RÜZGAR'ın BESTE'si / Y.S.S. I...

By EdSah11

573K 36.6K 1.6K

Bir sonbahar klasiği... Bir Eylül senfonisi... Geçmişi silinen bir adam. Kendi geçmişini silen bir kadın. Rü... More

TANITIM
ÖNEMLİ NOT: 'RÜZGAR'IN BESTE'Sİ***
* 1.BÖLÜM - GEÇMİŞE DÖNÜK *
2.BÖLÜM - SEVGİLİ Mİ ARKADAŞ MI?
3.BÖLÜM - SAKLAMBAÇ
4.BÖLÜM - YAKIŞIKLI ÖKÜZ İLE PERİ KIZI
5. BÖLÜM - BUGÜN BENİM DOĞUM GÜNÜM KADIN, SENİN NE HADDİNE KUTLAMAK
6. BÖLÜM - ADIN AŞK OLSUN SOYADIN BEN...
7. BÖLÜM - ACI VE KAYIP
8. BÖLÜM - ARTIK BAŞLAYALIM MI?
9 BÖLÜM - BEKLENMİYORDUN PERİ KIZI
10.BÖLÜM - HER ŞEY UNUTULUR, AŞK ASLA!
11. BÖLÜM - VEDA BUSESİ
12. BÖLÜM - HER AYRILIK BİR HÜZÜN BIRAKIR ARDINDA
13.BÖLÜM - YENİDEN SEVDİR KENDİNİ
14. BÖLÜM - HADİ YENİ BAŞTAN BAŞLIYORUZ
15. BÖLÜM - SEVGİ HER ZORLU KAPININ ANAHTARIDIR
16. BÖLÜM - GÖZDEKİ ANLAMDA GİZLİDİR SEVGİ TOHUMLARI
17. BÖLÜM -HERKESİN HAYATTA BİR YANLIŞI VARDIR, BENİM Kİ DE SENSİZLİK
18.BÖLÜM - ŞİMDİ MUTLULUĞA İSİMLERİMİZİ YAZMA VAKTİ
19. BÖLÜM - MASALSI DEĞİL DESTANSI OLMALI AŞK
20. BÖLÜM - DOST KAZIĞI
21. BÖLÜM - YILLAR BİZE "BİZİ" GERİ VERECEK Mİ?
22. BÖLÜM - "SEVGİNDEN ALIYORUM GÜCÜMÜ
23. BÖLÜM - SENİ ÇOK SEVİYORUM, ANLA DA SUS!
24. BÖLÜM - GERÇEKLER...
25. BÖLÜM - YENİDEN SEV
27. BÖLÜM - AFFETMEK BAZEN AHMAKLIKTIR
28.BÖLÜM - ÖZLEDİM BİLE DİYEMİYORUM
29. BÖLÜM - GÜLÜMSE, ÖPÜYORUM / FİNAL
SİZLERE
YENİ SERİ TANITIMI
YENİ YIL MESAJI
KADINLAR GÜNÜ
DUYURU!
BÖLÜMLERLE İLGİLİ ÖNEMLİİİİ ***

26. BÖLÜM - İKİ YÜREK

17.1K 1.1K 75
By EdSah11

Her şarkıya eşlik eden bir şarkı vardır.


Her geceye içilecek bir kadeh şarap bulunur.


Her tene tek ter karışır,


Her yüreğe tek bir yürek dokunur...


Ve iki yürek bir aşkta,


iki aşık bir yastıkta yaşlanır...


-*-

Sonunda Rüya'nın çiçeğini atacağı an gelmişti. Cem yanında duran adama baktı, "Rüzgar, sen karını uzak tutsana çiçekten," dedi sırıtarak.


"Sanane benim karımın tutacağı çiçekten? Belki biz nikah tazeleyeceğiz her sene."


Cem bu sefer kahkaha attı, "Başkası ile tazelenirse o nikah, görürüm ben seni." Sonra diğer yanında duran Ecrin'in kolundan çekti, "Sende uzak dur! Ben o masaya oturmam. Teçhiz gibi hazırladılar adamı, o masada nikah masası değil, musalla taşı. Zaten o da nikah memuru değil, hoca. Son yolculuğuna uğurladılar adamı resmen."


"Sende zaten ne damatsın ne de koca olacak adamsın Cem. Rahat ol! Ayrıca neyi tutup neyi tutmayacağıma da ben karar veririm. Sanane!"


"Allah Allah, sen tutarsın benim başım yanar! O masaya tek oturtmuyorlar malum. Uzak dur Ecrin, ben evlenmem çünkü!"


"Ben evlenirim. Ayrıca benim gelecekle ilgili planlarımda yoksun merak etme. Anı yaşıyoruz ya biz!" başını sağa sola salladı.


Rüzgar başını eğip "Ecrin," dedi.


"Efendim."


"Allah aşkına bu sarı sırıkla evlen, bir tane de kız çocuk doğur, oğluma alacağım ben bunun kızını. Baş nasıl yanar, o kız nasıl alınır görsün."


Cem kaşlarını çattı, "Lan ne biçim konuşuyorsun sen! Terbiyesiz misin nesin? Evlenmek, çocuk yapmak ne? Ayıp ayıp faaliyetler bunlar. Ayrıca ben korunurum arkadaşım, yani hiç bana göre değil öyle 'koca, baba, damat' gibi sıfatlar. Ben siz miyim?" sonra son söylediği ile gözleri kocaman oldu, "Ayrıca ben senin oğluna değil kızımı, kızımın boklu bezini vermem! Uzak durun benim olanlardan."


"Çok büyük konuşuyorsun Ernez!" dedi Rüzgar ve o an Çınar Cem'e bakıp sırıtıyordu.


"Ne var lan velet, git başka yerde sırıt! Hiç sevmiyorum seni, çok sevimsizsin."


"Tenin kızın mı var Cem? Maviş mi tenin gibi? Ver onu bana!"


Cem ona doğru eğildi, "Yok! Simsiyah! Afrikalı yamyam bir kabilenin reisinin kızından yaptım onu. İnsanları canlı canlı yiyorlar böyle, ister misin?"


Çınar kaşlarını çatıp, babasının ayağına sarıldı ve "Pit Cem!" diye bağırıp, dil uzattı.


"Hadi oradan, sensin pis!" başını sağa sola sallarken Ecrin'e baktı, "Sende tutma o çiçeği, valla ben evlenmem Ecrin! Bak bu çocuk pusuya yatmış kız bekliyor, sinsi bu! Babası aynı kıza iki kere aşık olmuş adamın oğlunu istemem ben."


"Ya bi git Cem! Allah Allah, ne çok önemsiyorsun kendini. Ukala mıdır nedir? Senden başka erkek yoktu zaten bu hayatta! Of!" diyerek uzaklaştı adamdan.


Cem de arkasından bağırdı, "Tutma o çiçeği diyorum sana! Bana bak, sonuna karışmam! Başkasına da vermem seni!"


Rüzgar kahkaha attı, "Ben sana bir şey söyleyim mi? O kız seni o nikah masasına eşek gibi oturtacak. Göreceksin sen. Var o kızda en dizginlenemez atı dize getirecek kabiliyet."


"At mıyım lan ben?"


"Yok eşeksin de, kibarlık etmek istedim." Başını sağa sola salladı, "O kız bir doğsun..."


"Rüzgar defol git! Asabımı bozma benim!"


Yağız'ın derdi ise bambaşkaydı, duramıyordu yerinde, Eyşan'a dönüp, "Artık eve gidelim mi? Bu çiçek merasimi sana-bana göre değil!" dedi sabırsızca. Kızın ona şaşkınca baktığını görünce bu sefer çıkıştı, "Eyşan eve gitmek istiyorum artık!"


Eyşan yutkundu, "Şey ama... Ayıp, buradan çıkıp çorbacıya-"


"Aç değilim!" diye sinirli bir şekilde sözünü kesti Yağız. "Eve gidelim. Çorba kalsın! İstemez. Çorba diyor ya..."


"Önce bir 'mutluluklar' dileseydik-"


"Çok mutlular çok, bizim dileğimize kalmamışlar, biz kendi mutluluğumuza bakalım bence. Hadi gidiyoruz!" Yağız Eyşan'ı kolundan tuttuğu gibi dışarı çıkardı.


Ve Rüya çiçeğini attığında, çiçek Cem Ernez'in kafasına düşmüş, herkes kahkahalarla gülmüştü.


"O kız doğacak bende o kızı senden söke söke alacağım Cem Ernez!" diye kahkaha atarak bağırdı Rüzgar.


***

Arabaya bindiklerinde Yağız hala homurdanıyordu, "Yok düğün, yok çorbacı, yok çiçek atma faslı, bu ne be! Herkes kendi kendine evlensin bundan sonra... Of!" diyerek kravatını çıkarıp arkaya attı.


"Sen azıcık sinirli misin Yağız?"


"Yok!" dedi sert bir şekilde. "Biz ona sinir demiyoruz. Başka bir şey diyoruz da... Neyse..."


Eyşan kaşlarını çattı, "Sinirlisin yani ne? Görüyorum sinirini."


"Eyşan!" dedi adam sakin olmaya çalışarak. "Eve kadar susalım mı? Yoksa başka şekilde susturacağım. Arabada olmak da beni durdurmaz inan, şansını zorlama ha güzelim."


"İyi sustum! Ama sinirlisin!"


"Of Eyşan, inatsın inat!"


Sitenin önüne geldiğinde aniden sağa doğru kırınca arabayı Eyşan adamın üstüne doğru gitti.


"Ay Yağız, öldüreceksin bizi."


"Ölmezsin merak etme." Kapıyı açarken takılan kilide "Hay seni yapanın ebesini becersinler!" diye küfür etti.


Eyşan duyduğu şeyle şaşırarak adama baktı. "Ay sen sinirliyken gerçekten korkunç edepsiz oluyorsun." Yağız ona sadece baktı... Ve o bakışla Eyşan yutkundu. "Ama hala sinirlisin yani."


"Ona halk arasında sinirli değil, başka bir şey diyorlar Eyşan ve o şeyi söylemeden sus lütfen!"


Yağız asansörde ayağını sabırsızca sallıyordu. Hayır bu yaşlı kadın neden binmişti ki şimdi onlarla. Diğerine binseydi. Oflayınca Eyşan ona uyaran bakışlar attı. Ama Yağız'ı o bakışlar korkutmamış, aksine kışkırtmıştı. Elini kızın beline sardı. Gözü önlerindeki kadındayken elleri kadının kalçalarına inmişti ki Eyşan "Hii!" diye bir nida çıkardı.


Kadın arkasına dönüp bakınca Yağız hemen elini çekip sırıtarak "Böcek sandı her halde..." dedi.


"Evet!" diye çıkıştı kız bakışlarını kocasından çekip kadına yöneltirken, "Kocaman bir dana burnu sandım. Hiç haz etmem böceklerden."


Yağız onun kulağına eğildi, "Ben sana evde dananın burnunu da gözünü de başka yerlerini de göstereceğim, dur sen!" diye fısıldadı.


Ve sonunda asansörden inip de kapıyı açtığı an kızı içeri çektiği gibi dudaklarına yapıştı. Elleri belinden aşağıya kalçalarına indi. Avuçları ile sıktığı an ikisi de inledi. "Bu gece kaçışın yok güzelim. Benimsin! Dana burnu dersin bana ha..."


Eyşan kıkırdadı adamın dudaklarından fırsat bulduğu bir anda. Ama tuhaf bir şekilde adamın bu hevesli, ateşli halini sevmişti. Kocası onu arzuluyordu, istiyordu. Tutkusu çok netti ve bu Eyşan'ın kadınlık yanını güçlü hissettiriyor, ruhunu okşuyordu.


Eyşan kısa bir bocalamanın ardından o da adamın hareketlerini taklit etti ve öpücüklerine karşılık vermeye başladı. Eli kocasının ensesinde, saçlarında gezerken bu yaşadığı özgürlük hoşuna gitmişti. Yağız da aldığı karşılıkla mutlu olmuştu ve onu taşıyıp "Ayaklarını belime dola," diye emretti.


Eyşan hemen denileni yaptı. Odaya geçtiklerinde pozisyonlarını değiştirmeden yatağa uzandılar. Öpücüklerine, dokunuşlarına bir süre daha devam ederken yüreğindeki o aceleci toy genç sabrının sonundaydı. Bir an önce sonucu istiyordu, ama diğer yanı onu frenliyor, Eyşan için unutulmaz bir gece olsun istiyordu.


Doğrulup kalktı ve karısını seyretti. Elbisesi yukarı kadar çekilmiş, bir omzunun ipi düşmüş neredeyse göğsü görünüyordu. Yağız derin bir nefes alıp verdikten sonra gözlerinin içine bakarken gömleğinin düğmelerini çözüp üzerinden çekip attı. Eyşan onu bir kere havlu ile görmüştü. Üstsüzdü ve kasıklarından yukarı çıkan bir dövmesi vardı. Yine sadece ilk iki harfi gözüküyordu, 'Du-' Neydi ki bu? Devamını çok merak ediyordu. Adam kızın gözlerinin baktığı yere eğdi başını.


"Dövmeyi mi merak ediyorsun?" diye sordu kararan bakışlarla. Elleri pantolonunun düğmesinde durmuştu.


Eyşan dudağının kenarını ısırdı ve kızaran yanaklarla "Evet," dedi.


"Görmek ister misin peki Eyşan?" düğmeği yavaş bir zorlamayla açtı.


Eyşan daha da kızardı, başını onaylar şekilde sallarken gülümsüyordu. Yağız aynı yavaşlıkla, sanki zorlanıyormuş gibi fermuarını indirdi ve pantolonunu çıkardı. Bir kaç harf daha ortaya çıktı: "Dur Et-" Bu neydi ki? Türkçe miydi? Hala bir şey anlamamıştı. Boxerının iki kenarına ellerini geçirdi. Kıza çapkınca bakıp sırıtırken bir anda çırılçıplak kaldı ve dövmenin tamamı göründü:


"Dur Et İllimité" -Kesinlikle Türkçe değildi.


Eyşan adamın çıplaklığı ile gözlerini kaçırırken, Yağız utanmaz bir şekilde karşısında duruyordu. Sonra kızın üstüne baktı. "Bu hiç adil değil. Durumu eşitleyelim mi güzelim?" Yavaşça kıza eğildi. "Biliyor musun, bugün bu elbise ile beni çıldırttın! Delirttin! Zıvanadan çıkardın!"


"Hım..." dedi kız aşağılara bakmadan. -Hayır hiç utanması da yoktu. Edepsiz!


"Evet ve ben bu elbiseyi bir daha sana giydirmeyeceğim Eyşan Moran!"


"Anlamadım."


"Anlatayım," dedi Yağız onu taklit ederek ve elbiseyi üst taraftan tutup aşağı kadar yırtınca kız çığlık attı.


"Ay gitti elbisem... Yaa... Yağız delirdin mi Allah aşkına?" o an için adamın onu koyulaşmış bakışlarla izlediğini fark edemiyordu. Çünkü kızın çıplaklığı onu daha da baştan çıkarmıştı, bu mümkünmüş gibi.


"Evet bebeğim, bir sakıncası mı var delirmemin?" kalan parçaları zorlansa da çıkarıp köşeye bir yere attı.


"Şey... Ha-hayır... Yani delirebilirsin de..." -Ne diyordu Allah aşkına? Gitmişti elbisesi...


"Güzel, ben de öyle düşünmüştüm," diyerek kızın dudaklarını ve ardından vücudunun her yerini öpmeye başladı.


Sonsuzluk gibiydi dokunuşları ve dünyanın en yasak meyvesi gibiydi tadı. Onu kendine katarken hiçbir şeyi bu kadar istediğini hatırlamıyordu adam. "Eyşan... Beni delirtiyorsun," diye fısıldadı adam. "Benim küçüğüm. Mahvediyorsun beni."


"Benim ruhsuz kocam," diye inledi kadın.


Adam kahkaha atarken alnını Eyşan'ın alnına yasladı. İkisi de ter içindeydi. Sonra yana kayıp, karısını kollarına aldı. Kız göğsüne başını yerleştirdiği an, "Şimdi yuvandasın," dedi Yağız ve onu daha sıkı sardı.


Eyşan ise gözü hala dövmedeydi. En son dayanamadı ve "Anlamı ne?" diye sordu.


"Fransızcayı çözdüğünde öğrenirsin," derken sesindeki tondan piç piç güldüğünü anlamıştı Eyşan.


"Ama daha seneye öğrenebilirim. Yağız lütfen söyle."


"Mardin'e gitmeyi unut. Bir hafta birlikte gider, geliriz ve otelde kalırız. Şu andan sonra hayatta tek bırakmam seni. Bensiz bir adım atamazsın. Bensiz uyuyamazsın. Bensiz tek bir gece bile kalamazsın." Derin bir nefes alıp verdi, "Ve artık hep birlikte yaşayacağız. Anlaştık mı? Her gece, gün ve an..."


Kız gülümsedi. "Peki. Ama bir şartla, anlamı ne onu söyle önce?"


"Bir şartla..." dedi Yağız onun burnunu ısırıp, taklidini yaparak.


"Neymiş?"


"Sabaha kadar 'dur, yavaş, yeter, olmaz, bunu yapmam' gibi kelimelerin hepsi yasak. Her isteğimi yapacaksın ve yaptığım hiç bir şeye karışmayacaksın." Dudağını öptü. "Çünkü karıcığım dövmenin anlamı," Adam arsızca bakıyordu kadına, kulağına eğildi "Sert ve sınırsız; demek," dedi. "O yüzden hakkını vermeliyiz, değil mi?"


"Pislik," diyerek göğsüne vurup, yutkundu.


"Oraya romantik bir şey yazmamı beklemiyordun her halde. Ne yazmalıydım mesela, 'Eyşan'ın minik yavrusu' mu? Yoksa 'Junior Yağız' mı?"


"Yok Yağız, çok güzel bulmuşsun," diye çıkıştı. "Allah'ım ya!" sonra birden aklına gelmiş gibi, "Kim yaptı peki?"


"Neyi kim yaptı?"


"Kadın mıydı erkek mi?"


"Ne?" dedi kaşlarını çatarak.


"Dövmeyi yapan diyorum kadın mıydı erkek mi?"


Yağız başını geriye atıp, "Oooo..." diye inledi. "Hadi Eyşan azıcık dinlen, daha çok işimiz var. Üstelik yıllar önceydi. Üniversitedeydim."


"Hıh, çok da umurumdaydı sanki," derken omuz silkti. Ama ses tonundan o kadar belliydi ki yalan söylediği.


Yağız birden ciddileşti ve "Eyşan, korunman gerek biliyorsun değil mi?" dedi.


"Anlamadım."


Kızın saçlarını geriye attı ve yanaklarını okşadı, "Çocuk için bebeğim, korunman gerek. Senin okulun var daha, benim de şuan baba olmaya ve seni biriyle paylaşmaya hiç ama hiç niyetim yok."


"Tamam. Şey yaparım. Bir doktora..." derken gözyaşlarını geriye itmeye çalışıyordu.


Yağız durumu anlayıp, onu kollarına aldı, "Güzelim yapma! Ben senden çocuğum olmasın demiyorum. Sadece daha evliliğimiz yeni başladı, sana doyamam hemen. Üstelik okulun var."


Eyşan bir anda gözlerini yumup açtı. Saçmalamıştı. Adam haklıydı. Daha bugün kavuşmuşlardı ve bu anları uzun bir süre o da yaşamak istiyordu. "Haklısın. Gereksiz bir alınganlık yaptım."


Yağız onu birden altına aldı, "Gel bakalım sen, çok dinlendin anlaşılan, yeter!" dedi.


***

AYLAR SONRA

Beste Meltem'i kucağına alalı bir yıl olacaktı. O günü hatırlayınca hala gülmekten kendini alamıyordu. Rüzgar hastahaneye yetişeceğim diye merdivenlerden düşmüştü. Ambulansta Rüzgar sedyede, Beste oturarak gitmişlerdi. Ayağında çatlak, kolunda ise kırık vardı.


"Ay benim yasaklı günlerim bittiği gün, 'alçıları çıkarın yeter,' diye nasıl bağırmıştın doktora Rüzgar, hatırlıyor musun?"


Rüzgar başını sağa sola salladı, "Hala mı Beste ya? Bir yıl geçti, yeter artık."


"Ama çok komiktin." Kıkırdadı, "Eve geldik, ağrılarına rağmen inat ettin sevişeceğim diye. Allah'ım ya."


"Çok özlemiştim Beste, tamam sus artık." Çayını içti, "Benim bir görüşmem var bugün. Yeni bir proje. Onu halledeyim, seni almaya gelirim, gider yaparız parti alışverişini."


"Ya ben halledeceğim aşkım, sen onu düşünme," derken uzanıp dudağını öptü.


Ve Çınar'ın feryadı duyuldu, "Anni, bu kızın yine altına yaptı . Pis kokuyo."


"Tamam oğlum değiştiririz. Aaa... Sende küçükken yapıyordun. Gururunu kırma kızın."


"Ama pis, kötü kokuyo."


"Tamam oğlum, çık o zaman odasından."


"Ama ağlıyo ben çıkınca. Çok seviyo beni."


"Çınar!" diye inledi kadın. Kocasına baktı, "Çok kıskanıyor Rüzgar. Ne yapacağız bilmiyorum."


"Ben biliyorum. Bir erkek kardeş yapacağız. İkisi arkadaş olurlar. O zaman da Meltem'le uğraşmazlar. Hem ileride kimse yaklaşamaz kızıma."


"Valla Rüzgar yok ben almayım hayatım. İlkinde hafızanı kaybettin, ikincisinde her yerini kırdın, üçüncüsünde ne olur tahmin etmek bile istemiyorum. Allah bağışlasın bize bunları, yeter!"


"Denemeden bilemeyiz," deyip kadını kucağına çekti. "Deneyelim mi? Ne dersin?" diye sorarken elleri bacaklarını okşuyordu. O sırada bir ses daha duyuldu.


"Anne, bu kızın benim saçımı çekti!"


"Bak Beste bu çocuk beni sevmiyor, benim seni sevmemi hiç sevmiyor hele seninle sevişmeme tamamen karşı! Kaç yıldır aynı işkence, yeter ama ya."


Beste kahkaha atarak adamın kucağından kalkarken "Eee edepli çocuk benim oğlum, maşallah ona," dedi.


"Allah nazardan saklasın! Bu çocuk ana rahminden çalar kızı, böylelerinden korkacaksın!"


***

Beste alışverişini bitirip, kocasını görmek için şirkete gelmişti, elindeki poşetleri yana bırakırken sekreter gülümsemişti, "Hoşgeldiniz Beste hanım."


"Hoşbulduk Tuba. Rüzgar odasında mı?"


"Evet ama misafiri var Beste hanım. Görüşmesi henüz bitmedi."


Beste dudaklarını büzdü, "Ah evet, görüşmesi olduğunu söylemişti. Ama bu kadar süreceğini bilmiyordum. Kim ki bu?"


Tuba da farkındaydı, kadın bir gelmiş, gidememişti bir türlü, "Herman şirketler grubu yönetim kurulu başkanı Kübra Herman."


Beste kaşlarını havalandırdı, "Tamam, benim geldiğimi söyler misin?"


"Şey aslında görüşmenin bölünmesini istemedi. Yani Kübra hanım özellikle uyardı dem-"


"Arar mısın?" diye öfkeyle tısladı.


"Peki Beste hanım arıyorum hemen." Ahizeyi kaldırdı ve dahili numarayı çevirdi.


Karşıdan gelen cevabı Beste bile duydu. "Tuba bana telefon bağlama demiştim."


"Şey efendim Beste hanım geldiler."


"Tamam, görüşmedeyim. Birazdan geliyorum."


"Peki efendim." Telefonu kapatıp Beste'ye döndü. "Beste hanım görüşme bitene kadar size çay ikram edeyim ben."


"Bu ne demek?"


"Şey efendim Rüzgar bey beklemenizi rica etti."


Beste sinirle saçlarını geriye attı, sonra da ellerini sertçe masaya dayadı, "İçeride başka kim var Tuba?"


"Sadece Kübra hanım."


"Sadece Kübra hanım? Öyle mi?" kız başını aşağı yukarı salladı. Beste güldü ve yumruklarını sıkarak Selim'in odasına gitti. Hışımla içeri girdiğinde Rüya'nın onun kucağında olduğunu görüp gözlerini devirdi, "Allah aşkına ofis fantezisi için biraz büyümediniz mi?"


"Sen kapı çalma gibi bir adetin olduğunu öğrenmedin mi?" diye homurdandı Selim, Rüya'dan ayrılmanın verdiği öfke ile.


"Evlisiniz. Evinizde yapın sapıklığınızı."


"Sanane be!" diye çıkıştı Rüya. "Sanki abim seni şirkette hiç be-sıkıştırmadı!" eteğini indirdi. "Allah Allah. Oğlumuz var evde, küçük ve çok ağlıyor. Ne yapalım?"


Beste sinirle "Her neyse, bu Kübra Herman kim?" diye sordu.


"Kübra Herman mı? Onun burada ne işi var?" diye hayretle sordu Selim.


"Sen tanıyor musun?" Beste daha da şaşırmıştı. Kadınsı sezgileri hiç yanılmazdı işte.


"Şey evet. Yani çoktandır görmüyordum ama."


Beste dudağını ısırırken öfkesini kontrol altında tutmaya çalışıyordu, "Kim bu Selim?"


"Üniversiteden bir arkadaş ya, öyle çok da şey değil yani."


"Sadece arkadaş mı?"


Selim kafasını kaşıdı, ne halt yemeye gelmişti bu kız da! Ofladı, "Beste neyi sorguluyorsun? Geçmişte kalmış bir arkadaş işte-"


Beste için bu yeterliydi. "O odada diye beni odaya almadı!" diye bağırdı, "O kadın benim kocamı görmemi erteletecek sıfata sahip değil! Ona buranın ve içerideki adamın kimin olduğunu göstereceğim ama!" eğilip fısıldadı, "Mekanın sahibi geri döndü!" diyerek odadan çıktı.


Selim de arkasından Rüya'ya bakıp "Rüzgar şimdi sıçtı!" dedi kafasını sallayıp. "Bu kadın bu mekanı Rüzgar'ın başına yıkar, o kızı da enkazın kayalarını kırmak için balyoz niyetine kullanır. Var o potansiyel Beste'de, ben demin sezdim bunu! Çok tehlikeli bu kadın!"


"Kübra kim ki?" dedi Rüya.


"Rüzgar'ın üniversitedeki -herkesin bir kez olsun aşık olacağı kadar güzel- sevgilisiydi." Sonra Rüya'nın kaşlarını çattığını görüp, "Ben hariç tabi, ben beğenmiyordum onu," dedi. "Tipim değildi inan."


*

Beste'nin sinirle kapıya doğru gittiğini gören Tuba hemen ayaklandı, "Beste hanım, bir saniye."


"Çekil önümden Tuba!" deyip kadını itti ve odaya daldı. Gördüğü manzarayı anlamaya çalıştı önce. Bu ne biçim bir iş görüşmesiydi? Burada aylarca çalışmıştı, böylesini hiç ama hiç görmemişti.


Rüzgar ile kadın deri koltuklarda yan yana oturuyorlardı. Önlerinde ise meyve tabağı ve şarap vardı. Onlar gülüyorlar mıydı? Yok yani bu kadar komik olan iş neydi?


"Toplantınızı böldüm diyecem ama, pek de toplantıdaymışsınız gibi gelmedi bana. O yüzden özür dilemiyorum!" dedi çantasını meyve tabağının üstüne atarak. İçkiler de dökülmüştü.


"Ay!" diye bağıran kadına alay ve sinirle karışık cevap verdi Beste.


"Korktun mu canım? Damağını çek, büyüyünce geçer diyeceğim ama..." derken kadını süzdü, "Daha ne kadar büyüyeceksin ki..."


"Beste?" dedi Rüzgar, şaşırmıştı. Karısı sinirli miydi? Hemde çok!


"Rüzgar?" derken o da kocasını taklit etmişti. Elini de beline yerleştirince Rüzgar başının belada olduğunu anlamıştı. Karısı sinirli değildi kesinlikle -Bu bambaşka bir şeydi. Yanardağdı ve patlamıştı, az sonra da burayı komple lavları ile yakacaktı.


"Hayatım bir şey mi oldu?"


Kübra da ayağa kalkmış gülümseyerek elini uzattı, "Merhaba, bizde şimdi sizden bahsediyorduk. Ben Kübra. Çok şanslısınız, Rüzgar sizi çok seviyor."


Beste yapmacık bir gülümseme ile parmaklarının ucuyla sıktı kadının elini. Çünkü kadının yapmacıklığı o kadar barizdi ki... "Cık," yaptı ve kocasını gösterdi, "Asıl şanslı o. Her erkeğin hayatına böyle mükemmel kadınlar girmiyor. Ne kadınlar var bilemezsiniz. Evli erkeklere sarkan basitler mi dersiniz? İş ayağına kocamı ayartmaya çalışanlar mı? Ooo oo oooo... Yani Kübracığım!" dedi vurgu yapa yapa, "Bu zamanda kaliteli ve asil bir kadın bulmak çok zor!"


Rüzgar karısını belinden sarıp kendine çekti ve ona uyaran bakışlar atarak gülüyordu. "Bebeğim, sen alışverişi bitirdin mi?"


"Sayılır! Alış kısmı tamam da, veriş kaldı. Onu da sen halledersin. Şirkete kestirdim bütün faturaları.


"Çok iyi etmişsin, canım benim."


O sırada Selim ve Rüya kapıda belirince Kübra ofladı ve çantasını alıp, "Ben gideyim artık Rüzgarcığım," değince Beste arkasında dönüp, kapıdaki ikiliye ağzını oynatarak, "Rüzgarcığım mı dedi o?" yaptı.


Selim de Rüya'nın kulağına, "O 'cığım'ı Rüzgar'ın bir yerlerine sokacakmış gibi bir his var içimde," diye fısıldadı ve elleri ile 'Sakin ol,' hareketleri yapmaya başladı.


Kübra ise devam ediyordu, "Anlaşmayı hafta sonu imzalıyoruz o zaman. Yemekte görüşürüz." İnşallah yemeğe de bunlar gelmez, diye düşündü. Hayır nereden çıkmıştı şimdi bunların hepsi?


"İyi günler Kübra," dedi Rüzgar da kibarca.


Kübra geri kalanlara bir baş selamı verip, Beste'ye meydan okuyan bakışlarını atıp odadan çıkınca, Beste inanamadı. "Bana bakışını gördünüz mü?" diye sordu üçlüye. "Ahlaksız!"


Rüzgar Beste'ye dönüp kısık sesle "Bir sorun mu var hayatım?" diye tısladı.


"Sorun şu manzara Rüzgar!"


Selim ile Rüya da onaylamaz bakışlar atıyordu Rüzgar'a, çünkü yakalandığı durum hiç de hoş bir durum değildi.


"Görüşmede olduğumu belirttim."


"Bu mu görüşme Allah'ın cezası?" diye bağırdı meyve tabağını alıp yere atarak. "Eski sevgilinle oturmuş kahkaha atıp, içki içiyordun," derken de bir kadehi alıp duvara fırlattı.


"Beste abartıyorsun ve yalnız değildik, ekibi demin gitti!" eli ile yüzünü sıvazladı. Sonra da Selim ile Rüya'ya çıkmaları için göz işareti yaptı. Onlar da ikiliyi yalnız bırakmak için o emre uydular.


"Ben mi abartıyorum? O anlaşma imzalanmayacak. Ben o kadar geniş bir kadın değilim Rüzgar. Eski sevgilinle yemeklere gitmene, toplantılara katılmana izin vermem!"


"Bende senin saçma sapan kıskançlıkların yüzünden milyon dolarlık anlaşmayı silip atamam Beste. Kübra olduğunu daha demin öğrendim. Bilmiyordum bile. O yemeklerde de toplantılarda da tek olmayacağım, ne zaman istersen yanımda olabilirsin. Kaldı ki tüm ekip olacak hepsinde de. Ayrıca aşık olduğum, aylarca çıktığım bir kızmış gibi anlatıyorsun. Üniversitedeyken alt tarafı iki üç kere takıldık, hepsi bu."


"Saçma sapan mı Allah'ın cezası?" derken adamın göğsüne vuruyordu. "Kadın senin eski sevgilin. Şu görüşmeye bak. İçki kadehleri, meyveler..."


"Beste, eskide kalmış geçici bir ilişki. Projeyi gördüğümde onun olduğunu bile bilmiyordum diyorum. Ayrıca şarabı o getirmiş, açtı. İçmedim, kadehim olduğu gibi duruyor. Elimi bile sürmedim."


"Umurumda değil. Şimdi gördün ve imzalamıyorsun. Kız resmen bana meydan okudu. Hiç de masum bir iş değil bu. Bu kızın amacı başka."


"Saçmalama. Ayrıca hiçbir güç ve hiçbir kadın beni senin elinden alamaz, seni de benim gözlerimden de kalbimden de silemez. Neden kendine güvenmiyorsun?"


Beste alayla güldü, "Güvenmesem, onu böyle yerin dibine sokmazdım!"


"Beste, lütfen... Bu sadece bir iş! Tamam mı?"


"Son sözün bu mu?"


"Beste!"


"Peki Rüzgar, ama kadının veya senin en ufak bir açığınızda ben senin hayatında olmayacağım, sen de benim kalbimde," deyip iş yerinden çıktı.


***

Son anda çıkan bir toplantının olduğu bir gündü ve Selim yine eve geç gelmişti. Rüya da pencerede onu bekliyordu. Arabadan indiğini görünce hemen kapıya koştu, "Aşkım yine geç geldin?"


"Sen neden erken çıktın? İyi misin?" diye sordu adam onun dudaklarını öperek. "Altı gibi odana geldim yoktun."


"Beş buçukta falan çıktım. Çıkarken uğradım, toplantıda olduğunu söylediler. Ama bugün toplantın yoktu sanki."


Ceketini çıkarıp, astı, "Evet. Şu Kübra denen kız..."


"Ne olmuş ona?" diye sordu Rüya sinirle. "Bana bak, yanlışı varsa söyle, ben hallederim. Hiç sevmedim o kızı ve benim yengemi üzerse o abime bakan gözlerini alır, birini götüne birini de münasip bir yerine sokmasını bilirim ben!"


"Oooo... Sen neymişsin be güzelim," dedi Selim gülüp, hayretle bakarken karısına.


Rüya elini beline koydu, "Ee ona göre ayağınızı denk alın. Ne oldu, sen onu söyle?"


"Gel anlatırım içerde." Etrafına bakındı, "Bizim evin patronu nerede?"


"Uyudu ya," derken gülümsemişti.


"Yine huysuzluk etti mi?"


"Biraz. Seni sordu işte. Gözleri hep seni arıyor."


Selim ona yaklaşıp sarıldı, "Yarın erken gelmeye çalışırım söz. Hadi kahve yap da konuşalım."


"Tamam," dedi ve mutfağa gidip ikisine büyük kupa bardakta kahve yaptı. Birlikte çocuk telsizini alıp, kapalı terasa çıktılar.


Rüya tam karşısına oturdu Selim'in. "Eee... Selim sorun ne?"


"Bu Kübra işte. Can sıkıyor."


"Ne gibi? Selim sen eve geç gelmezsin. Toplantında yoktu bugün değil mi? Yanılmıyorum ben. Neler oluyor?"


"Rüzgar bir acayip davranıyor, gerçekten farkında mı değil aptalı mı oynuyor anlayamıyorum. Yani Kübra ile bu ortaklık meselesi açıkçası benim de canımı sıkıyor. Kübra her fırsatta bizim şirkette ve olur olmaz saatlerde gelip toplantı ayarlıyor. Bende onları yalnız bırakmamak için sonuna kadar kalıyorum."


"Nasıl ya? Manyak mı bu kadın?"


Dudaklarını büzdü Selim, "Yani böyle tam bir şey yok da aslında, ama kadının Rüzgar'a bakışları çok garip. Hiç hoşuma gitmiyor. Neyse, Rüzgar da farkına varır elbet. Bir şekilde önlemini alır her halde. Ama Beste o kadından huylanmakta haklı, sadece bunu diyorum.""


"Ne demek haklı? Ee o zaman bir şey görmüşsün Selim, söyleyelim işte abime!"


"Ya 'siz abartıyorsunuz' diyecek, abini tanıyorum ben, kendi bir şeyleri fark etmeden asla kabullenmez. Ama kadının derdi iş değil. Üniversite zamanında da öyleydi, takıntılıydı. Rüzgar başkaları ile olurdu, bu delirirdi kıskançlıktan. Onu elde etmek için türlü numaralar çevirir, sonunda yine Rüzgar'la olurdu. Şimdi de o bakışlar var ve derdi Rüzgar'ın evli olması. Hazmedemedi bence. Yenilgi gibi görüyor. Onunla baş başa kalmaya çalışıyor gibi işte, o yüzden toplantılara bende giriyorum. Bundan hoşnut olmadığının da farkındayım."


"Selim ya bu kadın işi ileriye götürürse, bu şey Beste'nin kulağına giderse inan Rüzgar'ın sonu olur. Hayır abim de gerizekalı mıdır kör müdür anlamadım ki?"


"Bilmiyorum ama abin umarım bir an önce bir önlem alır." Kadını kucağına çekti, "Rüya seni çok özledim ben," dedi dudağını öperek.


"Ben de seni çok özledim Bebeğim."


"Hayalim..."


"Artık hayalin değilim ki..."


"Yanımda olmadığın her an hayalimsin... bir an bile gözümün önünden gitmiyorsun..."


"Imm... Çok hoşmuş. Göster o zaman."


"Derhal, emriniz olur," deyip kadını kucaklayarak odaya götürdü.


***

"Evini tarif eder misin?" dedi Rüzgar.


"Şuradan sağa dönersek..." diyerek sağ ara yolu gösterdi. Yolu biraz uzatmakta sakınca yoktu. Rüzgar direksiyonu sağa kırdı. Kadının da arabası bozulacak zamanı bulmuştu. Saatine baktı, eve zaten geç kalmıştı. "Kübra senden ricam, şu toplantıları toplu bir şekilde haftada bir ve gün içinde yapalım. Evli, çocuklu insanlarız. Selim de kaç gündür eve geç gitmek zorunda kalıyor."


"O kalmak zorunda değil. Toplantıyı ikimizde yaparız. Projenin başında sen yok musun zaten?" sonlara doğru kendi kendine homurdanarak, "O neden kalıyorsa anlamadım zaten," dedi.


Rüzgar sert bir bakış attı ona, "Benim de karım ve çocuklarım var ve ben akşamlarımı kağıtlar içinde değil, onlarla geçirmeyi tercih ederim."


"Peki..." dedi sinirini belli etmemeye çalışarak. "Bu arada bu akşamlık hemen eve gitmek zorunda mıyız?"


Adam sıkıntılı bir nefes aldı, "Kübra karım bekliyor dedim-"


"Peki tamam Rüzgar. Ama bütün gün bir şey yemedim. En azından şu yol üstünde bir köfteci var, oradan paket yapıp eve gideyim."


"Olur," dedi oflayarak ve kadının tarif ettiği yerde durdu. Adama siparişi verip, ileriye çekti arabayı ve beklemeye başladılar.


Kadın önce sessizdi, ama bir yerden konuşmaya başlaması ve artık bu işe bir son vermesi lazımdı. "Hatırlıyor musun eskiden de böyleydin?"


"Nasıl?"


"Hep başkaları ile olur, sonunda bana dönerdin. Bensiz yapamazdın."


Adam sesli alay dolu bir kahkaha attı. "O iş aslında tam öyle değildi ya neyse."


"Rüzgar ne demek istediğimi anladın." Elini Rüzgar'ın bacağına koydu.


Adam ise ittirdi. "Kübra, o zamanlar ben özgürdüm ve ben seni özlediğimden gelmiyordum. Sen ısrar ediyordun. Kırıcı olmak istemiyorum ama ne yazık ki uzun zamandır beni buna mecbur ediyorsun. Aslında bu arabaya seni araban bozuldu diye almadım. İstesem taksiyle de gönderirdim, ama seninle bu konuyu konuşmak istedim. Konuyu nasıl açacağımı bilmiyordum, ama yardımcı olduğun için teşekkür ederim." Derin bir nefes aldı ve eli ile saçlarını geriye attı. "Bak Kübra, ben evliyim ve iki tane de çocuğum var. Karıma tapıyorum, ona bu hayatta iki kere aşık olacak kadar çok seviyorum ve çocuklarımı da hiç bir şeye değişmem. Eğer onları üzecek bir hamlen dahi olursa bu iş yatar, Türkiye'de yatırım yapacak bir adımlık arazi bulamazsın."


"Beni tehdit mi ediyorsun?" dedi kadın tek kaşını kaldırıp.


"Uyarı ya da tehdit, adını sen koy. Önceleri yakıştıramadım. Evli olduğumu biliyor, yapmaz dedim ama bu kadar basitleşeceğini bilseydim, en önceden bu önlemi alırdım."


"Ne önlemi?"


"Bundan sonra seninle ilgili işleri genel müdüre aktaracağım. O ilgilenecek."


"Saçmalama," derken tedirgindi. Bütün planları suya düşmüştü. Çok acele etmişti. O Selim denen adam da yalnız bırakmamıştı bir türlü onları. İçinden koca bir 'Siktir' çekti.


Adam piç bir gülümseme ile baktı kadına; "Hem genel müdürümüz bekar."


"Sen... Sen tam bir-"


"Sakın lafını bitirme! O lafın biterse bu piyasada sende bitersin Kübra."


Kadın inanamıyormuş gibi baktı ona. Gerçekten tüm sinirleri bozulmuş ve aşağılanmış olmanın verdiği öfkeyle patlama yaşayarak ağlamaya başlamıştı. "Sen... Sen çok değişmişsin. Çok kırıcı ve ukala bir adam olmuşsun Rüzgar."


Rüzgar bu kadınla iş yapmamalıydı. O finansçıyı da dinlememeliydi. Zararsa zarar, bir iki yılda toparlarlardı o zararı. "Kübra..." dedi kendini sakinleştirmeye çalışarak. "Bak, özür dilerim. Niyetim seni kırmak ya da aşağılamak değil ama gerçekten rahatsız olmaya başladım. Tavırların, bakışların..." derin bir nefes alıp verdi, "Ben evliyim Kübra ve karıma deliler gibi aşığım. Değil onu aldatmak, onu ağlatmak bile bana yasak, yapmam, yapamam. O benim her şeyim. Dediğin gibi değiştim evet. Üniversitedeki o özgür adam değilim, sen burada hata yaptın."


Kübra o an adamın sessizde unuttuğu telefonunun ışığını gördü ve yapacağı son hamle için, "Bana bir taksi durdurur musun lütfen?" dedi. "Ben taksi ile gitsem iyi olacak. Şurada taksi durağı vardı."


"Tamam bencede iyi olur, çağırıyorum, sen de şu yüzünü gözünü sil," diyerek indi arabadan.


Rüzgar'ın arabadan inmesi ile ikinci kere çalan telefona Kübra cevap verdi. Madem canını yakmıştı, madem onu reddetmişti, o kadının da canı yanacaktı. Kübra asla yenilmezdi. Yenilecekse de, kimsenin o yarışı zaferle bitirmesine izin vermezdi.


Daha Kübra açar açmaz, Beste konuştu, "Rüzgar hangi cehennemdesin ya? Kaç kere ara-"


"Yok güzellik cehennem değil, sahildeyiz," diye sözünü kesti Kübra.


Beste bir an soluğu kesilecekmiş gibi hissetti. Bu kadın hangi cesaret ya da hangi hakla kocasının telefonunu açıyordu, "Kocam nerede?"


"Kocan?" dedi ve histerik bir kahkaha attı. "Kocan şuan bize içki almaya indi. Rahatsız olmayalım diye telefonun sesini kısmıştı. Şimdi gördüm ben ışığı, merak etmeni istemedim."


"Yalancı!" diye bağırdı sinirle. Rüzgar yapmazdı, yapmamalıydı.


"Yalan mı? Fotoğraf atayım ister-" der demez telefonu suratına kapattı. "Demek öyle de inandın, iyi sen bilirsin güzelim." Kübra adamın geldiği görünce son aramayı silemeden hemen araçtan indi.


"Taksi şurada, ücretini de ödedim. Hoşçakal!" kadının yüzüne bile bakmadan arabaya binip hiç beklemeden gaza bastı. Beste haklıydı, Allah kahretsin ki onun haklı olmasını istemediği için hiçbir hareketini yanlış anlamlandırmak istememişti. Ama karısına güvenmeliydi, onun iç güdülerine, hislerine güvenmeliydi. "Kahretsin!" diye bağırıp direksiyona bir kaç kere vurdu ve daha çok gaza yüklendi.


????

Continue Reading

You'll Also Like

1.3M 66.9K 63
KURGUM REKLAM PANOSU DEĞİLDİR!! Yepyeni bir hayattı benimkisi. Acılarımın üstüne bir çizgi çekip yeni bir hayata ilk adımımı atmıştım ama ne var ki...
268K 14.5K 47
1.KİTAP ->> AŞKIN KOKUSU 2.KİTAP->> ÇOCUKLUĞUMUN KOKUSU Çocukluğumun Kokusu'nda ki Kerem ve Yekta'nın ailesinin hikayesi... Ke...
564K 36.5K 49
3.Hikaye Alize üniversite son sınıftayken Venedik'e gider. Poyraz ile yolları kesişir. İki rüzgar fırtına gibi bir aşk yaşar ve bir anda her şey bite...