KURT KOZASI-MAVİ SAÇLI KIZ

By imaginedragons-

344K 20.8K 3.4K

"Zihinlerinizin içine kurulan, dolambaçlı yolların içinde kaybolarak gözlerine örtülmüş kumaş parçasını kabul... More

TANITIM
BİRİNCİ BÖLÜM: MAVİ SAÇLI KIZ
İKİNCİ BÖLÜM: SIRADANLIK
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM: KADER
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM: ZARF
BEŞİNCİ BÖLÜM: SİLÜET
ALTINCI BÖLÜM: APTAL KIZ
YEDİNCİ BÖLÜM: BAYAN NARSİA
SEKİZİNCİ BÖLÜM: SİZ İKİNİZ
DOKUZUNCU BÖLÜM: MERMİ
ONUNCU BÖLÜM: SİYSÜV
ON BİRİNCİ BÖLÜM: ZİL!?
ON İKİNCİ BÖLÜM: KULE
ON ÜÇÜNCÜ BÖLÜM: SPİKER
ON DÖRDÜNCÜ BÖLÜM: MARKET
ON BEŞİNCİ BÖLÜM: KIRMIZI SÜVARİLER
ON ALTINCI BÖLÜM: İŞ BAŞINDA
ON YEDİNCİ BÖLÜM: KIRMIZI SÜVARİLER BİRLEŞİYOR
ON SEKİZİNCİ BÖLÜM: DESTEK
ON DOKUZUNCU BÖLÜM: OKUL KARIŞIYOR
YİRMİNCİ BÖLÜM: YASTIK SAVAŞI
YİRMİ BİRİNCİ BÖLÜM: ÖZGÜRLÜK
YİRMİ İKİNCİ BÖLÜM: DOLUNAY
YİRMİ ÜÇÜNCÜ BÖLÜM: MEŞALE
YİRMİ DÖRDÜNCÜ BÖLÜM: UNİCORN
YİRMİ BEŞİNCİ BÖLÜM: SORUNLAR BÜYÜYOR
YİRMİ ALTINCI BÖLÜM: MAJESTE
YİRMİ YEDİNCİ BÖLÜM: FİNCANIMDA CASUS VAR
YİRMİ SEKİZİNCİ BÖLÜM: SATÜRN DE TAVLA OYNAMAK
YİRMİ DOKUZUNCU BÖLÜM: SOKAKLARDA ÖRÜLMÜŞ İPLİKLER
OTUZUNCU BÖLÜM: İPLİKLERDEN KOZALAR
OTUZ BİRİNCİ BÖLÜM: YENİ AY DA DİRİLENLER
OTUZ İKİNCİ BÖLÜM: YENİ AY DA YÜKSELENLER
OTUZ ÜÇÜNCÜ BÖLÜM: DÜŞMÜŞ PERUK
Y A N S I M A
OTUZ DÖRDÜNCÜ BÖLÜM: ARENA DA KIYAMET
İKİNCİ SEZON: GİRİŞ
İKİNCİ SEZON|BİRİNCİ BÖLÜM:"YELKENLER FORA!"
İKİNCİ SEZON| İKİNCİ BÖLÜM: PARAYI KAFESLE
İKİNCİ SEZON | ÜÇÜNCÜ BÖLÜM: FALEZDE Kİ YIKIM
İKİNCİ SEZON |DÖRDÜNCÜ BÖLÜM: YIKIMIN TAŞLARI
N O G A Y
İKİNCİ SEZON | ALTINCI BÖLÜM: KOD 5.7
İKİNCİ SEZON | YEDİNCİ BÖLÜM: KOD 2.7
İKİNCİ SEZON | SEKİZİNCİ BÖLÜM: ÇANTAMDA HARLEY VAR!
İKİNCİ SEZON | DOKUZUNCU BÖLÜM: İŞARETİN GÖLGESİ
İKİNCİ SEZON | ONUNCU BÖLÜM: GÖLGE
İKİNCİ SEZON | ON BİRİNCİ BÖLÜM: KELEPÇE
KURT KOZASI DEVAM ETSİN Mİ?
İKİNCİ SEZON | ON İKİNCİ BÖLÜM: KIZIL-MAVİ
İKİNCİ SEZON | ON ÜÇÜNCÜ BÖLÜM: HACKLEMEZSEN TAVŞAN ÇIKAR
İKİNCİ SEZON | ON DÖRDÜNCÜ BÖLÜM: ÜSTLERİNE İŞEYELİM
İKİNCİ SEZON |ON BEŞİNCİ BÖLÜM: PROJE ANES
İKİNCİ SEZON | ON ALTINCI BÖLÜM: MAVİ ALEV
İKİNCİ SEZON | ON YEDİNCİ BÖLÜM: BOYAYIN KIZILI MAVİYE
İKİNCİ SEZON | ON SEKİZİNCİ BÖLÜM: EDİGE GERÇEKLERİ
NOGAY'A HOŞGELDİNİZ
İKİNCİ SEZON | ON DOKUZUNCU BÖLÜM: SARAY
SOHBET ETMEYE GELDİM - SON

İKİNCİ SEZON|BEŞİNCİ BÖLÜM: TEKRAR BAŞLA!

1.3K 122 46
By imaginedragons-

Bileklerimi arkadan bağlayan adam, üzerindeki askeri üniforma ile beni ileriye doğru itekliyordu. Koridor boyunca yürürken tüm dikkatim askerin botlarının yere çarptığında çıkan o tok sesindeydi.

Bir kapının önünde dururken kollarımı daha sıkıp, kapının önünde nöbet tutan adamlara kısa bir baş selamı verdi ve içeri girmek için izin istedi. Kapı yavaş bir şekilde açıldığında terden dolayı yüzüme yapışmış saçları başımı hafifçe geriye atarak kurtulmaya çalıştım. Asker, kendine göre nazikçe, beni itekleyip ellerini kolumdan çekmişti. Arkamdan kapı hızlı bir şekilde kapanırken kendi kendime homurdanıyordum. Bakışlarıma takılan vücut, sırtı dönük bir şekilde duvarlara asılmış resimleri, haritayı ve daha birçoğunu inceleyen bir bedene aitti.

Adam yüzünü bana döndürürken dudaklarında bilmiş bir ifade de yer alıyordu ve bu ifadenin dudaklarından çıkan cümlede şundan ibaretti.

"Edige'ye hoş geldin!"

Adamın yüzündeki maske sadece ince dudaklarını örtmüyordu. Fakat ben onun orta yaşların sonunda olduğunu tahmin etmekte zorluk çekmiyordum.

"Ağırlama şekliniz gerçekten harika!"diyerek konuştum, alaycı bir şekilde. Bileklerim hala bağlıydı ve bunu belli etmek istercesine kelimelerin alaycılığına tekrar başvurdum.

"Kelepçeler gümüş mü? Eğer öyle ise bende kalabilir."

Adam, başıyla işaret verdiğinde bir adam daha belirtmişti ve bileklerimdeki kelepçeleri çözüyordu. "Afra Simin, nam-ı değer Kurt Kozası'nın lideri. Kabul etmeliyim, epey yol kat ettiniz. Bu yaşınıza rağmen. Süvariler gibi kokuşmuş bir gruptan erken ayrılmanız şaşırtıcıydı ve o göz kamaştırıcı projeleriniz." diye konuşuyordu fakat ses tonunda ne alaycılığa yer vardı ne de övgüye.

"Büyülemeyi seviyorsunuz, değil mi?" dediğinde dudakları iki yana kıvrıldı. Odanın loş ışığı onun ekseni etrafında dönüyor gibi hissediyordum. Kendisi koltuklardan birine oturup rahat bir şekilde bacak bacak üstüne oturduğunda: "Oturmak istemez misin?" diye sordu. Aceleci olmayan bir tavırla karşısındaki koltuğa oturdum.

"Aferin, duygularını belli etmiyorsun. Söylesene, son projeniz şu Manyas Köprüsünü iki ayırmanız, sonra da kendinizi ifşa etmeniz mantıklı mıydı?" diye sorduğunda gülümsedi. İşte bu alaycı bir ifadenin eseriydi.

"Buraya bunun için gelmedim değil mi?"diye sorduğumda bakışlarımda soğukluk yatıyordu, bundan emindim.

"Buradasın çünkü bunu sen istedin."
Yüzüme yerleşen soğuk gülümseme ifademdeki çizgilerin üzerine oturmuştu.
"Şeytanla anlaşma imzalamak istiyorsun değil mi?" diye sordu.

"Aslında sessizlik istiyorum. Ülke içerisinde yaşanan suçlar, Kurt Kozası üzerine atılmaya başlaması ile kim olduğumuzu açık ettik. Sen benim istediğimi yap, ben de senin istediğini yerine getireyim."diye konuştum.

"Morai'ye gideceksin öyleyse." dediğinde bakışlarımın yönünü hiç değiştirmeden adamın maskesi bakmaya devam ettim.

"Sizde elinizdeki tüm o videoları yayınlamayacaksınız değil mi? Son gösterimiz de dahil olmak üzere." dediğimde adamın dudaklarında bir gülümseme belirdi.

"Elbette, basın her zaman doğruyu söylemez biliyorsun değil mi?" diye konuştuğunda ekledi. "Sizi insanların zihinden kolayca sileceğimden emin olabilirsin." diyerek konuştu.

Başımla onu onaylarken düşünce zincirimin üzerinde geziniyordum. Edige'nin bana gönderdiği video da geçmişten bugüne kadar yaptığımız projelerin kayıtları ayrıntılı bir şekilde videoya alınmıştı ve onların istediği yoldan gitmeseydim gerçek olan yüzlerimizi göreceklerdi. Robot resimlerim dışında olan gerçek bizi. Bu yüzden herkesi kandırmak zorundaydım. Aslında Manyas Köprüsünde olanların hepsi Edige'nin istediği şekilde yönlenmişti. Çocukları, şehrin dışına sürüklemenin de başka çaresi yoktu. Cengiz Elivar adı altında yürütülen bu projenin asıl amacı benim Edige ile görüşmem için yapılmış bir kurgudan ibaretti ve böylece Kurt Kozası'nın önceliği olan gizliliği elde tutabilirdim.

Tabi elime geçen tek şey, Morai'ye gitmekte olabilir. Eğer bu adam televizyonda, gazetelerde yayınlanan resimlerimizi kaldırabilirse birkaç aya kalmaz çoğu zihinden silinirdik. Eh, bunlara ek olarak kendimizde bir şeyleri değiştirmek zorundaydık da.

"Şimdi gelelim en önemli meseleye, Morai'ye. O üniversiteye git ve sana vereceğimiz görevleri yerine getir." diyerek konuştu ve beni Süvariler'in anılarına doğru çekmeye başladı. Tıpkı aynısı olmuştu. Yine kendi kaderimi belirleyen şey, zayıflıklarımı kullanan başka zihinlerdi.

*

"O mavi kafandan tas kebabı yapsınlar." diyerek gürledi, Çınay. Tam olarak bir haftayı devirmiş ve benim için endişelenen bu dört delinin tam ortasında kalmıştım.

"Kurt Kozası'nın tutuklandığı gündeme bomba gibi düşerken sen nasıl bizim karşımızda duruyorsun?" diye sordu Meyra. Elini beline koymuş ve dönüşte iki kilo domates al, diyen teyzelere benzeyen bir eda ile sordu.

"Siz nasıl karşımda dikiliyorsanız aynı şekilde."diyerek yarım ağız konuştum. Fakat aldığım tepki kafama yemekte olduğum yastıklardan ibaretti.

"Ne halt karıştırdığını anlatmak istemez misin?" diye sordu Tansu, aynı sırada kafama elinde tuttuğu yastığıda geçiyordu.

"Bizi aptal mı sanıyorsun, gerizekalı."diyerek girişen Çınay, yüzüme yastığı kapatırken kesik nefesler ile konuşmaya çalıştım.
"İz-in verirse-niz, her şe-yi baş-tan anlatacağım."

Beray, Çınay'ı üzerimden almak yerini tüm yükünü Çınay'ın üstüne vererek altta beni ezecek şekilde üst üste binmeye başladılar. İşte yine başladığımız noktaydık.

Afra Simin'in garajında.

Üzerime yığılan dört kişinin bedeni altında büzülürken yavaş yavaş ağırlıklar azalmaya başladı. Halı niyetinde kullanmak istedikleri aşikardı. Vücudumu yavaş bir şekilde doğrulturken belimi tutarak kalktım ve bilgisayarımın olduğu masaya doğru yürüdüm.

Kullanıcı adı ile parolayı girip 'Enter' ile giriş yaparken omuzlarımın üzerinden beni izleyen dört kafadar oldukça gürültücüydü. Çınay hiçbir şey olmamış gibi Meyra'ya dil çıkartıyordu. Bilgisayar ekranın üzerindeki videoyu açarken oldukça sakindim. Yine Edige'nin amblemi görülürken-ters küçük e harfi- arkasından bir cümle daha döküldü ve sonra video başladı.

İlk görevimizden kesitler yayınlanmaya ve bu dört ay içerisinde gerçekleştirdiğimiz planlar gösterilmeye başladı. Beray'ın yüz kasları gerilirken elini çenesine yerleştirmişti. Çınay ise bilgisayarın içine girmek ister gibi bir tavır sergiliyordu. Neredeyse burnunun ucuyla bilgisayar ekranı arasında yirmi santim vardı. Meyra, Çınay'ın tişörtünü çekiştirerek onu geriye çekti ve izlemeye koyuldu. Tansu ise bilgisayar ekranı doğru hafifçe eğilmiş ve kırmızı dudaklarını dişlemek ile meşguldü.

Video bittiğinde hiçbiri pozisyonunu bozmadı ve uzun sayılabilecek şekilde sessiz kaldılar. Bu sessizliğin bulutlarını dağıtan Beray'dan başkası değildi.

"İyi de yüzlerimiz zaten ortaya çıktı. Morai'ye gitmek zorunda değilsin." diye konuştu. Kollarını göğsünde bağlamış ve sol ayağının üzerine vücut ağırlığı verecek şekilde duruyordu.

"Aslında yüzlerimiz ortaya çıkmadı." diye konuştu, Tansu. Bakışlarını ilk önce Beray'a sonra da Çınay'ın bilgisayar masasında dönel sandalyeye oturmuş ve bir sağa bir sola döndürüyordu.
"Evet, bize benzemeyen robot resimleri televizyon da, internette, gazeteler de yayınlanmıştı. Peki o zaman Manyas Köprüsü üzerinde kamera da neyin nesiydi?" diyerek sordu. Yüzünde yapbozun parçalarını birleştirmeye çalışan bir çocuğun ifadesi vardı.

Çınay, dönel sandalyeyi sağa sola çevirmekten kendini alıkoydu ve:

" Edige'ydi değil mi?"diye sordu kısık bir ses tonuyla. Bakışların nazarı bana ulaştığında tek yapabildiğim eylem başımı aşağı yukarı sallamak oldu.

"Yani, aslında, henüz ifşa edilmedik. Peki ya o kafedeki kız bizi nasıl tanımıştı?"diye konuştu Tansu. Üzerine giydiği önden bağlamalı beyaz gömleğin ipleri ile oynuyor, parmakları.

"Büyük ihtimalle televizyonda yayınlama robot resimleri ile bizim davranışlarımızın sonucunda biz olduğumuzu anlamıştı."diye cevapladım."Eğer televizyonda o haber yayınlanmasaydı bizi tanıması imkansızdı. İnsan zihni robot resimleri hafızasında tutmakta zorlanır." dediğimde Tansu başını salladı.

"Fakat ailelerimiz bizi tanıyor ve biliyor. Bu yüzden o robot resmini gördüklerinde anlamışlardır."diye konuştum.

"Yani her türlü Valide Sultan'ın terliğinden yiyeceğim."diye cevapladı beni Çınay ve başını yere doğru eğdi.

"Kaç yaşında adam oldum ama hala terlik yemeyi düşünüyorum." diye eklendiğinde yüzüme yerleşen gülümseme ile diğerlerine baktım. Her biri düşünceliydi.

*

"Sen ciddi olamazsın." diye konuştu, şehirler arası otobüsten inmekte olan Meyra. Gözlerimi devirirken konuşmaya başladım.

"Sence şehir içinde olmamız normal olur mu? En azından her şey sakinleşene ve zihinlerden çıkana kadar buralarda olmalıyız ve meydanı Edige'ye bırakmak zorundayız."diye konuştum.

"Bu fikir hoşuma gitmiyor."dedi Çınay başındaki şapkayı çıkardı ve alnını kolunun tersi ile sildi.

"Onların dediklerini yapmak, hani nerede özgür Kurt Kozası?"diye sordu.
"Bizim özgürlüğümüz gizli kaldığımız kadar."diye kısa bir cevap verdim.

"Yani sen şimdi diyorsun ki, biz bittik." diyerek boğazını bıçakla kesiyormuş gibi eli ile ifade etti.

"Aslında baştan başlıyoruz."diye konuştu Tansu, yuvarlak çerçeveli gözlüklerinin üzerinden bakarak. Beray ise elindeki tablet ile Tansu'yu onaylamıştı.

"İyi de bizim şuan da senin büyükannenin kapısının önünde ne işimiz var?"dediğinde gülümsedim ve:
"Özlemiş olamaz mıyım?" diye sordum.

"Ah tabi. Onu düşünmedim."diye konuştuğunda bahçe kapısından geçip evin kapısına doğru yürüdüm. Çınay ellerini arka cebine sokarken Beray zili çaldı. Kapı yarım dakikanın ardından açılmış ve çiçekli uzun elbise ile büyükannem tam karşımda gözükmüştü. Yanaklarında yer alan pembeliği tamamlayan beyaz saçları işe yüzüne bir gülümseme yayılmış ve konuşmuştu.

"Ah mavişim gelmiş."diyerek kolumdan tutmuş ve içeriye hızlı bir şekilde buyur etmişti. Çınay büyükannenin koltuğuna otururken otuz iki diş gülüyor ve diken üzerindeymiş gibi gergin gözüküyordu. Beray ise Çınay'ın aksine sakindi ve büyükannemin sorularını yanıtlarken Tansu yine görev başındaydı ve köşede bulunan aile fotoğraflarını incelemekle meşguldü. Meyra ise büyükannemin dedikodularına hazırlanıyor gibiydi. Sürekli başını sallıyor ve "Evet, büyükannecim." diyordu.

*

Çınay, bacağıma bacağıyla dürttü ve bana doğru eğilip sordu: "Televizyon yok mu burada?" dediğinde başımı iki yana salladığımda "Yani büyükannen bilmiyor, bende yaşlılıktan unutmuştur diyordum."

Gözlerimi devirirken önümdeki tabaktan büyükannemin kendine has yemeğini yemeye devam ettim. Çınay ise ağzına tıktığı ekmek çiğnemek ile meşguldü.

"Sonunda liseyi de bitirdi. Komşularımın dediği bir okul varmış, Morcivert mi Moral mi ne? O okul en iyisiymiş."dedi masanın başında oturan büyükannem. Başımı salladım ve konuştum." Eylül de oraya başlayacağım."

Büyükannem onur duymuş bir şekilde sandalyesinde geriye yaslandı ve:"İşte benim torunum."dedi ve Beray'ın elini tutup beni işaret etti.

"Afra küçükken, 20'lerden kalma bir gramofonum vardı. Birgün o gramofonun nasıl çalıştığını anlamak için parçalarına ayırmıştı." diye konuşmaya başlamış ve her anımı bizimkiler ile paylaşmıştı. Geç saatler olduğunda büyükannem uyumaya gitmiş ve kendimizi bir girdabın içinde hissetmiştik.

"Yani gerçekten Morai'ye gideceksin?" diye sordu Tansu. Yere oturmuş ve elindeki çiçekli bardaktan yudumluyordu. Onu onaylarken:
"Ama önemli olan bu değil. Kaybettiğimiz her şeyi kazanmak zorundayız. Bizim adımıza banka soyanları, eyleme karışanlar bulup yok etmeliyiz ve en son ise Edige'ye gelecek. Bu sefer daha büyük oynayacağız."dediğimde Beray, Tansu'nun dizine başını koyup uzandı.

"İlk önce buradaki Kurt Kozası'ndan başlayacağız. Sonra da Abrarm'a geçip oradaki Kurt Kozası'nı halledeceğiz. Sonra Neftekum'a gideceğiz ve hepsini bitireceğiz. Bizim ismimizi kullananları sonra Cengiz Elivar ile birlikte diğer isimleri ve en sonda Edige' yi bitireceğiz." dediğimde Meyra beni onayladı.

"Bunun için sadece iki ayımız var."

"Seninle Morai'ye geleceğiz." dedi Çınay. Kaşlarım istemsiz çatılırken devam etti.

"Senin için değil Valide Sultan ve peder biz Morai Üniversitesi'ne gidersek yaptığımız yasa dışı işi affedeceklermiş."dediğinde yüzünü buruşturdu. Beray ise konuşmayı devraldı.

"İnan bana bir yandan da yaptığımız şeyler için gurur duyuyorlar." dediğinde Tansu ve Meyra da konuştu.

"Bizde varız."diyerek katıldılar.

Bazen istediğimiz okul ya da yaşam şekli bizim seçimlerimiz ile gelişmezdi. Fakat var olanı iyileştirmek bizim elimizdeydi.


Continue Reading

You'll Also Like

327K 18.5K 55
"Sakın, sakın Ala, aklının ucundan dâhi geçirme." Diye burnundan soludu. Sinirle bir adım attım. İşaret parmağımı doğrulttum. "Sakın Yüzbaşı, sakın o...
1.2K 275 38
Güneşi Doğurduğum Gecelerden..
1.2M 75.6K 38
UYARI: hikayede 18+ sahneler, kan, vahşet ve birçok rahatsız edici öğe olacaktır. Rahatsız olanlar uyarı bıraktığım yerleri okumasınlar ~ "Ben Vatanı...
1K 422 12
"Farklı olmak güzeldir." Derler... Peki farklı olmak, Pelen için neden güzel olmadı? Neden iyi etkiler bırakmadı? Şimdi Pelen, ona kötü anılar bırak...