Bölüm 15: Tehlike,

39.2K 1.6K 98
                                    


Merhabalar! Lütfen vote ve yorumlarınızı benimle paylaşın. Onlara ihtiyacım var ♥. Gelen yorumları cevapsız bırakmıyorum.

Önümüzdeki hafta benim için çok yoğun bir hafta, eğer olurda işler ters giderse bölüm gelmeyebilir ama sonraki hafta aynı düzene devam ederiz.

Bunun dışında yorum ve votelerini esirgemeyen okuyucularıma çok teşekkür ediyorum. Vermeyenlere de teşekkür ederim :).

Keyifli okumalar ♥

Dudaklarım her aralandığında ve içime çektiğim her nefeste, gözlerim dolmaya, ardı ardına yaşlar bırakmaya devam ediyordu.

Uluç birini öldürmüştü. Gözlerimin önünde birinin boynunu kırmıştı ve bunu yaparken yüzünde hiçbir ifade yoktu. Gözleri soğuktu. Yüzü soğuktu. Avuç içine aldığı boyun sıcaktı ama o bu sıcaklığı hiç önemsemeden kendi soğukluğunu onun boynuna mühürlemişti.

Geri dönüşü olmayan bu yolda ona yüzlerce kişi yoldaşlık etmişti ve ringin ortasında kalan beden ruhuyla birlikte orada bulunan yüzlerce kişiden bir parça götürmüştü.

Kimisinden vicdan.

Kimisinden merhamet.

Kimisinden nefret.

Kimisinden bir parça kendi.

Ama o kalabalığın içinde biri vardı ki o hiçbir şey kaybetmemişti. Çünkü onun bir kalbi yoktu. Çünkü o ölüm mührü kokan ellere sahipti ve bundan sonrası için bir kurtuluş söz konusu bile değildi.

Çünkü ölüm ikinci bir şansı gittiği yerden geri getiremezdi.

Soğuk eller bileğime dolandığında bağırarak kendimi geriye çektim. Çıldırmış gibi hissediyorum. Bana elleri soğuk olan birinin dokunmasını şu saatten sonra istemiyordum. Midem yanıyordu. Gözlerim yanıyordu. Boğazım nefes almak için ortasına oturmuş engeli kaldırmaya çalışıyordu ve bunu yaparken bir an olsun parmak uçlarını kullanmadı. Sadece bu fikri bile zihin odacıklarından def etmek için deliler gibi çırpındı.

Biri kollarımdan tutup beni kaldırmaya çalıştığında bacaklarım titrediği için tüm yükümü ona vermiştim. Gözlerimi aralayıp kim olduğuna bakmak istemiyordum. Muhtemelen beni buraya getiren adam olmalıydı.

Müzik sesinden uzaklaşmaya başladığımızda hala gözlerimi açmamıştım ama merdiven inmeye başladığımızda bunu geciktirmekten vazgeçtim. Burada olan tüm insanlardan nefret ediyordum. Kollarımı beni saran soğuk ellerden silkeleyerek kurtardım. O sırada tahminimde yanılmadığımıda görmüştüm. Bu adam beni buraya getiren adamın ta kendisiydi.

Merdivenleri özgür kalmanın etkisiyle hızla inerken giriş kapısının önündeki kalabalık birden bana döndü ve eş zamanlı olarak herkes kenara çekildi. Niçin böyle bir şey yaptıklarını sorgulamadım bile. Çünkü buradan bir an önce defolup gitmek istiyordum. Buradaki herkes birer canavardı.

Kapının hemen önünde tanıdık Porsche'yi görünce olduğum yerde durdum. Onunla gitmek istemiyordum. Onun elinin değdiği hiçbir eşyaya dokunmak istemiyordum.

Benim durmam üzerine Uluç arabadan inip dağılmış yüzü ile doğrudan bana baktı. Oysa ringte bu kadar dağılmış gözükmemişti. Ben tepkisiz kalmaya devam ederken yanımdaki adam konuştu.

"Abi sen geç ben kullanayım. "Uluç bana bakmayı sürdürüyordu. Yüzümde nasıl bir ifade vardı bilmiyordum ama bu onun hoşuna gitmiş görünmüyordu. Çünkü kaşları çatılmıştı ve çenesini sıktığı için yanakları içine göçmüştü. Onun bu ifadesine anlam veremedim. Ne yapmamı bekliyordu ? O birini öldürmüştü. Parmak uçlarında ölümün sıcaklığı vardı. Kahramanım diye boynuna mı atlımalıydım ?

SAHİPSİZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin