YAKAMOZ

By mangaokuru

1.2M 73.9K 91.4K

Tüm hayatını sahip olduğu fikirleriyle yaşayan bir adam ile hiçbir ideolojiye sahip olmayan adamın hikayesi... More

GİRİŞ
1.BAMBAŞKA BİR DÜNYA
2.BEN İNSAN DEĞİL MİYİM?
3.BİR İNTİKAM BİR CEZA
4.FIRSATLARI DEĞERLENDİR
5.HAİN KİM?
6.DÜĞÜN ŞARKISI
7.KİTAP vs İDEOLOJİ
8.İKİ DELİ
8.İKİ DELİ (TEKRAR)
9.İSTİHBARAT SAĞLAM
10.VE CÜCE UZAR...
11.YAKAMOZ GRUBU
12.SENDE SAKLI DÜŞLERİM
13.1.NASIL AZRAİL OLUNUR?
13.2. DORUKLARA SEVDALANDIM
14.BİR REİS VE BİNLERCE YAKAMOZ
15.HER SEVDA BİR HARESEDİR ASLINDA
16.ALP REİS>>MENEMEN
17.REİSİN KALBİNDE TALİM,TEŞKİLATTA KÜRT YARİ VAR
18.DOĞUM SANCISI
19.DİYARBEKİR'DE AKŞAMÜSTÜ
20.KARANFİLLER ATEŞTE DE AÇAR
21.DAVASI BÜYÜK OLANIN SEVDASI
22.ACIYA NEDEN GÜLÜNÜR?
23.YILDIZLAR SİZİN İÇİN İNTİHAR EDER
24.MEKTEBİN BACALARI
25.KURŞUNDAN SÖZLER
26.AÇTIĞIN YARAYI KİM KAPATIR?
27.BULUNMAZ HİNT KUMAŞI
28.HANGİ İZ ACITMAZ?
29.AZRAİLLERİN ARASINDAKİ BOZKURT
30.KARANLIK GELECEK
31.UÇSUZ BUCAKSIZ ÖZLEM
32.YAĞMUR KISKANIR SENİ
33. DÜŞ DEĞİL ALP SOKAĞI
34.KIŞIN AYAK SESLERİ
35. SİNİR KRİZİ VE ENKAZ
36.DİRHEM DİRHEM AZALIRSIN
38.ADIMIZA SÖYLENEN TÜRKÜLER
39.OLMASAYDI SONUMUZ BÖYLE
40.FİNAL
ALP'TEN MEKTUP VAR
'HAYAT'IMA HOŞ GELDİN
ACEMİ BABALAR VEDAYI SEVMEZLER
mangaokuru'ndan mektup var

37.KARANLIĞA YENİLEN YILDIZ

14.8K 1.2K 660
By mangaokuru

Not: Medyadaki müziği dinleyerek okumanızı tavsiye ederim ❤

Saniyeler zehir olup ömrünüzü çalarken bazen o kadar ağır hareket eder ki nabzınız davul olup kulağınızda çınlar. Hızla pompalanan kanınızın ulaştığı her zerrenizi hissedersiniz de sizin dışınızdaki kimse bunun farkına varmaz. Ortamdaki toz zerrecikleri bile sizi delirtecek kadar belirginleşir.

Alp tam öyle bir anda ailesinden herhangi bir tepki gelmezken sadece babasına bakıyordu. Gittikçe feri sönen gözler oğluna o kadar donuk bakıyordu ki Alp hiçbir şey düşünemiyordu. Ne ağlamaya başlayan annesini ne de korku ve hüzünle kendisini izleyen kız kardeşini görmüyordu. Algılayabildiği tek şey babasının sıkılan çenesi, gerginleşen bedeniydi. Tek bir tepki bekliyordu babasından. Bağırabilirdi, kızabilirdi, hayal kırıklığıyla bakabilirdi. Ama böyle heykel gibi susmamalıydı.

Beklediği tepkilerin hiçbiri olmazken ayağa kalkan babasıyla tüm aile bireyleri de kalktı. Yavaşça yürüyen adamla Alp sonunda bir tepki alabileceğini düşündü. Nitekim önünde duran adamın vücudu kendisine dönük değilse de Alp başını yerden kaldırmadı. Zaten bu sayede kısacık bir süre duraksayan adamın yumruk olmuş ellerindeki beyazlaşmış boğumlarına şahit oldu. Güçlükle alındığı belli olan bir nefesin ardından uzaklaşan beden Alp'in nefesini tıkarken zaman eski hızına döndü. Sertçe kapanan kapıyla babasının böylece gitmesindense sıktığı yumruğun yüzüne inmesini tercih ederdi. Evde kısa süreli bir ölüm sessizliği olurken ne yapacağını bilemez halde başını kaldırdı. Ağlayan annesine kardeşi de eklenirken Alp kendini havası sönmüş balon gibi hissediyordu.

Annesi adım adım oğluna yaklaşırken Bengi de onu takip ediyordu. Genç adam boynuna dolanan kollarla eğilmek zorunda kalırken hiçbir şey yapmadı. Annesinin şefkati değildi umduğu ki zaten bunu bulacağını bekliyordu. Korkusu babasıydı ama onun sessizliği tüm hayallerini askıda bırakmıştı. Ki askıda kalışı yıkılmasından daha korkunçtu.

Kardeşi de onları uzaktan seyrederken annesinin saçlarını okşayan ellerini hissedebiliyordu bir de boynuna dökülen yaşlarını. Kaç dakika böyle şefkatle sarmalandığını bilmiyordu, her şeyden kopmuştu. Nihayet dünyaya dönüşü de annesi ile oldu.

"Hadi gel, biraz odanda dinlen."

Zaten başka ne yapabilirdi bilmiyordu. Annesinin koluna girmesine izin verirken yönlendirdiği gibi odasına ilerlemeye başladı. Kız kardeşinin tereddüt edip sonunda salonda kaldığını ise fark edemedi bile.

Annesinin açtığı kapıdan girerken onun yüzüne dahi bakmadan yatağına ilerledi. Duvara dönüp uzandı, bir süre kapıda bekleyen kadını yok sayarken aklı sadece babasındaydı. Kapı umursanmadığını anlayan kadın tarafından ağır ağır kapanırken dünya da Alp'e göre tüm ışıklarını kapatmıştı. Babasıyla konuşurken akmaya hazır yaşları kurumuş gibi gözlerine ağır gelirken içindeki kargaşaya kaptırdı kendini.

Babası onun her şeyiydi. İdolüydü, arkadaşıydı, dava yoldaşıydı, canından çok sevdiğiydi. Abisi Tuğra ile küçükken gittikleri ocakta babasının gücünden etkilenen tek kişiydi. Yürüyüşü bir devinkinden daha etkiliydi, konuşması sihirliydi. Abisi sadece milli görüşü benimseyip diğerlerinin aksine kendini bu davaya adamazken Kürşat Bey'in yürüdüğü tüm yollardan onun izini takip ederek ilerlemeye başlamıştı Alp.

Sırf bu yüzden bile babasının kendisini bambaşka yerlerde görmek istediğini biliyordu. Alp ise şimdi kalkmış adamın inandığı tüm değerlere zıt bir şey söylüyordu. Bir erkeğe aşık olmak mı? Babasının sıkılan tek şeyi yumrukları değildi muhtemelen. Hayalinde Alp'i teşkilat başkanı olarak görmek varken oğlunu bir erkekle el ele görmeyi kabullenemezdi. Kafayı yemek üzereydi. Ağlayamıyordu, gülemiyordu, yaşadığını dahi hissedemiyordu. Önündeki duvar bile ondan daha canlıydı muhtemelen.

Sadece babasını düşünerek geçirdiği saatler sonunda odası karanlığa boğulurken kapısı çalındı. Ancak bir cevap vermeye mecali yoktu. Zaten kapıdaki kişi cevabını da beklememişti. Koridorun ışığı yatağına vururken karanlığa alışmış gözleri yandı. Gözlerini kapatarak bu hissi geçirmeye çalışırken annesi olduğunu tahmin ettiği kişinin kapıyı örtüp yanına yaklaştığını duydu.

"Alp?"

Cevap vermek istemedi. Hatta mümkünse babası konuşana kadar kendisiyle birlikte tüm dünya sussundu. Baş ucuna oturan kadın oğlu susmaya devam edince konuştu.

"Hiçbir zaman senin için baban kadar vazgeçilmez olamadım. Daha bebekken bile emzirdiğim anlar dışında ağladığında babanda daha kolay sustun. Düştüğün zaman kalkar kalkmaz babana koştun."

Sesindeki hüzün Alp'i de kıskıvrak yakalarken genç adam annesini bu denli kırdığını ilk kez fark ediyordu.

"Okulun ilk gününde beni değil de babanı istemiştin yanında. Ağladığında babanın kollarında sustun, güldüğünde en çok babana baktın."

Bunların hiç sırası değildi çünkü Alp zaten kendini kötü hissediyordu. Bir de annesini üzmüş olmak hiç iyi gelmeyecekti.

"Ama ben seninle hep gurur duydum oğlum. Babana olan hayranlığından tut davana olan bağlılığına kadar, hatalarını telafi edişinden küçücük yaşından itibaren hep adil oluşuna kadar her şeyinle gurur duydum."

Saçlarına elini koyup usul usul okşadı. Elinin her hareketiyle oğlunun gönlünden bir şeyler akarken devam etti.

"Ve oğlum bugün bir kez daha gurur duydum seninle. Çünkü aşkına sahip çıkacak kadar yürekli, her şeye rağmen dürüst olacak kadar doğru bir evlat herkese nasip olmaz."

Saçlarındaki ellerine dudakları da eşlik ederken Alp'in donmuş kalbine de ruhuna da bir sıcaklık yayıldı.

"Baban ne düşünür bilmiyorum ama sen benim en büyük gururumsun. İyi ki benim evladımsın."

Galiba bugüne kadar sadece babasına hayran olmakla hata yapmıştı. Çünkü annesi herkesten daha mükemmeldi. Bunu çok geç görmüş olmak canını yakarken yavaşça annesine döndü. Elleri hala saçında olan kadının kucağına başını koyarken söyleyecek bir şeyler aradı ama yoktu.

"Anne..."

İşte bu kelime tüm duygularını anlatıyordu. Küçük çocukların en acı çektikleri anda yanlarında bile olmayan annelerine nidası gibiydi bu sesleniş. Tüm sancısını, derdini, çaresizliğini, ümitlerini, kırıklarını ama en çok da muhtaçlığını barındıran bu söz saatlerce konuşmaya bedeldi belki de.

"Annen kurban olsun sana."

Ve küçük çocuğun yakarışına derman olan tek cümle. Hayatınızdaki kimsenin sizin için kendini feda edeceğine bir cümleyle inanmazdınız. Kimse yaralarınızı birkaç kelimeyle iyileştiremezdi. Bu mucize sadece annelere özeldi.

"Anne, çok canım yanıyor."

Alp'in başına kollarını saran kadın oğlunun yüzüne sayısız kokulu öpücüklerini kondururken genç adam hissettiği geçici huzura bıraktı kendini. Tam bu anda ağlamayı bekledi ancak pınarları kurumuştu, akmamaya yeminliydi.

"Ata ile yâr arasında kalmak kime kolay olmuş ki sana olsun oğlum?"

Alp'in yanaklarındaki dudaklar kıvrılırken genç adam annesini neyin gülümsettiğini merak etti.

"Kürşat ile Emre arasında kalmak ise diğer her şeyden daha zor olmalı."

Alp, sevdiği adamın adını duyunca bile midesinde burkulmalar hissederken annesinin anlamış olmasına şaşırmadı. Sonuçta anneler diğer insanlar gibi kör değillerdi. Ama en çok evlatlarını görür, her şeyden daha fazla onları hissederlerdi.

************

Hiç bir şeylerin eksikliğini hissederek uyandığınız oldu mu? Sanki bir uzvunuz sizden kopmuş gibi, bir şeyler ters gidiyormuş gibi huzursuzca yatağınızdan sıçradığınızı hatırlıyor musunuz? İşte Emre tam öyle bir halde açtı gözlerini. Hiçbir şeyi algılayamadan Alp'in yatakta bıraktığı boşluğu fark etti. Hızlıca yerinde doğrulurken kendisini bu kadar telaşlandıran şeyin ne olduğunu düşünemedi. Sadece Alp'in her zaman ondan sonra kalkarken şimdi yataktaki yerini soğutacak kadar erken kalkmasını anlamlandıramadı.

"Alp?"

Herhangi bir cevap alamazken yataktan kalkıp yerdeki baksırını giydi. Bu sırada odayı tararken sadece kendi kıyafetlerini görünce kaşlarını çattı. Dağılmış pijamalarını aceleyle üstüne geçirirken banyoya yürüdü. Giymeye çalıştığı pijamasına takılırken düşmekten son anda kurtuldu. Kapısı açık olduğu halde yine de emin olmak için baktığı banyoyu boş görünce "Alp," diye seslenerek koridora çıktı. Onu karşılayan ölüm sessizliği olurken kendine hakim olamadan tüm odaları gezdi. Yoktu, hiçbir yerde yoktu.

Elinde olmadan telaşlanırken yatak odasına koştu. Komidinin üstündeki telefonunu alırken aklındaki tek ismi aradı. Sevgilisinin numarasını bulur bulmaz yeşil butona bastı. Ancak kapalı olduğunu bildiren sesle iyice gerildi. Birkaç defa daha denediyse de aynı sonucu alınca durmuş olan beynini çalışmaya zorladı. Alp'i kime sorabilirdi?

Doğru ya Yavuz! Yavuz'u aramalıydı. Alp burada değilse mutlaka evinde olmalıydı. Arama tuşuna basıp kulağına yasladığı telefonun korkularını gidermesini umdu, neden korktuğunu bilmeden.

"Yavuz, Alp evde mi?"

Açılan telefonla saniye kaybetmeden konuşurken bir süre cevap alamadı. Karşı tarafın hareketlendiğini belirten hışırtılar ve ardından duyulan kapı sesi Yavuz'un bir odadan çıktığını gösteriyordu.

"Ben evde değilim ki. Hem Alp senin yanında değil miydi?"

Uykulu ses tonu sinirini bozarken duymak istediği bu değildi.

"Gece yanımdaydı ama şimdi uyandım hiçbir yerde yok. Sabahın köründe nereye gider bu adam?"

Yavuz'un esnediğini duyunca daha çok sinirlendi. Ulan Alp yoktu, farkında mıydı?

"Tamam ya, reisin bugün stajı vardı. Kesin oraya gitmiştir. Staja çok önem verir. Hazırlanmak için erken çıkmış olmalı."

Staj mantıklıydı ama Emre'yi hala huzursuz eden bir şeyler vardı.

"Bana niye haber vermedi o zaman? Hem telefonu da kapalı."

Yavuz'un cevabı ise Emre'yi delirtmekten öteye gidemedi.

"Sizin özelinizi ben nereden bileyim lan? Belki kızdı sana o yüzden haber vermedi. Hem şarjı da bitmiş olabilir. Bu kadar telaş yapma. Koskoca reise sabah sabah ne olmuş olabilir ki?"

Bu adamın gevşekliğini ona sokardı.

"Siktir git, beynini unuttuğun koyna gir."

Yavuz'un cevabını beklemeden telefonu kapatıp banyoya girdi. Hızlıca duş alırken aklını toplamaya çalışıyordu. Kumral puşt haklıysa okulda olurdu Alp. Ama yine de ilk olarak evine gidecekti, eğer orada değilse okula giderdi. Neyse ki sevgilisinin staj yaptığı okulu da sınıfı da biliyordu.

Son kez durulanıp havluya sarınarak yatak odasına geçti. Gardıroptan tipine bakmadan bir kot pantolon ve tişört giyip dış kapıya ilerledi. Vestiyerdeki siyah kot ceketini ve araba ile ev anahtarını alıp evden çıktı. Sakin olmaya çalışıyordu ama sebepsiz korkusu hiç ona yardımcı olmuyordu. Apartmandan çıkarken de arabasına binerken de aklı yerinde değildi. Kalbi gümbür gümbür atıyordu. Alp'in evine sürerken aracını trafiğin yoğun olmaması işine gelmişti.

Sonunda sevgilisinin evine vardığında arabasını park yerlerinde görmeyince onun burada olmadığını anlamıştı ama yine de kendini rahatlatmak adına apartmana girdi. Asansöre binip Alp'in evinin bulunduğu kata çıktı. Vardığı kapı önünde beklemeden zile basarken karşı tarafta bir hareketlilik var mı diye kulak kesildi. Zil sesi dışında katta en ufak bir ses duyulmazkan birkaç kez daha abandı zile. Cevap alamayınca mecburen gerisin geri arabasına döndü. Yeni durağı okuldu.

Alp'in kaldığı semtteki ilkokula elinden geldiğince hızlı ulaşırken güvenliğin büyük demir kapıyı açmasını beklemek bile zor geldi. Herhangi bir engelle karşılaşmadan girdiği okul ona öğrencilerin ne kadar güvende olduğunu bir an için sorgulattı. Ancak park ettiği arabasından inip okul binasına girerken aklının tekrar sevgilisine kayması zor olmadı. Koridorlarda birkaç görevli dışında kimsenin olmaması ders saatinde olduklarını yeterince anlatırken Emre bunların hiçbirini umursamadan karşısına çıkan ilk öğrenciye sordu.

"3-C sınıfı nerede?"

Saçlarını iki örgü yapmış olan küçük kız kocaman adama başını tamamen geriye yatırarak bakarken gözleri kocaman açılmıştı. Hayatında gördüğü en uzun adamlar televizyondaki basketçilerdi. Acaba bu abi de basketbolcu muydu?

"Üst katta, sağdaki koridorun sonunda."

Ayy arkadaşı Zeynep de o sınıftaydı. Yoksa bu abi stajyer öğretmenleri miydi? Keşke Zeynep'in yerinde olsaydı. Giden uzun abinin ardından hayranlıkla bakarken küçük kız Emre'nin ruh halinden tabi ki habersizdi. Uzun genç küçüklere göre yapılmış basamakları dörder dörder atlarken kısa sürede merdivenlerin sonuna varmıştı. Öğrencinin tarif ettiği sınıfa varınca kalan son akıl kırıntısının yönlendirmesiyle kapıyı çaldı.

"Gir," sesiyle beklemeden sınıfa dalarken öğrencilerin şaşkın bakışları altında sıraları taradı. Aradığını bulamazken kadın öğretmene döndü.

"Hocam rahatsız ediyorum ama stajyer öğretmen Alp bugün geldi mi?"

Kadının sorgulayan bakışlarının hedefi olurken cevabı bekliyordu sabırsızlıkla.

"Hayır, gelmedi. Bir problem mi var?"

Aldığı cevap boynuna yağlı bir urgan geçirirken başını bilinçsizce sağa sola sallayıp geldiği gibi ansızın çıktı sınıftan. Boğazı  o iple gerçekten sıkılıyormuş gibi hissederken bakması gereken birkaç yer daha olduğunu kendine hatırlatıp rahatlamaya çalıştı. Ama oralarda da bulamazsa ne yapardı bilemiyordu.

**********

Yoktu, yoktu, yoktu, yoktu, yoktu.... Alp hiçbir yerde yoktu. Okulda, teşkilatta, Batak'ta, ağaç evde... Aklına gelen hiçbir yerde yoktu. Hatta Ahmet Hoca'nın evine bile uğramıştı ama sanki yer yarılmış da yerin dibine girmişti. Son çare olarak beraber geldikleri kamp alanına bile bakmıştı ama tabi Alp'e ait olabilecek çöp bile bulamamıştı.

Alp'i arayıp da göremediği her yerde boynuna geçirilen yağlı urgan biraz biraz sıkılmış ve sonunda nefesini kesmişti. Canı yanıyordu, gözleri yaşarıyordu. Alp ona haber vermeden bir yere gitmezdi. Kötü bir şey olmuş olma olasılığı kaçtı? Kolay kolay reisin başına bir şey gelmezdi biliyordu ama bu yine de korkmasına engel değildi.

Arabasında kendi karbondioksitinden başka bir şeyi soluyamadığını hissederken sola çekti aracını. Durdurduğu arabadan telaşla inerken hayali ipten kurtulmak ister gibi boğazını sardı büyük elleriyle. Kendini kaldırım kenarına atarken başını kaldırıp nefes almaya çalıştı. Başarısız birkaç denemenin ardından karanlık gökyüzüne bakarak güçlü bir soluk çekti içine. Böyle kendini kaybederek Alp'i bulamazdı.

Sakinleşme çabaları gökyüzündeki çok az görünen yıldızlarla başarıya ulaşırken aklında Alp'ten başkası yoktu. Düşünmeliydi, iyi düşünmeliydi. Sevgilisini ondan iyi kimse tanıyamazdı. Mantıklı olabilirse onu bulabilirdi. Gözlerini yıldızlardan ayırmadan Alp'le yaşadıkları son zamanları ve onun tavırlarını gözden geçirirken aklına giren sinsi fikirle kalbi korkuyla daha hızlı atmaya başladı. Hayır, Alp hayır! Lütfen bunu yapmamış ol.

Tüm gün yaşadığı toplam korkuya denk bir korku alırken Emre'yi titreyen elleriyle cebindeki telefona ulaştı. Gün boyu aradığı sevgilisini tekrar ararken genç adamın bu kez açmasını diledi. Ancak yine cevap alamazken aklına gelenin başına gelmemesini umarak son çare olarak gördüğü numarayı tuşladı.Çalan telefonu kulağına götürürken açılmasını beklediği saniyeler ölüm gibi gelmişti.

"Alo?"

Yazın numarasını aldığı Bengi'nin tereddütlü sesi içindeki korkuyu beslerken boğazını temizleyip zorlukla konuştu.

"Bengi, abin orada mı?"

Biliyordu, Alp'in orada olduğunu biliyordu. Keşke hiç anlamasaydı ama maalesef gerçek olduğundan emindi.

"Evet abi. Telefonu ona vereyim mi?"

"Lütfen."

Genç kızın hüzünlü ve tereddütlü sesi içindeki korkuyu beslerken karşı taraftan duyulan adımları ve çalınan kapı sesini dinledi bir süre.

"Abi, Emre abi telefonda," genç kızın boğuk duyulan sesi ahizeden uzaklaştığını gösterirken bir süre daha karşı tarafı dinlemekle yetindi. Son kez kapanan kapının ardından duyduğu hırıltılı nefesler az önce aldığı tüm oksijeni damarlarına tıkarken gözleri sulandı.

"Alp'im lütfen düşündüğüm şeyi yapmadığını söyle."

Yalvarır gibi çıkan sesi Alp'ten yükselen hıçkırıkla kesilirken onun ağladığını anladı. Sevdiği adamın ağlayışıyla gökyüzündeki tüm yıldızlar karanlığa yenildi. Alp'ten akan her damlaya eş damlalar kendi gözlerinden de dökülürken ona bunu yaptıranın kendi oluşu tüm cezalardan daha ağırdı.

"Emre, dayanamıyorum."

Güçsüz çıkan ses tüm hücrelerinde işlevsizliğe neden olurken kilometrelerce ötedeki adamın acizliği, acısı, gözyaşı telefonla ona ulaşmaya çalışan genci yaktı. Dünyanın en kısa ama en acı konuşması gecenin bir vakti bu iki genç arasında geçerken Emre sadece ölmeyi diledi.

Alp'e bunu yaptıran aptal olmaktan duyduğu utanca onu sarıp gözlerindeki yaşı silemeyecek olduğu gerçeği eklenirken asfalt kadar karardı kalbi. Tek farkı üstünden geçen tonlarca ağırlıktaki araçlar değil sonsuz yükteki acılardı.

~~~~~~

Son 3!

Continue Reading

You'll Also Like

673K 54.7K 21
[TAMAMLANDI] Sivas'tan adam çıksa iti meşhur olmazdı.
268K 14.5K 33
Evren: Bana aşkını itiraf et artık Motorcu: Sen bana ettin mi? Evren: Nabzım seksenle kalbim tek senle atıyor bebeyim Motorcu: Neyin neyin? Evren:...
9.2K 1.1K 4
Kader diye bir şey yoktu. Kader, asıl yönetimi bilmeyen insanları kandırmak için uydurulan rivayetten başka hiçbir şey değildi. Kimsesiz doğan çocuk...
20.8K 2.5K 70
Beomgyu: NE OLDU YİNE Mİ!!? Sabır çekiyorum sayende Ya ben sana ilk defa yazıyorum şunun şurasında Yine ne oldu derken!? Taehyun: Olabilir. Beomgyu: ...