UYUM

By ozgeozdmir

2M 13.9K 7K

1. Kitap Ölüm Kehanetleri Epsilon yayınları tarafından kitap oldu. 2. Kitap Ölüm Çığlığı Wattpad'de yayımlan... More

ÖLÜM ÇIĞLIĞI
GİRİŞ
Uyum Kapak Görseli :)
*1* Kahin ve Kolye
*3* YAĞMUR
*4* BAZI SORULARI SORMAK CESARET İSTER
İKİNCİ KİTAP GİRİŞ
*Beşinci Güç'ün Peşinde*
*Ben Korkak Değilim*

*2* BEYAZ LİLYUM

31.3K 1.6K 1.3K
By ozgeozdmir

Keyifli okumalar...

Kendisini hiç düşünmeden ağustosun sıcağına attı. Güneş, sabah saatlerinde ısısını pek paylaşmıyor olsa da ona göz kırpması bile Derin'i etkiliyordu. Sıcak, darbelere karşı dayanıklı olan vücudunu olması gerektiğinden fazla ısıtıyordu. Bu da ayrı bir sırdı işte: Havayı ellerinde şekillendirebilen kardeşler, kırılgan görünen sert bedenlerde yaşamlarını sürerken onları minicik bir ateş alt edebiliyordu. Düşünceler onu yeniden geçmişe götürmüştü. Parmağı kolundaki minicik yanık izini buldu. Hafif kabartı ona hayatının dersini veriyordu: Asla normallerle yalnız kalma ve asla yakınlaşma. Tabii bu kural en yakın iki arkadaşı için geçerli değildi. Ne olduğunu gizlemediği yegâne iki iyi arkadaş onun hayata karışmasına yardımcı oluyordu.

Arkadaşlarını anımsamak bile endişelerinden soyutlanmasını sağlamıştı. Çantasından çıkarttığı telefona bir şeyler yazdıktan sonra cevabı beklemeden verandadan aşağı inmeye başladı. Reyhan ve Meltem için onun yardım çağrısı yeterli bir sinyaldi. Her ikisinin de salonda olacağından emindi. Kolyenin yaşattığı karışıklığı sadece spor yaparak toparlayabilirdi. Nedenlere vereceği cevabı olmasa da o cevapları nerede araması gerektiğini çoğu kez dövüşerek buluyordu. Hareket, Derin için bir tür terapiydi.

Evden hızla çıktığı için almayı unuttuğu şapkası gözlerine siper olamıyordu. Başını aşağı eğip aydınlığa ve yaz sıcağına alışmayı bekledi. Yürüyüş yapmak her zaman onu rahatlatıyordu. Bu yüzden yan gözle baktığı bisikletini gerisinde bırakıp yürümeye başladı. Yoğun gölgelere ihtiyaç duyduğu için koruya yöneldi. Kendisini iyi hissettiği yerdi burası. Yalnız kalabiliyor ve sıcaktan korunabiliyordu. Teninde hissettiği hafif serinlik bile rahatlamasını sağlamıştı. İstanbul'un nemli havası her ne kadar peşini bırakmasa da güneş artık doğrudan onu hedef alamıyordu.

Adımlarını mümkün olduğunca hızlandırıp seri şekilde yürümeye başladı. Ne kadar hızlı olursa o kadar hızla toparlayabiliyordu düşüncelerini. Rüzgâr, iki yanından sarkan saçlarını yanaklarına değdirip çekiyor ve adeta tenini okşuyordu. Bu hissi seviyordu Derin. Havanın oluşturduğu her akım hoşuna gidiyordu. Güçlerinden sakınıyor olsa da onların varlığı kendisini güvende hissettiriyordu. Fazlası vardı. Bunu biliyor ve gerçeği arıyordu. Neler yapabileceğini öğrenmek istiyordu. Babasının haklı olduğunu bilmesi bile onu bu meraktan alıkoyamıyordu.

Ağaçlar sıklaşmaya başladığında ellerini aşağı doğru açıp gözlerini kapattı. Bedeninin kontrolü havaya aitti artık. Onu iten rüzgâra karşı gelmek yerine kendisini bıraktı. Ayaklarının birkaç santim havalandığını bile hissediyordu. Bu uçmak gibi bir şey olmalıydı. Ölesiye korktuğu yüksekliğe erişemese de uçuyormuş gibi hissedebiliyordu. Peşinden sürüklediği topraklar belli bir düzen içindeydi. Parmak uçlarına doğru yükselmeye başlamışlardı. Bir tür takipçi gibi onu izliyorlardı.

Takipçi gibi!

Ardında duyduğu sesle birlikte gözlerini açtı. Yeniden aynı hisle donatılmıştı. Birkaç haftadır yalnızlığını istila eden birinin varlığını hissediyor ancak onu görmeyi bir türlü başaramıyordu. Kendi ekseni etrafında döndü. Bir hareket aradı ama peşindeki her kimse kendisinden daha kabiliyetli biriydi.

Yetenekli, diye düşündü Derin. Tıpkı kendisi ve kardeşleri gibi özel güçlere sahip olduğunu düşündüğü takipçi her kimse, belli ki tanışmaları yalnızca onun isteğiyle olacaktı. Yalnızca varlığını hissediyordu. Ne onu görmüş ne de sesini işitmişti. Ara sıra çıtırdayan yaprak sesleri ya da kırılan bir dal belki de ama o kadardı işte. Peşindeki gizemli güç kendi sesine ve varlığına dair hiçbir ipucu vermiyordu. Yetenekliydi, evet. Bildiği tek şey buydu. Yalnız olmadıklarından emin olan Derin, kendilerinden başka özel güçlere sahip insanların varlığını düşünmeye yeni başlamıştı. Yaşamında genellikle sorulara yer vardı. Cevapları bulmayı başaramadığı karmaşasına dâhil olan takipçi bir kez daha soru sormasına neden olmuştu: Neden beni takip ediyor! 

Takipçiyi yok saymaya çalışarak yoluna devam etti. Patikaya çıktıktan kısa bir süre sonra insan kalabalığının içine girmişti. Esnaf kepenklerini açmaya başlamış ve hayatın sesleri yükselmişti. Aslında yaşam nasıl da büyük bir karmaşaydı. İnsanlar güzellikleri geride bırakıp yoğun bunalıma giriyorlardı. Kazançları uğuruna yaşamlarından vazgeçiyorlardı. Gereksiz bir egoyla, kaos ortamı oluşturuyor ve aslında yaşanılacak güzellikleri yitiriyorlardı. Ormanın kendisine has kokusu ve seslerinden bir anda uzaklaşıp insanların işgal ettiği alanlara girmek Derin'de kısa süreli şok yaratıyordu her zaman. Farklı bir hayat arıyordu. Fazlalıklar değil, bir şeyleri eksiltmeliydi. Kim bilir belki de yaşamına dâhil etmesi gereken sadece babasının fazlalık olarak gördüğü kısımdı yalnızca. Öğrenecekti, hem de çok yakın bir zamanda. Saklanmakta ki asıl amaçlarını ve güçlerinin boyutlarını mutlaka öğrenecekti. 

İnsanların yoğun olduğu alanlarda kokular değişiyordu. Doğaya ait çok az şeyi aralarında barındıran insanlar, yapmacık kokularla yapmacık yaşamlar sürüyordu. Ancak bir an için duyumsadığı koku olduğu yerde kalmasını sağlamıştı. Rüzgâr, ona daha fazlasını taşırken başını sola doğru çevirdi. Gördüğü muhteşem renkli çiçeklerden yükselen kokular onu bulmaya devam ediyordu. İstemsizce dükkâna doğru yürümeye başladı. Devam etmesi gerekiyordu ama elinde değildi, lilyumlar onun için vazgeçilmezdi.

Gülümsedi.

Tam kokunun tadını çıkartacaktı ki bir sesle irkildi:

" Beyaz lilyumlar güven anlamına gelirmiş."  

Tanıdık sesin sahibine yönelmeden önce duruşunu dikleştirdi. Genelde insanlara karşı belli bir mesafede durmaya özen gösterse de bu sesin sahibi inatla alanına girmeye çalışıyordu. 

" Güzel seçim." dedi Derin'in konuşmayacağını anladığında. 

" Sadece huzur veriyor." 

Yüzünde sabit tuttuğu ifadesizliği korumaya gayret ediyordu. Karşısındaki adamın belirsizliğine sinir oluyor ve kendisine ait hiçbir şey öğrenmesini istemiyordu. O bilgi vermiyorsa Derin'de aynısını yapmaya kararlıydı. Herkesten gizlediği sırrı saymıyordu. Onun önemsediği normal yaşamıydı. Güçlerden arınmış ve sıradan. 

" Sahi mi? Bu iyiymiş."

" Sahi." dedi Derin. Gülüşüne alay katarak, doğrudan karşısında duran adama baktı. Gözlerinin içine bakmak için kendisini zorluyordu. Ne zaman ilgisini ona çevirse siyah gözlerin kendisini çektiğini hissetmeye başlıyor ve bu ona tuhaf bir heyecan veriyordu. " Sana rağmen huzur içindeyim, baksana."

Gülümseyerek başını yere eğen adamın göz temasından kaçındığı anda etkisinden kurtulmaya çalıştı. Uzun boyu Derin'in kısalığının yanında devleşiyordu sanki. Siyaha çalan saçları gözleriyle uyum içindeydi, tıpkı bakışlarındaki hafif karanlık yan gibi gecenin laciverdini taşıyordu. Güldüğünde belli belirsiz ortaya çıkan gamzesine odaklandığı anda yine aynı hataya düştüğünü anlamıştı Derin. Birkaç adım geri giderek kendisinden emin duruşunu korumaya çalıştı.

" Bana rağmen öyle mi? " diye sordu Caner. Onunla alay etmek istese bile başarılı olamayan Derin, sözlerinin onu eğlendirdiğini anlamıştı. " Söylesene, seni gerçekten bu kadar etkiliyor muyum?"

Kaşları anında çatıldı. Gözlerine yerleşen öfke gerçekti. En az ondan etkilendiği gerçeği kadar da yoğun. Düşünmekten kaçındığı her şey zihnine hücum ediyordu sanki. Gerçeklerin aksine söylemek istediklerine odaklanmaya çalıştı.

" Etkilenmek mi? Beni başkalarıyla karıştırma Caner. O gülüşünü de başka kızların üzerinde dene çünkü bende işe yaramıyor."

Derin'e inat gülümsedi ve Derin, sözlerinin aksine onun etkisine girdi. Gözleri kısılan Caner, küçük bir adım atarak ilerledi. Hâlâ uzaklığını koruması Derin için iyi bir şeydi. Koyu renk pantolonu ve beyaz tişörtüyle tezatlığın bazen ne kadar da muhteşem durduğunu kanıtlıyordu sanki. Onu incelediğini fark etmesinden korkarak bakışlarını yere eğdi. 

" Seni başkalarından ayırıyorum zaten ufaklık. Bunu anlamamak senin gibi birinden beklemediğim bir dikkatsizlik." dedi. Derin'in yaşadığı şaşkınlığı görmezden gelerek etrafına baktı. " Bisikletin yok bugün. İstersen seni gideceğin yere bırakabilirim."

Derin, başını yana doğru eğip Caner'in gösterişli arabasına baktı. Henüz yirmilerinin içinde olan biri için fazla pahalı duran araba, Derin için hayal olmaktan bile uzaktı. Babalarının on sekiz yaş hediyesi olan arabayı ikiz kardeşiyle paylaşmak zorunda kalmanın yanı sıra, yalnızca ikinci el bir Hundai'ye sahipti. Yani yarı sahip. Genelde bisikletiyle dolaşmasındaki sebep tam olarak Bahar'ın bencil yanıyla ilgiliydi.

" Teşekkürler ama salona gidiyorum. Zaten hemen şurası."

Caner, istemsizce Derin'in gösterdiği yana çevirdi başını. Gülümseyerek yeniden ona baktığında ayrılmak üzere ondan biraz uzaklaştı. " Peki, o zaman sonra görüşürüz. En azından bugün az da olsa yol katettik Derin. Bana teşekkür ettin. Tüm kabalığına rağmen hem de."

Derin, ayağını sertçe yere vurarak yumruklarını sıktı. Her seferinde övüyor mu sövüyor mu anlamadığı adamın çiğ gülüşüne öfkelendi. Bir yanı o gülüşün solmasını istemese de diğer yanı arkasını dönüp gitmek istiyordu. Düşüncesini gerçekleştirmek üzereyken avucunun içine tutuşturulan lilyumla birlikte sakinleşmişti. Tek bir lilyum, yalnızlığını alıp götürmüştü sanki.

Caner'in ardından bakarken tekrarlamak zorunda olduğu dersini anımsamak için kolundaki kabarcığa bir kez daha dokundu. Asla normallerle yalnız kalma ve asla yakınlaşma.

Genç adam, arabasının kapısını açıp tek ayağını içeri attıktan sonra Derin'e dönerek gülüşünü yeniden ortaya sermişti. Bu defa bir fark vardı çünkü ilk kez Derin'den o gülüşün karşılığını almıştı. Dudakları kıpırdasa da onun ne dediğini anlamayan Derin onun yanına gitmemek için kendisini zorlayarak yoluna devam etti.

Ne söylemişti?

İçi içini yemeye başlamış ve merak tüm hücrelerini bir hastalık gibi sarmıştı. Burnu havada, ukala komşuları Caner'in yakınlığı onda iki hissi aynı anda ortaya çıkartıyordu: Kaçıp gitmek ve yakınlaşmak.

***

Salona ulaştığında kendisine çeki düzen verip içeri girdi. Tahmin ettiği gibi kızları beklerken bulmuştu. Reyhan, parmağını kıvrık şekil verdiği saçlarının içinden geçirip yeniden çıkartıyor, Meltem ise her zamanki sakinliğiyle sadece parmaklarını belli bir tempoda şaklatıyordu. Mırıldandığı şarkıya Derin'i gördüğü anda son verip dirseğini Reyhan'ın kaburgalarına doğru geçirdi. İkisinin de yüzünde oluşan tuhaf gülüşe anlam veremeyen Derin, zaten Caner'in sebep olduğu tuhaf his nedeniyle odaklanmakta zorluk çekiyordu.

" Geç mi kaldım?"

" Bize hayır ama anlaşılan bir başkasına evet." dedi Reyhan. Muzip ifade yüzüne yayılmış ve gözlerinin içi parıldamaya başlamıştı. Salona gelirken bile eksik etmediği kırmızı ruju yine göz dolduruyordu. Beline varmadan kestirdiği saçları omuzlarından aşağı sarkarken, zayıf bedenine rağmen sevilesi yanaklarını şişirip kaş göz hareketleriyle minderlerin bulunduğu tarafı göstermeye başladı. Onun tüm çabalarını boşa çıkartan Derin, dudaklarını aşağı doğru sarkıtarak baktı. 

" Anlamadım desem."

" Ya kızım, anlasana. Bizden başka birileri daha gelmeni bekliyormuş meğer."

" Kim?"

Meltem, gülmeye başladı. Her zaman içine içine konuşan kız bu defa oldukça sesli şekilde "Artun." demişti. " Geldiğimizde direkt seni sordu. Sanırım seninle konuşmak istiyor."

" Ne konuşacakmış?"

İki kaşını havaya kaldıran Derin, anladığı gerçeğin ürkütücü yanını düşünmekten başka bir şey yapamıyordu. Sadece on dakikalık arayla iki erkeğin hiç beklemediği ilgisiyle karşılaşmıştı. Kızlardan beklediği cevabı duymaya fırsatları olmadan yanlarına gelen üç kişiden biri, ilgisini sadece Derin üzerinde tutuyordu. Birkaç adım fazladan atarak ona yaklaşan çocuğa, sahte bir tebessümle bakmış ve içten içe dehşeti yaşamıştı. Artun, çekingen tavırlarla yaklaşırken bir yandan da emin görünmeye çalışıyordu. Çok uzun boylu değildi. Derin onu Caner'le kıyasladığını fark edip kendisine kızmaya başlamıştı. Çocuğun geniş omuzları atletik dursa bile Derin'in ilgisini çeken özellikler fiziksel görüntünün ötesindeydi. Anlamakta zorluk çektiğini düşündüğü Caner'de gerçekten ne gördüğünü o da merak ediyordu. 

Yanlarına gelen üçlüye bakmamaya özen gösterdi. Kaçması gerekiyordu. Hayatının dersi normallerden uzak durmasını tembihlerken bu konuşmaya izin vermesi bile bir hatayı doğurabilirdi.

" Şey... Benim gitmem gerekiyor. "

Arkasını dönmeden hemen önce Artun'un yüzündeki ablak ifadeyi görebilmişti. Sanırım normal bir kızın davranışlarının aksini yapmayı sürdürüyordu. Hayatı boyunca olması gerektiği gibi olmamıştı zaten. Sanki farklı bir gezegenden gelen ve Dünya'ya ayak uydurmaya çalışan bir beceriksizdi. 

Arkasından gelen kızların ayak sesleriyle birlikte gülüşmelerini de işitti. Şu an arkasını dönüp avazı çıktığı kadar bağırmak istiyordu ancak elinde sıkı sıkıya tuttuğu lilyumun ezilmiş görüntüsü onu hüzne sürüklemişti. Ağlamak istiyordu. Nedensiz bir şekilde hıçkırıklarının içinde boğulmak istiyordu. Ya da içten içe bildiği nedenler imkansızlığı ile onu ürkütüyordu. Güçlerine rağmen normal bir yaşam sürmeyi istiyordu. Hem kendisi olmak hem de zarar vermemek istiyordu. 

" Hey, abartma Derin. Altı üstü bir çıkma teklifi alacaktın."

" Dalga geçiyor olmalısınız." dedi. Arkasını dönüp ikisinin yüzünü incelemeye başladı. "Gerçekten dalga geçiyorsunuz."

" Sadece kendine şans vermeni istiyoruz. Takılıp kalman kendine yaptığın en büyük haksızlık." dedi Meltem. Gözünün önüne gelen saçlarını eliyle geriye doğru iterken yaşadığı endişeyi görmüştü Derin.

" Bu takıntı değil." dedi. " Güneş'i sahiden öldürebilirdim. Yalnızca bunu unutamıyorum o kadar."

Reyhan, Meltem'e göz kırptıktan sonra Derin'e sır vermek ister gibi üzerine doğru eğildi. "Bahsettiği Güneş değil. Anlasana şapşal, Caner'den bahsediyor."

Sol avucunun içinde ezilen zavallı çiçeğin hüznünü bile yaşayamadan bu defa onu parçalara ayırıp bu defa çiçek için üzülmüştü. Her ne kadar zavallıca bir düşünce olsa da Caner'in ona verdiği çiçeği gerçekten saklamak istiyordu. Yine de gardını indirmekten korkuyordu. Karşısında onu yargılamayacak ve her kararına destek veren arkadaşları olsa da itiraf etmesi işleri dah fazla zorlaştıracaktı. Bu yüzden konuşurken umursamaz görünmeye çalıştı. 

" Saçmalamayın kızlar, o ukala umurumda değil. İlgi alanıma bile girmiyor Caner. Kendini beğenmiş biri ve üstelik, yani aramızdaki yaş farkını da düşünecek olursak..."

" Anlaşılan sen çoktan düşünmüşsün. Altı üstü altı yaş. Bence çok sayılmaz."

Reyhan'ın sözleri Meltem'in sert bakışıyla yarıda kesilmişti. Biri tarafından onaylanan Caner, sevgi yumağı olan Meltem tarafından bir türlü onaylanmıyordu ki Derin için bu düşünceler bile fazlasıyla tehlikeliydi. Hızlanan kalbinin sesini duymalarını istemediği için arkasını dönüp yürümeye başladı.

Koruya ulaşana kadar durmamıştı. Bu defa onu sinirlendirmekten kaçınan kızlar adımlarını sessizlik içinde atıyordu. Derin ise hissetmekten korktuğu duygularını kendisinden uzaklaştırmak istercesine elindeki lilyumu havalandırdı. Gökyüzüne doğru ilerleyen ezilmiş çiçeği şiddetli bir rüzgarla uzaklara sürükledi. Sanki çiçek uzaklaşsa Caner'in etkisi de aynı oranda ondan uzaklaşacaktı. 

" Canın sıkılmış." dedi Meltem. " Artun olayı değil. Onu şimdiden unuttuğuna bile eminim. Ne oldu? Anlatsana."

Derin, annesinin kolyesinden ve Bahar'ın ona dokunduğunda parmağında hissettiği elektriklenmeden bahsetti. Salonda dövüşürken kazara yediği yumrukların acısını bile olması gerektiğinden az hisseden Derin, minik bir taşa dokunmanın neden onları acıttığını öğrenmek istiyordu. Üstelik annesi o taşa her gün dokunuyor ve hiçbir acı belirtisi göstermiyordu.

" Eğer bunca sır saklamasalardı belki de ne olduğumu bu kadar çok önemsemezdim. Hayatıma devam edemiyorum çünkü bu hayatın bana ait olmadığını hissediyorum. Sanki buraya ait değilmişim gibi. Hep bir fazlası olduğunu düşünüyorum ve yaşamımın o fazlalıkta gizli olduğunu hissediyorum. Tuhaf öyle değil mi? Ucubenin tekiyim."

" O halde gördüğüm en güzel ucubesin Derin." dedi Reyhan. " Bak, sadece bir şeyleri boş vermeyi öğrenmelisin. Aslında mutlu birisin. Sadece yaşasan olmaz mı?"

Derin, başını iki yana salladı. Henüz yaşamının yirminci yılında, örselenmiş bir ruha sahip hissediyordu kendisini. Geçen zamandan çok daha yaşlı ama bilgeliğinden yoksun gibiydi. Edinilmesi gereken tecrübeler ona doğru hızla gelirken henüz hiçbir şeyin farkında bile değildi.

Yumruklarını sıktı. Yuvarlak yüzü sıktığı dişleri nedeniyle üçgen bir hâl almıştı. Serkeş görünmeye meyilli yanı tükenen gücü yüzünden hırpalanmış ve ruhuna fazladan ağırlık yüklemişti.

Fazlalıklar, aradıklarından farklıydı. Uğursuz günlerin habercisi gibi esen rüzgârın üşüten etkisiyle sarsıldı. Ağustos ayındaydılar ve güneş hâlâ ağaçların tepesinde parıldıyordu. Çıkan esintinin Derin'den kaynaklanmadığını anlayan kızlar, arkadaşlarına sokulup tedirginlikle etraflarına baktılar.

Derin, onların endişeleriyle birlikte bildiği bir şeyi tekrarladı: " Havayla oynayan sadece biz değilmişiz. Babamın söylediği kadar özel olmadığımızı biliyordum." dedi Derin.

" Takipçi mi?" diye sordu Reyhan. " Belki de artık karşına çıkacak."

" Hayır, yalnızca neler yapabildiğini ve yalnız olmadığımızı öğrenmemi istiyor. Anlaşılan birileri, babamın aksine sırrı korumayı önemsemiyor."

Havayı, şatafatlı bir şölene dönüştüren yabancı, yaprakların uçuşmasını sağlayarak sadece Derin'i içine aldığı bir çember oluşturdu. Bir kez daha ayrıştırılmıştı. Bu histen nefret ediyor ve herkes gibi hayatını yaşamak istiyordu. Belki de bu kendisine benzeyen tuhaf insanlarla birlikte gerçek olabilecek bir hayaldi. Zihninde hissettiği ağırlıkla başını yukarı kaldıran Derin, aynı anda zihninde duyduğu sesle irkildi:

" Merhaba Derin. Merak içinde olduğunu biliyoruz. Senden sadece birkaç gün daha istiyoruz. İşleri yoluna koyup seninle birlikte kardeşlerini de güvene aldıktan sonra tüm sorularına cevap olmaya geleceğiz. Dikkatli ol. Yalnız değilsin. Bizden başkaları da var ve yapacakları takip etmekten çok daha fazlası. Koruyucular seninle, yine de kendini koruyacak tek kişi sensin. Lütfen bunu unutma. Görüşeceğimiz güne kadar, havan daima güzel olsun."

Son cümleyi söylerken sesteki gülümsemeyi fark etmişti. Eğlenceli bir takipçisi olduğunu öğrenmek içini rahatlatmak yerine onu tedirgin etmişti. Ne yani, saçma bir oyunun içine mi çekiliyordu?

Ellerindeki titreme artmaya başladığında takipçisinin bıraktığı rüzgârı devralmıştı sanki. Bulutsuz gökyüzü kararmaya başlamış ve fırtınanın habercisi kara bulutları tepelerine toplamıştı.

Meltem, ihtiyatlı adımlarla ona yaklaştıktan sonra elini omzuna yerleştirdi. " Sakinleş Derin, güvendesin."

Hipnotize edilmiş gibi tek bir noktaya bakan Derin, dudaklarını araladığında yüzüne daha önce hiç olmadığı kadar sert bir ifade yerleştirmişti: " Ama siz değilsiniz." 

Herkese 2.bölümden merhaba :) 

Umarım keyifle okumuşsunuzdur. Tabii henüz başlarındayız, ilerleyen bölümlerde çok daha fazla hareket olacak. Şimdilik karakterleri tanıyacağınız keyifli bölümlerdeyiz. Yorumlarınızı merakla bekliyorum. Bölümleri takip etmek ve kitaplara dair paylaşımlar için instagram hesabım ozge.ozdmir_ beklerim:) 

Haftanız güzel geçsin, yeni bölümlerde görüşmek üzere seviliyorsunuz...

Continue Reading

You'll Also Like

79.6K 3.6K 5
"Merih..." diye fısıldadım. "Canım yanıyor... Seni sevmek, kollarında güvende hissetmek canımı yakıyor." Lara'nın kendi ve Merih'in ailesi hakkında ö...
22.6K 285 20
Şahsıma kurulan şeytani bir kumpas sebebiyle ayak kölesi oldum. Bu durumdan nasıl kurtulacağım (Şantaj Kölesi hikayesinin 2.sezonudur. 35 bölümden de...
778 277 42
FLORA YAYIN TARAFINDAN BASILDI!!! Karşılık alamadığım sevgime, bana yetmeyen sevgiye isyanımdır bu şiirlerim. Arkadaşım öldü, içimi döktüm. Arkada...
316 159 8
"Günler, kalbime yük oldu sevgilim..." İnsanlar güven verir. İnsanlar umut verir. İnsanlar kalbine bazen aşk verir. Ama eninde sonunda kalbinde kalan...