Bölüm 14

1.4K 107 85
                                    

Hilal adamın dokunuşuyla iyiden iyiye uyuşmuş gibi hissederken kedinin sesiyle kendine gelip geriye çekildi. Şimdi Leon kızın gözlerine böylesine bakıyorken Hilal'in duygularını belli etmemesi imkansızdı. Leon'a ne kızabilir ne de kalkıp gidebilirdi şimdi Hilal. Kaldı ki kendini onun gözlerine mıhlanmış gibi hissediyordu Hilal, gözlerini adamdan çekebilecek gücü bulamıyordu kendinde. İçinde hissettiği bu sıcaklık eğer sevdanın getirisiyse Hilal çoktan düşmüştü sevdaya. Hatta ve hatta o sevda onu o kadar sarmıştı ki kendisinden son derece farklı olan bu namahreme haddini bildiremiyordu Hilal. İstiyordu çünkü, hoşuna gitmişti o yanağındaki sıcaklığın kalbine ulaşması. Adamın gözlerindeki o ışıltının kendi gözünde yansımasının devamlı olmasını istiyordu Hilal. Hakeza Leon da kızdan farksız, sanki hayatında hiçbir kıza ilgi duymamış gibi acemi davranıyordu, hareket olarak değil belki ama duygu olarak kendini acemilik düzeyinde görüyordu. Gerçi, sevda her zaman böyle yapmaz mıydı insanı? Kendini hep eksik hisseder, o eksikliği kapatma yolunu da bulamazdın. Ama şimdi öyle hissetmiyordu Leon, umutlu hissediyordu, ne kadar zorluk da olsa, birbirlerinden olabildiğine uzak da olsalar o kızın gözlerini her gün görebilmek için savaşırdı Leon, bu gücü kendinde buluyordu. Olabildiğine cesaretli, son derece inançlı hissediyordu kendini. Leon'un böyle hissetmesine neden olansa kızın kendisinden, o gözleri görebilme isteğinden daha çok duygularının karşılıklı olduğunu bilmesiydi. Kız eğer gözüne ilk kar isabet ettiğindeki hırçın kız olsa asla durmazdı bu vaziyette. Hilal duruyordu işte, hatta aralarında geçen bakışmanın anlamının büyüklüğü sadece Leon için geçerli değildi, Hilal de bir sürü anlam çıkarıyordu bu bakışlardan. Mesela Leon'un kendisiyle oynamadığına emin olmuştu şimdi, gerçi az öncesine kadar numara yapıp kızın aklını çıkarmıştı ya korkudan, neyse.

Kedinin sesinin geldiği yöne doğru çevirdi başını Leon, zorla da olsa takılı kaldığı gözlerden. Aç olsa gerek sürekli Hilal'e sürünüyor, bir de üstüne bu harika anı bölmek için sesini yükseltiyordu. Hilal de anın büyüsünden sıyrılıp kediyi kucakladığı gibi ayağa kalkıp yürümeye başladı. Öyle ki tenine değen ten kızın aklını bulandırmıştı, biraz uzak kalmaya o kadar ihtiyacı vardı ki. Tabii bu uzak kalmak konusunda çok da başarılı olacağını düşünmüyordu çünkü Leon eğer kendinde ise kızı yalnız bırakmaya hiç niyetli değildi.

''Çiçek kız... Nereye böyle tezce?'' Leon toparlanıp ayağa kalkarken konuştu. Hilal arkasını dönmeden cevapladı. ''Size ne!''

''Hilal ayağımı burkmuşum galiba.'' Dedi Leon, kızın inanmasını umarak topalladı. Gerçekten de ayağını burkmuştu ama kıza az önce numara yaptığı için şimdi Hilal ona dönmüyordu bile.

''Biraz yavaşlar mısın?'' dedi topallayan ayağına rağmen hızlı hızlı kızı takip ederken.

''Lütfen!'' dedi kız, bu ikazdan sonra biraz yavaşladı. Şimdi Leon daha rahat takip ediyordu kızı, Hilal de takip edildiğini bilerek, hem bir yanı oldukça memnun bir tarafı ise oldukça rahatsız duygu karmaşasının ortasında yürüyordu.

En sonunda Hilal iyice yavaşladı Leon'un yanına ulaşmasını umarak. Leon da kızın yanına geldiği vakit, kızı durdurdu.

''Nereye gidiyoruz?'' Hilal derince nefes alıp kafasını kaldırarak adama baktı.

''Siz gelmek zorunda değilsiniz, eve gidin. Zaten ayağınızı burkmuşsunuz, boşuna yorulmayın.'' Dedi kedinin kafasını okşarken.

''Gelmek istiyorum, ayağım mühim değil.'' Hilal Leon'a kısaca bakıp kafasını kediye doğru eğdi. Neden adam şimdi ona böyle davranıyordu ki? Hilal yüzünden ayağı burkulmuştu, gidip eve dinlense ya, neydi bu adamın derdi?

AhuzarWhere stories live. Discover now