alien // bieber

By justinftdee

3.6K 288 579

"Geri dönmek zorunda olduğumu biliyorsun." More

0.1 • fake news
0.2 • earth
0.3 • ariadne
0.4 • school
0.6 • goddess
0.7 • alcohol
0.8 • home
0.9 • family
1.0 • teddy bear
1.1 • id

0.5 • humanistic feelings

316 26 52
By justinftdee

multimedia Phoebe'nin en çok ruh halimi yansıtan sahnesi çünkü niye olmasın.

İyi okumalar!💕

👽

"Merhaba," dedi yavşağın biri daha yanımıza gelip. Bana veya Will'e dememişti, gözleri direk Ariadne'nin üzerinde, aptal aptal sırıtan bir ağızla karşımızda duruyordu.

Karşımda duran Ariadne saf saf, güzel gülümsemesini yüzüne yerleştirdiğinde, dişlerimi birbirine iyice bastırdım. "Merhaba," dedi neşeli bir sesle. Gözlerimi devirdim ama bir şey söylemeden gözlerimi dikip çocuğu ve Ariadne'yi omzumu yasladığım dolaba iyice yaslanarak izlemeye devam ettim.

"Şimdi içinden bir kaplan çıkıp çocuğun üzerine atlayacak diye korkuyorum," dedi Will bana doğru eğilip gülerken. "Haha," diye homurdandım. Sabahtan beri kaçıncı kişiydi bu? Anladık, güzeldi.

"Yeni mi kayıt oldun?" dedi çocuk yeniden gülümseyerek. Gözlerim bizden uzakta duran iki kişiye takıldı. Yanımızdaki geri zekâlının flört çabalarını izleyip gülüşüyorlardı.

"Henüz değil," dedi Ariadne. Bir tek benim mi sorularıma cevap vermiyordu, bana mı öyle gelmişti? "Adım Jake," dedi çocuk elini uzatıp. Ariadne'nin bir an ne yapacağını şaşırdığını hissettim. Gözleri çok kısa bir süre için bana kaydığında, ona gülümsedim ve ellerimi kaldırmadan, iki elimi birbirine geçirip, bir nevi kendi kendimle tokalaştım.

Ariadne önüne gözlerini yeniden çocuğa döndü ve gülümseyip elini uzatıp, Jake'in elini tuttu. Gözlerimi ikisinden çektim ve bahçeyi süzdüm. Ya benim gözlerinde gördüklerimi görüyorsa ve teninde hissettiklerimi hissediyorsa, diye düşünmeden edemiyordum.

"Kendi kendini delirteceğine kovsana çocuğu," dedi Will yanımda bana tip tip bakarken. "Ne diye kovayım?" dedim ona baygın bir bakış atıp. "Delirdiğim falan yok."

Will kaşlarını alayla havaya kaldırdı ve kafasını alayla aşağı yukarı salladı. Onun insanların arasına karışmasını istemiştim, eğer insanlarla tanışmasını engellersem nasıl araya karışacak, uyum sağlayacaktı?

Gözlerimi yeniden önümde duran güzelliğe ve yavşağa çevirdim.

"Garip gelmesin ama," dedi Jake kaşlarını çatıp. "Ellerin sıcacık." Gözlerim irice açılırken, artık izlemeye dayanamadığım manzaranın ortasına kendimi attım.

"Garip geldi," dedim bir elimi Ariadne'nin beline sarıp diğeriyle de Ariadne'nin elini nazikçe çekerek ikisinin ellerini ayırırken. "Sen kimsin?" dedi çocuk kaşlarını çatıp. "Ben Justin," dedim gülerek. "Sen kimsin derdim ama, fark ettim ki umursamıyorum."

Göz ucuyla gördüğüm kadarıyla Will kollarını göğsünde birleştirmiş, gülerek beni izliyordu. Başıma ruh halimin bekçisi kesilmişti bir günde.

"Sen şu, okula ayda yılda bir gelen çocuk musun?" Boş boş yüzüne baktıktan sonra yeniden gözlerimi devirdim. "Bak," dedim sonra sahte sevecenlik akan sesimle. "Tanıyormuşsun işte."

Bir süre yüzüme baktıktan sonra, "Uğraşılmaz senle," dedi garip garip. Güldüm. "Uğraşma o zaman."

Jake, Ariadne'nin belinde olan elimi umursamadan Ariadne'ye dönüp gülümsedi. "Daha sonra görüşürüz belki?" dediğinde, ne yapacağımı şaşırmış halde çocuğa bakakaldım. Will yandan gülerek garip bir ses çıkardığında, ona hızlı ve kısacık bir bakış attıktan sonra geri Jake'e dönüp, "Siktir git lan," diye hırladım. Yüzüme bön bön bakmasıyla, ona doğru adım atmam bir oldu ki, benim bir adım atmamla çözülmüş gibi harekete geçip arkadaşlarının yanına gitmişti.

Sabahtan beri sinirden kendimi kaybetmemek için çok uğraşmıştım, iki saniye daha kalsaydı bütün sinirimi onun üzerinden çıkarırdım ki, bu iyi de olabilirdi.

Ariadne, "Siktir git ne demek?" diye sorduğunda, bütün sinirimin havaya karıştığını hissettim ve bir kahkahanın ağzımdan kaçmasına engel olamadım.

Çok tatlıydı be. İnsanın içini ısıtıyordu.

"Küfür," dedim. "Kötü bir söz, sen söyleme." Üç yaşındaydı sanki, cümlelere bak.

Aklıma gelen şeyle hızla Will'e döndüğümde, yanında Luna'yı görmemle derin bir nefes verdim. Siktir git ne demek, diyecek on yedi yaşında bir insan olamazdı dünyada. Eğer sorduğu soruyu duysaydı, bir de ona açıklama yapmak zorunda kalacaktım. Neyseki Luna yanındayken dünyayı unutuyordu.

"Kötü bir söz ise sen niye söylüyorsun?" dedi Ariadne kaşlarını çatıp. "O kötü bir şey demedi ki bana." Elimi belinden çekip kolumu omzuna sardım. Öyle masumdu ki.

"Kötü bir şey demedi belki ama düşündüğü şeyleri biliyorum," dedim omzunu baş parmağımla okşarken. "Hadi be," dedi gözlerini kocaman açıp. Her şaşırdığında gözlerini açabildiği kadar açıyor, ağzı hafif aralanıyordu. Beli dikleşiyordu ve konuştuğu kişiye biraz daha yakınlaşıyordu. Buraya geldiğinden beri birden fazla kez şaşırmıştı, her seferinde aynı tepkiyi vermişti.

Şimdi de parmak uçlarına kalkmış, yüzümün dibine girmiş bana bakıyordu. Sertçe yutkundum ve dudaklarına bakmamak için kendimi zorlayabildiğim kadar zorladım. Gözleri de dudakları kadar fenaydı. Zaten bir insan olmadığını bana söylemeseydi bile, bunu anlayabilirdim. İnsanlar çok aptaldı sadece. Belki de onlar benim gördüğümü görmüyorlardı.

"Evet," dedim kafamı biraz geri çekip. Kafamı geri çektiğimi görünce bir an duraksadı ve yavaşça parmaklarının ucundan inip bir adım geri attı. Bana akıl okuyabilip okuyamadığımı soracağını düşünürken, "Ne düşünüyor peki?" dedi sakince. Geri çekilmemi yanlış anlamış olamazdı değil mi? Bir uzaylıydı ve o kadar bilmediği şey içinde bunu mu yanlış anlayacaktı cidden?

"Seni tavlamayı düşünüyor," dedim yüzüne dikkatle bakarken. Düz yüz ifadesi bir an sarsıldı ama sonradan toparladı. "Anladım." Anladım? Tavlamak kelimesini anlamıştı yani?

"Sen kızdın mı bana?" dedim ona bir adım yaklaşıp gülümserken. Kaşlarını çatıp bana baktı. "Niye kızayım ki?"

"Bilmem," deyip iki kolumu da beline sardım ve ellerimi belinde birleştirdim. "Yanlış anlaşılma olmuştur falan?"

Arkadan, "Oda tutun," diye bağıran Will'i bir ara öldürmeyi aklımın bir ucuna kazıyıp, dikkatimi Ariadne'ye verdim. "Bilmiyorum, olabilir. Neyi yanlış anladığımı bile bilmiyorum ki," dedi omuzlarını silkip. "Garip bir his oluştu sadece."

"Oluşmasın," dedim gülümsememi yüzümden silmeden. İnsani duyguları hissediyordu. Bu iyi miydi, kötü müydü bilmiyordum, yaşadığı yerde de bunları hissediyor muydu bilmiyordum ama, ona yabancı geldiğine göre hissetmiyordu. Nasıl bir yerde yaşamıştı bu kız böyle?

"Peki," dedi sessizce. Öyle bir söylemişti ki, oturup karşısında ağlasanız sizi suçlamazdım. Kendini buraya ait hissetmediğini de biliyordum, neden bilmiyorum ama biliyordum. Sürekli kendi gezegeni ile burayı karşılaştırıyordu ve ağzından ne zaman o gezegen hakkında bir şeyler duysam, gözlerindeki hüzüne şait oluyordum.

Bir gün geldiği yerlere dönmek isterse ne yapacaktım? Evet, gezegeninin patladığını söylüyordu ama, orada gideceği başka yerler de olabilirdi.

Belki de sadece kafa dinlemek istemişti. Ya da yeni gezegenler gezmek. Bir gün çıkıp da, "Ben geri dönüyorum," derse ne bok yiyecektim ben? Doğruyu söylemek gerekirse, öylece gitmesini izleyebileceğimi düşünmüyordum.

"Alışacaksın, biliyorsun değil mi?" dedim ona küçük bir gülümseme yollayıp. Yere indirdiği gözlerini kaldırıp bana baktığında, ne demek istediğimi anladığını anlamıştım. Bana cevap vermedi.

"Şimdi ben bugün kayıt olamayacak mıyım?" Üstüne gitmedim, bana yeteri kadar güvendiğinde, ya da kendini hazır hissettiğinde, anlatırdı herhalde.

"Kimliğin olmadan kayıt olabilme gibi bir şansın yoktu zaten, ama benim kafam onu düşünemeyecek kadar doluydu," dedim gözlerimi devririp. "Sana bir kimlik çıkarmamız lazım."

"Onyedi yaşında gidip kimlik mi çıkartacağız?" dediğinde, dudaklarımı büzdüm ve ona baygın bir bakış attım. "Tanıdıklarım var, sahte çıkarttıracağız."

Onların da kimlikleri vardı demek. Ve onlar da bebeklikten çıkarıyordu.

Başka bir şey söylemedi. Kafasını aşağı yukarı sallayarak beni onayladı ve gülümsedi. Ben de ona gülümsedim ve derince bir iç çektim.

Şu an karşımda bana gülümseyerek bakarken ne kadar güzel olduğunun hiç ama hiç farkında değildi.

"Justin," dedi Will omzuma yumruğunu geçirip. "Seni si-"

"Şşh," dedi ve işaret parmağını dudaklarıma bastırdı. "Kızların yanında sırlarımızı dökme ortaya." Gözlerim olabildiğine açılırken, elimle parmağını tuttum ve yüzüme bir gülümseme yerleştirip parmağını geriye doğru yatırarak ağzımdan çekip, bacağının yanına kadar indirdim.

"Gözlerin bu kadar açıkken ve öyle gülümserken çok korkunç gözüküyorsun," dedi Will acıyla parmağını ovalayıp. Gözlerimi devirdim.

"Okuldan sonra bir yerlere gidelim mi?" Luna'nın sorduğu soruyla duraksadım. Ariadne'nin kimliği yoktu ve dünyaya geldiği ikinci günden onu öyle yerlere sokmak istemiyordum. "Bugün olmaz," dedim donuk bir sesle.

"Ah, hadi ama. Sen ki bir gün barlardan çıkmayan Justin," deyip güldüğünde, gözlerimi çevirip gözlerine baktım. Sessizleşti ve gözlerini kaçırdı. "Kusura bakma," dedi daha sonra, sessizce. Kafamı iki yana salladım ve derin bir nefes verdim. O da biliyordu amacımın hiç bir zaman eğlence olmadığını.

"Bir gün kendine izin ver, Justin." dedi Luna ve Will de başıyla onayladı. "Hem yeni kızı da eğlendirmiş oluruz." Gözlerim Ariadne'yi buldu ve yüzünü inceledim. Neden konuştuğumuzu anlamamış, öylece bize bakıyordu. Şu an soru sormaması mucize gibi bir şeydi.

"Pekala," dedim Ariadne'ye hafifçe tebessüm edip. "Gideriz."

👽

Bölümümün üstüne kusmayın tamam mı:(
oyverin
yorumyapın
arkadaşlarınızafalanönerin
siziseviyorum

Continue Reading

You'll Also Like

1.6M 90.9K 65
Siz: Telefon numaranızın rüyamda ne işi var? 05**: kimsin sen? . . Rüyalarını hatırlayan biriysen ve bu sefer bir telefon numarası görürsen ne olur...
295K 20.2K 42
Zorba bir dörtlü ve sessiz bir öğrenci...
2.1M 103K 66
İçimde tutamadıklarım ve dışarı atmak istediklerim...hepsi bir ünlünün mesaj kutusundaydı. Yalnız hissettiğimde gittiğim ilk yer orasıydı. Peki ya be...
MANİLYA +18 By .

Short Story

22.2K 190 12
-"Elinde ki yüzükle birlikte benim altıma giremezsin , küçük hanım ." Dediği şeyle sağ elimde ki yüzüğe gözüm ilişti . Benim için hiç bir şey ifade e...