Bölüm 38

785 53 45
                                    




Leon konaktan ayrılıp da yeni vazifesinin yolunu tuttuğundan beri Hilal uyurum diye düşünse de gözüne uyku girmemişti. Bugün için ziyadesiyle heyecanlıydı çünkü Leon Atina'da ne kadar bu zulüm dışında kalıp, idealler diye yutturulanları ezberden okuyorsa, İzmir'de görecekti hakikatin ne olduğunu ve eğer Leon'un kalbini biraz olsun biliyor ve tanıyor ve hâkimse öyle de Leon bu vaziyetten ilk gün rahatsız olacak, kalbi onu rahat bırakmayacak belki bu sayede Hilal'in bunu neden yaptığını, üniformasına neden saygı duymadığını anlayacak, belki Hilal'e hak verecekti. Hilal'in şu sıralar tutunduğu tek dal, bu evliliğe karşı tek ümidi buydu. Eğer olur da hala Leon Hilal'i suçlamaya devam ederse ve yine Hilal'i görmezden gelirse, Cevdet kızı Hilal'in bir Yunan Teğmeni ile evli kalmaya niyeti de gücü de sabrı da yoktu.

Dün yaşadıklarını hatırlayıp da kendi kendine eziyet ettirmeyi sürdürdü kız. Matbaaya gittiğinde yaşadıklarını hatırladı, Esma'nın karşısında nasıl da acımasızca durduğunu, sanki kimse onu tanımıyormuş da yaptığının arkasındaki nedeni anlamadıklarının kırgınlığını yaşıyordu Hilal. Hiç kimse mi ona itimat etmezdi ve yine bir kişi bile sadece Hilal olduğu için sevemez, sarılamazdı ona. Ablası bir tek arkasında duruyor, Lütfü'nün de Cezmi'nin de bakışları arkasındaki kuşkuyu görebiliyordu Hilal. Olsun, dedi kendi kendine. Şimdi İzmir'deydi, Atina'da ne kadar uğraştıysa da becerememişti bir şeylere katkı sağlamayı ama burada en azından kalplerine dokunabileceği insanlar vardı, Türkler bir olduğu sürece her şey kolaylaşırdı ve Hilal'in de yapabileceği, en azından şimdilik yapabileceği tek şey Halit İkbal olup da herkesi birliğe çağırmaktı. Önceden olduğu gibi, Atina'ya gitmeden önceki Hilal ne yapıyorsa, aynen öyle davranacaktı ve bu sayede kendinden ödün vermediğini de gösterecekti Hilal.

Bunlar işin kolay tarafıydı çünkü dün Esma'nın ona bağırışıyla belki hakaretleriyle aldığı hasarla annesinin kırgın konuşmasının etkisi karşılaştırılamazdı. Annesinin bu şekilde konuşması, yüreğim hala soğumadı deyip de kızını görmemek için içeriye geçmesi, Hilal'in kendisini o kapının önünde çöp gibi hissetmesine sebep olmuştu ve eğer ablası ona biraz olsun iyi davranmasaydı Hilal'in ailesine olan inancı kalmaz, bu Hilal'in bütün umutlarının kırılmasına sebep olurdu. Ki annesini bildiğinden, kendisine kıyamayacağını, daha küçüklükten üzerine ayrı titrediğini bildiğinden annesinin gönlünü alacağına, hemen olmasa da, çok didinmesi gerektiğini bilse de sonucunda muzaffer olacağına inancı hala vardı Hilal'in.

Bu yüzdendir ki dinlenmesi gerekirken yatakta daha fazla duramadı, dün yaşadıklarının dünde kaldığını göstermek için, hatta kendisini de buna inandırmak için kendisine bir iş arayışına koyuldu. Atina'da boş durmak kıza ne kadar gereksiz hissettirmişse İzmir'de hiç boş durmamaya kararlıydı Hilal. Önce yarım yamalak yerleştirilmiş valizleri dolaba yerleştirmeye koyulmuştu ki kapısı nezaketle çalındı.

''Günaydın Hilal Hanım, kahvaltınızı buraya mı istersiniz salona mı kuralım sizin için?'' Hilal askıya Leon'un gömleğini yerleştirirken konuştu.

''Günaydın Kayla, siz yaptınız mı kahvaltı?'' Kayla'ya sıcacık, gülümseyerek bakıyordu Hilal ve Kayla bu bakışlarla şaşkınlığı daha da artıyordu. Hep küstah ev sahiplerine rastladığından ve Hilal'in dünkü haliyle bugünkü sakin halinin arasında uçurum olduğundan kızın bekleyeceği son tepki sıcak bir tebessümdü.

''Henüz yapmadık efendim.''

''Öyleyse...'' Hilal valizdeki diğer gömleği de askıya yerleştirirken bir yandan da kelimeleri uzatıyordu. ''Birlikte yapalım. Ben tek başıma bir şey yiyemem de.'' Kayla eşya yerleştirmekte olan kadına ne kadar yardımcı olmak istiyorsa da kıyafetlere kimsenin dokunmasını Hilal istemediğinden teklifte de bulunmuyordu. Başını hafifçe sallayıp, ''Emredersiniz.'' diyerek sakince kapıyı kapattığında Hilal şaşkınca kızın kapattığı kapıya doğru baktı. Emretmek yapacağı en son şey bile değildi fakat burada kendisini hanım ağa gibi hissedecekti neredeyse.

AhuzarTahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon