Mavi Bela

By rmysamrc

755K 27.1K 3K

Enerjisini atamayan küçük bir çocuk gibiydi ruhu. Hınzır, heyecanlı ve ne yapacağını şaşırmış, etrafına saldı... More

1. Bölüm
2. Bölüm
3. bölüm
4. Bölüm
5. Bölüm
6. Bölüm
7. Bölüm
8. Bölüm
9. Bölüm
10.bölüm
11. Bölüm
12.bölüm
13. Bölüm
14.bölüm
15. Bölüm
16. Bölüm
17. Bölüm
18. Bölüm
19. Bölüm
20. Bölüm
21. Bölüm
22. Bölüm
23. Bölüm
24. Bölüm
25. Bölüm
26. Bölüm
27. Bölüm
28. Bölüm
29. Bölüm
30. Bölüm
31. Bölüm
32. Bölüm
33. Bölüm
34. Bölüm
35. Bölüm
Duyuru
36. Bölüm
37. Bölüm
Ölüm (23.03.2017)
38. Bölüm
39. Bölüm
Açıklama!

FİNAL

15.7K 570 331
By rmysamrc

Hepinize merhaba.
Şu an şu yazıyı yazarken bile kendimi çok garip hissediyorum.

Bunu size nasıl tarif edebilirim bilmiyorum ama bu sanırım çocukluğunuzdan kalma o eski oyuncağınıza veda etmek gibi.

İki günden beri içim gerçekten çok dolu ve bu finali birçok kez değiştirdim. Farklı sonuçlar, farklı kapılar....yine de dönüp dolaşıp aynı noktada buldum kendimi.

Finali okuduktan sonra ne hissedersiniz bilmiyorum. Ama size tost pembe hayaller yazmadım hiçbir zaman. Her zaman olaylardan çok üzerinde durduğum şey duygular oldu.

Bazen ağlaya ağlaya yazdığım oldu. Sanki o düğümler gerçekten benim boğazıma takılıyormuş gibi hissettim. Sonra baktım, sizde aynı şeyi hissetmişsiniz.

Yazım tarzım çok fazla değişti bunu siz de bende fark ediyoruz. Yine de duyguları hep vermişim çok şükür. Poyraz'ın yenilişinde, Eylül'ün gözyaşlarında, Bora'nın itirafında, Murat'ın öfkesinde....

Finalden sonra bana çok fazla soru geleceğini biliyorum. İkinci kitap olacak mı, özel bölüm gelecek mi, ve daha fazlası. Bu yüzden sizden ricam bana sorularınızı sormanız. Aklınızda ne varsa artık.

Ama bu bölümde okusun herkes yazsın. Ne hissettiğini yazsın. Üzgünse üzüntüsünü anlatsın, mutluysa mutluluğunu, kızgınsa öfkesini, boş hissediyorsa neden öyle hissettiğinizi de yazabilirsiniz. Ama yazın. Çünkü bu sefer okuyan ben olacağım.

Mavi Bela'yı yazarken hiç bir müzik koydum mu bilmiyorum ama şimdi bir müzik bırakıyorum sizlere. Tamamen bu bölümü yansıttığını düşünüyorum. Seversiniz sevmezsiniz o sizin tarzınız ama okurken dinlemenizi rica ediyorum. Kitabı bitirdikten sonra da sözlerine bakarsanız -ki paylaştığım videoda sözleri de var- ne demek istediğimi anlayacaksınız.

Sizi seviyorum.
Başka satırlarda görüşmek üzere...

Bölüm müziği: ShamRain - Funeral

Harelerimde biriken yılların gözyaşı, bacaklarımın arasından sızan kırmızı sıvıya karıştığında; 'tamam' dedim kendime. Ödedim ben bu dünyanın kefaretini.

Şimdi hissettiğim tek şey; nemli saçlarımın arasında pusu kuran rüzgarın minik esintileriydi. Canı çoktan giden bedenimin üstünde ki beyaz elbisenin hiçbir anlamı yoktu. Duyguları dahi geride bıraktığım şu dakikalarda aklımda ki tek şey önümde duran uçurumun dibinden yankılanan dalga seslerinden ibaretti esasında.

Gözlerimi güneşin yavaşça doğduğu ufuktan çekmeden ayağımdaki babetleri çıkardım. Teki uçurumdan aşağı yuvarlanırken gözlerimi yavaştan kapattım. Rüzgar bu defa elbisemin eteğinden içeri aktı. Gözlerimi tekrar araladığımda maviliğin üstünsen yükselen Güneş'in kızıllığı gözlerimi kamaştırmıştı.

Her şeyin fazlalık geldiği bir lahzada ellerim elbisemin eteğine uzandı ve beyaz kumaşın saçlarıma yaptığı minik bir dokunuşun ardından minik bir tüy gibi havada süzülerek yavaşça mavi dalgaların arasında karıştı.

Başımı hafifçe geriye çevirdim. Arkamda bıraktığım tek şey; teki olmayan bir babetten ibaretti. Başımı yeniden Güneş'e çevirdiğimde bir silüet ilişti gözüme. Çekik gözlerin içi parlarken dudakları gülümsüyordu sevgilimin.

Göğsümün arasından ılık ılık akan bir şeyin varlığıyla kalbim son defa heyecan içinde kıpırdadı. Dudaklarımı araladım hevesle, ve denize doğru adım adım yürürken mırıldandım sessizce; "Poyraz."

1 Hafta sonra

Beril'den...

Hepimiz salonun bir köşesinde dağılmış bir vaziyetteyken gözlerim teker teker taramaya başladı hepimizi.
Önce Bartu'yu gördüm, merdivende oturmuş, başını duvara yaslayarak öylece oturuyordu. Dizlerini titretirken dudaklarını ısırmış sakin kalmaya çalışıyordu.

Yaşlı gözlerim bu defa üçlü grubu buldu. Bartu, Dağıstan, Demir, hepsi aralarında konuşup bir haber olup olmadığını tartışıyorlardı. Bir haber olmadığını öğrenince başımı Arda'nın göğsüne yasladım. Başımı hafifçe kaldırıp yüzüne baktığımda o da başını eğip yüzüme baktı. Gözümden bir yaş aktığını görünce derin bir nefes alıp alnımı öptü.

Gözlerim en sonunda Poyraz'ı buldu. Tam bir haftadır her gün zamanını ya yollarda Eylül'ü arayarak ya da şimdi olduğu gibi pencereden yolu izleyerek geçiriyordu. Dudaklarımdan kesik bir hıçkırık çıktı. Belki gelir diye bekliyordu ama polis artık bulduğu cesetlere de göz atıyordu belki Eylül'dür diye.

Poyraz kapıda birini görmüş olacak ki hızla daha o kişi kapıyı çalmadan kapıyı açtı. Bizde hemen arkasından gelen kişiye baktığımızda iki ayrı zarf uzattı tanımadığım görevli bir adam.

Poyraz hızla salona geçerken önce üzerinde "Keyifli seğirler" yazan zarfı açtı. Bir cd çıkınca içime bir korku düştü. Eylül hakkında o kadar endişe duyuyordum ki.

Hızla televizyonu açtı ve videoyu izlemeye başladık hepimiz...

Önce boş bir koltuk belirti ekranda kamera biraz oynandıktan sonra arka plandan bir çocuk çıkarak koltuğa oturdu. Keyifle saçlarını düzelttikten sonra "Selam Poyraz," dedi, iğneleyici bir ses tonuyla. Gözler Poyraz'a döndüğünde sersemlemiş bir şekilde ekrana bakıyordu. Ama kaşlarının çatılışına bakılırsa o da bizim gibi yabancıydı bu ekranda ki simaya.

Çocuk konuşmaya devam edince hepimiz yeniden ekrana baktık. "Beni tanımazsın sen ama ben babamın katilini çok iyi tanıyorum." Gözlerim irileşirken Eylül'ün intikam uğruna kaçırılmış olduğunu kavrayabilmiştik en azından.

"Adım Demir, hani şu Eylül'ün Doğum günü partisine gideceği Demir. Ama sen öldürdüğün Kenan'ın oğlu Demir olarak daha iyi tanırsın beni." Bora sinirle televizyonun yanında duran bibloyu yere fırlattığında gözlerim Poyraz'ı buldu. Ayakta öylece duruyordu. Hiçbir tepki vermeden öylece ekrana bakıyordu.

"Sen babamı öldürünce," Sözlerine biraz ara verdi ve derin derin nefes aldı. Ardından dişlerinin arasından tısladı. "Senden intikam almaya yemin ettim ben." Gerildiği yüzü aniden gevşeyip yeniden keyifli bir hal aldı. Bir sigara yakıp derin bir nefes çekti ve sonda dumanını havaya bıraktı.

"Aslında ilk başta Eylül'ü kaçırarak sana uzanmayı ve sonra da seni öldürmeyi düşündüm. Ama sonra Eylül'ü öldürmenin canını daha çok acıtacağını fark ettim," Dudaklarımdan minik bir çığlık koptuğunda Poyraz da derin bir nefes alarak ekrana doğru tek bir adım attı ve kendi kesine mırıldanmaya başladı. Ne söylediğini anlamıyordum.

"Ama sonra hepsinden daha güzel bir fikir geldi aklıma. Onu senden alıp benim kadınım yapmak." Hepimizin sesi aniden kesildi. Gözlerim yeniden Poyraz'a kaydığında aralık dudakları öylece kalırken gözleri biran için boşluğa kayıp ardından yeniden ekranı buldu. Ama yüzünde ki o ifade...o ifadeyi hayatım boyunca bir daha ne görebilirdim ne de unutabilirdim.

"Bu canını hepsinden daha fazla acıtır değil mi?" Sözlerinden sonra yerinden kalktı ve kamerayı eline alarak başka bir yeri çekmeye başladı. Bir yatağın üzerinde Eylül'ü baygın bir şekilde görünce elim hıçkırıklarımı engellemek ister gibi dudaklarıma kapandı.

Çıkan tok sesle başımı biraz geriye uzattım. Şimdi Poyraz dizlerinin üzerine çökmüş yüzünde tek bir yaşla ekrana bakıyordu sessizce.

Kamerayı tekrar bir yere bıraktıktan sonra karşısına geçti ve pis bir şekilde sırıtarak elini kemerine uzattı. "Kapatın şunu!" diye bağıran Demir'in hemen ardından yerinden fırlayan Bartu televizyonun yanında ilerlerken arkadan Eylül'ün ağlamaları kapladı tüm odayı.

Televizyon Bartın'ın CD'yi alışıyla aniden siyaha bürünürken ekranın yansımasından Poyraz'a baktım bir kez daha. Elleriyle kulaklarını kapatmış bir şekilde yerde öylece dururken Arda'nın çalan telefonun sesiyle bakışlarımız bu defa ona döndü.

Telefonu kulağına götürüp birkaç saniye bekledikten sonra gözlerinden bir damla yaş süzüldü. Telefonu kapattıktan sonra Poyraz'ın elleri kulağında olmasına rağmen kırmıza boyanan gözlerini Arda'ya uzattı.

Arda birkaç defa yutkunduktan sonra "Eylül'ü bulmuşlar," dedi, kekeleyerek. Hızla yerimden kalarak karşısına geçtim. "Nasılmış, iyi miymiş?" dedim, biriktirdiğim tüm umudumla.

"Annesini aramışlar ama, sinir krizi geçirdiği için o gelmemiş. Şey diyorlar, birinin..." duraksadı ve elini dudaklarına götürdü. Yakasını tuttum aniden. "Ne?" dedim bağırarak. Duymadan inanmazdım.

"Birinin cesedi teşhis etmesi gerekiyormuş." 

Çığlığım tüm salonda yankılanırken Poyraz hala tepkisiz bir şekildeydi. Çığlıklarım git gide bir feryada dönüşüyordu ama o hala tepkisizdi. Dakikalar ilerlerken artık halsiz bir şekilde Arda'nın kollarında ağlarken Poyraz yavaşça yerinden doğruldu.

Demir hemen onun yanına gidip elini omzuna koydu ve "Kardeşim," dedi, zoraki çıkan bir ses tonuyla. "Ben gidiyorum." dedi, Poyraz güçsüz bir sesle. "Nereye?" diye sordu Demir. Onun hali de kötüydü ama inatla Poyraz'a destek olmaya çalışıyordu.

"Eylül'ün evine," dediğinde, eşyalarını toplayacağını sandım ama o hala bir şeyleri idrak edememişti. "Belki oraya gelir. Yalnız kalmasın, korkmuştur şimdi."

Demir'in gözünden de bir damla yaş süzüldüğünde "Poyraz," dedi, kırık bir sesle. "Yapma kardeşim bunu kendine."
Poyraz boşlukta olan gözlerini Demir'e çevirdi. "Siz gidin Eylül'ün annesine haber verin. İnanmasın öyle haberlere. Eylül gelince onu üzgün görmesin. Sonra o da üzülür," Kapıya doğru ilerlerken "Üzülmesin o," diye mırıldandı sessizce. "Kıyamam."

40 Gün sonra.

Poyraz'dan...

Yüzüme soğuk bir su vurduktan sonra başımı kaldırıp aynaya baktım. İyice uzayan sakallarım, bakımsız üstüm ve dağılan saçlarım ile ben olmaktan çok uzaktım. En çok da gözlerim yabancıydı bana. Bakışlarımı aynada  ki yansımamdan çekerek banyodan çıktım.

Merdivenlerden inerken kendime her şeyin geride kaldığını hatırlatıyordum sürekli. Son bir ayım Eylül'ü ve her şeyin geride kaldığını düşünmekle geçiyordu.

Aşağı kata indikten sonra koltukta oturan sevgilimin yanına ilerledim. Benim geldiğimi görünce bana hafifçe gülümsedi. Bende ona gülümsedikten sonra yanına oturup gözlerine bakmaya başladım. Mavi gözleri bana huzuru yaşatıyordu.

Elini elimin üzerine bıraktıktan sonra "Telefonunu neden hala açmadın?" diye sordu. Tebessümüm yüzünde solarken "Senin dışında hiçbir şeyle ilgilenmek istemiyorum." dedim.

Yüzünde ki o muzip gülümseme hiç silinmiyordu. "Neden bunu kendine yapıyorsun Poyraz?" diye sorduğunda avucunun içini öptüm. Her şey aynıydı ama bir tek kokusunu duyamıyordum artık.

"Bir şey yapmıyorum, sevgilim." dediğimde hafifçe başını iki yana salladı. "Mezarıma bir kez olsun gelmedin. İnsanlardan kendini çekip bu dağ evinde kalmaya daha ne kadar devam edeceksin?"

Yutkunarak gözlerine baktım. Saçları yavaş yavaş silinmeye başladığında gözlerimi kapatıp derin nefesler aldım ve kendime onun ölmesini her gün yaptığım gibi bugün de tekrar ettim. Gözlerimi araladığımda onu yeniden görmek rahatlamam sebep olmuştu.

"O gerçek bir mezar değil. Sen buradasın, yanımdasın." Elini elimden çektiğinde bir sızı hissettiğim yüreğimde. "Kendine deli olduğunu kanıtlamaya çalışmaktan vazgeç. Sen deli değilsin Poyraz. Eğer öyle olmasaydı içten içe bilmezdin gerçeği. Ve eğer öyle olmasaydı şu an benim hayalim sana bunları söylemek yerine seni öperdi."

Beynimin bana oynadığı oyuna inat başımı iki yana salladım. Yanağımdan süzülen yaşı umursamadım bile. "Eylül, gitme." dedim, tüm çaresizliğimle. Yüzünde hala sabitti o tebessümü. Bana son bakışında ki o tebessümdü bu.

"Artık yanına gelmeyeceğim, çünkü artık kendini kandıramıyorsun. Sana bir mektup bıraktım. Bu yüzden yeniden bir veda etmeyeceğim. İyi uykular sevgilim. Uyan artık."

Yerimden fırladığımda nefes nefese etrafıma bakındım. Gözlerim Eylül'ü aradı ama o yoktu. Gözlerimi kapatıp onun ölmediğini yeniden kendime söyledim ama bu defa yine yoktu.

Beynimin içinde ki sesler bana gerçeği söylerken avuçlarımı şakaklarıma bastırıp bunu inkar ettim ama susmuyorlardı. Delirmek istiyordum, ama yapamıyordum. Delirsem daha kolay olurdu belki her şey.

Titreyen elimi telefonuma uzattım. Açmak için düğmesine bastığımda ekranın aydınlanması bile gözlerimi rahatsız etmiş ve telefonu yeniden yerine bırakmıştım. Yerimden yavaşça doğrulduktan sonra salonun önünde ki aynaya baktım.

Hazır mıydım? Daha önce yaşamıştım zaten bu şekilde. Eylül'den önce ki hayatıma dönmeye hazır mıydım? Peki Eylül'den sonra onsuz olan cehenneme nasıl dayanırdım?

Derin bir iç çekerek arabanın anahtarını aldım elime. Kapıdan çıkacağım sırada gözüme beyaz kağıt ilişti. Dişlerimi birbirine bastırdım ve onu da aldım yavaşça.

Kapıdan çıktığımda Güneş'in ışığı gözlerimi kısma isteğimi tetiklerken Güneş'in ondan sonra bir daha hiç doğmayacağına bir kez daha kanaat geçirmiştim.

Hızlı adımlarla arabaya bindim ve kapıyı kapatır kapatmaz başımı koltuğa yaslayarak derin bir nefes aldım. Anahtardı yerine sokacağım sırada elim istemsizce beyaz kapıda uzandı. Ve ben yeniden okumaya başladım o satırları.

Merhaba sevgilim.
Bu bir veda mektubu.
Özür dilerim, bunu yüzene bakarak, sana sarılarak ve kokunu içime çekerek yapmayı isterdim, ama çok utanıyorum. Sana minnettar olduğumu bilmeni istiyorum. Bana şu kısacık ömründe o kadar şey yaşattın ki...

Bu yüzden hiç üzülmüyorum gidişime. Tamam belki biraz üzülüyor olabilirim ama inan bana bir insanın yaşayabileceği ne varsa yaşattın sen bana. Bu yüzden sende çok üzülme. Üzül ama çok üzülme.

Ben bir tek seni sevdim Poyraz. Bunu aklından hiç çıkarma tamam mı? O adam bana dokunduğunda...hiçbir şey hissetmedim, buna acı da dahil. Bu yüzden sakın beni düşünme. Sakın o anı hayal edip...kendine azap çektirme.

Sana beni unut demeyeceğim sevgilim. Çünkü ben senin geçmişinde bir yerlerde hep var olacağım, anılarında yaşayacağım ve anılarını silemezsin. Ama geçmişte takılı kalıpta geleceğini ateşe verirsen; o ateşte yanarım Poyraz. Canım acır, canımı acıtma.

Onun yerine sev beni. Sev derken, bana takılıp kalma. Sana bıraktığım anılarımı sev. Arada aklına geleyim ve sen gülümse. Daha fazlasını yapma. Sakın bir ömür yasımı tutma.

Daha çok gençsin. Karşına illaki bir kadın çıkar. Seni seven, en az benim kadar seven bir kadın olur. Sende sev onu, en az beni sevdiğin kadar sev. Ve bunu yaparken sakın vicdan azabı çekme.

Karşına çıkan kadınları benimle kıyaslama. Eğer kıyaslarsan; bu hem sana, hem o kadına, hemde bana acı verir. Sadece sev. Onunla benimle yaptığın şeyleri yapma. Başka şeyler yap. Sana tıpkı beni hatırlatan şeyler olduğu gibi onu da hatırlatacak şeyler olsun. Bende takılı kalma.

Hayatın kanunu bu. Yatan dururken bakan gidermiş sevgilim. Birileri gider, birileri gelir. Yerimi boş bırakma. Seni seviyorum, elveda.

  Mavi Bela....

Continue Reading

You'll Also Like

618K 25.6K 44
30-50k izlenen Yağız her gün yayın açar, Sohbet eder ve korku oyunları oynar. Işıl ise o yayıncıya aşık bir kızdır. Işıl habire yağıza Instagramdan y...
4.2M 266K 45
Aylardır izlediği yayıncıya olan hislerinin arttığını düşünen İzem, artık onun dikkatini çekmek ister. Dağhan'a ilk mesajı değildi ama bu sefer onun...
330K 5.5K 20
༺༻ Bütün hakları saklıdır "Ben geldim" Gülümseyerek ve son harfi uzatarak kurduğum cümle ile o da gülümsedi. Sandalyesini biraz masadan geri çekti...
962K 43.4K 56
*TAMAMLANDI* Tekrardan kıpırdanıp kaçmaya çalıştığımda, arkamdan sarıldı ve iyice kendine bastırdı. Dirseğimi sarhoş adamın karın boşluğuna tüm gücüm...