Bölüm 46

578 27 3
                                    

Tamamlanmamış, tek sahne içeren bir bölümdür.
*

"Nihayet şu yatakta birlikte yatabiliyoruz.'' Hilal Leon'a doğru dönmüş, kolunun izin verdiği müddetçe Leon'un yüzünü okşuyor, adamsa kadının dokunuşlarıyla iyice mayışıyor, uykuya dalmadan evvel dedikleri Hilal'i güldürüyordu.

''İkimiz de bu kadar inatçı olunca, kırıp dökmeden olmadı.'' Leon yüzünde dolanan küçük eli tutup dudaklarına götürdü. Tam da avucuna minik bir öpücük kondururken gülümsedi.

''Oysa birbirimize yeterince geç kalmıştık.'' Hilal'in yüzünü bir burukluk sardı, o kadar çok şey geçmişti ki aralarında ve belki birbirlerine karşı bu kadar büyük sevgi, tutku beslemeseler aşılmayacak şeylerdi bunlar.

''Fakat araya bambaşka şeyler girdi ve biz o şeylerin bizi değiştirebileceğini unuttuk.'' Hilal'in o şeyler diye bahsettiği nelerdi, elbet bütün dünyayı ilgilendiren savaşlardı, kıtlıktı, işgaldi, kayıplardı. Fakat nereden bilebilirlerdi, onlar birbirlerini bıraktıkları gibi bulmayı umut etmişlerdi hep, aslında birbirlerine besledikleri hisler olarak hiçbir şey değişmemişti ama ya zorunda kaldıkları sebepler dairesinde onların fikirlerindeki değişiklikler? Bunları es geçmişlerdi, hoş es geçmeleri de anlaşılırdı çünkü koskoca yedi senedir birbirinin yüzünü dahi görmeyen sevgililerin düşünecekleri en son şey olmalıydı bunlar. Bu yanılgıya kapılıp da ancak hasret gidermek derdiyle diğer her şeyi es geçerek, birbirlerine karşı hissettikleri o aşkı kutsal sayıp da diğer şeylerin üzerinde debelenerek daha da büyük bir felaketi çağırmışlar, sonunda birbirlerine tekrar ve tekrar geç kalmışlardı.

Bir önceki ayrılıkta hiçbir payları olmamıştı, tamamıyla kaderdi belki ama şimdi bu ikisini de tüketen ayrılıktaki sebepleri kendileri oluşturmuşlardı. Geçmişte ektikleri ne varsa, hepsi mantar olup bitmişti ve ayıklamakla başa çıkamamışlardı.

''Sen Atina'ya gelince zannettim ki biz yine lisedeyiz, her şey eskisi gibi. Oysa sadece seni gördüğümü sanırken hislerimmiş tek umurumda olan. Senin ne hissettiğini, ne yaşadığını göremedim Hilal.'' Bunları söylerken hissettiği mahcubiyetten olsa gerek kızdan gözlerini kaçırmıştı Leon. Oysa Hilal o koca yedi senede babasız kalmış ve neredeyse vatansız kalacaktı. Leon ise sadece kızın gelişini kendisine bağlamış, tekrar tekrar bencillik ettiği vuruyordu gün yüzüne. Oturup da kaç kere bahsetmişlerdi kızın acılarından, yaşadıklarından. Evlendiklerinde bile, hiç anlamamıştı kızın ne vaziyette olduğunu. Birbirlerine kavuştuklarını düşünürlerken aslında birbirlerinden bir nevi kaçmışlardı.

''Önemli olan şimdi Leon. Şimdiden ötesini de berisini de değiştiremeyiz. Şimdi beni anlıyor olman en mühimi. Bir kere daha aynı şeyleri yaşamak istemiyorum, bir kere daha sana yalan söylemek zorunda kalmak istemiyorum.'' Leon başını salladı usulca, karşısında kırık dökük Hilal'e bakıyorken o da kırılıyor, yavaş yavaş parçalara ayrılıyordu sanki. Oysa ikisinin de içinde ne büyük yaralar vardı ve o yaralar iyileşmeyi bekliyordu.

''Herhalde senin olmadığın bu yedi yıl bana sadece bencil olmayı öğretti.'' Leon şimdi haksızlık ediyordu kendisine, öyle düşünüyordu Hilal, yavaşça adamın yüzüne doğru doğrulup, üstten bakışlarıyla okşadı yüzünü.

''Bak bana...'' Yükünü sağ koluna vermemeye uğraşıyor, fakat artık eskisi kadar ağrı hissetmediğinden olsa gerek o uğraşı yersiz kalıyordu. Leon'la arada bir değen bakışları şimdi birbirini bulmuş, Hilal'in yüzündeki masum tebessüm Leon'un da kalbini sımsıcak ediyor, fakat o pişmanlık adamın bakışlarından silinmiyordu.

''Bencil olmayı öğrenmişsin evet ama bencil değilsin Leon. Bencil olsaydın benim için yangının ortasına atlar mıydın?'' Bu sırada Hilal'in sol eli Leon'un sağ elini buldu, sargının üstünden adamın elini okşadı. İşte buradaydı yangının ortasına atladığının kanıtı, oysa ne kadar önemsiz gelmişti Leon'a, az biraz yanık, biraz su toplamıştı ama onu kaybetmeyi düşünmek kadar yakmamıştı canını.

AhuzarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin