Bölüm 28/1: Takas,

36.7K 1.7K 130
                                    

Bu bölümü sevgili zeyneprensesiniz' e ithaf ediyorum.

Keyifli okumalar ♥

+100'ü geçelim mi ? :D

Ölüm, geçtiği her yola sağanak bir yağmur gibi yağardı. Geçtiği her yol toprak bir patikaydı. Her patika yağan sağınak yağmurla çamura bulanırdı ve biz o çamurda yürümeye, hayatta kalmaya çalışırdık.

Ölüm, gelir fısıldardı. Kimimiz için erken, kimimiz için geçti.

Ölüm, dünyadaki meleğini bulmuş, izimi kaybetmemiş, cüssesini üzerime kapatmıştı.

Ölüm, omzumda içindeki melekle birlikte uyuyordu.

O melek kafasını boyun girintime daha çok bastırdı. Korkmuyordum ama bu tuhaf hissettiriyordu. Ölüme kucağımı açmıştım ve o beni sarmalayıp, bir kez dahi uyanmadan tüm gece boyunca omzumda uyumuştu.

Uluç'un kolunun altında kalmış elimi hareket ettirdim. Bu yalnızca bir kımıldamaydı çünkü onu uyandırmak istemiyordum. Uluç'un eli göğsümün üzerinden geçmiş, başımın altındaki yastığın altına girmişti. Bu yüzden kafam ona daha yakındı. Eli kafamı havaya kaldırıyordu. Bir ayağı, başından beri olan gerçekliği yeniden göz önüne sermek istermiş gibi ayağıma dolanmış, o hareket etmediği sürece hareket edemeyeceğimi göstermeye çalışıyordu.

Derince bir nefes aldım. Uluç'un çıplak göğsü üzerime yaslıydı. Bunu düşünmemek istiyordum çünkü bunu kabul edersem sıra çıplak bacaklarına gelecekti ve ben bunu sindirmeye çalışırken telaşlanacak, nefes dahi alamayacak hâle gelecektim.

Yeniden derin bir nefes aldım. Bu sırada Uluç mırıldanarak kafasını boyun girintime daha çok bastırdı. O nefes alışverişini devam ettirirken ve bir yandan da kımıldarken ben nefessiz kalmayı göze alarak kımıldamadan durdum.

Buradan kalkmalıydım ama Uluç benim üzerime böyle abanmışken bu imkansızdı. Aslında hayır, değildi. Yalnızca Uluç uyanmadan kalkmam imkansızdı. Kafamı kımıldamaya zorlayıp tepemin üzerinde olan pencereye baktım. Güneş çıkmıştı. Işıkları pencereden odaya vuruyordu ama bizi teğet geçiyordu. Uluç kollarını bana daha sıkı dolandığında güneşin bile bu adamın, bu karanlık adamın üzerine doğmaktan çekinip çekinmediğini düşündüm.

Kafamı yeniden normal bir şekilde yastığa koydum. Uluç'un soğuk nefesi boğazlı bluzumun gerisinde tenime sıcaklık veriyordu. Elimi göğsümün üzerinden çekip havaya doğrulttum. Uyuşmak üzereydi. Şimdi Uluç'un kaslı kolu göğsüme doğrudan temas ediyordu. Her nefes alıp vermemde göğsümle birlikte onunda kolu havalanıp iniyordu. Bunu yaptığım için, elimi rahat duramayıp çektiğim için kendime lanetler yağdırdım.

Ben kendime lanetler yağdırmaya devam ederken gözüm kapıya ilişti. Kapı hâlâ açıktı. Elimi sinirle alnıma vurdum. En azından onu kapatabilmeyi dilerdim.

Vücudum tüm bu düşüncelerle sıkıntıya boğulurken, Uluç'un üzerime örtülmüş bedeni vücudumu terletmeye başlamıştı. Alnımda boncuk boncuk ter oluştuğuna yemin edebilirdim. Elimle alnıma dokunup tahmin etmekte zorluk çekmediğim teri sildim. Bu sırada, tam elimi çektiğim sırada Uluç kulağımın dibine nefesini verdi. Bu gerçekten ferahlatmıştı. Derin bir nefes aldım.

"Terlemişsin." Onun sesini duyduğumda dudaklarımı aralayıp aralayıp kapattım. Ne söyleyeceğimi bilemiyordum. Kelimeler beni terk etmiş durumdaydı. Benimle kalmış bir kaçı ise kendi bağımsız haklarını kullanarak tek bir soruya odaklanmıştı.

SAHİPSİZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin