Bölüm 29/1: İzin vermem,

32.2K 1.4K 130
                                    

Kısa bir bölüm oldu ama daha fazla sizi bekletmek istemiyorum. Bu yüzden bölümü ikiye ayırdım. Bu bölüme birde part 2 yazacağım.
Romantizm içinde #18. Sıradayız. Hepinize tek tek teşekkür ediyorum, çıktığım bu yolda yanımda olmanız benim için çok önemliydi. ♥

Eğer desteklerinizi esirgemezseniz eminim ilk 10'a gireceğiz.

Bu bölüm yine vote ve yorumlarınızı yüksek tutmanızı rica edebilir miyim ? Seviliyorsunuz. ♥

Eğer fırsat bulabilirsem süpriz bir şekilde part 2'yi gece bildirim kutunuzda bulabilirsiniz ;).

Üzerimden kocaman kanatları olan bir kuş uçtu. Kanatlarının arasında bulunan tüylerden birkaçı ondan kopmuştu ve üzerimize yağıyordu. Bunlardan biri bana temas etmek üzereydi ki Uluç beni siyah ceketinin içine sokmak istermiş gibi, özgürlük vaat eden hiçbir şeye temas etmeme izin vermek istemezmiş gibi daha da yakınına çekti.

Onun kokusu genzime dolarken esaret duygusu dört bir yanımı sarıyordu ve ben bunu solumamak için nefes almamaya çalışıyordum. Ama bu bir yere kadar oluyordu, beynim artık nefes almam için kontrolü ele geçiriyordu ve derince aldığım Uluç'un kokusu bu seferde başımı döndürüyordu.

Kurduğum cümle onu rahatsız etmemişti bile. Ben, beni öldürmesini söylerken yüzüne dahi bakamamıştım ama o ellerimin altında olan tenini bana daha çok yaklaştırmakla kalmamış, elini ense köküme getirip boynuma soğuk parmaklarını sarmıştı.

Ondan itiraz etmesini ya da beni avutacak sözler söylemesini beklemiyordum. Uluç öyle biri değildi, bunu anlamıştım. Size bir oyun oynarken canın yanacak derdi, yanmayacak değil. Ve siz onun kollarında iken bilirdiniz ki canınız yanacak, elinizin altında olan kalbiniz kanayacaktı.

"Hikayenin sonunda masum kız olmaktan çıkarsan seni öldürürüm."

Ölüm.

Efendisinin dudakları arasından çıkmış; kulağıma, benimle alay eder gibi fısıldamıştı. Çürük dişleri ardında görünen dilinde kan vardı ve bu kendi kanıydı. Bana dayanmıştı, kendi sınırlarını zorlayarak beni tutmuştu ve en sonunda kendine zarar vermişti. Ama sonunda onun dediği olacaktı, ölecektim, hiç varolamamış gibi, hiç solumamış gibi ve hiç kalbim atmamış gibi.

Diğer yandan tüm olanları içeriden izleyen bir Anka daha vardı ki o çoktan isyan bayrağını çekmiş, öfkesinin sularını mideme akıtmıştı. Midem hem bulanıyor, hemde kaynıyordu.  Öfkesi mantığımı ters çeviriyor ve beni de isyana sürüklüyordu.

Geri zekalısın. Tam bir aptalsın! Seni öldüreceğini söyledi duymadın mı ?

Öfkesinin nedenini anlayabiliyordum, içeriden yumrukladığı tenimi hissediyordum ve titreyen ellerini tutmak istiyordum. Onu yok sayamazdım. Yıllardır benimle yaşayan birine söz hakkı vermemezlik yapamazdım ama hikayenin sonu kötü bitecekse bunu yapmak zorundaydım. 

Onu kalbimin hemen altında, nemlenmiş gözleri ile buldum ve acı bir gülümsemenin dudak kenarlarıma peydahlanmasına izin vererek elimi uzattım. 

Bunu ben istiyorum, o değil.

Bu onu daha çok çıldırtırken ilk defa onu bana nefretle bakarken buldum ve uzattığım ellerim taş kesildi, üzerine onun gözlerindeki nefret yağmur gibi yağdı ve ellerim orada onun ayak diplerine parça parça dökülüverdi. İçerideki Anka bana kinle baktı, göğüs kafesime tutunarak ayağa kalktı. Yere parçaları saçılmış ellerimin üzerine tiksinerek bastı ve benimle konuştu.

SAHİPSİZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin