17. BÖLÜM -HERKESİN HAYATTA BİR YANLIŞI VARDIR, BENİM Kİ DE SENSİZLİK

16.5K 1.2K 55
                                    

Ve dört katına uzatılmış haliyle yeni bölüm sizlerle :)

❄❄❄

Hayat bana seni sunarken
Sormadı yüreğime...
Herkesin hayatta doğrusu yanlışı vardır...
Doğrularımı bilemiyorum ama
Benim yanlışım sensizlikti...
Sensizliği kabullenip,
Kendimi başka bedenlerde ziyan etmekti...

Sabah her üç konakta da kargaşa, koşuşturma vardı. Elbisesini ütülemeye çalışan, kuaföre yetişmeye çalışan herkesin derdi ayrıydı. Çünkü burada düğün öğlen başlayacaktı. Kızlar ilk kez görecekleri köy düğünü için aşırı heyecanlıydı. Öğlen olduğunda, Hamdi Moran’ın konağında toplanmıştı herkes ve arabalara binip, gelini almaya gideceklerdi.
O sırada Rüzgar Beste’nin kulağına eğildi, “Güzel karım benim, sana da burada öyle bir düğün yapalım mı? Gelin çıkarmalı falan?” gülümseyen adama öfkeyle baktı Beste.


“Kes sesini Rüzgar! Vallahi düğün falan dinlemem dalarım sana. Kıytırık bir pijama ile evlendiğime hala inanamıyorum zaten. Şansını zorlama Çırağan sarayında yaptırırım sana düğünü, ancak o paklar seni,” diye çıkıştı. Saçını geriye savururken ofluyordu. Siniri hala geçmemiş, her hatırladığında içinden canavar bir Beste çıkıyordu.
Rüzgar ise tekrar kulağına eğilip “Eğer sonunda yine gerdeğe gireceksek, değil Çırağan Beyaz Saray da bile yaparım bebeğim,” dedi ama karşılığı karnına yediği dirsek oldu.

“Doyamadınız ilk gecelere Rüzgar bey. Her an bir ilk yaşıyoruz zaten sayenizde.”
“Evet alışkanlık oldu.” Kadına bakıp göz kırparken oğlunun kaşlarını çatmış ona baktığını fark edip dil uzattı.
“Anni benim!” dedi çocuk annesine sarılarak.
“Ben alıyorum alacağımı, sen derdine yan!” deyince Beste kocasına döndü ve “Rüzgar ya!” diye inledi.
“Ne, o dil uzattı önce.”

“Yemin ederim bazen şaşırıyorum hanginiz çocuk hanginiz büyüksünüz. Of ya! Uğraşma oğlumla.”
“Sen hamile kalıp, kız doğur da bak o zaman ben sana ne yapıyorum. Oğluymuş... Ben sokak bekçinizim çünkü.”

O sırada duyulan davul zurna ile düğün başlamış oldu.
Yağız takım kıyafetinin içinde ulaşılmaz biri gibi duruyordu. Eyşan için de o an öyleydi zaten, o adam ona göre ulaşılmazdı. Yağız abisinin kolunda evden çıkan kızı gördüğünde ise, asıl ulaşılmaz olanın Eyşan olduğunu düşünmüştü. Çok güzeldi, gelinliğinin içinde bir melekten farkı yoktu. Yemyeşil gözleri yıldızlar gibi parıl parıldı, gülümseyişi güneş gibi sıcacıktı, teni ay gibiydi; bu kız gökyüzünün ta kendisiydi.

Abisi Eyşan’ın alnından öptü ve “Mutlu ol kardeşim,” deyip Yağız’a teslim etti. Sonra Yağız’a çevirdi bakışlarını, “Ben bugüne kadar kardeşimi hiç üzmedim. Onun kalbi artık sana emanet. Onu üzme, kimsenin de üzmesine izin verme,” dedi. Yağız onu başıyla onaylayıp kızın koluna girmesi için kolunu uzattı ve arabaya doğru gittiler.
Yağız yine kendi bildiğini okumuş ve konakta yapılması istenilen düğün yerine mekan olarak lüks bir oteli tercih etmişti. Otele giderken arabada Eyşan’ın sessizliği Yağız’ı rahatsız etmiş ve sırf bir şeyler konuşmak için “İyi misin?” diye sormuştu.
Eyşan elindeki çiçeğe bakıyordu. Tek bir güzel söz duymayı beklemişti, ama o da olmayınca azıcık üzülmüştü. Adamın sorusu ile başını kaldırıp, “İyiyim,” dedi mırıltı ile.

Elini kızın küçük elinin üstüne koyduğunda güldü. Bu kızın elleri bile çok küçüktü, “Sorun yok değil mi?”
Eyşan yutkundu, “Hayır, yok.”
“Bu arada, gerçekten çok güzel olmuşsun.” Gülümsedi ona, “Güneş gibisin şuan.”
Eyşan da ona gülümsedi. İşte duymak istediği şeyi çok sade bir cümlede, ama yüreğinin en derinliklerinde kıyametlerin kopmasına neden olacak şekilde duymuştu. “Teşekkür ederim,” dedi utanarak. “Sende çok yakışıklı olmuşsun.”

RÜZGAR'ın BESTE'si / Y.S.S. I - FİNAL Where stories live. Discover now