kıza samimiyetsiz bir gülümseme gönderdikten sonra üniformasını giymeye devam ettiği sırada hala ikisinin gülüşmeleri gözünün önünde dönüyor, Hilal ise Leon'un asabi hareketlerini izliyor, bu aralarındaki absürt hal daha ne kadar böyle devam edecek merak ediyordu. Dün Hilal'in yüzüne uğraştığı ne varsa hepsinin bir balon oluşu gerçeği vurduğundan, Hilal artık uğraşan değil, uğraşılan olacaktı.


*

Selamlar!

Yepyeni karakterle yazar ne yapmaya çalışmaktadır? Ben de bilmiyorum ki! Twitter'da verdiler gazı bana, yazdık böyle bir şeyler, dram yazmayınca kendimi bir acayip hissettim doğrusu.

Geçen bölüm yaptığınız yorumlar çok güzeldi, twitter'dan gelen destek çok güzeldi, hepsi beni çok mutlu ve motive ediyor. Bu hafta boş olduğumdan, söz vermemekle birlikte, yeni bölüm her an gelebilir ve önümüzdeki bölümler için ben çok heyecanlıyım! Bu bölüm çok içime sinmedi ama pazartesi gelecek yazdığım için dedim böyle bir şey olsun, hem yeni karakterleri ve neyin nesi olduğunu anlamış oluruz hem de genel akış hakkında önümüz daha çok açılır.

Evet birkaç spoiler verdim, iple çektiğim bölüme tahmini 2 bölüm kaldıııııığğğğ. O bölümden sonra işler nasıl gider söz veremiyorum L(

İstek, öneri ve eleştirilerinizi yorumlarda, orada burada görmek çok istiyor, oylarınızı da bekliyorum efendim!

Sevgiler!!xx

Continue Reading

You'll Also Like

160K 21.5K 40
Kadim Çağların Şarkısı İkinci Kitap Biri Lanetli... Diğeri Kutsal... Acımasız bir kral, ülkesini korumak için neleri göz alabilir? Bronz teni ve mav...
88.7K 3.6K 30
Yabani evrenindeki çiftimiz Asi ve Alaz'ın hayatları farklı bir şekilde kesişeydi, mesela Asi, Soysalan Üniversitesi'ne bomba gibi düşseydi, nasıl ol...
7.2K 400 17
Bazen aşk için yanlış kararlar alabiliriz. Bazense doğru kararlar alabiliriz. Fakat bu hikaye mutlu sonla bitmiyor mutlu sonsuzluk ile bitiyor...
2.6M 140K 63
Dünyada minimuma inen insan sayısı beş vampir krallığını büyük bir kriz ve kuraklığa sürüklemiştir. Artık krallar daha vahşi ve kontrol edilemez duru...