Cunning Child | Jikook

By jikookgezegeni

250K 25.5K 15.3K

"Bu çocuk için soyumuzu tehlikeye atmanıza izin vermeyeceğim." More

Prologue
1.Bölüm: "Cehennem Bebeği."
2.Bölüm: "Küçük Bela."
3.Bölüm: "Küçük lanet."
4.Bölüm: "Bundan sonra benimlesin, küçük."
5.Bölüm: ''Geleceğini, geleceğimizi gördüm Jungkook.''
6.Bölüm: "Gurur duyduğun biri olmak istiyorum."
7.Bölüm: "Bundan zevk aldım."
8.Bölüm: "Jungkook. Ne yaptın sen?"
9.Bölüm: ''Jungkook'u kurtarma şansım... Olur muydu?''
10.Bölüm: ''Onu kaçıracağım.''
11.Bölüm: "Ama ilk olan, son olmayacaktı."
13.Bölüm: "Toz. Kan. Acı."
14.Bölüm: "Seninle savaşmak istemiyorum."
15.Bölüm: "Ölümler artık bizi incitmiyor."
16.Bölüm:"Kabul et küçüğüm,"
17.Bölüm: "Yanından ayrılmamı istemiyorsun."
18.Bölüm: "Buna ihtiyacın var."
19.Bölüm: Hayatta kalması için fedakarlıklar yapman gerek."
20.Bölüm: "Ölüm Makinesi"
21.Bölüm: "Onun kanına bağımlı."
22.Bölüm: "Benim olan."
23.Bölüm: "Beni bu hale kim getirdi?"
24: "Benim ailem sensin."
25.Bölüm: "Aylar geçmişti."
26.Bölüm: "Tatlı dokunuşları altında."
27.Bölüm: "Veda busesi."
28.Bölüm: "Sürgün"
29.Bölüm: "Sakın beni özlemediğini söyleme."
30.Bölüm: "Tanrıların laneti."
31.Bölüm: "Hasta kral."
32.Bölüm: "Sana ihtiyacım var."
33.Bölüm: "Tavşan çocuğum."
34.Bölüm: "Tüm gerçekler."
35.Bölüm: "Kozmik orgazm."
36.Bölüm: "Küçük Jungkook ve papatyalar."
37.Bölüm: "Bedel."

12.Bölüm: ''Cehennemde görüşürüz.''

6.6K 714 373
By jikookgezegeni

12.Bölüm

''Huzursuz olmaya başladılar.''

''Ölümle burun buruna gelen kirli nefeslerinizin kurtulmasını kim sağladı?''

Sert tavırlı gencin sözleri, önündeki cılız bedeni durdurdu. Az önceki kendinden emin tavrından eser yoktu artık. Her bir yutkunuşunu dikkatle yapıyor, her bir nefesini sanki son nefesiymiş gibi alıyordu. Eğitim binasından kurtulduğu için mutluydu. Orada kalsaydı, ölecekti. Diğerleri gibi. Jeon'un yanında ise, istediğini yapar ve ona karşı gelmezse yaşardı.

Jeon gaddar piçin tekiydi.

Ama dostlarının arkasını kollardı. Onları kurtarır, kendine bağımlı ve muhtaç hale getirirdi.

Ve en ufak bir yanlışı bile affetmezdi.

Ona yanlış yapan ölürdü.

Ve bu ölüm, kaçtıkları yerdekinden çok daha acılı olurdu.

''Niyetim sana karşı gelmek değil Jungkook.'' dedi cılız genç. ''Kaçmamıza yardım ettiğin, oradan kurtulmamızı sağladığın için sana minnettarım. Kaçmıştın. Özgürlüğünü bir kez daha bizim için tehlikeye atıp, bizi kurtarmaya gelmene gerek yoktu. Ama yaptın. Bizim için yaptın.''

Jeon Jungkook, bembeyaz dişlerini duygudan yoksun bir gülüşle aydınlattı.

''Kim huzursuz olmaya başladı?''

''Jung-''

''Hayatlarınızı iyi niyetimden kurtarmadığımı biliyorsun Yugyeom. Ve planımı devreye soktuğumda, yanımda itaatkar adamlar istiyorum.'' Önünde duran gence, konuştukları konudan bağımsız bir soru yöneltti,

''İstediklerimi getirdin mi?''

''Evet.'' dedi Yugyeom elindekileri Jungkook'a doğru uzatırken.

''Güzel.'' Günlerdir izlediği eve kısa bir bakış attı. ''Söyle o huzursuz piçlere, hastalıklı nöbetim bugün bitiyor. Akşam aranızda olacak ve yapmanız gerekenleri söyleyeceğim.'' Gülümsedi. ''Yarın, şafağın doğuşuyla başlıyoruz.''

''Burada kalıp sana yardım etmemi ister misin?''

''Yardım?'' diye sordu Jungkook. ''Evet. Bana bir yardım yapacaksın. Ama burada kalarak değil.''

''Ne istediğini söyle yeter.''

''Yardımına, sevgilin Jackson'u öldürerek başlayabilirsin Yugyeom.''

Yugyeom'un tüm hücreleri titrerken, aldığı huzursuz solukta öylece boğazında kaldı.

''Ne? Neden?'' diye sordu hırıltılı bir sesle.

''Yapma ama.'' dedi Jungkook. ''Yerime geçmeye çalışıp, arkamdan söylentiler çıkaran çürük elmanın o olduğunu... bilmediğimi düşünüyor olamazsın?''

''Ben-''

Jungkook, Yugyeom'un sözüne başlamasına izin vermeden yürümeye başladı ve arkasını dönmeden konuştu,

''Döndüğümde işi bitirmiş ol. Yoksa sevgilinin canına karşılık seninkini alırım.''

-

''Sevgilim.'' diye fısıldadı genç adam.

Ses tonu acı çeker gibi kısık, özlem duygusuyla yanıp tutuşan bir aşık gibi yumuşak çıkıyordu dudaklarından. Ve kulağa şölen gibi bir etki bırakıyordu Jeon'un sesi.

Ama bu ses, yalnızca Park Jimin için çıkıyordu gizlendiği yerden meydana.

Jeon Jungkook izliyordu.

Eğitiminden kaçtığı ilk günden beri her gün buraya geliyor, bir zamanlar büyüğü ile yaşadığı bu evde, yabancı seslerin ve iç tırmalayıcı gülüşlerin yasını çekiyordu.

Ne kadar da yakışmıyordu hiçbir şey onun yanına.

Park Jimin etrafı bir güneş gibi aydınlatırken, ne kadarda karartıyordu yanındaki gölgeler ruhunu.

Huzursuzca kıpırdandı.

Yumruk yaptığı elleri kaşınıyor, harekete geçmek için can atıyordu.

Ama bekliyordu.

Jimin'in kapıdan çıkıp, uzun bir süre eve gelmeyeceği bir anı kolluyordu.

Ve beklediği an, dakikalar sonra geldi.

Jimin, yeri titreten adımları ve sert bakışlarıyla merdiven basamaklarından inerken, Jeon Jungkook, içindeki kanın fokurdamaya başladığını biliyordu.

Tüm hücreleri onun için titriyordu.

Ona doğru koşmak için...

Ona kapılmak ve ruhunu ruhuyla birleştirmek için...

Küçükken ona duyduğu hayranlık yerini büyüdükçe çok daha derin hislere bırakmıştı.

Ve Jungkook bu hisler ile başa çıkamıyordu. Ona olan sevgisini baskılayamıyordu.

''Az kaldı sevgilim.'' diye mırıldandı arkasından. ''Çok yakında senin için de geleceğim.''

Ve yavaşça, az önce Jimin'in ayrıldığı eve doğru ilerlemeye başladı.

Kurbanını avlamasına çok az kalmıştı.

-

''Kime bakmıştınız bayım?''

''Ah, beni Park Jimin gönderdi. Karısına, (ki bu kelimeyi söylerken nefretle tıslamıştı) vermem gereken bazı dosyalar var.''

''Bana verin. Bayan Jaeyeon'a hemen ileteceğim.''

Pekala.

Jeon Jungkook sabırsız bir adamdı ve sevgilisinin evine uzun zaman sonra ilk gelişiydi. Olabildiğince medeni davranmıştı değil mi?

Şimdi kendi yöntemlerini kullanma zamanıydı.

Gülümsedi.

''Sessiz ol ve kapıdan çekil.'' diye emir verdi kadının zihnine doğru.

Hizmetli kadın saniyeler içinde duyduğu emirlere uyarken, Jeon ise karanlık ruhuyla, çocukluğunun geçtiği eve ilk adımını atmıştı.

''Nerede?'' diye sordu Jaeyeon'u kastederek.

''Yukarıda.'' diye yanıtladı kadın.

Jungkook, hizmetli ile aralarındaki mesafeyi kapatarak, kadının yüzünü kendi avuçları arasına hapsetti ve dudağına bir öpücük kondurdu.

''Adın ne?'' diye sordu usulca.

''Nayrona.''

''Nayrona.'' diye tekrar etti Jungkook. ''Benim için bir şey yapar mısın?''

''Evet, yaparım.''

Jungkook, mutfağın tenha kısmına geçip gölgeler arasına karışırken, yumuşak bir tonda fısıldadı.

''Tezgahtaki bıçağı al ve hayatına son ver.''

Nayrona denileni yaptı. Tereddüt bile etmeden.

Dakikalar sonra kanın kokusunu alan genç vampir koşarak mutfağa geldiğinde, gördükleri ile gözlerinin kocaman açılmasına engel olamadı.

''Nayrona?'' dedi dehşetle. ''Tanrım! Ne yaptın sen?''

''Senin için küçük bir hediye.'' diye konuştu Jungkook. ''Ölmeden önce beslenmek istersin diye düşündüm.''

Sesin geldiği yöne dönüp Jungkook'u fark eden genç vampir, korkuyla kaçmaya yeltendi.

''Aklından bile geçirme.'' diye konuştu Jungkook. ''Zihninle oynayıp sana emirler vermek istemiyorum. Benimle tamamen kendinken konuş istiyorum.''

''Nasıl-nasıl kaçtın sen?''

Jungkook soruyu yanıtsız bıraktı ve karşısını işaret ederek,

''Otur.'' diye emretti.

Ona karşı gelmek neye yarayacaktı ki? Genç kız onun güçlerinden haberdardı. Ve ona karşı gelip karşısındaki gözü dönmüş çocuğu daha fazla zorlamak istemiyordu.

Terli ellerini giydiği pantolona silerek yavaşça oturdu.

''Jimin burada yok.'' diye konuştu.

''Biliyorum.''

''Öyleyse neden buradasın?'' Gözlerini bir iki kez kapayarak, zihnini biraz ötelerinde duran ölü bedenden uzaklaştırmaya çalıştı.

''Hadi ama.'' dedi Jungkook keyifle. ''Ondan beslenebilirsin. Zamanım var. Seni beklerim.'' 

''Jimin yakında evde olacak.''

''O gelmeden çok önce işimi bitirmiş olacağım tatlı Jaeyeon. Ölmek için neden bu kadar acele ediyorsun?'' 

''Bana neden zarar vermek istiyorsun?'' diye sordu Jaeyeon korkuyla. ''Eline ne geçecek? Kaçmışsın. Yakalanırsan sonunun ne olacağını biliyorsun değil mi? Jimin ve ben sana yardım edebiliriz.''

Jungkook histerikçe güldü.

Öyle çok, öyle sesli güldü ki, Jaeyeon genç çocuğun delirdiğinden neredeyse emin oldu.

''Bana yardım edemezsin güzelim.'' diye fısıldadı. ''Bu konuda onun yardımına da ihtiyacım yok. Ama..'' dudaklarını yaladı. ''Başka konularda bana seve seve yardımcı olmasını isteyebilirim.'' Sarf ettiği uzun cümleler arasında, sadece Güzelim kelimesine vurgu yapmıştı. ''Sana böyle sesleniyor değil mi?'' diye sordu. ''Güzelim. Bir zamanlar bana da böyle seslenirdi.''

Jaeyeon, bir şeyleri anlamanın verdiği bilinçle, gözlerini kocaman açtı.

''Onu seviyorsun!'' 

''Tik, tak zaman doldu.'' dedi Jungkook gülümseyerek.

Kadının kaçmasına, bağırmasına ya da yardım çağırmasına izin vermeden bileklerinden kavradığı gibi altına aldı ve kafasını sertçe yere çarptı.

Defalarca.

Defalarca çarptı.

Elinde tuttuğu hançeri kadına doğru tutarak,

''Bunun ne olduğunu biliyor musun?'' diye sordu. ''Bana son doğum günü hediyesiydi.'' Gülümsedi. Ne çok gülümsüyordu böyle? Bu neyin mutluluğuydu? Birazdan, önlerinde duran ilk engelin, kalkacağı düşüncesinin sevinci miydi yoksa? ''Bu hançerle işleyeceğim ilk cinayet seninki olacak.'' Diye konuştu.

Jungkook'un ellerinden kurtulmaya çalışan kadın,

''Bırak beni!'' diye bağırdı. ''Ben sana hiçbir şey yapmadım!''

''Sen benim sevgilimi çaldın. Ve şimdi, bedelini ödeyeceksin.''

Jaeyeon, canı için haykırmaya, kulakları yakan bir sesle ağlamaya başladı.

Jungkook ise önünde duran manzaradan öyle zevk alıyordu ki, bir an için onu daha acısız öldürmeyi bile düşündü.

''Biliyor musun Jaeyeon...'' dedi. ''Seni nasıl öldürmem gerektiğini on beş yaşımdan beri düşünüyordum.'' Durdu. Ve cebinden siyah bir sıvı çıkardı. ''Bunun ne olduğunu biliyor musun? Eğitimde kaldığım binalardan birinde, yetenekli bir zehir ustası görev alıyordu. Güçlerim, binada olduğum zamanlarda türlü sakinleştiriciler ile elimden alındığı için,'' şişeyi işaret etti. ''Bunu doğal yollarla almak zorunda kaldım ve bu bana oldukça pahalıya patladı.''

Tükenmişlikle gözlerini kapatan Jaeyeon ''Lütfen...'' dedi son bir umutla.

''Ama..'' dedi onu umursamayan Jungkook. ''Bence buna değecek. Çok özel bir yapımdır. Tüm vampirleri öldürebilecek kadar güçlüdür. Bir damladan fazlası tatlı Jaeyeon,'' dedi. ''Kişiyi öldürürken, bir damlası kişinin ne ölmesine, ne de kurtulmasına izin verir. Arafta gibi öylece kalır, kurtulmak istesen de kurtulamazsın.''

Hançerin ucuna döktüğü bir damla sıvıya keyifle baktı.

Jeon Jungkook, attığı her bir keskin darbenin ardından kadına yaklaşıyor, ve kulağına doğru, Jimin'in kendisine ait olduğuna dair sadist söylemlerde bulunuyordu. 

İşi bitirip oradan uzaklaşmadan hemen önce, bilinci yerinde olan kadının yattığı kan gölüne baktı ve konuştu,

  ''Cehennemde görüşürüz.''  

Bölüm Sonu.

Continue Reading

You'll Also Like

22.2K 2.3K 20
Vampirler ve cadılar yüzyıllardır birbirinden nefret eder ve birbirlerine yaklaşmazlardı İki kişi bu geleneği bozana kadar #Elf 1🥇2024:04:26 #Vampir...
273K 18.6K 32
"Sakın onun adını anma." "Neden?" "Eğer yaparsan sana sonsuza kadar sahip olur." ~~~~ "Büyü zayıflıyor Aria. Sen ölmek istesen bile o buna izin verme...
486K 81.4K 71
❝Karanlık çöktüğünde parlayan tek yıldız benim. Ben, sonsuz ışığın başladığı yerim.❞ Eleta tanıdığı bütün kişiler tarafından yalanlarla kandırılmıştı...
1.8M 98.1K 50
Zengin, şımarık ve akıl almayacak derecede çılgın olan Pera verdiği büyük parti sonucu kendini dedesi ve babaannesinin yaşadığı köyde, çiftlik evinde...