Benimle Evlenir Miyim?

By animecikertenkele

128K 10.2K 12.5K

Yasaklı bir bölgedeki bir bank maddi sıkıntılar yaşayan, son işini de batırmış olan Laçin'i ve kötü bir haber... More

0.1 "Bebek..."
0.2 "Kabulleniş..."
0.3 "Teklif..."
0.4 "Mutlu Eden Şey..."
0.5 "Balık..."
0.6 "Aptal..."
0.7 "Arzulamak..."
0.8 "Kıskançlık..."
0.9 "Ben çok üzgünüm..."
1.0 "Seni seviyorum.."
1.1 "İtalya..."
1.2 "Ellerim.. "
1.3 "Dönüş..."
1.4 "Ayrılık..."
1.5 "His..."
1.6 "Mutlu... Ama son değil."
1.7 "Kontrol..."
1.8 "Haber..."
1.9 "Yüzük..."
2.0 "Anne..."
2.1 "Açıklama..."
2.2 "Erkek...
2.3 "Gurur..."
2.4 "Sona Yakın..."
Yeni
Final | part.1
Final | part.2
Özel Bölüm 1

0.0 "Tedavi..."

16.6K 720 1.5K
By animecikertenkele


Benimle Evlenir Miyim? Evet yazım hatası yok, kitabın adı bu.

BU KİTAP BAŞLI BAŞINA BİR İRONİDİR, PEK CİDDİYE ALMAYINIZ

Bu kitapta yetişkin içerik yok.

Bed boy yok.

Good girl yok.

Lunapark yok, pammıh şeker hiç yok.

18 yaşında saf bir ergen hiç yok.

Barlarda herkese söven bir kız da yok.

Başladığınız tarih ➡️

Yorum yapmayı, oy vermeyi ve beni takip etmeyi unutmayın ❤️

***

|Kimya

"Bu sefer sahiden ölebilirdin! Ben çok korktum seni aptal!" Artık alışık olduğun hastane kokusu, bana kendi evimin kokusunu aratmaz iken derin bir nefes verdim. Eda'nın ağlayarak söylediği şeylere ilk defa hak verdim. Bu üçüncü oluyordu. Bu sefer gerçekten ölebilirdim. Üç kere ölümden dönmüş birisi olarak bu tepkiye alışık olduğumu söyleyebilirdim. Bu hastane benim evimdi. Vale artık arabamı personel aracı kabul ediyordu, bu durum ilk başta canımı sıksa bile insan alışmak zorunda kalıyordu.

Kapının açılması ile gözlerim kapı ile buluştu. Ömer bana buruk bir gülümseme ile bakıyordu. Yanıma geldi ve elimi tuttu. Ömer benim doktorum, aynı zamanda yakın bir dostumdu. Tedavimle çok yakından ilgileniyordu. Üçüncü kez kalp krizi geçirmem onun da planlarında yokmuş gibi görünüyordu. Resmen Polat Alemdar'a meydan okumanın cezasını çekiyordum. Sahi, Allah'ın tüm belaları beni buluyordu.

"Nasıl hissediyorsun?" diye saçma bir soru sorduğunda alayla gülümsedim. Ağrıyan kolumu umursamadan doğrulmaya çalıştım. Eda ve Ömer'in sert bakışlarını yakalandığımda ise vazgeçtim. "Süperim." diye mırıldandım.

"Bu senin için biraz-" Bana alıştıra alıştıra söylemeye çalıştığı şeyi uzatmamasını diledim. Önce dedem daha sonra babam... Biz de genetikti bu kalp hastalıkları, çok küçükken bunun olabileceğini biliyordum ve kendimi alıştırmıştım. Onun için daha fazla beklemeye niyetim yoktu, ölmek istemiyordum.

"Bir kez daha olamaz. Dördüncü kez... Buna kalbin dayanmaz Kimya." Kalbin dayanmaz derken açık açık ölürsün da diyordu. Eda'nın gözyaşları tek tek dökülürken onun ağlaması benim de canımı sıkıyordu. Yaşım itibariyle üç kez kalp krizi geçirmem bana bir gelecek vaad etmiyordu.

"Kök hücre tedavisine başlamak gerekiyor." Ömer'in dediği şeyle kaşlarım merakla havalandı. Kök hücre tedavisinin kalp krizini önlemek ile ne gibi bir bağlantısı olabilirdi, merak konusu. "Ne?'' dedim şaşkın bir şekilde. O an dudaklarımdan dökülen tek kelime buydu. Daha fazla konuşacak gücü kendimde bulamadım.

"Bir bebek sahibi olmalısın. Ama itiraz etmeden önce di-" demesine kalmadan sert bir şekilde reddetmeye hazırlandım. Bir bebek benim iş hayatıma kesinlikle ayak bağı olurdu ve ben bebeklerden nefret ederdim. İş hayatımda bana engel olacak, özel hayatımın tam içinde olacak bir bebeği kabul edemezdim.

"Hayır. Bir bebek gelecek planlarımda yok." Her şeyi, şu hayattaki her şeyi, her saniyesine kadar planlı olan bir kadın olarak bu bebeği kabul etmiyordum. Dördüncü kez kalp krizi geçirmek, kök hücre tedavisi, bir de bebek... Bunlar planlarıma çok aykırı!

"Kimya saçmalama! Ömer'i dinle, böyle giderse planlayacak bir geleceğin olmayacak!" Eda'yı ilk defa bu kadar sinirli görüyordum. O aptal, küçük velet benim geleceğim olacağına, hiç olmamalıydı. Ben her yerde ilgi çeken ve fazlasıyla göz önünde bir kadındım. Onlar bunu bilmelerine rağmen nasıl bu teklifi yapardı, aklım almıyordu. Her şeyden önce ben anne sıfatına yakışmıyordım.

"Bak, kök hücre tedavisi kalp krizi geçiren hastalara uygulandığında, verilen bu hücreler kalbin hasarlı kısmına yerleşerek kalp kası haline geliyor ve kalp fonksiyonlarını düzeltiyor. Her seferinde o kadar ağır krizler atlatmadın, kabul, ama bu sefer seçim şansın yok." Daha çok merak ettiğim konu ise kök hücre ve bebeğin arasındaki bağ idi. Başka bir yolu olmalıydı!

"Bebek ve kök hücrenin alakası ne? Başka tedavi yöntemi yok mu? O küçük velet beni iyileştirebilecek mi?" Sahi, üç kez kriz geçiren bir kalbi, nohut tanesi büyüklüğünde bir velet iyileştirebilir miydi?

"Fetal hayatta bol miktarda kök hücre bulunur. Bu kök hücreler annenin kan ve dokularına nüfuz eder. Yıllarca hatta ömür boyu bile seni koruyabilir o nohut tanesi!" Ömer coşkulu bir şekilde anlatıyordu ve bu Eda'nın gaza gelmesine yetmişti. Karnımda bir velet taşırsam mide bulantıları, baş dönmeleri gibi sorunları çekip içki ve gece hayatına veda etmek zorunda kalacaktım. Bir bebek fedakarlık isterdi ama ben o bebeğe fedakarlık yapabilecek kadar yüce ruhlu bir kadın değildim.

"Bir bebek eğer doğacaksa, iyi bir dünyada, iyi bir aile içinde olmayı tercih eder. Ben o minik velede bunu yapamam." dediğimde Ömer'in umutlu bakışları yerle bir olmuştu. Bir an, gerçekten bunu kabul edebileceğimi düşünmüş olmalıydılar. Ama bu bebek doğar doğmaz ben onu gözden çıkarmış olacaktım. Anne olmaya, hobilerimden vazgeçmeye hatta hayatımdan vazgeçmeye hiç niyetim yoktu.

"Ama aynı zamanda çok dikkat etmen gerekir. Hamile kalacaksan devamlı hastaneye gelmen gerekiyor, bebek için teh-" Susması için elimi havaya kaldırdım. Böyle bir şeyin olmasının imkanı yoktu. Resmen saçmalık, kendi sağlığımı geçtim bir de o bebeğe de dikkat etmeliymişim. Onunla uğraşacak kadar güçlü hissetmiyordum kendimi.

"Ölecek olsam bile, ha-yat-ta olmaz!" Üzerine basa basa, heceleyerek söylediğim şeylere karşılık Ömer kaşlarını çattı. Gitmek için ayağa kalktığı zaman Eda'ya el salladı ve bana döndü. Ellerini beyaz önlüğüne soktu.

"Unutma Kimya. Dördüncü kez aynı hataya düşme lüksün olmayacak."

***

|Laçin

"Nasıl böyle bir aptallık yaparsın?! Hisselerin değerini ne kadar düşürdün, haberin var mı? Elimde ne var, ne yoksa satmak zorunda kalacağım!" Başımı derin bir nefes vererek öne eğdim. Suçum yoktu, tamam belki biraz aptallık etmiştim ama bu işe girerken bunların olabileceği aklımın ucundan bile geçmemişti.

"Sana yemin ederim o uyuşturucuyu kullanmadım!" dedim. Fakat onun vereceği tepki meçhuldu. Babam inanmak konusunda zorluk çekiyordu. Şirketinin hisselerinin yerlerde olması onu sinirlendirmeye yetiyordu. Aynı zamanda elinde tek kuruş parasının kalmamasından korkuyordu. Açık açık bana oynanan bir oyundu bu. Dışarıdan bakınca sahiden bu işle bir alakam var gibi görünüyordu.

"Baba, ben sigara bile içmiyorum, bilmiyor musun? Bana inanman gerek. Evdeki boruların hepsine uyuşturucu saklayacak kadar zeki bir oğlun yok, sen de biliyorsun." Gerçekten bunu yapan her kimse zeki biriydi. İnsanın aklına gelmeyecek yerleri adeta bir depo gibi kullanmıştı. Ve ben de kırk yılın başında bir şeye elimi atmıştım, onu da sıvayıp azar işitmeye hazırlanmıştım.

"Kardeşinin okulu ne olacak, annenin ilaçları? Bizim şu an bunu karşılayacak lüksümüz yok Laçin! Ne yaparsan yap, beni bu çukurdan çek, çıkar." demesiyle omuzlarıma binen yükü hissettim. Henüz gençliğimin baharında, hayatımı yaşayamadan, iki-üç mekân göremeden beş parasız kalmak istemiyordum. Yaşıtlarımın hepsi baba parasının içinde yüzerken ben sönüp kalmaktan nefret ediyordum.

"Bana biraz zaman tanı baba. Hepsini halletmeye çalışacağım. Sadece üç ay, tamam mı? Kanıtlayacağım. Yeniden başlarız. Eskisi kadar iyi olmaz ama bir yolunu bulurum. Her şeyimi ortaya koyacağım, inan bana. Senin yaptığın gibi!" Babam gerçekten başarılı bir iş adamıydı. Benim yaşlarımda şirketini kurmuş, ileri seviyeye getirmişti ve ben onun kaç yıllık emeklerini mahvetmiştim. İlk duyduğunda kıçıma tekmeyi basmış, iki gün sonra açıklama izni vermişti. Açıklamamı duyunca yeniden kovmuş, iki günün ardından yeniden çağırmıştı. Büyük bir örüntü ile devam ederken iki gün sonra nerede olacağımı düşünüyordum. Bana sadece biraz (!) para ve ispat gerekiyordu. Kötü yola düşmeden nasıl para kazanacağımı bulmam gerekiyordu.

"Pılını pırtını topla. Maketlerini de almadan defol git." demesiyle gözlerim sanki mümkünmüşçesine daha çok açıldı. Bu mümkün değildi. Babam cidden bunu yapabilir miydi? Hızla yanına yaklaştım ve kolunu tuttum.

"Baba o maketler beş para etmez. Onlara yıllarımı verdim, nasıl bir anda vazgeçmemi söylersin! Asla satmam." Küçük bir çocuk edasıyla yakındım. Onda pek etki göstermediğini bakışlarından anlıyordum ama dik durmalıydım. Aksi takdirde iki gün sonra döneceğim bir babam olmayabilirdi.

"Ben de o şirkete yıllarımı vermiştim Laçin! Ama sen tek bir hamleyle her şeyi berbat ettin. Ve şimdi biz senin adam yerine koymadığım o beş paraya muhtacız, anladın mı?" Sıkıntıyla derin bir nefes verdim. Elimle bıkkınlıkla saçımı çekiştirdim. Benim öyle ya da böyle bu işten sıyrılmam gerekiyordu.

***

|Kimya

"Senin çocuk yapman gerek." Eda'nın defalarca söylediği şeye karşılık gözlerimi sinirle yumdum. Kaç kez reddettiysem de dinlemiyordu.

"Ben uzun ilişki kadını değilim, benimkiler sadece takılmak için." dediğimde gözlerini devirdi. Ömer'in kök hücre tedavisini önermesinin üzerinden bir hafta geçmişti ve şu an evimdeydim. Kontrollerim aksatmadan yapılıyordu ve hâlâ şu tedavi işini düşünmemi istiyorlardı.

Çocuk yapmam... Biraz zordu. Hiç birisiyle ciddi ilişkiye girmemiştim. Hepsi kesinlikle tek gecelikti. Magazin dünyasının, çevremdeki insanların hastalığımdan haberleri olsa bu itibarımı zedelerdi. Kahretsin ki bebek, parayla çözebileceğim bir durum değildi.

"Senin kadar zengin olsam var ya..." dedi ve elini salladı. Kimya Seçiler imzalı elbiseleri giymek her genç kadının hayali idi. Bunu bilmek gurur veriyordu. Ama Kimya Seçiler'in bulunduğu pozisyonda olmanında zorlukları vardı.

Eda ayağa kalktı ve omuzlarımdan tutarak odamdaki aynanın önüne sürükledi beni. Her aynanın karşısına geçtikçe bu kadar seksi ve güzel olmama hayretler ediyordum. Allah özene bözene yaratmış dedikleri ben olmalıydım. Kusura bakmayın, mütevazı olacak kadar iyimser bir kadın değilim.

"Aynaya bak ve kendine sor Kimya. Seninle evlenmek isteyecek kaç adam vardır, biliyor musun? Senin tam tamına yedi milyon takipçin var kızım!" demesiyle evlenene kadar kimsenin bu kızı dolandırmaması için dua ettim. Her şeyin parayla ve şöhretle hallolacağını zannediyorsa çok yanılıyordu. Bu hiçbir zaman öyle olmazdı.

"Evlenecek erkek çok. Lakin biliyorsun ki hepsinden çocuk yapılmıyor." dememle ikna olamayacağımı anladı. Ben aynaya bakıp yaşımı hiç göstermediğimi düşünürken o da beni ikna etmek için bir şeyler arıyordu. Sarı saçlarım, mavi gözlerim, güzel fiziğim ve ismim... Bebek yapmak için yeterli miydi sahiden?

"Evlenmek planlarımda yok ama bir saat yedi dakika elli altı saniye sonra dışarıda işlerim var. Ve sen benim çoktan kırk dokuz dakikamı hiçe saydın. Ve unutma Kimya Seçiler kolay yetişmiyor." dedim ve güldüm. O da bu hareketime sinir olmuş gibi görünüyordu ama yapacak bir şey yoktu. Erkekler benim kullandığım, bazen para yedirdiğim varlıkların tekiydi. Hiçbiri benim ona vereceğim bir bebeği haketmiyordu. Ona bir bebek vermek demek, ömür boyu o adamın bana dilenmesi demek.

"Kimya dediklerimi iyice düşün, aynaya bak ve fısılda! Defalarca kendine evlenme teklifi et, emin ol iyi gelecek!" dedi ve sarılmak için kollarını açtı. Bu kızın iflah olamayacağını anladığımda sarılmasına karşılık vermek için kollarımı açtım. Ona bir adım attığım sırada pişkince gülümsedi. "Sarılmak için ve verdiğim tüm desteklerden dolayı Kimya Seçiler'den üç çeşit elbise kazanmaya hakkım oldu bence. Öyle değil mi?"

"Hiç değişmeyeceksin."

***

|Laçin

"Bana yüz çeviremezsiniz!" Elimdeki telefonu sıkıca kavradım. Dostlarımdan hatta dostum sandıklarımdan düşük bir meblağ rica etmekten başka hiçbir şey yapmıyordum. Birbirimizi yıllardır tanıyorduk ve bana sırtlarını dönüyorlardı. Resmen inanılır gibi değildi.

"Kusura bakma Laçin ama bu sefer fena haldesiniz. Ali Ağaoğlu gelse kurtulamazsın bu sefer." demesiyle alayla bir kahkaha atıp telefonu yüzüne kapattım. Bu aradığım yedinci kişiydi ve hiçbir gelişme yoktu. Yanımda bavul, diğer elimde cebimdeki son parayla aldığım içki. İlk defa içtiğim için ilk yudumda kafayı bulmuş gibiydim. Tam olarak bilincimi kaybetmesem de kafam allak bullaktı.

Duyduğum sesle birlikte zar zor kafamı kaldırdım. Yanımdaki bankta oturan kadın kendi kendine konuşmaktan pek hoşnut değil gibi görünüyordu. Üzerinde şık, hoş ve seksi bir elbise vardı. Salık dalgalı saçları vardı. Tam net göremiyordum, sarhoş olmanın etkisi ve gözlüğümü bile almadan evden çekip gitmemin bunda büyük bir etkisi vardı.

"Benimle evlenir miyim?" Kendi kendine sorduğu soruya büyük bir kahkaha attım. Bu ne kadar saçma bir soruydu böyle? Yokluk mu çekiyordu yoksa egoist miydi, pek bir fikrim yok. Benim ona güldüğümü farketmesiyle gözlerini alayla bana çevirdi. Mavi gözlerini üzerime dikmiş olması beni bir suçlu gibi hissettirdi.

"Sen de kimsin de benimle alay etme hakkını buluyorsun?" demesiyle ciddi bir hâle büründüm. Böyle bir kadınla karşılaşacağımı bilsem içmezdim. İddialı konuşmasından ve giyiminden önemli biri olduğunu anlamıştım ama kim olduğunu seçememiştim.

"Seni gördüğüme çok memnun oldum. Benden daha sarhoş insanlar da varmış." deyip gülmeye başladım. Bu onu daha çok sinirlendirmiş olacaktı ki kalkmak için yeltendi. Gitmesini istemiyordum. Tüm geceyi yalnız geçirmek sıkıcı olacaktı.

"Sarhoş falan değilim. İçkiye dayanıklıyımdır, bazılarının aksine hiçbir zaman bankta içecek kadar düşmedim." Sahiden bu kadın kimdi? Zengin olduğunu sanmıyordum, olsa burada takılmazdı. Bilirsiniz birkaç gün öncesine kadar ben de zengindim.

"Öyleyse neden kendine evlilik teklifi ediyorsun?" dememle yüzündeki sinirli ifade kayboldu ama hâlâ ciddi bir ifadesi vardı. Yeniden kalktığı yere oturdu. O da efkârlı görünüyordu.

"Sahiden beni tanımıyor musun?" dedi ve yüzünü gösterdi. Tanınmış biri olduğuna şimdi emin oldum. Biraz uzakta olduğu için yüzünü tam seçemiyordum. Hangi akla hizmet gözlüklerimi yanıma almamıştım ki?!

"Hayır, tanımıyorum." dedim pek emin olmasam da. Umarım bu cevap yanlış sonuçlara yer vermezdi. Kollarını birbirine bağladı ve derin bir nefes verdi. Hava soğuktu bu nedenle konuştukça ağzımızdan buhar yayılıyordu. Ben de o buhar yayılana kadar konuşmasını bekledim.

"Sevindim, yani beni tanımayan biri olduğuna." Bunu demesi hafif tebessüm etmeme neden oldu. Neden bunu demişti ki? Herkes tanınmayı isterdi.

"Anlatmak ister misin? Sabaha unutacağıma yemin edebilirim. İlk defa içiyorum." dememle sırıttı. Onun hafif sırıtışı hoş bir kahkahaya dönüşürken onun da sarhoş olabileceğinden şüphelendim.

"Hadi ama! En fazla ne derdin olabilir ki?! Baksana benimki kadar fazla mı derdin var? Sokaktayım ve beş parasızım!'' dememle bana aşağılayıcı bir bakış attı. Yanımda duran valize baktı ve önüne döndü. Onun baktığı yöne baktığımda şaşkınlık nidalarımı gizleyemedim. Aynı zamanda hayranlık.

"Çüş. Hangi Transformers hayranının lan o araba?" İstemsiz bir şekilde dudaklarımdan dökülen kelimeler, onda zafer gülüşü yarattı.

"Benim." demesiyle kaşlarım alayla çatıldı. Bu arabaya sahip bir kadının derdinin olması imkânsızdı! Ayrıca şu an Etiler'de gezmesi gerekirken, bu varoş semtte kendine evlenme teklifi ediyordu. İşte şimdi bu kadının deli olduğuna inanmıştım.

"Bu arabaya sahip olan birinin ne tür bir derdi olabilir ki?" dedim ve içmeye devam etti. O ise donuk bakışlarını tek bir noktaya sabitledi. Şu an konuşmasını çok istiyordum çünkü merak ediyordum. Neden mutsuzdu? Hem de böyle bir arabası varken?

"Ölüyordur belki." diye mırıldanması ile aptallığıma lanet ettim. Bu ihtimal bir kez olsun aklıma gelmemişti. Bu kadar zenginse bunun da bir çaresi vardı elbet.

"Neden?" diye sormaktan kendimi alamadım. Ona bunu sorarken aklıma annemin hastalığı geldi. Bir an önce parayı bulup onun ilaç parasını da ödemem gerekiyordu. Sadece bir geceliğine bunu da unutmak istedim. Şimdilik önceliğim kalacak yer olacaktı.

"Üç kez kalp krizi geçirdim. Dördüncüsüne kalbim dayanmazmış" dediğinde dudaklarımla buluşan içkiyi püskürttüm. Bu kadın sahiden üç kez kalp krizi geçirip köşeden mi dönmüştü?!

"Nasıl?" diye sormamla omuzlarını bilmem dercesine yukarı kaldırdı. "Genetik bizde. İlk defa yirmi üç yaşında daha sonra yirmi altı şimdi ise bir hafta önce işte." Henüz, çok genç ve güzeldi. Ölmesi... Yazık olurdu.

"Bunu tetikleyecek bir şey yaptığın oldu mu?" diye sordum merakla.

"On beş yaşımda sigaraya başladım. Doktorum günde bir sigaranın bile kalp krizini tetikleyeceğini söylüyor." demesiyle gözlerim yuvadan çıkacakmış gibi oldu. Bu kadın delirmiş olmalıydı. Hasta olduğunu bile bile kim, neden kendine bunu yapardı?

"İçmek için erken bir yaş değil mi sence de?" diye sordum tepkisini ölçmek istercesine. Umurunda olmadığını belirtmek için omuz silkti. "Oradan bakınca ölmek için yaşlı mı duruyorum?" demesiyle dudaklarım alayla kıvrıldı.

"Ölümün yaşı yoktur ki." dedim ve bu konunun dağılması için farklı bir soru sordum. "Bu senin hastalığın bir tedavisi yok mu?" diye sordum.

"Var ama bana uygun değil." demesiyle ister istemez sinirlendim. Her hastaya tedavi edilme şansı gelmezdi. Ama bu kadın büyük bir rahatlıkla reddediyordu. Resmen ölmeyi bekliyordu ve bu çok saçmaydı.

"Bu kadar zengin isen, ölmeyi isteyecek kadar ne yaşadın?" diye sormamla alayla bana baktı. Bir diğer adıyla küçümser bakışlar attı. "İnan bana sabah bunları hatırlamayacak olacağını bilmesen burada bir saniye bile durmazdım. Onun için şansını pek zorlama." demesiyle susmayı tercih ettim. Sabah bunları unutmak istemiyordum. Yatmadan önce bir kenara not almak iyi olacaktı. Ama yatacak yerim bile yoktu.

"Sana ne oldu? Evsiz, çaresiz ve fazla acınası görünüyorsun." demesiyle sinirlendim. Asıl acınası hâlde olan o idi. Ölümü göz göre göre kabullenmenin başka ne anlamı olabilirdi ki?

"Benim şirket battı ya. Hiç sorma derim. Elimizde ne var, ne yok hepsi satılacak. Babam da... Evden kovdu işte." Demek istesem de sustum. Anlatmaktan çekindiğim için fazla detay vermeden babamın beni borçlarım yüzünden evden kovduğunu anlattım. İşin içine uyuşturucuyu sokarsam bir dakika burada kalmazdı. O da bana inanmazdı. Babam bile inanmıyordu, yeni tanıştığım bir kadının unutma ihtimali yoktu.

"O da kötüymüş." dedi ve buruk bir tebessüm etti. Gülmek ona bu kadar yakışırken neden hep sinirli olduğunu anlamamıştım. Onun yerinde olsam yapacağım tek şey hayata sımsıkı sarılmak ve para yemek olurdu. Ayağa kalktı ve cebinden arabasının anahtarını çıkardı. Yeniden gözümün arabaya takılmasıyla uzun bir ıslık çaldım. Ben de bu arabaya sahip olmak istiyordum ama bilin bakalım ben de ne yok?

Güzel kadın çantasını açtı ve içinden bir kalem çıkardı. Elimi uzatmam için işaret verdi, ben de ne yapacağını anlamasam da uzattım. Elime kalemle bir şeyler yazmaya başladı.

"Bu gece bu adrese git. Kimya Hanım gönderdi dersen seni bir süre misafir edeceklerdir." Afallamıştım. Tepki de vermemiştim. Belki o adreste organ mafyaları vardı?! Nereden bilebilirdim?!

Ben bunları düşünürken o arabasına binip uzaklaştı, ben ise elimle uzun bir süre bakıştım.

***

Eveeeeet.

İlk bölüm nasıldı?

Bu kitapta ilk öpücüğü bile alınmamış olan masum bir erkek var, onun aksine playgirl zengin bir kadın. Bir kadının bunu yapmasını kaldırmıyorsanız link vereyim.
http://m.suudiarabistankonsoloslugu.com/istanbul-baskonsoloslugu/

Byü.

Continue Reading

You'll Also Like

85.7K 4.5K 24
Hayatımdaki şanslarını hepsini kullanmış olabilirim.Çünkü bunun bir tek böylece açıklması olabilir!. Sıkıntıdan telefonumdan rastgele numara sallarke...
7.9K 837 26
Kendi çektiğim fotoğrafları, yazdığım yazıları, düşünceleri, bakış açımı ve anılarımı biriktirdiğim kareleri içinde barındıran, anlık paylaşımlarımın...
18K 1K 16
(Biyo aile kitabı) 16 yaşında olan Asel Mina' nın cehhenemin den kurtulma hikyesi (Mizah ve argo kelimeler içerir) Alıntı *** Bana üsten üsten bakı...
14.1M 494K 63
İzmirli 19 yaşında bir genç kız... Babasının yüzünden daha doğru düzgün bir kez dışarı çıkamazken yine babası yüzünden bilmediği bir şehirde , bilmed...