Soğuk Ateş - Neva (Tamamlandı)

By talinkalma

787K 42.4K 3.5K

Ayrı dünyaların insanlarıydılar. Ama kader farklı düşünüyordu... More

Bölüm 1
Bölüm 2
Bölüm 3
Bölüm 4
Bölüm 5
Bölüm 6
Bölüm 7
Bölüm 8
Bölüm 9
Bölüm 10
Bölüm 11
Bölüm 12
Bölüm 13
Bölüm 14
Bölüm 15
Bölüm 16
Bölüm 17
Bölüm 18
Bölüm 19
Bölüm 20
Bölüm 21
Bölüm 22
Bölüm 23
Bölüm 24
Bölüm 25
Bölüm 26
Bölüm 27
Bölüm 28
Bölüm 29
Bölüm 30
Bölüm 31
Bölüm 32
Bölüm 33
Bölüm 34
Bölüm 35
Bölüm 36
Bölüm 37
Bölüm 38
Bölüm 39
Bölüm 40
Bölüm 41
Bölüm 42
Bölüm 43
Bölüm 44
Bölüm 45
Bölüm 46
Bölüm 47
Bölüm 48
Bölüm 49
Bölüm 50
Bölüm 51
Bölüm 52
Bölüm 54
Bölüm 55
Bölüm 56
Bölüm 57
Bölüm 58
Bölüm 59
Bölüm 60
Bölüm 61
Bölüm 62
Bölüm 63
Bölüm 64
Bölüm 65
Bölüm 66
Bölüm 67
Bölüm 68
Bölüm 69
Bölüm 70
Bölüm 71
Bölüm 72
Bölüm 73
Bölüm 74
Bölüm 75
Bölüm 76
Bölüm 77
Bölüm 78
Bölüm 79
Bölüm 80
Bölüm 81
Bölüm 82
Bölüm 83
Bölüm 84
Bölüm 85
Bölüm 86
Bölüm 87
Bölüm 88
Bölüm 89
Bölüm 90

Bölüm 53

6.1K 372 15
By talinkalma

Vefa dirseklerini masaya dayayarak hafifçe öne eğildi."Kim olduğu hakkında bir fikriniz olmadığını söylüyorsunuz Nilgün Hanım. Ama buna inanmak güç..."

"Sizin neye inandığınız umurumda bile değil." diye söylendi Nilgün öfkeyle. "Üzerimize ateş edildi. Kurşun tam kulağımın dibinden geçti. Oğlum ve ben ölümün kıyısından döndük. Siz nelerle uğraşıyorsunuz?"

"Sakin olun." dedi Vefa kuru bir sesle. "Bu rutin bir sorgulama..."

Nilgün daha da öfkelenmişti. "Sorgulama..?" derken burnundan soluyordu. "Niye bizi sorguluyorsunuz? Burda kurban biziz... Ben ve oğlum... Çıkıp gerçek suçluyu yakalayacağınıza burada oturmuş saçma sapan sorularla hem canımı sıkıyor hem de vakit kaybediyorsunuz. Hem ne cüretle oğlumu benden ayırırsınız? Çocuk büyük bir şok geçirdi. Ben de hala olayın etkisini atlatamadım. Şu anda hastanede tedavi görüyor olmalıydık. Bu küçük odada tıkılıp kalmak değil..."

Vefa ellerini masadan çekip arkasına yaslanırken yüzündeki ciddi ifadede en ufak bir değişiklik olmadı. "Oğlunuz şu anda başka bir nedenle sorgulanıyor..."

"Hangi nedenden bahsediyorsunuz siz?" diye bağırdı Nilgün. "Benim oğlum çok iyi bir çocuktur..."

"Çocuk kaçırmaya teşebbüs, konut dokunulmazlığını ihlal, yaralama..." dedi tane tane Vefa. "Eminim hatırlıyorsunuzdur. Ne de olsa üzerinden çok fazla zaman geçmedi."

Nilgün duyduklarına inanamıyormuş gibi bakakaldı adama. "Siz..." diye kekeledi sonra. "Siz ne saçmalıyorsunuz böyle? Ne çocuk kaçırması, ne yaralaması..? Oğluma iftira atıldığı yetmiyormuş gibi... Bir de kalkıp ciddi ciddi bunları söyleyebiliyorsunuz? Kime hizmet ettiğinizin farkında mısınız acaba?"

"Nilgün Hanım..." diye araya girdi Vefa tok bir sesle. "Kullandığınız kelimelere dikkat ederseniz iyi olur..."

Kadın oralı bile olmadı Aksine "Hemen..." derken sesi bir kat yükselmişti. "Oğlumu görmek istiyorum. Ve hemen avukatımıza da haber verilsin."

Vefa kısa bir süre karşılık vermedi. O sırada bakışlarını da çekmemişti. Sonra derin bir nefes alıp önündeki dosyayı açtı. "Tarcan Bey bir yetişkin olarak haklarını biliyor. Avukat talep ettiği an gereken yapılır."

"Oğlum böyle şeylere alışık değil." dedi Nilgün aceleyle. "Bu durumda ne yapılacağını bile bilmez. Üstelik yaşadığımız travma da düşünülecek olursa..."

Vefa buz gibi bir sesle araya girdi. "Peki ya siz..?" Nilgün anlamayan gözlerle bakınca açıkladı. "Kendi adınıza avukat talep ediyor musunuz?"

"Niye..?" dedi kadın. Bir anda afallamıştı. "Niye avukata ihtiyacım olsun ki? Ben hayatımı kurtarın diye sizi aradım ama burada utanmadan suçlu muamelesi yapıyorsunuz bana. Ne büyük rezillik... ne büyük..."

"Eşiniz nerde?" diye sordu birden Vefa. Aynı konu etrafında dönüp durmaktan sıkılmıştı. "Onunla bağlantı kuramadık. Keza kızınızla da..."

Kısa bir sessizlik oldu. Ardından Nilgün gayet dikkatli bir ifadeyle sordu. "Muktedir'in ya da kızımın sizinle ne alakası var ki? Niye durup dururken kocamı soruyorsunuz?"

"Durup dururken değil hanımefendi." dedi kuru bir sesle Vefa. "Birisi sizi ölümle tehdit etti. Bununla da yetinmeyip üzerinize ateş açtı. Nedeni konusunda bir fikriniz olmadığını söylediniz, kim olduğu hakkında da bir tahmininiz yok... Bu durumda eşiniz veya kızınızın da hedef olabileceğini düşünmemiz gerekiyor, değil mi?"

"Ama... Bu mümkün değil." diye mırıldandı Nilgün.

"Neden..? Bence gayet de mümkün..." dedi Vefa sakince. "Hatta olaya mantık çerçevesinden yaklaşacak olursak gerçek hedefin kocanız olduğunu söylemek de yanlış olmaz sanırım." Kadın bir an için irkildiyse de sessiz kaldı. "Benim düşünceme göre size ateş eden adamın amacı öldürmek değil, rehin almaktı. Bu durumda da konu eşinizle alakalı olmalı..." Genç adam ciddi bakışlarını gözünü kırpmadan dinleyen kadından ayırmadan derin bir nefes aldı. "Bu durumda eşiniz ve kızınız ciddi bir tehlikeyle karşı karşıya demektir... Eğer bir an önce onlara ulaşamazsak güvenliklerini garanti etmemiz mümkün değil."

Nilgün sessizce bakmaya devam edince Vefa iç çekerek öne doğru eğildi. "Hanımefendi eşinizin nerde olduğunu şimdi söyleyecek misiniz?"

"Bir alacağı için Pendik'e gitmişti. Evden çıktığından beri aramadı o yüzden şu anda nerde olduğunu bilmiyorum."

Vefa dikkatli bakışlarını ayırmadan karşılık verdi. "Kısa bir süre önce eşinizle bir görüşme yaptığınızı biliyorum. Nerde olduğunu sormamış olamazsınız. Bu durumda..."

"Ne saçmalıyorsunuz? Ne görüşmesi..." diye söylendi kadın hiddetle. "Dedim ya ben..."

"Nilgün Hanım..." dedi buz gibi bir sesle Vefa. "Telefonunuz kırılmış olabilir ama bu görüşme kayıtlarınızın da yok olduğu manasına gelmez." Kadın irkilerek bakınca sabırla ekledi. "Şimdi... Kocanızın nerde olduğunu söyleyecek misiniz? Yoksa..?"

"Ne hakla..?" diye tısladı Nilgün. "İznim olmadan hangi hakla telefonumu..."

Vefa'nın sabrı tükenmişti. "Hanımefendi..." dedi dişlerini sıkarak. "Muktedir İncisoy nerde?"

Küçük ve havasız odada derin bir sessizlik oldu. Nilgün öfkeyle Vefa'ya bakıyordu. Söyleyecek çok sözü varmış gibi görünüyordu ancak karşısında gayet rahat oturan adamın taviz vermez bakışlarını fark edince dudaklarını sımsıkı birbirine bastırdı. Gözlerini kaçırırken "Avukat istiyorum..." dedi sadece.

Vefa belli belirsiz gülerek salladı başını. Masada açık halde olan dosyayı kapatıp ayağa kalkarken "Bu durumda..." diye mırıldandı. "Kocanızın Reşit Uncu'yu öldürdüğünü ve Demir Güney'i de yaraladığını bildiğinizi farz ediyorum."

Nilgün'ün öfkeli yüzü bir anda korkuyla karıştı ve bembeyaz kesildi. Bir şeyler söylemek istermiş gibi ağzı açılmıştı ancak en ufak bir ses dahi çıkmadı. Oturduğu yerde kaskatı kesilen kadına ifadesiz bir yüzle bakan Vefa elindeki dosyanın ucunu selam verir gibi sallayarak çıktı.

              &&&

Nilgün İncisoy'un dehşetle çarpılan yüzüne kapıyı kapatırken canı sıkkın bir tavırla iç geçirdi Vefa. Başından beri kadının her şeyden haberdar olduğunun farkındaydı ama farkında olmak ayrı bir şeydi ispat etmek ayrı... Sağlam bir kanıt ya da itiraf olmadan suçlama yapması da mümkün değildi. Sorguda biraz aceleci davrandığının da fazlasıyla farkındaydı. Ama gecenin bu geç saatinde daha fazla dayanamamıştı işte. Kadının sızlanan sesinden hiç hoşlanmamıştı. Yine de en azından odadan çıkmadan önce düşüneceği bir şey vermişti. Biraz kafasını toparladıktan sonra yeniden deneyecekti. Şu durumda yapılacak tek şey Nejat'ın sorgudan ne çıkaracağını beklemek olacaktı.

Tarcan ilk geldiğinde nasılsa sorgu odasına alındığında da öyleydi. Dili tutulmuştu ve tir tir titriyordu. 'Nejat'ın karşısında kalbi durmasa bari...' diye geçirdi içinden. Genç adam zaman zaman fazlasıyla korkutucu olabiliyordu. Hele de bu günkü gibi çok yorulmuşsa...

Eliyle ağzını kapatıp esnerken uykusuzluktan kan çanağına dönmüş gözleri kahve makinasının olduğu yere yönelmişti. Her zamanki gibi sürahisi boş ve kirliydi. Kısacık bir nefes verip sebile yöneldi. Odasına kadar çıkmaya üşeniyordu. Plastik bardaklara uzandığı an mis gibi bir kahve kokusu burnuna dolunca hevesle döndü. Nejat yüzünde bilmiş bir sırıtışla üstünde dumanlar tüten kocaman bir kupayı uzatmıştı.

İstekli bakışları kupaya takılı kalan Vefa uzanırken "Hayatımı kurtardın." diye mırıldandı.

"Seninkiler kadar iyi değil ama..." dedi Nejat. Gözlerinde yanıp sönen gizemli pırıltılarla sırıtıyordu.

Vefa umutla baktı. "Yanında biraz iyi haber varsa sıkıntı olmaz."

"Muktedir İncisoy ve kızı Nazan çok büyük bir işi tereyağından kıl çeker gibi hallettikleri için kendileriyle gurur duyuyor... Hem de o kadar güvenlik görevlisi varken..."

Sıcak ve nefis kokulu kahvesinden kocaman bir yudum almakla meşgul olan Vefa kupasının üzerinden dikkatle baktı. "Umarım bu sadece senin tahminin değildir."

Nejat muzaffer bir gülüşle elindeki imzalı kağıdı göz seviyesine kaldırırken "İyi bak..." diyordu. Nispet yapan yaramaz bir çocuk gibiydi. "Bu kağıtta gördüğün kelimelerin yarısından fazlası ben bilmiyordum anlamına geliyor olabilir ama adamın söyledikleri aşağı yukarı böyle..."

Vefa kağıdı kapıp üstünkörü göz gezdirirken yorgun yüzü her satırda biraz daha aydınlandı. Bakışları en sonda yer alan titrek imzaya takıldığında ise esefle söylendi. "Keşke anneyi de sana bıraksaydım."

Nejat neşeyle sırıttı. "İstersen bir görüneyim."

"Bırakalım da bir süre tek başına o odada kalsın..." dedi Vefa düşünceli bir tavırla. "Düşünmesi için biraz vakit verelim, ondan sonra senindir."

"Tamam..." diye mırıldandı Nejat. "Nasıl istersen."

Vefa başını sallayıp yanından geçti. Kahvesinden ikinci yudumunu almadan önce "Güzel iş..." demeyi ihmal etmemişti. Halinden memnun görünüyordu. Ancak birden öfkeyle söylendi. "Lanet olsun, bu da nerden çıktı..?" Nejat merakla döndü. Vefa olduğu yerde dikilip kalmıştı. Gözleri genç adamdan karşı duvardaki televizyon ekranına kaydı.

"Kim..?" diye tısladı Vefa. "Hangi lanet olasıca sızdırdı bunu?"

Nejat hızla geçen alt yazıyı takip ederken sessizce inledi. 'Bu gece İstanbul'da sular durulmuyor... Hayır balosundan sonra ikinci silahlı saldırı... Muktedir İncisoy'un yazlığı yaylım ateşine tutuldu... Nilgün İncisoy polisten yardım istedi...' Gülperi Taşkın'ın evinden ayrılan ambulansların görüntüsü eşliğinde adı açıklanmayan kaynaktan alındığı belirtilen yarısı doğru yarısı yanlış bir sürü bilgi...

"Muktedir bunu görürse..." dedi Nejat. Ancak cümlesini tamamlamasına fırsat vermedi Vefa. "Görürse değil..." diye söylendi. "Bizde bu şans varken kesin görmüştür... Hay ben bu işin..." Aynı anda telefonu vızıldayınca devamını getiremedi. Göz ucuyla baktığı ekranda 'Amirim' yazısını gören Nejat yutkundu.

              &&&

Muktedir sokak lambalarının solgun ışığında koşturarak gelen kızını görünce dayanamayıp küfretti. Nazan hızlıca kapıyı açıp otururken "Ne yaptığını zannediyorsun?" diye söylendi öfkeyle. "Dikkat çekecek her türlü hareketten uzak dur derken şaka yapmıyordum." Kızı sesini çıkarmadan araç kapısını çarparak kapatınca "Nazan..." dedi olanca sesiyle. O kadar hırslanmıştı ki sesinin ıssız sokakta yankılandığını fark etmemişti bile.

Nazan elindeki siyah poşeti göğsüne bastırmıştı. "Gidelim." diye mırıldandı titreyen bir sesle. "Hemen gidelim buradan."

Daha söylenecek milyonlarca sözü vardı Muktedir'in. Ancak kızının bembeyaz kesilen suratını görünce aklındaki her şey uçup gitti. Eli kontak anahtarına uzanırken ne olduğunu sormadı bile. Sonuna kadar gaza bastığında motor adeta feryat etti. Yıpranmış tekerler etrafa saçılan çöp yığınının üzerinden geçerken araba bir an yalpaladıysa da sonunda dengesini bulup yola koyuldu. Muktedir nispeten tenha bir caddeye dönene kadar olduğu yerde büzülüp kalmış kızına ara sıra merakla karışık tedirgin bakışlar atmak dışında bir şey yapmadı.

Gözüne kestirdiği bir ara sokağa sapıp yıkılmak üzere olan iki katlı bir binanın yanına park ettikten sonra kızına dönebildi ancak. "Ne oldu?" diye sordu. Olabildiğince sakin kalmaya çalışıyordu.

Köşeye sıkışan birinin çaresizliğiyle bakan gözlerini babasına çeviren Nazan'ın yüzünde renk namına bir şey kalmamıştı. Belli belirsiz titreyen dudakları aralandı. Ancak ağzından anlamsız, inlemeye benzer bir ses çıkınca Muktedir irkildi birden. Daha kısa bir süre önce kendinden emin bir şekilde salına salına benzincideki markete giden ancak şu anda korkak bir fareye benzeyen bu kadını tanıyamıyordu. Birden kalbi yoğun bir endişeyle hızlandı. "Söylesene..." dedi ısrarlı bir sesle. "Alacaklılardan birine filan mı rastladın yoksa? Bir şey mi..?"

Daha sorusunu tamamlayamadan Nazan'ın yüzü buruştu. "Birileri evimizi kurşunlamış..." diyebildi gözyaşları akarken. "Bizim evimizi..."

"Ne..?" diye soludu Muktedir. Bir an kızının ne söylediğini kavrayamamıştı. "Ne saçmalıyorsun sen? Nerden biliyorsun? Hem niye biri..."

Nazan olduğu yerde daha da büzülürken hıçkırmaya başladı."En kötüsü bu da değil. Annem polisi aramış..." Kucağında duran poşeti var gücüyle sıkarken "Polisi..." dedi bağırarak. "İnanabiliyor musun? Benim annem... Benim annem kendi eliyle polisi arayıp yardım istemiş..."

"Bir dakika, bir dakika..." diye atıldı Muktedir. Elini susturmak istermiş gibi kızına uzatmıştı. "Bir dakika dur da bir düşüneyim."

Genç kadın avazı çıktığı kadar bağırdı. "Neyi düşüneceksin baba? Karın da oğlun da polisin elinde... Ya ağızlarından bir şey kaçırırlarsa... Niye arayıp söyledik ki? Hiçbir şey olmamış gibi dönebilirdik. O zaman..."

"Bir dakika..." dedi tekrar Muktedir. Ancak tüm bedeni titreyerek ağlayan Nazan durabilecek halde değildi. "Bi sus ya." diye bağırdı. "İki dakika sus da düşüneyim. Bu işte bir hata olmalı..."

"Ne hatası ya..." dedi Nazan hiddetle. "Altyazı veriyorlardı. Biri beni tanıyacak da bir şey soracak diye ödüm koptu. Ordan nasıl çıktığımı bile hatırlamıyorum. Eğer..." Babası omzundan tutup şiddetle sarstığında nefes nefese susabildi genç kadın. Muktedir'in dalgınlaşan bakışları yüzünde takılı kalmıştı.

"Şu anda önemli olan polis filan değil." diye hırladı adam gaipten haber alır gibi. "Annen hayatta ele vermez bizi... Şu anda çözmemiz gereken tek şey... Eve niye ateş ettiler?" Boğuk sesi kızının hırıltılı nefesiyle karışırken dalgın bakışları korkuyla canlandı birden. "Daha da önemlisi kim ateş etti?"

Nazan öfkeyle soludu. "Nasıl bu kadar emin olabiliyorsun? Annemden yani... Son günlerde sinirleri zaten çok gerilmişti. Şimdi de ateş açılmış. Sence ne kadar dayanabilir ki? Bizim nerde olduğumuzu soracaklardır. Sordukları an da..." Bir an nefesi kesilerek durakladı. "Keşke aramasaydık... O zaman..."

"O zaman ne Nazan?" diye bağırdı Muktedir. " O zaman ne..? Aptal aptal hala eve gitmekten bahsediyorsun? İyi ki sabaha kadar bekleyelim dedim. Yoksa biz de kapana kısılacaktık." Kaşlarını çatarak önüne döndü. Parmakları direksiyonda tempo tutarken bakışları ön camdaki küçük çatlağa takılmıştı.

Nazan "Ama..." diyebildi sadece. Sonra da babasının hiddetten kararan yüzünden korkup devamını getiremedi.

"Sağır Reşit konusunda yanıldık sanırım." diye mırıldandı donuk bir sesle adam. "Lanet olsun... Eve çökecekleri aklıma bile gelmemişti..."

"Şimdi ne olacak baba? Ne yapacağız?" Muktedir boş boş kızına bakıp yeniden cama döndüğünde sabırsızca devam etti Nazan. "Nereye gideceğiz?"

"Yer buluruz... O kolay da..." Sıkıntılı bir şekilde terli yanağını kaşıyarak sağa sola göz gezdirdi Muktedir. "Önce ne olup bittiğinden emin olmamız lazım. Kulaktan dolma haberlere göre gidemeyiz." Derin bir nefes verirken alabildiğine bunalmış görünüyordu. "Nilgün'le görüşmenin bir yolunu da bulmamız gerekiyor."

Nazan asık bir yüzle geriye yaslanıp elinin tersiyle ıslak yanaklarını silerken gergindi. "Polise ne söylediğini bilmeden kılımı bile kıpırdatmam. Durup dururken yakalanmak istemiyorum."

"Annen hiçbir şey söylemeyecektir." dedi kendinden emin bir sesle Muktedir. "Şimdilik saklanacak bir yer bulalım. Sonrasını sırası gelince hallederiz." Direksiyona asılıp dikkatle etrafı gözledi adam. Eğri büğrü toprak yolda yavaşça sürerken sağlam kalan sokak lambalarından gelen ışık yüzünü kirli bir sarıya boyuyordu.

"Annem tamam... Peki ya Tarcan?" diye sordu Nazan tereddütle. "Onun da hiçbir şey söylemeyeceğinden emin misin?"

"O şapşalın ne söyleyeceği önemli değil... Önemli olan ellerinde kanıt var mı yok mu..? Zaten şu anda polis en son mesele... Eve gelenlerden kurtulduk mu gerisi kolay..." dedi kurumlu bir sesle Muktedir. "Bu arada silahı da bir şekilde yok etmemiz lazım..."

Nazan pür dikkat hala gözü yolda olan babasına bakarken kararsızdı. İşin söylendiği kadar kolay ilerleyeceğinden çok da emin olamıyordu. Silah ilk ateşlendiğinde hissettiği o zafer duygusu ve içine dolan güç yavaş yavaş etkisini kaybediyor, yerini kesif bir korkuya bırakıyordu. Babası hala kendinden emindi ama... Geniş bir kavşağa geldiklerinde yaşla buğulanmış bakışları gittikleri yöne takıldı. Tabelada Şile yazıyordu ama gerçekte ne tarafa gittikleri hakkında en ufak bir fikri dahi yoktu.

            &&&

Neva görevliye teşekkür ederek kapıyı kapatıp döndüğünde elinde olmadan güldü. Refakatçi odası olarak gösterilen yer kesinlikle adıyla bağdaşmıyordu. Dergilerde gördüğü lüks otel odaları gibiydi. Bakışları geniş yataktan küçük oturma gurubuna oradan da yerlere kadar uzanan ihtişamlı perdelere kayarken "Hadi bakalım..." diye mırıldandı. Yatağın hemen karşısında yarı açık bir kapı fark edince o tarafa yöneldi. Tahmin ettiği gibi banyoya açılıyordu. Fazlasıyla cezbedici görünen duşa kabine bakmamaya çalışarak lavaboda elini ve yüzünü yıkayıp bembeyaz, yumuşacık havluya uzandığında nispeten rahatlamıştı. 

Kısa bir süre aynadan yansıyan yorgun hatlarını inceledi sonra da iç çekip çıktı banyodan. Odanın diğer köşesi mutfak olarak tasarlanmıştı. Düzgünce sıralanmış çay poşetlerini boş verip direk küçük bir su şişesine uzandı. Kapağını açarken odayı bir kez daha gözden geçiriyordu. En sonunda bakışları yeniden yatağa yöneldiğinde kararsızca alt dudağını dişledi. Çok yorgundu ama uyumak da istemiyordu. İki yudum su içtikten sonra pencereye gidip perdeyi hafifçe çekti. Manzara bir önceki odayla aynıydı. Uzun uzun karanlıkta mücevher gibi parıldayan şehrin ışıklarına baktı. Bir önceki haline göre daha az ışık olmasına rağmen hala göz alıcı bir şekilde ışıldıyordu. Aynı kendisi gibi şehir de uyumakta zorlanıyordu anlaşılan. Kısacık iç geçirip alnını cama yasladı ve bir an önce sabah olması için dua etti.

Telefonu vızıldadığında gözlerini kapatmış karışık düşüncelerini hizaya sokmak için uğraşıyordu. Odaya girdiğinde kapının hemen yanındaki pufun üzerine bıraktığı çantasına yöneldi merakla. Mesajın kimden geldiğini görünce neşeyle sırıttı. 'Uyanık mısın?' diye yazmıştı Senem. "Evet" diye fısıldadı Neva arama tuşuna basarken. İlk çalışta karşı taraf açınca da devam etti."Uyanığım."

"Gerçekten uyumuyordun değil mi?" diye sordu cin gibi bir ses.

Neva gülmesini tutarak bastıra bastıra karşılık verdi. "Gerçekten de uyumuyordum." Anlaşılan planı işe yaramamıştı. 'Denedim en azından...' diye düşündü içinden genç kadın.

"Yemin et."

Neva kıkır kıkır güldü. . "Yemin, yemin..." dedi çabucak. Semih ne haldeydi acaba? Asık suratı yerlerde sürünüyor olmalıydı. "Neredeyse sabah oldu ama sesin bayağı canlı geliyor..."

"Ah... Aslında yolda uyuyakalmışım ancak eve gelip de Melike'yi görünce ayıldım."

"Niye?" diye sordu Neva telaşla. "Yoksa bir sıkıntısı mı..?"

Senem "Hayır." dedi hemen. "Hayır, her şey yolunda... Doktor bayağı güçlü bir şey vermiş olmalı ki baktığımda hala uyuyordu. Asıl mesele o değil zaten... Kesinlikle inanamayacaksın ama ben Melike'yi tanıyormuşum. Buna ne dersin?" Yıldırım hızıyla konuştuğu için Neva herhangi bir şey demeye fırsat bulamadı. Senem tam gaz gidiyordu. "Gülperi Teyze baloda bizi tanıştırmıştı. Ama daha doğru dürüst konuşmaya fırsat bulamadan silahlar patladığı için ismi aklımda kalmamış. Hem ben onu ilk gördüğümde Sağır Reşit'in... şeyi filan zannetmiştim. Sonuçta babasıyla en ufak bir benzerliği yok, değil mi?"

Arkadaşı nefes almak için duraklar gibi olunca "Doğru." diyebildi Neva.

"Semih'in de canına okudum tabi..." dedi Senem. "Tanıştırılırken o da yanımdaydı. Başından beri farkındaymış ama ben kızcağızı hatırlıyorum diyene kadar ağzını açıp da tek kelime etmedi. İnanabiliyor musun..?"

Neva bu sefer dayanamadı ve kahkahayı patlattı. Ancak Senem'in sıkıntıyla iç çektiğini duyunca "Üzerine çok gitme..." dedi hemen. "Meraklandığında ne kadar sevimli göründüğünü bilmiyorsun. Eminim sırf bu yüzden bir şey dememiştir."

"Hımm..." diye mırıldandı Senem kısa bir sessizliğin ardından. Ses tonundan bu yorumdan hoşlandığı belli oluyordu. "Neyse... En azından bir dahaki sefere ayağını denk almayı öğrenmiş oldu. Hem sen bunu bırak da niye hala ayaktasın onu söyle bakalım?"

"Aslında yatağa girmek üzereydim." dedi Neva. Şu dakikada işin doğrusunu söyleyecek cesareti yoktu. Yoksa Senem hazır başlamışken onun da canına okuyabilirdi. "Demir'in bitişiğinde bir odadayım. Refakatçiler içinmiş. Baban Semanur Hanım ve Enis Bey'le birlikte yan taraftaki binaya geçti. Hastane müdürüyle toplantı yapacaklarmış. Basın açıklaması için..."

"O hastanenin en sevdiğim yanı bu zaten..." diye karşılık verdi Senem. "Hasta yakınları için otel hizmeti de veriyorlar. Biraz da o yüzden içim rahat bir şekilde bırakabildim seni... İhtiyacın olan her şeyi isteyebilirsin..."

Neva için için güldü. "Biliyorum." derken bakışları farkında olmadan odayı inceliyordu. "Semanur Hanım da ayrılmadan önce aynı şeyi söyledi zaten. Beni merak etmeyi bırak da sen kendine dikkat et."

"Bu konuda yorum bile yapmayacağım." dedi Senem. "Yoksa güneş doğana kadar aynı konu etrafında dönüp duracağız. Bu arada sen sormadan söyleyeyim. Emir'de de bir sıkıntı yok. Poposu havada mışıl mışıl uyuyor. Senin için resmini çektim."

Sevinçle iç çekti Neva. Teşekkür ederken sesi titremişti. Kendini tutamayıp zırıl zırıl ağlamaktan korkuyordu. Bu yüzden güç bela da olsa kendini tutup konuyu değiştirdi hemen. "Arif ne alemde?"

Çok kısa bir süre ses gelmedi Senem'den. Sonra da belli belirsiz bir kıkırtı duyuldu. "İyi ki hatırlattın." diye cıvıldadı genç kadın. "O konuda bir belgesel hazırlamayı düşünüyordum."

"Efendim..?"

Senem gizemli bir sesle devam etti. "Aşkla dalga geçen adamın hazin sonu..." Neva gözlerine akın eden yaşlara rağmen gülmeye başlamıştı. Senem heyecanla ne yapacağını anlatmaya devam ederken yanağını ıslatan bir damla yaşı çabucak sildi.


Continue Reading

You'll Also Like

1.7M 123K 29
Onların kaderi yıllar önce yaşanmış tek bir gece sayesinde birleşti. Bir anda karşısına çıkan ve peşini bırakmayan Atmanlı aşireti genç kızın bütün s...
937K 51.9K 24
"Benim adım yok Narin, gölgem yok, ayak izim yok." dedi umutsuzca. "Olsun!" dedim omuz silkerek. Onun aksine umarsız çıkıyordu sesim. "Adını dilim...
5.4K 629 60
Bir adam kardeşi için hayatından vazgeçer , bir kadın hayallerine ulaşmak için sevdiklerinden vazgeçer. Adam ayağındaki prangalardan kurtarmak için k...
31.1K 3.1K 14
"Meydan senin Sürmeneli." Dediğime elini belime koyup beni kendisine çekti. Meydanı sahiden boş bulmuş olmalıydı. Yoksa beni kendine çekecek hali yok...