Aşk'ı kıyamet

By Crazy_Mama_007

567K 32.3K 18.8K

Ünlü bir iş adamı ve bir hayat kadını... Olacak şey miydi? Yolları kesiştiğinden beri biliyordu olmayacağı... More

1.Hayatın sonu gibi...
2.Bilseydim!
3.Kimsiniz siz?
4.Yeni Hayat...
5. Huzur...
6. Ömer ve Ali
7. ÖMER VE MELEK
8. Ömer ve Melek Part 2
9. Arka Kapı!
10. Leyla'nın kararı
11.Bana Böyle Dokunma!
12. Hani Benim Gençliğim Anne Part 1
13. Hani Benim Gençliğim Anne Part 2
14.Otur Baştan Yaz Beni
15.Leyla'nın kaderi
16.Korunuyormusun?????
17.Hangimiz Düşmedik Kara Sevdaya
18.Sonun Başlangıcı...
19.Bir Sevmek Bin Defa Ölmek Demekmiş
20.İşte Gidiyorum
21. Neredesin Sen (Hakan & Bahar)
22. Leyla'nın Korkusu (Hakan & Bahar)
Anneler Gününe Özel (Gelecekten Bir Alıntı)
23. Sol Yanım Benim
24. Oysa Herkes Öldürür Sevdiğini
25. En Güzel Aşk Zor Olandır (Şeytan!)
26. Ben Ne Zaman Büyüdüm Anne
27. Yak Gel
28. Kalbimin Tek Sahibine
Duyuru!
29. Aşkın Bana Değdi Değeli (Huysuz ve Tatlı Kadın)
30. Acıyı Sevmek Olur mu!?
31.Anneler ve Evlatlar
32. Kim bu Leyla
33. Vay Yine mi Keder
34.Benim Hayatım
35. Kurşuna Gerek Yok!
Duyuru: Kuzumun resimleri
36. Gitme!
Duyuru Yeni Hikayemiz
37. Aşk'ı Kıyamet (Hayatın Sonu Gibi)
38. Gidiyorum Bütün Aşklar Yüreğimde
Aşk'ı Kıyamet İzmir Karakterler
40.Öf Öf!
Hadi Gelin Biraz Dertleşelim
41. Tuzak
42.Tuzak Part 2
43. Hoş Geldin Bebek
44. Son Mektup...
45. Herkes Yaralı!
46.Kader Diyemezsin!
47. Pişmanım!
48. Git
49. Hasretinle Yandı Gönlüm
50.Kalbimdeki Deniz
51. Emri Olur
52. Bitmeyen Sevda
53. Ben Yoruldum Hayat
54.Nenni Bebek Oy
55. Devlerin Aşkı
56. Aşıklar Şehri
57. Sevgilim
58. Kıyamet!
59.Ben Bir Adam/Kadın Sevdim (FİNAL)
Dudaklarında Arzu Kollarında Yalnız Ben

39.Yazımı Kışa Çevirdin (Yeni Hayat)

7.4K 498 423
By Crazy_Mama_007

Evet arkadaşlar yine ve yeni bölümle sizlerleyim. Artık hikayemiz bir İstanbul, bir İzmir'de geçtiği için, geçiş kısımlarını noktalarla ayırdım. İyi okumalar, umarım beğenirsiniz. Hatalarım varsa af fola.

"Oğlum nasıl doktor bey"

"Durumu stabil Hanife hanım, sadece uyanmasını bekliyoruz"

"Madem durumu iyi neden üç gündür uyanamıyor oğlum"

"Hanife hanım uyanamamaktan ziyade uyanmıyor oğlunuz"

"Ne... ne demek bu"

"Bakın Hanife hanım oğlunuzun aldığı darbeler az değil, bir çoğunu da kafasına almış tedavisini tamamlayabilmek için uyanmasını bekliyoruz ama oğlunuz uyanması gerektiği halde uyanmıyor. Daha doğrusu direnmiyor sanki. Başka diyebileceğim bir şey yok maalesef"

"Peki yanına girebilir miyim"

"Tabi ama sadece beş dakika" Tam Hanife hanım Ömer'in yanına girecekken arkasından duyduğu cılız sese döndü.

"Hanımım, birde ben görebilir miyim oğlumu?" Nergis anne gözlerinde yaşla sormuştu bu soruyu. Günlerdir karakol ve hastane arasında mekik dokumuş, şu yaşında hiç üzülmediği kadar üzülmüştü. Hanife hanım bu soru üzerine öfkeyle baktı Nergis anneye.

"Hangi yüzle gireceksin oğlumun yanına, sen hapislerde sürünecek olan oğlunun yanına git!"

"Yapma hanımım, Ali o kadar da suçlu değildi, haklı sebepleri vardı"

"Ali'nin suçu, o kadını abisine tercih etmesiydi"

"Ölü bir kadından bahsediyoruz hanımım, bu kadar acımasız olmayın"

"Olmayacak duaya bile isteye amin demiş, olmayınca da ölmeyi düşünecek kadar zayıf bir kadından bahsediyoruz" Bu sözlerle artık öfkelenme sırası Nergis annedeydi. Hanife hanımın gözlerinin içine baka baka söyledi sözlerini.

"Daha 16 yaşında hayatı karartılmış bir kızdan bahsediyoruz Hanife hanım! Leyla sizin kızınız gibi kuş tüyü yastıklara doğmamış, paradan başka bir şey düşünmeyen bir üvey annenin, küçücük yaşında ona tecavüz edip geneleve satan bir üvey babanın eline düşmüş" Nergis anne derin bir nefes aldıktan sonra devam etti sözlerine.

"Yine de çok güçlü bir karaktere sahipti Leyla ve inan o senin çevrendeki kibirden gözünün önünü bile göremeyen kızlardan çok daha fazla hak ediyordu mutlu olmayı" Bütün bu sözlerden etkilenen Hanife hanım yine de kuyruğunu dik tutma çabasındaydı.

"Ne yapabilirim ben mi ayırdım onları?"

"Sen ayırmadın belki ama bir kadın, bir anne olarak sarıp sarmalasaydın Leyla'yı o zaman belki Ömer'de böyle kolay vaz geçmezdi. O çocuk babası öldüğünden beri sizin için yaşıyor oysa siz ona bir mutluluğu bile çok gördünüz" Hanife hanım yine öfkeyle yaklaştı Nergis anneye.

"Git buradan Nergis, duydun mu git buradan!" Nergis anne çaresiz ve kırgın bir şekilde arkasını dönmüş gidiyordu ki Ömer'in odasında bir hareketlenme oldu. Koşarak gelen hemşirelerin ardından doktor da koşarak odaya girince, bir telaş sardı Hanife hanımı. Eli kalbinde oğlundan gelecek haberi beklerken, bir hemşirenin odadan çıkmasıyla korkarak sordu Hanife hanım.

"Ne, ne oldu oğluma?"

"Kötü bir şey yok Hanife hanım Ömer bey uyandı" Duydukları ile derin bir nefes aldı Hanife hanım

"Oğlumu görebilir miyim?"

"Şu an doktor yanında, çıktığında size bilgi verecektir"

............................

Leyla yeni evinde, yeni hayatında, yeni bir güne daha uyandı. Bu Leyla'nın bu şehirde son özgür günüydü. Yarından itibaren bir yandan Yusuf beyin yanında çalışmaya başlayacak, bir yandan da Üniversiteyi dışarıdan bitirmek için derslere başlayacaktı. kalkıp elini yüzünü yıkadıktan sonra, üstünü giyinip mutfağa geçti. Tam kendine kahve yapacaktı ki çalan zil sesi ile adımlarını kapıya yönlendirdi. Kapıyı açtığında gelenin Yusuf beyin kızı Deniz olduğunu görünce yüzüne kocaman bir gülümseme yerleştirdi.

"Günaydın Deniz gelsene kahve yapıyordum birlikte içelim"

"Yok Leyla abla, annem seni kahvaltıya bekliyor. Bende seni almaya geldim"

"Peki canım sen git ben geliyorum hemen"

Leyla aşağıya kahvaltıya indiğinde, Yusuf bey hariç herkes masada yerini almıştı. Gülizar hanım masanın başında, Deniz annesinin hemen solunda, ölen kızları Bahar'ın eşi Hakan bir sandalye boşlukla sağındaydı. Leyla Hakan'ın yanında ki sandalyenin Bahar'ın yeri olduğunu düşündüğü için, herkese günaydın dedikten sonra adımlarını Deniz'in yanındaki sandalyeye yönlendirmişti ki Gülizar hanım o sevecen tavrı ile seslendi Leyla'ya.

"Leyla kızım gel sen buraya otur" Deyip Hakan'ın yanında ki sandalyeyi gösterdi. Leyla şaşkınlıkla baktı Gülizar hanıma.

"Şey ben orası kızınızın yeridir diye..." Dediği anda masaya çöken hüzünle sözünün devamını getiremedi.

"Ben... ben çok özür dilerim" Gülizar hanım gözündeki yaşı sildikten sonra zorla konuşabildi.

"Evet orası Bahar'ımın yeri idi ama artık sende bizim kızımız sayılırsın, gel otur kızım" Leyla yine de endişeli bakışlarını Hakan'a çevirdi ama onun gülümseyerek sandalyeyi geri çekmesiyle kendisi de yüzüne yerleştirdiği gülümseme ile oturdu masaya.

"Anne babam neden hâlâ gelmedi" Denizin sorusuyla, yüzüne muzip bir gülümseme yerleştirdi Gülizar hanım.

"Bir misafirimiz gelecek onu bekliyor"

"Aaa kim gelecek ki?"

"Kemal gelecekmiş" Annesinin söylediği isimle gözlerini deviren Deniz ve hissettirmemeye çalışsa da bıyık altından gülen Hakan'ı görünce merakla sordu Leyla

"Kim bu Kemal merak ettim şimdi" Bu soruya Gülizar hanım cevap verdi.

"Şirket ve aile avukatımız" Bu sözlerin devamını Hakan getirdi.

"Ve gönlümüzde ki müstakbel damat adayımız" Tabi buna Denizin tepkisi gecikmedi.

"Hah daha çok beklersiniz" Hakan sesli bir kahkaha attıktan sonra Deniz'e takılmaya devam etti.

"Niye kız, çocuk hem yakışıklı, hem tahsilli, hem zengin, daha ne istiyorsun?"

"Hıhı hem de ukala, doğru daha ne isterim ki" Deniz'in yüzünü buruşturarak söylediği bu sözlerden sonra herkes gülerken Leyla burukça izliyordu bu güzel insanları. Buraya daha geldiği ilk günden sorgusuz sualsiz almışlardı onu içlerine, gerçi bu Yusuf beyin hiçte tanıdığı gibi olmamasından kaynaklanıyordu. Yusuf bey tam bir Osmanlı adamı idi. Sevgi dolu olmasına rağmen inanılmaz otoriterdi. Birde Mevlana aşığı bir adamdı, o yüzden değil miydi zaten kendisini bu kadar çabuk sahiplenip buraya ailesinin yanına getirmesi. Nasıl güzel derdi bir Mevlana sözü.

"Gel... Gel, ne olursan ol, gel! İster kafir, ister Mecusi, ister putperest ol, gel! Bizim dergahımız ümitsizlik dergahı değildir. Yüz kere tövbeni bozmuş olsan da yine gel!

Leyla'nın düşüncelerinden sıyrılmasına içeriye giren iki adam sebep oldu. Yusuf bey masanın başında ki yerini alırken, Kemal dedikleri çocukta herkese günaydın dedikten sonra Deniz'in yanında ki sandalyeye oturdu. Kemal, Hakan'ın dediği kadar vardı. Kara yağız çok yakışıklı bir gençti. Deniz bir kaç ay öncesinde Türk filmlerini aratmayacak bir gönül kırıklığı yaşamıştı ve bütün aile onun mutlu olması için seferber olmuştu.

............................

Altı ay önce...

"Baba lütfen çok seviyorum onu"

"Ama o senin paranı seviyor kızım, serserinin teki yoksa ben senin mutlu olmanı istemez miyim"

"İnanamıyorum baba, sen hiç bir zaman insan ayırt etmedin ki, şimdi parası yok diye mi istemiyorsun"

"Saçmalama kızım, istersen sokakta ki dilenciyi getir, seni mutlu edeceğine inansam asla karşı çıkmazdım"

"Hayır baba o asla param için sevmiyor beni"

"Peki bunu sana kanıtlarsam bırakacak mısın onu?"

"Nasıl?"

"Bu gün çağır onu konuşmak istediğimi söyle, sende şu yanda ki odadan dinle bizi gizlice"

"Peki baba, sırf senin için rahat etsin diye kabul ediyorum, yoksa benim Cem'e güvenim sonsuz" Öğlen saatlerinde şirkete giriş yapan Cem Deniz'in babasının nihayet yumuşadığını düşünüyor ve çok kısa bir zaman sonra para içinde yüzeceğinden sevinçle gidiyordu Yusuf beyin odasına. Kapıya geldiğinde tıklatıp gir komutunu aldıktan sonra içeri girdi Cem.

"Buyurun efendim benimle konuşmak istemişsiniz"

"Gel bakalım delikanlı otur şuraya" Cem oturduktan sonra sözüne devam etti Yusuf bey.

"Sana o kadar kızımdan uzak dur dediğim halde durmadın, şimdi de evlenmek istiyormuşsun öyle mi?"

"Yusuf bey bakın ben kızınızı çok seviyorum ve evlenmek istiyorum"

"Ama ben nedense senin kızımı parası için sevdiğini düşünüyorum"

"Hayır Yusuf bey yok öyle bir şey"

"Bak oğlum bu sahneyi bir çok Türk filminde görmüşsündür ama ne ben orada ki gaddar babayım, ne de sen aşık ama gururlu genç. O yüzden sen bu parayı al ve git" Cem önüne uzatılan çekte ki meblağı görünce gözleri parladı resmen ama kaz gelecek yerden tavuk esirgenmezdi, o yüzden çeki yeniden geri itti.

"Bakın efendim tekrar söylüyorum ben kızınızı seviyorum ve onu hiç bir şeye değişmem. Buna önüme sürdüğünüz bol sıfırlı çek de dahil"

"Öyle mi peki o zaman" Dedikten sonra Yusuf bey telefonu eline alıp o zamanlar Kemal'in babası olan Fikret beyi yanına çağırdı.

"Hazırladınız mı Fikret bey sizden istediğim belgeyi?"

"Evet Yusuf bey ama, emin misiniz?"

"Evet Fikret bey eminim, ben bunca parayı gelip bir serseri harcasın diye kazanmadım" Dedi ve hiç tereddüt etmeden belgeyi imzaladıktan sonra Cem'e bakarak gayet rahat bir tavırla konuştu.

"Size mutluluklar dilerim Cem oğlum, şu önümde gördüğün belge ile kızımı hem evlatlıktan hem de mirasımdan men etmiş bulunuyorum. Umarım mutlu olursunuz"

"Yok artık Yusuf bey, kızınızı tek kalemde silemezsiniz. Buna inanmamı beklemeyin benden"

"Vallahi oğlum senin inanıp inanmaman umurumda bile değil. Artık gidebilirsin" Dedikten sonra avukatına döndü.

"Fikret bey bu belgeyi hemen gerekli yerlere iletin"

"Tamam Yusuf bey ben hemen yarın sabah hallederim"

"Şimdi dedim Fikret bey, hemen bu gün!" Bütün bu olanları ağzı açık bir şekilde dinleyen Cem, Yusuf beyin kararlılığını görünce eli boş gitmektense çeki almaya karar verdi. Gerçi bunun blöf olabileceğini düşünüp kararlı kalabilirdi ama artık sıkılmaya başlamıştı bu ilişkiden, parayı alıp uzun süre rahat yaşayabilirdi, o arada da düşünürdü nasıl olsa bir çaresini. Yine de hevesliymiş gibi görünmek istemiyordu.

"Durun Yusuf bey yapmayın bunu kızınıza, tamam ben ondan vaz geçiyorum ve çeki kabul ediyorum" Dediği anda Deniz çıktı odadan gözünde ki yaşlarla, tabi buna tek şaşıran Cem oldu.

"Deniz sen!?"

"Ben ya Cem bey, ben aşkından öldüğün kız"

"Deniz bak beni dinle, anlatabilirim, sen benim için çok değerlisin sırf senin için inan"

"Doğru senin için bir rakamın arkasında ki sıfırlar kadar değerliyim ancak değil mi?

"Yok, yok bak öyle değil, Ben babanla senin arana girmek istemedim, ben..."

"Yeter! defol git buradan Cem!" Dedikten sonra göz yaşları içinde odayı terk etti Deniz. Yusuf bey kızı çıktıktan sonra hazırladığı diğer çeki uzattı Cem'e.

"Al şu parayı ve bir daha gelmemek üzere defol git buradan!" Cem daha fazla uzatmadı, çeki aldığı gibi gitti oradan.

...................

Kahvaltı hoş sohbet eşliğinde geçerken, ilginin büyük bir kısmı Kemal'deydi. Bundan rahatsız olan Deniz bu ukala adamla uğraşmak istedi. Hayır yani sonuçta o evin insanı değildi sadece avukat sıfatıyla kahvaltıda ne işi vardı bu adamın acaba merak etmişti. Söze girdi ama girip çıkamayacağını bilemedi.

"Pardon Kemal bey siz sabah kahvaltılarınızı hep böyle müvekkillerinizde mi yaparsınız? Merak ettim doğrusu"

"Deniz!" Bu uyarı dolu sesin sahibi Yusuf beyden başkası değildi. Kemal kendisine yöneltilen soruya elbette cevap verecekti.

"Yusuf bey lütfen" Dedikten sonra Bakışlarını Deniz'e çevirdi.

"Yok Deniz hanım, her sabah kahvaltısına gitmem, sadece davet edildiklerime" Deniz aldığı cevaptan sonra bir şey diyemedi. Yani ne bekliyordu ki adam davet edilmiş gelmişti. Böylesine saçma bir soru sorduğu için daha şimdiden pişman olmuştu, hele ki babasından yiyeceği azarı düşününce daha da pişman oluyordu. Kahvaltı bitip Kemal'i yolcu ettikten sonra Deniz hemen odasına gitmek için bir adım atmıştı ki babasının sesiyle olduğu yerde kaldı.

"Deniz!" Yavaş yavaş döndü babasına.

"Efendim babacığım" Yusuf bey arkasını dönüp giderken komutunu verdi.

"Çalışma odasına!" Yusuf bey gittiği halde Deniz bir adım bile atamamıştı hâlâ, dönüp Hakan'a baktı yardım ister gibi ama Hakan iki elini de havaya kaldırdı.

"Kusura bakma güzellik ama ben canıma susamadım" Deniz çaresiz babasının odasına giderken, Leyla Hakan'a dönüp merakla sordu.

"Ne oldu ki şimdi?"

"Ne olacak Deniz'e biraz ayar verecek Yusuf baba"

.........................

Doktor odadan çıktıktan sonra Hanife hanım hemen gitti yanına.

"Oğlum iyi mi doktor bey?"

"İyi, merak etmeyin siz şimdi girip görebilirsiniz oğlunuzu, yarım saat sonra Emar için alacağız Ömer beyi" Doktor gittikten sonra hemen girdi oğlunun yanına Hanife hanım.

"Oğluuum" Dedikten sonra gidip sarıldı sıkıca, sonra yüzünü ellerinin arasına alıp alnından öptü oğlunu.

"Oh Allaha şükürler olsun iyisin" Hanife hanım oğluna ne kadar sıcak davranıyorsa, Ömer'de annesine o kadar soğuk ve mesafeli davranıyordu.

"Anne Ali tutuklandı mı?" Evet Ömer biraz önce kapısının önünde konuşulanları duymuştu ve Ali hakkında duydukları uyanmasına sebep olmuştu.

"Evet oğlum, cezasını çekecek merak etme sen"

"Ne diyorsun sen anne, çocuğun bir suçu yok"

"Nasıl yok şu yüzünün halini görmedin tabi" Ömer gözlerini kapadığında akan iki damla yaş yanaklarından süzüldü.

"Hak ettim anne, hak ettim"

"Ne diyorsun oğlum se..."

"Yeter! seninle tartışacak gücüm yok, Nergis anne buradaysa yanıma gelsin" Hanife hanım çaresiz dışarı çıkıp Nergis anneyi içeri yolladı. Nergis anne göz yaşları içinde yaklaştı Ömer'e ama bir şey diyemedi.

"Gel anne otur şuraya" Nergis anne sandalyeye oturduktan sonra, titreyen sesiyle zar zor konuştu.

"Nasılsın oğlum çok ağrın var mı?"

"İyiyim ben anne, Ali o nasıl?"

"O gün tutuklandı ama iyi sen onu düşünme şimdi"

"Anne ben Ali'yi dövdüğümde sen bana hiç kızmamıştın çünkü hak etmişti. Bu dayağı da ben hak ettim. Merak etme, Ali en kısa zamanda çıkar dışarı"

"Ah be oğlum siz bir şekilde halledersiniz de olan Ley..." Nergis anne lafını tamamlayamadı, Ömer burada canıyla uğraşırken edilecek laf mıydı şimdi bu?

"Oğlum, ben... çok özür dilerim" Deyip derin bir nefes aldı Nergis anne.

"Özür dilenecek bir şey yok anne , eğer kırılmazsan yalnız kalmak istiyorum"

Bir hafta sonra...

Deniz şirkete giriş yapıp asansöre bindiğinde tam kapı kapanacakken, uzanan bir el ile kapı yeniden açıldı.

"Günaydın Deniz hanım"

"Günaydın Kemal bey"

"Nasılsınız Kemal bey?"

"Teşekkür ederim, siz?"

"Teşekkür ederim iyiyim" Deniz şu asansörün kapısının açılmasına böyle sevineceğini hiç düşünmezdi. Eli ayağı birbirine girmiş heyecandan böyle saçma bir sohbet olmuştu aralarında. Her ikisi de odalarına doğru giderken Deniz karşıdan, alçak dağları ben yarattım edasıyla gelen Kemal'in asistanı ile yüzünü buruşturdu. Kızın neredeyse poposunun altında biten eteği yetmiyormuş gibi birde bluzunun üstten üç düğmesini bağlamayı unutmuştu resmen. Bu kızlar kesin yakışıklı, karizmatik kaslı patronlarla çalışmak için okuyordu. Hayır okullarda bunun garantisini falan mı veriliyordu. Kız Kemal'e iyice yaklaştı.

"Günaydın Kemal bey" Günaydın demek için niye adamın dibine kadar geliyordu ki?

"Deniz hanım?" Yani bunu masasının başında da yapabilirdi sonuçta.

"Deniz hanım?" Şeytan diyor ki git saçından tut at kapının önüne!

"Deniz hanım!?"

"Hıı"

"Deniz hanım bir şey mi diyecektiniz?"

"Yo... yok neden ki"

"Bilmem beş dakikadır bu tarafa bakıyorsunuz da"

"Şey... ben... ben dalmışım, neyse size iyi flörtl... ay iyi çalışmalar" Deniz derin bir nefes aldıktan sonra arkasını dönüp fırtına gibi odasına girdi ve kapıyı kapatıp sırtını kapıya yasladı.

"Benim bu konuyu babamla konuşmam lazım. Artık kesinlikle bir kılık kıyafet kanunu getirmeliyiz buraya!"

"Deniz sen iyi misin kuzum?" Sesini duymasıyla Leyla'nın varlığını anca fark eden Deniz derin bir nefes daha aldı ve masasına geçip oturdu. Olanları Leyla'ya anlatırken hâlâ o kadar sinirliydi ki Leyla'nın kıs kıs güldüğünü bile fark etmiyordu.

"İnanabiliyor musun Leyla, kız sadece bir günaydın derken bile adamı gözleriyle yedi resmen!" Leyla artık kahkaha atmamak için kendini zor tutuyordu. Deniz bunu fark edince sanki mümkünmüş gibi kaşlarını biraz daha çattı.

"Ay ben burada komik bir şey mi anlatıyorum? Sen niye gülüyorsun ya?" Leyla anında ciddi bir ifadeye bürünüp Denizin yanına oturdu.

"Kuzum sen bu adamı kıskandın mı acaba biraz?" Bu sözlerle birden ayağa kalktı Deniz sırtı kapıya yüzü Leyla'ya dönük gözlerini kocaman açtı.

"Ay ben o kaslı kalasın, ego manyağı, ukala herifin neyini kıskanacağım acaba?" Hızını alamayıp devam etti Deniz.

"Hayır anlamıyorum ki ne buluyorlar herifte, yani kadın iş yerinde olmasa resmen ayakta götürecek adamı!" Deniz Leyla'nın kendisine tip tip bakmasına anlam veremeyerek sordu.

"Ne, ne bakıyorsun öyle?" Leyla'nın kaş göz yaparak arkasını gösterdiğini anlayınca şaşkın bir ifadeyle döndü arkasına ve gözleri kocaman açıldı.

"Kemal bey!?"

"Ay siz ne zaman geldiniz"

"Hayır kapı çalmak gibi bir adetiniz de yok galiba?" Kemal kaşları çatık bir şekilde yaklaştı Deniz'e.

"Kapıyı çaldım Deniz hanım! Ama siz o kadar bağırıyordunuz ki duymadınız" İşte o zaman farkına vardı Deniz dışarıda bir kaç çalışanın toplanmış olduğunu. Sinirle gitti kapıya.

"İşiniz yok mu sizin, haydi iş başına!" Deyip sinirle kapattı kapıyı. Kendine çeki düzen verip Kemal'in yanına gidip sordu.

"Siz niye gelmiştiniz Kemal bey?" Diye sordu sinirle, zaten yeterince rezil olmuştu bir de bu adamı çekemeyecekti şimdi.

"Ben Leyla için gelmiştim" Leyla artık bu işe son vermek için ikisinin arasına girdi.

"Deniz, hadi sen masana geç canım. Kemal sen ne istemiştin?"

"Biz bu gün Hakan beyle Bahar hanımın kreşine gidecektik, birde çocuk yuvasına, hani sende gelmek istemiştin"

"Ah evet ya çok sevinirim"

"Tamam o zaman, saat iki gibi çıkarız"

"Tamam" Kemal odadan çıkmadan önce Deniz'e dönüp bir baş selamı vermeyi ihmal etmemişti. Tabi yüzüne yerleştirdiği ukala gülümseme ise her şeyi duyduğunun kanıtıydı.

..........................

Vücudundan akan terler ve sık aldığı nefesler arasında box ringinden indi Ömer. Hastaneden çıkalı üç gün olmuştu. Yeniden başladığı dövüş salonu stresini atabildiği tek yerdi. Duşunu aldıktan sonra tam çıkıyordu ki telefonu çaldı.

"Alo Hasan abi nasılsın?"

"İyiyim koçum, sen nasılsın?"

"Yaşıyoruz diyelim abi"

"Koçum bak ne diyeceğim, babam akşama ziyafet veriyor, bizim çocuklar da olacak sen de gelsene"

"Abi ben hiç keyfinizi bozmayayım ya"

"Oğlum kim keyiften bahsetti ki, dertliysen dertleniriz bizde"

"Peki, o zaman gelirim abi" Ömer eve gittiğinde onu annesi karşıladı.

"Hoş geldin oğlum karnın aç mı" Bu soruya sadece gözlerini devirerek cevap veren Ömer bir şey demeden merdivenlere yöneldi.

"Oğlum yetmedi mi? Artık aramıza dön ne olursun" Ömer sinirle yaklaştı annesine.

"Buradayım ya daha ne istiyorsun anne" Hanife hanım gözlerinden akan yaşlarla cevapladı.

"Oğlumu istiyorum, o hayat dolu Ömer'imi istiyorum"

"O öldü anne, o yaşamıyor artık"

"Yapma oğlum bak bu gün Meral hanım aradı ne diyeceğimi bilemedim" Ömer o anda hâlâ parmağında olan ama unuttuğu yüzüğe baktı ve hiç tereddüt etmeden çıkarttı, gidip annesinin avucunun içine bıraktı.

"Al anne bunu verirsin onlara" Hanife hanım hayretle baktı oğluna.

"Sen ne diyorsun oğlum! Mustafa beye nasıl derim ben bunu" Ömer acı bir gülümseme yerleştirdi dudaklarına

"Ne o anne korktun mu? ne yapar Mustafa bey? Bu sefer ayan beyan kızını üzdüğüm için öldürür mü beni!?" Ömer annesinin göz yaşlarını silip yüzünü avcunun içine aldı ve tek tek konuştu.

"Fark etmez anne, ben zaten öldüm" Dedikten sonra cevabını beklemeden çıktı odasına.

Ömer İdris babanın yerine geldiğinde Hasan kapıda karşıladı onu

"Hoş geldin koçum gel"

"Hoş bulduk abi, İdris baba yok mu"

"İçerde hazırlık yapıyor" Beraber içeri geçip masaya oturduktan sonra İdris baba da gelip yanlarına oturdu. Fazla konuşmadılar söylenecek ne vardı ki zaten. Bir müddet sonra Hasan'ın da arkadaşları geldiğinde Hasan sahneye geçip o ana en uygun türküyü söyledi.

Yazımı kışa çevirdin

Bak gözümde yaşa Leyla

Ömer şarkıyı dinlerken gözünden akan yaşlara engel olamadı. Evet artık yaz yoktu Ömer'in hayatında hep kış, hep sonbahar, hep acı. Yaşarken ölmek böyle bir şey olmalıydı. Ömer işine gidiyor, evinde yemek yiyor, artık soğuk olan yatağında yatıyor, her şeyden önce nefes alıyor ama yaşamıyordu.










Continue Reading

You'll Also Like

58.4K 3.7K 14
Unutulmuş bir kadın, Yüzbaşı Hazal Unutulmuş. [Kurgudaki kişi ve olaylar tamamen hayal ürünü olup hiçbir kurum ve kuruluşlarla alakası yoktur]
252K 11.2K 50
Biraz fazla içki içtikten sonra birinin yanında uyanmak bu çağda yeni ve sürükleyici bir hikaye değildi. Ama Korkut Mirzan'nın çarşaflarında uyanmak...
754K 44.5K 65
"Hiç bir aile karesinde yerim yokmuş ki benim" Ben Buse. Buse Yalın olarak doğmuştum ve şimdi Buse Gamzeli olarak ölecektim. Bu ruhu ölmüş, bedeni ya...
3M 152K 64
Hayatı boyunca kimseyi sevmemiş, tek derdi vatan, bayrak ve ülkesi olan asker ile hiç sevildiğini hissetmemiş, kalabalık içinde yalnızlığı hisseden b...