SAHİPSİZ

By _eleutheromania_1

2.7M 97.8K 15.8K

Başlama Tarihi: 27.10.16 Romantizm#4: 03.02.17 Hikayenin ilk bölümleri yıllar öncesine aittir. Gelişmemi izle... More

Bölüm 1: Başlıyoruz,
Bölüm 2: Hiçbir işe yaramazsın,
Bölüm 3: Üzgünüm,
Bölüm 4: Aç gözlerini,
Bölüm 5: Geri geleceksin,
Bölüm 6: Zümrüd-ü Anka,
Bölüm 7: Bende öyle düşünmüştüm,
Bölüm 8: İntikam soğuk yenir,
Bölüm 9: Plan,
Bölüm 10: Oynayalım bakalım,
Bölüm 11: Neden,
Bölüm 12: Ne istiyorsun,
Bölüm 13: Turta,
Bölüm 14: Kanlı Dövüş,
Bölüm 15: Tehlike,
Bölüm 16: Burası çok karanlık,
Bölüm 17: Ortak hisler: Öfke,
Bölüm 18: Ateş,
Bölüm 19: Sesler,
Bölüm 20/1: Melisa,
Bölüm 20/2: Karaoke,
Bölüm 21: Sarhoş,
Bölüm 22: Hissetmek,
Bölüm 23: Yeni Ev,
Bölüm 24: Yakınlaşma,
Bölüm 25/1:Lili,
Bölüm 25/2: Kararlar,
Bölüm 26: Aptalsın,
Bölüm 27: Cidden Aptalsın,
Bölüm 28/1: Takas,
Bölüm 28/2: Takas,
Bölüm 29/1: İzin vermem,
Bölüm 29/2: İzin vermem,
Bölüm 29/3: İzin vermem,
Tanıtım Videosu 1-2
Bölüm 30/1: Ölüm,
Bölüm 30/2: Ölüm
Bölüm 30/3:Ölüm
Bölüm 30/4: Ölüm,
Bölüm 30/5: Ölüm,
Bölüm 31: Kuş Beyin,
Kesit
Bölüm 32: Bu Kadar Hassas Olma,
Bölüm 33: Sahip,
Bölüm 34/1: Kim O,
Bölüm 34/2: Kim O,
Bölüm 34/3: Kim O,
Bölüm 35: Çaresizlik,
Bölüm 36: Prens Vakti,
500K! Teşekkürler.
Bölüm 37: Kaçış
Bölüm 38: Öyle Değilsin,
kesit
Bölüm 39:
Bölüm 40:
Bölüm 41'den,
Bölüm 41:Ve Kuş Kanadı Sarmaşığa Dolaştı,
Bölüm 42: Gerçek,
Bölüm 43: Dilek Taşı,
Bölüm 45: Güven
Bölüm 46: Renkarnasyon
kesit
Bölüm 47/1; Acı Nota
Bölüm 47/2: Acı Nota
Bölüm 47/3: Uçurtma
Bölüm 48: Kökleri Zehir Dolu Gerçekler
Bölüm 49: Daima
Bölüm 50: Döneceksin...
Bölüm 51: YUVA'M
Bölüm 52: Aile
Bölüm 53: Değişim,
Özel; Sarhoş
Bölüm 54: Dikiş, Part 1
Bölüm 54: Dikiş, Part 2
Bölüm 54: Dikiş, Part 3
Bölüm 54: Mavi Işık ve Yanılsamalar
Bölüm 55: Kanatları mile çeken acı benim değil, Part 1
Bölüm 55: Kanatları mile çeken acı benim değil Part 2
Bölüm 55:KMÇABD 1.KİTAP FİNAL

Bölüm 44: Arkadaş,

29.9K 1.1K 128
By _eleutheromania_1


Bir adım geriye çekilmeden önce parmak uçlarımı kirli beyaz perdenin üzerinde gezdirdim. İnce motifimsi detayların üzerinde tanıdık bir duygu arıyor gibiydim. Uluç'un tıkırtılarını duyuyordum. Dönüp baktığımda onu göremeyeceğimi biliyordum.

Beni sürükleyip bu pencerenin kenarına dikeli dakikalar oluyordu. Kendisi ne yapıyordu bilmiyordum ama bana yapmam gerekeni net bir şekilde söylemişti, zor değildi, araba geldiğinde ona haber verecektim. Yapabileceğim bir işi istemesi, isteklerini benim ölçütlerime indirmesi hayal ürünüydü. Zaten bu da bir istek değildi. Sanırım beni başından savuyordu.

"Hiç küçükken enteresan anıların oldu mu?"Sesini duydum. Tam olarak anlaşılmasada kelimelerin seslerinden ne söylemek istediğini çıkarmıştım. Bana soru sorması tuhafıma gitsede beni tamamen başından savmamış olması hoşuma gitmişti.

"Enteresandan kastın tam anlamıyla ne?"Kafasını görebileceğim bir yerden çıkarıp bana dik dik bakmasını bekledim. Belli bir süre ses çıkarmamasından dolayı bunun için hazırlık yaptığını bile düşündüm ama çok geçmeden benimle konuşmayı sürdürdü.

"Bugünkü dilek taşları gibi."Dilek taşı derken sesindeki değişimi onu görmeden duymuştum. Normalde mimikleri ile desteklediğinden de emindim.

"Buna enteresan mı diyorsun sen?"Sessiz bir şekilde güldüm. İfadem keyiften yoksun bir haldeydi ve gözlerim ben onlara izin vermeden devrildi. Ağaçların içinden geçen patika yola baktım. Lanet arabalar ne taraftan gelecekti merak ediyordum.

"Belki. Anlat bir şeyler."Bir şeyler anlatmamı istemesi tuhaftı. Ne yaptığını merak ettim. Ya gerçekten merak ediyordu ya da şu an her ne yapıyorsa dikkatinin dağılmasına ihtiyacı vardı. Bu yüzden de beni meşgale tutuyordu. Dönüp onu görmeye çalışmadan önce gözlerim yeniden parmak uçlarıma değen perdeye değdi. Çok ince, neredeyse görünmeyen desenlerin ya da motif dedikleri o şeyler dikkatimi çekiyordu. Uzaktan o kadar sıradan görünürken sanki ben ona dokununca kendini belli ediyor, dikkatimi çekiyordu. Derin bir nefes alıp güçlü bir şekilde bıraktığımda amacım sadece perdeyi hareket ettirmekti. Ama o sırada pencere pervazına konuşlanmış birkaç toz yumağı bana doğru hareket etti.

Birkaç anı birikintisi onlara katılmak ister gibi zihnimde hareketlendi ve tam olarak şekillenmeyerek, yılların götürdüklerinden geriye kalanlar olarak bana seslendi. Onları anlatmamı istiyorlardı.

"Ben küçükken,"Dedim parmaklarım gözlerim önünde hacmini küçültürken. Uluç'un sesini duydum.

"Bu tip başlangıçlar büyük anlamlar doğurur."Öyle miydi bilmiyordum. Belkide hangi anıyı anlatacağımı bile bildiğinden böyle davranıyordu. Bunun imkansızlığı bana büyük görünmüyordu.

"Zümrüt benden de küçükken,"Güldüm. Kastettiğim şey yaş değildi. İçimizdeki çocuk dediğimiz şeyin bende hiç yerli yerinde gerçekleşmediği dönemlerden biriydi.

"Biz hep kavga ederdik. Demek istediğim o eder ben dinlerdim."Silik bir sonbahar mevsimi perdeyi araladı.

"Annem bizim kavga etmemizden nefret ederdi. Bu yüzden ne zaman kavga etsek bizi aramız soğumadan aynı odada kalmaya mecbur bırakırdı. O gün, kavga ettiğimiz bir gün, benim odamdaydık. O kitaplarımı karıştırıyordu. Genelde resimli olanlar fazlaydı ama arada resimsiz birkaç roman olduğunu hatırlıyorum. İçinde çok sevdiklerimin olduğunu da."Bu kadar ayrıntıya girmeye birden anlam veremesemde Uluç'un herhangi bir ses çıkarmamasından destek alarak devam ettim.

"Ona resimsiz olanlara dokunmaması gerektiğini söylemek istedim ama bunu ben söylersem inada bindireceğinden korkuyordum. Ben tek bir düşüncenin içinde boğuşurken o da o kitaba dokunmasına vereceğim tepki de boğuştu, biliyorum. Ve istemeden de olsa birkaç sayfa okudu.O günden sonra kitaplara olan ilgisizliğini yendi."Uluç araya girdi.

"Bunun neresini enteresan bulmam gerekiyordu? Onu da belirt."Perdeyi salladım. Bu o kadar yavaş ve belirsizdi ki sanki pencerenin pervazından sızan soluk bir hava kütlesinin etkisi gibiydi.

"Sonra annem içeriye girdi. Bizi bir süre izledi, kapıda. Sessizdi. Ben bile içeriye girdiği ilk an farkedememiştim onu. İkimizde farkettiğimizde bizi yanına çağırdı ve yatağımızın üzerine iki kollarını da açarak uzandı. Tepkisizdim ama Zümrüt oflayıp duruyordu. Çünkü annem en çok ona nasihatlar sıralıyordu."Perdeyi bıraktım. Parmak uçlarımla olan temasını sıfıra indirdim.

"Sonra annem konuşmaya başladı. Ne yalan söyleyeyim başta bende uzun bir kıssadan hisse beklemiyor değildim. Sonra hiç beklemediğim bir şey oldu."Uluç'u görür gibi oldum ama bu saniye sürmüştü.

"Annem bize, sizce bir evi ev yapan nedir diye sordu.Ona aile demek istedim hiç düşünmeden ama annem bu şıkkı elimizden aile dışında diyerek almıştı."Uluç salona girdi ve bir an benimle göz göze geldi. Beni dinlemeyi sürdürüyordu.

"Zümrüt'te aynı cevabı verecek olmayı düşünmüş olmalı ki o da bir süre sessiz kaldı ama benimki kadar uzun sürmemişti. Birden ayağa kalkıp yatağın üzerinde sıçramaya başladığında ve anneme çatı cevabını verdiğinde ona şaşırmadım değildi. Çünkü cevabı gerçekten mantıklıydı. Manevi anlamda çatıyı babaya benzetmişti. Annem bana döndüğünde bende mantıklı bir şeyler söylemenin zorunluluğunu hissettim." O an çektiğim sıkıntı, anı silüetinden sıyrılıp kalbime katmerlendi. Uluç beni tepkisizce izlemeye devam ediyordu.

"İnanmazsın ama dakikalarca düşündüm ve hiçbir şey bulamadım. Sırf bir cevap vermek için odamın pembe perderini salladım o gün.. Ve annem bana tıpkı Zümrüt gibi perdeyi 'anne'ye benzettiğimi söyledi."Uluç gerçekten ifadesiz durmayı sürdürdü.

"Buradaki anlam senin istemeden bir şeyleri doğru yapmış olman mıydı?"Dedi.Değildi. Anlatma amacım perdenin dikkatimi çekmiş olmasıydı.Demek istediğim dakikalarca dokunduğum şey perdeyken ve her ayrıntıyı izlemişken ve arkada sadece Uluç'un tıkırtıları duyulurken bunun bir anlamı olmalıydı. Zihnim ben izin vermeden bir şeyleri birleştirmeye başlamıştı. Bunun da bir anlamı olduğuna neredeyse emindim. Ve bu anlam ben Uluç'la tanıştığım günden itibaren kendini sıfırdan almış gibi her gün çoğalıyordu. Sıfırdan almış gibi diyordum çünkü bu his hiç yok değildi, vardı, tıpkı o gün perdeyi sadece sallayarak başka doğru cevabı bulmam gibi. Tıpkı bugün gibi.

"Küçümseme."Dedim ona bakmayı sürdürürken. Geçmişten geleceğe bir yol çizmişim ve seni o gün bulmuşum, seni geçmişte bulmuşum. Bunu Uluç'a söylemedim.

"Sadece anlat dedin ve bende aklıma ilk ne geldiyse onu anlattım."O perde değilse bile, benim perdeye yüklediğim anlam buradaydı. Perde Uluç'tu. Ve içerde farklı bir Uluç'u kamufle ediyordu. Pencerenin pervazından sızan güçsüz hava hüzmesi de bu hikayede olsa olsa ben olurdum. Öyleyse toz bulutları neydi? Toz bulutlar neyi simgeliyordu? Bir şeyler eksikti. Her hikayede bir şey eksik olurdu.

"Küçümsemiyorum."Dedi Uluç. Bizim hikayemizde eksik olan neydi?

"Sadece ne anlamam gerektiğini soruyorum."

"Neden?"Dedim bunu yapmaya çalışmasındaki amacı öğrenmek adına. Bir yandan da kafamda belirlediğim eksikliğin ne olduğunu düşünüyordum.

"Arkadaşlar böyle yapar diye biliyorum, sonuçta deniyoruz. Arkadaş olmayı." Gözlerim iri iri açıldığında ilk saniyeler ne söylemem gerektiğini bilemedim. Dudaklarım istemsizce oynamıştı ama onların arasından herhangi anlamlı bir ses çıkaramamıştım. Güçsüz hüzme nefesim onunla benim aramda ilerlemiş çok uzaklaşmadan etkisini yitirmişti.

"Nasıl, yani sen yapmam demiştin?"Dedim dakikalar öncesine atıfta bulunarak. Bana aldırmayıp umursamaz bir tavırla omuz silkti. Gözlerini gözlerime dikmişti.

"Fikrimi değiştirdim, seninle takılmak eğlenceli olabilir."Sanki ağır çekimdeymişim gibi ufak bir gülümseme yüzüme peydahlandı. Onunla arkadaş olmak eğlenceli olurdu, bunu biliyordum, onunda öğrenmesi için fırsat doğmuştu.

"Bunu duyduğuma sevindim, arkadaşım."Bir an cesaret edemeyecek olsam da arkadaşım kelimesini ona bakarak söyledikten saniyeler sonra rahatlamıştım. Hatta kahkaha atmak bile istiyordum. Uluç bana kendini zorlamadan bir gülümseme bahşederken kalkıp bana doğru gelmesini beklemiyordum.

"Umarım aldığım karardan dolayı benden bir şey isteyip durmazsın."Kaşlarım çatıldı, bana oldukça yaklaşmıştı.

"Ne gibi şeyler?"Dedim tam olarak neyi ima ettiğini anlamak için. Uluç sırtımı dayadığım duvarın hemen yanına gelip pencereyi araladı. Neden pencerenin aralık kısmından dışarıya bakıyorduk anlamamıştım. Sonuçta burada bizi kim görecekti ki?

"Ne bileyim, normal arkadaşlar takılırken ne yaparlar? Bana kalk kahve yap dersen  arkadaş olmayı bir daha düşünebiliriz."Kıkırdadım. Hem normal arkadaşların ne yaptığından emin olamayıp, hemde rastgele bahaneler sıralaması komiğime gitmişti.

"Ben yaparım."Dedim gülmemek için kendimi tutarken. Sinir olup vazgeçsin istemiyordum.

"İyi."Deyip bakışlarını üzerimden çekti. Kafasını dışarıya çevirdiği sırada benim aksime şanslı olmuş olacak ki bir hareketlilik olmuş siyah bir araba evin önüne hızlıca gelmeye başlamıştı. Uluç bana dönüp konuştu.

"Geldiler."Sırtını bana dönüp adımlamaya başladı. Peşinden gitmeden önce baktığı yerden dışarıya bakıp kimlerin geldiğine baktım. İki arabaydı. Beyaz olan yenice görüş alanıma girmişti. Siyah olanda Savaş vardı ve arkasından gelen arabanın içinde iki tane takım elbiseli adam vardı. Bunu buradan bile seçebilmiştim çünkü arabanın ön kısmı genişti ve ağaçların gölgesi görüş alanımı netleştiriyordu.

Uluç ve Savaş ben onlara, onları duyabileceğim kadar yaklaşamadan önce biraraya gelmişlerdi. Uluç'un uzun bacakları bana her zaman fark atıyordu. Sonunda onları duyabilecek kadar yakınlaşabildiğimde ilk duyduğum kişi Savaş oldu.

"Korumaları da al abi."Savaş ceketinin cebinden dolu iki şarjör çıkarıp Uluç'a verdi.

"Gerek yok. Eve dönüyoruz."Eve mi dönüyorduk? Şu telaşla çıktığımız eve ne olmuştu? Uluç'un ne yaptığını kestirmek zordu.

"Tehlikeli olmaz mı?"Uluç göz ucuyla bana baktı.

"Olmaz. Bir süre izimi bu tarafta ararlar. Tabii öldüğüme inanıp vazgeçmedilerse."Savaş ona hak veriyormuş gibi başını salladı.

"Tamam abi. Ben sizi bir süre arkadan izlerim. Akşamda gelirim ne yapmamız gerektiğine etraflıca karar veririz."Uluç bana dönüp başıyla arabayı işaret etti. Bir an hangi arabaya bineceğime karar veremesemde Uluç bu sorunu benim için ortadan kaldırıp tedirginliğim üzerinde gözlerini gezdirirken konuştu.

"Siyah olan."Ona bakıp dediğini yapmak için hareketlendim. Siyah arabaya ilerlemeye başladığımda aklımdan ilk geçen şey arka koltuğa oturmaktı ama sonra Uluç'la arkadaş olduğumuz gerçeğine kendimi çabucak inandırmak adına yan koltuğa oturmaya karar verdim. İlk başta yaptığım şeyi desteklesemde sonra Uluç arabaya doğru gelmeye başlayıp camın arkasından benimle göz göze geldiğinde bundan eminliğim eski gücünü kaybetti ve son umutlarını Uluç'un davranışına bırakıp ondan gelecek tepkiyi beklemeye başladı. Umudumu kıracak bir şey olmamıştı. Uluç kokusunu hızlı bir şekilde arabaya bindiği için yüzüme çarpmaktan ileriye gidememişti.

"Kolun nasıl?"Diye soru sordu. Kolumdaki acı sızıyı hissetmeyi bekleyerek birkaç saniye ona cevap vermekte geciktim. Bu sırada o da arabayı geriye çevirip daha sonra hızlıca ileriye hareket ettirdiğinde kolum arabanın koltuğuna sürtündü. Yüzümü gelen acıyla buruşturup bana bakan gözlerine sitemle karşılık verdim.

"Daha iyi olabilirdi."Uluç gözlerini koluma indirip bir kaç saniye oyalandı.Kanayıp kanamayacağından emin olmaya çalışıyor olmalıydı. Parmaklarımı dikişin al kısmına getirip kolumu hafifçe ovaladım.

"Sadece biraz sızladı o kadar. Sorun değil."Yüzüne peydahlanan ciddi ifadeden dolayı kendimi konuşmaya mecbur hissetmiştim. Uluç sesim üzerine bakışlarını gözlerime çıkarıp beni kafasıyla onayladı. Bunu yaparken yüzümde de normalden fazla olarak oyalamıştı bakışlarını. Kendi gözleriyle karar vermeye çalışıyordu sanırım iyi olup olmadığıma.

Ona bakmayı sürdürürken bakışlarım bileğindeki dövmeye kaydı. Yerini belli edercesine sızladığında dövmeyi tam anlamıyla incelemediğimi hatırladım. Eve gidince ilk işim aynanın karşısına geçmekti. Uluç sessizleştiğinde bende bir süre kafamdaki düşüncelerle oyalandım. Sonra bana verdiği telefon aklıma geldi. Uçurumdan atlamadan önce cebimdeydi. O eve girmeden öncesinde ise yoktu. Anlaşılan bana verilen telefon Uluç'un telefonu kadar şanslı değildi. Ona bunu söylemeye kara verdim. 

"Telefonu kaybettim."Bana döndü ve başıyla onayladı.

"Alırız."Bende tıpkı onun gibi başımı aşağı yukarı belli belirsiz sallamakla yetindim.

"Evin güvenli olduğuna emin misin?" Bana bakmadan konuşmaya başladı.

"Ahmet'le konuştum. Temiz olduğunu söyledi."Hangi ara konuşmuş olduğunu düşünsemde kafamı ondan önce meşgul eden şey Ahmet'ten rahatsız olduğumdu. Onun en son hatırladığım garip hareketlerini Uluç'a söyleyememiştim.

"Birilerine güvenerek iş yapmazsın sanıyordum."Bana çok biliyorsun dermiş gibi baktı ama bakışlarındaki keskinlikte haklı olduğumu görebiliyordum, o da bunu kabul ediyordu.

"Sence?" Zaten yapmıyordu. Bu sefer kimden ne şekilde haber aldığını düşündüm. Uluç gerçek anlamda yalnız bir adamken nasıl oluyor da bu kadar çok insanla iletişim kurup işlerini halledebiliyordu. Çıkar ilişkisi vardır tüm işlerinde bunu biliyordum. Benimle bile çıkar ilişkisi kurmuştu ya zaten. Şu anda yeni bir şeyler deniyorsak bile temelinde bunun yattığını  görmemek aptallık olurdu.

"İşimi hiçbir zaman şansa bırakmam."Dedi. Ona bakmayı sürdürdüm. Kemerli burnu ve içine baskın gözleri dikkat çekiciydi.

"Biliyor musun, gelecekten gelecek bir gün var."Kaşlarını çattı. Gözleri benim üzerimdeyken güldüm.

"Günler geçmişten mi geliyordu?"Yeniden güldüm. Bakışları dudaklarımın üzerine düştü. Aldırmayacak olsamda Uluç fazla dikkatli bakmaya başladığında buna son verdim.

"Demek istediğim o değildi. Yani bir gün gelecek demek istemiştim."Kaşlarının çatıklığını düzeltmedi.

"Ne olmuş o güne?"Gerçekten meraklı görünüyordu.

"O gün geldiğinde sende yenileceksin."Alaycı bir kahkaha ya da ona benzer bir harekette bulunmadı. Sözlerimi ciddiye almıştı. Aramız bozulsun istemiyordum bu yüzden bir an için söylediğim şeyden dolayı pişmanlık duydum.

"O gün geldiğinde yanımda olmamaya dikkat et."Bu sefer belli bir süre düşünen kişi ben oldum. Anlamaya çalışıyordum.

"Çünkü o gün geldiğinde yanımda kim varsa beraberimde götürürüm." Farklısı beklenmezdi. Uluç'un bencilliği ay kadar gerçekti. Gündüz ortadan kaybolması karanlıkta parlayan tek şeyin o olacağı gerçeğini değiştiremezdi. Gerçi bu aptallığın bir diğer boyutu olurdu. Uluç karanlıktan  bile karanlıkken ona ay gerçeğini vermek saçmalıktı. O aydınlık değildi, o ışığı içinde barındıran, bu dünya üzerinde bulunan herhangi bir şey bile olamazdı. 

Bir şey söylemedim. Sonuçta çok açıklayıcı olmuştu ve fazladan şansımı zorlamak istemiyordum. Çok geçmeden arabayı evin sokağına girdirdiğinde kendimi tuhaf hissettim. Buradan çıkarken içimde bulundurduğum tüm anıların hala yeşil olmasıydı bana bu tuhaf hissi yaşatan, biliyordum. Üstelik onların hiçbirini kurutamamış aksine yeni yeni saçaklanmış filizlerle dönmüştüm buraya. Bu başarısızlığı ömrüm boyunca sürdürmemeyi diledim.

"Duş alayım deme."İnmek için hazırlandığım sırada konuşmuştu Uluç. Ona dönüp bakışlarını sırtımdan gözlerime çıkarmasına sebep oldum.

"Dikişlerin su toplar. Çok istiyorsan ben seni yaptırırım."Hiçbir ark niyet yoktu yüzünde. Bunun için yemin bile edebilirdim. Kalbim ritmini hızlandırdığında bunu Uluç'un aksine belli ettiğimi biliyordum. Yanaklarımın kızarmamış olmasını diledim.

"Saçmalıyorsun Uluç."Arabadan indim. Uluç benim koltuğuma doğru eğilip ben kapıyı kapatacağım sırada benimle konuştu.

"Ne var kızım, arkadaşlar böyle yapmaz mı?" Ona inanamıyordum. Gözlerim kocaman açıldı.

"Arkadaşlar birbirlerine duş aldırmazlar Uluç."Sesimdeki dehşet dolu ifadeyi apaçık ortaya sermiştim. Bunu o kadar sahici söylemişti ki benim karşı tezim bile onun yüzündeki ifadeyi bir süre silemedi. 

""Tamam işte bizde yeni bir akım başlatırız."Bundan sonra kendini daha fazla tutamayıp sırıttı. Amacını anladığımda dilimi ağzımın içinde döndürüp gülümsememi saklamaya çalıştım. Kapıyı yüzüne kapatmadan önce,

"Adi."Dedim. Kapattığım sırada atmaya başladığı kahkahasını kapıyı kapattıktan sonra boğuk bir şekilde duymaya devam ettim. Arabayı park edişini izlerken demir kapının açılması üzerine bakışlarımı Uluç'un üzerinden çektim.

Gelen kişinin Ahmet olduğunu gördüğümde tedirginliğim baş göstersede bunu ona belli etmek yerine kendimden emin durmayı başardım.

"Hoşgeldiniz."Sözlü cevap vermek yerine ona yavan bir şekilde gülümsedim ve yanında durmak istemediğim için içeriye doğru yürümeye başladım.

Uluç'un bana verdiği odaya girene kadar durmadım. Rotam doğruca buraya getirmişti beni. Üzerimdeki Uluç'tan aldığım gömleği çıkarıp yatağın üzerine bıraktım ve sırtımdaki dövmeyi tam anlamıyla görmek adına aynanın karşısına geçip sırtımı görmeye çalıştım. Boynum yan durmaktan ağrıyana dek dövmeyi incelemeyi sürdürdüm. Hatta o kadar dikkatli incelemiştim ki ilk dövmeden kalan birkaç detayın üstünün örtülüşünü bile görmüştüm.

Sarmaşığın kuş figürünün en can alıcı noktalarından geçişinin Uluç'un üzerinde bıraktığı etkiyi hissetmeyi denedim. Onunda bu dövmenin bende bıraktığı ağırlığı hissetmesini istiyordum. Uluç beni önemsediği kadar hissederdi, bunun farkındaydım. Bu yüzden bunu derecelendirmek istemedim.

Kapı birden açıldığında ve içeriye Uluç girdiğinde ne yapacağımı bilemedim. Dalga geçer sanıyordum ama o elinde gördüğüm sigarayı içip bana yaklaşmaktan fazlasını yapmadı. Gelip elini belime dayayıp beni çevirdi ve sırtımı inceledi. Zaten yeteri kadar baktığını düşünürken birdenbire artan bu ilgisine anlam veremedim. Bir an Uluç'un uyuşturucu aldığından şüphe duydum çünkü en çok saçmaladığı zamanlar kafasının yerinde olmadığı zamanlardı.

"Nasıl olmuş, beğendin mi?" İleriye doğru gidecek olduğumda Uluç beni sırtına dayadı ve sigarayı içmeyi sürdürdü. Ani bir tepki vermeden önce elinden kurtulmaya çalıştığım sırada beni,

"Sakin ol, bir şey yapmayacağım."Diye uyardı. Bu sırada dudaklarının arasından firar eden sigara dumanı boynumu yalayıp önüme doğru akmıştı.

Karnıma yaslı olan elinin tenimle olan temasını kesip bileğine yapmış olduğu dövmeyi görmem için önüme uzattı.

"Beğendin mi?"Sorduğu soru estetikliği olmalıydı ama benim dikkat ettiğim nokta yarası oldu. Fazla hasarlı bir dövme olmuştu. En az benimki kadar diyecek olsam da benimkinden az olduğu gözle görülüyordu.

"Yeteri kadar değil."Gerçeği söylememiştim. Hasar görmüştü, estetikti ama benimki ile karşılaştırdığımda yeterince değildi. Sigarayı tuttuğu elini önümden geçirip sigaradan yanaklarının iyice içine çökmesi kadar derin bir nefes aldı ve ben daha ne olduğunu anlamadan sigarıyı bileğinin, dövmenin tam ortasına bastırdı. Ağzının içinde tuttuğu dumanın hepsini birden bileğine verdi.

"Sihir gibi düşün, şimdi nasıl?"Onu ittirip gözlerinin içine baktım. Nasıl yapıyordu? Bunu gerçekten nasıl beceriyordu? Zihnim fazla mı ses çıkarıyordu yoksa bu adam zaten zihnimin içinde miydi?

Onu ittirmiş olmama tepki vermedi. Daha çok ne söyleyeceğime dikkat kesilmiş gibiydi.

"Güzel oldu."Dedim gözlerimi yanına düşmüş bileğine çevirip.Uluç gülümsedi.

"Arkadaşlar böyle mi yapar?" Gözleri dudaklarıma mı yoksa gözlerime mi çıkmalıydı o da karar veremedi. Vereceğim cevabı o da merak ediyordu.

"Böyle yapar."Dedim hiç düşünmeden. Uluç'un tepkisizliğinin üzerime konuşlanmasını hissederken onun karşısında ilk defa güçlü kalıyormuş gibi hissettim. Ama içeride bağıran vicdanım çığlık çığlığa bağırıp beni bencil olmakla suçluyordu. Bu hikayede bencil toz bulutlara büründüğümü fısıldıyordu.

Toz bulutları, bunu ifade ediyordu. Bu hikayede biraz bencillik eksikti.

Continue Reading

You'll Also Like

15.6M 137K 25
•YENİDEN YAZILIYOR! Ellerimi yüzünden çekerken omuzlarına attım. Üzerime iyice eğilirken hareketleri içimde ki ıslaklık ile rahatça hızlandı. Belim a...
9.9M 526K 42
Burası bir kar küresiydi, biz de içindeki figürler. Bizi tutup salladılar, ne olduğunu anlamadık, alt üst olduk...
15.8M 644K 55
"Soyun!" "Ne?" Yaşlı adam oturduğu masada kaşlarını çatmıştı ki yanındaki kadın tebessüm ederek bana döndü. "Sadece hırkanı çıkar ve bize sol kolunu...
14.4M 504K 63
İzmirli 19 yaşında bir genç kız... Babasının yüzünden daha doğru düzgün bir kez dışarı çıkamazken yine babası yüzünden bilmediği bir şehirde , bilmed...