Mavi Bela

By rmysamrc

754K 27K 3K

Enerjisini atamayan küçük bir çocuk gibiydi ruhu. Hınzır, heyecanlı ve ne yapacağını şaşırmış, etrafına saldı... More

1. Bölüm
2. Bölüm
3. bölüm
4. Bölüm
5. Bölüm
6. Bölüm
7. Bölüm
8. Bölüm
9. Bölüm
10.bölüm
11. Bölüm
12.bölüm
13. Bölüm
14.bölüm
15. Bölüm
16. Bölüm
17. Bölüm
18. Bölüm
19. Bölüm
20. Bölüm
21. Bölüm
22. Bölüm
23. Bölüm
24. Bölüm
25. Bölüm
26. Bölüm
27. Bölüm
28. Bölüm
29. Bölüm
30. Bölüm
31. Bölüm
32. Bölüm
33. Bölüm
34. Bölüm
35. Bölüm
Duyuru
36. Bölüm
37. Bölüm
Ölüm (23.03.2017)
39. Bölüm
FİNAL
Açıklama!

38. Bölüm

10.3K 398 52
By rmysamrc

Final fazlasıyla yaklaştı..

Aslında uzatmalar yapabilir üç ila dört bölüm arası fazla yazabilirdim ama bunu yapmak istemiyorum. Aklımda ki finali yazacağım ve Mavi Bela her kitap gibi son bulacak. Yine de bakıldığı zaman ilk bölümlerde çok hızlı geçişler olduğunu görüyorum, bunun için kitabı final yaptıktan sonra o bölümlere geri döneceğim ve düzenleyeceğim.

Bu düzenleme hem sizin hem benim ve hemde yeni okumaya başlayan arkadaşlarımız için çok daha sağlıklı olacak. Anlatımı düzelteceğim zaten ama ek olarak yeni sahneler de ekleyeceğim. Yani bir nevi Mavi Bela'ya yeni bölümler gelmeye devam edecek ama bu eski bölümlere ek olacak.

Bu yeni sahnelerin ne olacağına gelirsek Poyraz'ın yaşantısına biraz daha derinlik ekleyeceğim, aynı zamanda Murat Sancak olan ilişkisini de biraz ön plana çıkaracağım.

Ama sizin ilginize çeken şeyin daha çok EYLÜL İLE POYRAZ olduğunu hepimiz biliyoruz. Bu yüzden Eylül ile Poyraz ile ilgili de ciddi eklemeler yapacağım. Bakıldığı zaman Poyraz Eylül'e biranda aşık olmuş gibi durmuyor mu sizce de?

Bence öyle ama ben o sıralar bunları pek idrak edemiyordum. Neyse kitapta düzenlemeler de bittikten sonra kitap gerçekten son bulmuş olacak. Bundan sonraki süreçte diğer kitaplarıma ağırlık vereceğim.

Zaten yeni başladığım YOLDAŞ daha önce wattpadde pek işlenmeyen bir konu. Aşk elbette var ama bunu işleyiş biçimi daha farklı olacak ve açıkçası fazlasıyla araştırma yapıp üzerinde yoğunlaşmam gereken bir kurgusu var.

Belki sizinle orada buluşuruz ama buluşmasak bile sizi hep yanımda hissedeceğim. Bundan hiç şüpheniz olmasın. Kitap bittikten sonra belki silerim belki de yayında olmaya devam eder, bilmiyorum değişken bir ruh halim var.

Kitabın düzenlenen bölümlerini size haber vereceğim ve sizden ricam yorum yapmanız. Oy vs. istemiyorum çünkü artık pek bir şey ifade etmiyor yani orada o oy sayısı fazla olunca daha güzel olmadığını anladım bir kitabın. Ama yorum istiyorum çünkü bu değişimin sizde ne gibi bir izlenim yarattığını merak ediyorum.

Neyse biliyorum yine fazla uzattım ama sizde alışın bu halime yahu. Ne yapayım ben uzun uzun yazarım.

****

İki gündür hiç uyumuyordum. Uyumaktan korkar olmuştum. En son gördüğüm rüya beni zaten çok fazla etkilemişti ve üstüne bu olay gerçekleşince uyku kelimesi benim için eşittir kabuslar demekti. Oradan bakılınca saçma olduğunu biliyorum ama sanki uyursam Poyraz, o...zihnim o kelimeyi Poyraz'ın yanına yerleştiremezken gözlerim iki gündür olduğu gibi yeniden buğulanmaya başlamıştı.

Gözlerimi yatakta uyuyan Poyraz'a çevirdim. Eve gitmem şartıyla uyumayı kabul etmişti ve bende bir kaç dakikalığına hastaneden çıkmış ama sonra yeniden dönmüştüm. Ne sanıyordu bu adam, onu yalnız bırakacağımı filan mı?

Odanın kapısının aralanmasıyla gözlerim önce Demir ile buluştu, ardından biraz daha ileride duran Dağıstan ve Bartu'yu gördüm. Bartu bana aksi bir bakış attıktan sonra Dağıstan'a dönüp "Gideceğini söylemiştin?" dedi, beni sevmiyordu ve açık açık söylememiş olsa da Poyraz'ın bu durumda olmasından bile beni sorumlu tuttuğunu düşünüyordum.

İstediğini düşünebilirdi ama beni Poyraz'dan uzak tutma gibi bir girişimde bulunursa nasıl bir cinnet geçirirdim, bilmiyorum. "Sussana oğlum, kız gitmek istememiş işte. Hem doktor Poyraz'ı ikna edebileceğini söyledi." Dağıstan da aynı şekilde mırıldandığında Demir söze girişti, "Zaten biz hiç duymadık amına koyayım biraz daha sesli konuşun."

Demir'in iki gündür beni teselli etme ve güldürme girişimlerinde sıkça bulunmasına rağmen bu durumda gülemeyeceğimi aslında hepimiz biliyorduk. Parmaklarımda hissettiğim minik baskıyla başımı anında Poyraz'a çevirdim. Uykudan yeni uyanmış kısık gözleriyle bana bakarak "Yalancı," dedi ılık bir tınıda. "Gideceğini söyleyerek beni kandırdın."

Ellerimle elini kavrayarak parmak uçlarına bir öpücük kondurdum. "Sen ne zaman uyandın, fark etmemişim." İtiraz ve inkar girişiminde bulunmamıştım zira söyleceğim her kelime beni daha da dibe çekecekti.

"Sizin küçük diyaloğunuza şahit olacak kadar önce." Sözleri bittikten sonra bakışları Bartu'yu hedef aldı ve uyarı dolu bir bakış attı. Bartu hiçbir şey demeden gözlerini yere indirdi. Cidden bu durumda bile sanki canı hiç acımıyormuş gibi davranmak zorunda mıydı? Yine o bildiğimiz Poyraz Sancak'tan taviz vermiyordu.

"Demin doktorla konuştum," diye konuşmaya başlayan Demir'e döndük hepimiz. Poyraz ise oldukça ilgisizdi ve bu benim umudumu kırıyordu. "Bugün taburcu olabilirmiş, hafta sonu da tedaviye başlamakta fayda olacağını söyledi ama babam Amerika'da bir hastane olduğundan söz etmişti. Orada çok daha iyi tedavi görür, bu yüzden eğer sizin içinde uygunsa yarın için uçağı hazırlatayım."

Yüzüme iki günden beri ilk defa bir tebessüm yayılırken Poyraz'ın elini sıkarak "Uygun." dedim.

"Hayır." İtirazı Poyraz'dan gelince bakışlarımı anında ona çevirdim. "Ne demek hayır? Duymadın mı orada tedavi şartları daha iyiymiş."

"Tedavi olmayacağım, Eylül." Hızla yerimden kalktım ve tam karşısına dikildim. Ne saçmalıyordu bu adam? Tedavi olmamak da nasıl bir delilikti? "Poyraz sen de dediğinin farkında mısın? Bu kendiliğinden geçecek bir şey değil anladın mı?" Gözlerimden yaşlar akmaya başladığında bağırdım. "Ne istiyorsun ha, beni burada böyle yalnız başıma bırakmayı mı?"

"Çıkın dışarı." Poyraz, Demir'e bu komutu verdikten sonra ilk başta birbirlerine bakmalarına rağmen Poyraz bir kez daha "Size çıkın dedim." diye yenileyince odadan çıktılar ve kapıyı da kapattılar.

Poyraz sertçe kolundaki kabloları çektiğinde "Sen ne yapıyorsun?" dedim, hayretle. Ama o beni dinlemek yerine ayağı kalktı ve iki adımda yanımda bitip bir elini belime ve diğer elini de yanağıma yerleştirerek göz yaşlarımı sildi.

"Gözyaşlarımı silmek yerine onları akıtmamalısın." dediğimde yavaşça başını salladı ve "Bende onun için uğraşıyorum zaten ama pislik herifin tekiyim ve tanıştığımız ilk günden beri ağlamana sebep oluyorum." Sözleri kalbime bir dalga savururken iki elimle yanaklarını kavradım ve "Deme öyle," dedim. Ardından hızla ona sarıldım ve pişmanlık içinde "Özür dilerim." diyerek ekledim.

Cevap olarak aldığım tek yanıt saçlarımda hissettiğim bir öpücük oldu. Bir süre ikimize konuşmadık ama sonra sessizce mırıldanmaya başladı. "Birazdan evimize gideceğiz, mutlu olman gerek."

"Tedavi olman gerek."diye savunmaya geçtim aynı ses tonuyla. Belimde ki kollarını sıkılaştırdı. "Küçücük bir ihtimal için seninle geçirebileceğim zamanı hastane köşelerinde harcamamı mı istiyorsun benden?"

Boğazıma bir şey otururken yutkunarak yüzümü göğsüne bastırdım. "Hayır, iyileşmeni ve sonra yıllarca yanımdan hiç ayrılmamanı istiyorum." Derin bir nefes alarak saçlarımı okşamaya başlamıştı. O böyle yaptıkça uykum geliyordu. "Gerçekçi olmak zorundayız Eylül."

Hızla geri çekildiğimde başını hafifçe sağına eğmişti. "Bizi bu hayatta tutan şey gerçekler değil, umutlardır. Gerçekler her zaman acı verir, parçalar ve yıkar. Eğer bugün ayaktaysam umutlarım sayesinde ayaktayım. Ayrıca ben araştırdım iyileşen insanlar da varmış. Burada kalmış bana çok ütopik bir şeyden bahsediyormuşum gibi davranıyorsun."

Dudaklarını araladığında onun eş zamanlı olarak da kapı aralandı ve Demir "Taburcu işlemlerini hallettim, gidebiliriz." dedi. Önüme gelen saçlarımı kulağımın arkasın ittikten sonra sadece başımı salladım ve o da tekrar kapıyı kapattı.

Adımlarımı dolaba yönlendirirken "Bu konuyu evde konuşacağız, şimdi üstünü değiştirelim, terlemişsin, dışarıda hava soğuk hasta olursun." dedim. Cevap vermeden uslu bir çocuk gibi yatağa oturdu ve ellerini önünde birleştirdi. Onun bu görüntüsüyle karşılaşınca bir süre elimde tişörtle onu izledim ve ardından yavaş adımlarla yanına ilerledim.

***************

Bardağın dibini gördüğümde dudaklarımdan çekerek tezgaha bıraktım ve derin bir nefes aldım. "Biraz daha iyi misin?" Başımı Demir'e çevirerek yavaşça başımı salladım. "Onu ikna etmek zorundayız." Başımı kaldırıp gözlerine baktım. "Başka bir yol yok."

O da benim gibi derin bir nefes alarak elini ensesine uzattı ve başını biran için arkasına yaslayarak bekledi, sonra bana baktı. "Biliyorum, Eylül. Ama Poyraz'ı da tanıyorum ve kararını vermiş."

Cevap vermek için dudaklarımı araladığımda kapıda beliren Dağıstan'ın konuşması üzerine sustum. "Poyraz seni çağırıyor." Başımla ona onay verdikten sonra Demir'e döndüm ve "Sen uçağı yarına hazırla çünkü yola çıkacağız." dedim, belki de ilk defa bu kadar kendimden emin bir şekilde.

Merdivenleri çıkarken beynimde binlerce soru vardı. 'Artık daha fazlasını kaldıramayacağım.' dediğim ne varsa daha fazlasını kaldırmak zorunda kalmıştım. Bu yüzden şimdi kendimi yerden yere atıp henüz hayatta olan sevgilimin yasını tutmak yerine onu hayata bağlamaya çalışıyordum. Ama bunun için ilk başta inanç lazımdı. Poyraz'ın inancı ve yaşama isteği.

Kapının önüne geldikten sonra derin bir nefes aldım ve içeri girdim. Poyraz yatağında sırtını yatağın başına yaslamış boş boş televizyonun kanalını değiştiriyordu, yüzünde ki ifadeye bakılırsa hoşuna giden bir şey bulamamıştı.

Beni görmesiyle televizyonu kapatarak, kumandayı gelişigüzel bir şekilde komodine bıraktı. Yanına ilerlerken sessizlik olmaması için konuşmaya başladım. Çünkü sessizlik ağlama istediğime kırbaç atıyordu.

"Neden kapattın?"

"Sen varken televizyonla ilgilendiğimi ne zaman gördün?" Yüzüme hafif bir tebessüm oturduğunda gözlerinin parladığını gördüm. Mutlu olamamın onu iki kat mutlu etmesi bana ilham vermişti.

Yanına vardıktan sonra yatağın içine girerek başımı göğsüne yasladım, elleri de beklemeden saçlarımı buldu. O böyle yaptıkça benim uykum geliyordu. "Yapma," dedim, mayhoş bir sesle. "Uykum geliyor."

"Uyu." dedi, ciddi bir sesle. "Zaten kaç gündür benim yüzümden kendini harap ettin, uyumalısın." Başımı göğsünden kaldırarak ona baktım, şimdi bende ciddiyete bürünmüştüm. "Ne demek benim yüzümden? Saçma sapan konuşma tamam mı? Hem uyuyamam, valizleri hazırlamam lazım."

Kaşları aniden çatıldı ve bir süre bana baktıktan sonra anlamış olacak ki bıkkın bir nefes aldı. "Eylül neden anlamıyorsun, istediğim tek şey sensin, Sadece SEN!" Bu defa bağırmıştı. Hepimizin sinirleri fazlasıyla gerilmişti ve şuan ağlamamak için büyük bir arbede veriyordum. Çünkü eğer ağlarsam ona kırıldığım için ağladığımı düşünecek ve iki kat üzülecekti, biliyordum.

Elimi yanağına uzatarak sıcak tenini okşadım. "Biliyorum sevgilim, bende aynı şeyi istiyorum ama sağlığına kavuşmanı daha fazla istiyorum. Hem orada da birlikte olacağız."

"Böyle konuşması konuşması kolay Eylül ama bizim hayatımız burada kuruldu ve biz buraya aitiz. Benim işlerim, senin okulun ne olacak?"

Okul umurumda gibi mi duruyordum oradan? Cidden cinnet geçirme potansiyeline sahiptim. Yine de sakin bir şekilde cevap verdim. "Okulu bir süreliğine donduracağım zaten, bunu gitmesek de yapacağım. İşlerle de Bartu ve Dağıstan ilgilenir. Dönüşümlü olarak buraya gelirler ve işlere bakarlar. Bak istersen hastaneye de yatma ama yalvarırım tedavi olmayı kabul et."

Yüzünde ki o sarsılmaz ifade biran için bozulduğunda bunu fırsat bilerek son darbeyi indirdim. "Bu arada en büyük hayalimin seninle yurt dışına çıkmak olduğunu söylemiş miydim ben?"

**************

Yerimden doğrularak Poyraz'ın yanağına bilmem kaçıncı öpücüğümü bıraktıktan sonra başımı tekrardan omzuna bıraktım. Bir şey söylemişti ama her bir öpücükte yüzüne yayılan tebessümü hissediyordum ve bu onu yeniden öpme istediğimi körüklüyordu.

"Ne kadar kaldı varmamıza?" Bakışlarımı yukarı kaldırıp Poyraz'a baktığımda dalgın bakışlarına şahit oldum. Amerika fikrine hala soğuk baktığını biliyordum ama bu denli canını sıkması benim de canımı sıkıyordu. Öyle ki bazen gitme amacımızı unutup 'Hadi geri dönelim.' Diyeceğim geliyordu ama o kadar da salak değildim yani.

"Uçak birkaç dakikaya iner." Cevabı Poyraz'dan değilde Demir'den almış olsam da yine de heyecanlanmaya başlamıştım. Buraya umurlarımda geliyordum ve Allah'a minnet dualarımla dönmek istiyordum.

Demir'in dediği gibi uçak on dakika sonra inişe geçmişti. Hava alanında bizi karşılayan siyah arabayı görünce şükrettim. Poyraz gibi hasta olan daha nice insanlar vardı. Hepsi Poyraz kadar güçlü de değildi. Misal çocuklar yaşlarında kanser olan çocukla. Ya da maddi gücü yetmediği için adam akıllı tedavi olamayan gençler. Gerçekten beterin beteri vardı ve bu gerçekleri düşündükçe inancımı tazeliyordum.

Yanağımda hissettiğim sıcak parmaklarla başımı Poyraz'a çevirdim. Bana biraz merak biraz da endişeli bakışlarını sunmuştu. "Sorun ne güzelim?" Başımı iki yana salladım. "Bir sorun yok. Biraz yoruldum sadece. Hem asıl ben sana sormalıyım bu soruyu. Bütün yol boyunca dalgındın?"

Elini yanağımdan çekerek omzumun üstüne bıraktı. "Burayı sevmiyorum. Seni bırakmak zorunda olduğum zaman da buraya gelmiştim. Hep bir şeylerin zorunluluğu altında nefes aldım burada."

Omzuma bıraktığı elini alarak avucunun içine bir öpücük bıraktım. "Ama şimdi birlikteyiz ve evimize gidiyoruz. Birlikte olacağız. Önemli olan da bu."

Araba yolculuğu boyunca tek konuşmamız bu olmuştu. Kalacağımız yere geldiğimizde ben otel bekliyordum ama gayet güzel bir eve gelmiştik. O an aklımda Poyraz'ın ben klinikteysen kaldığı yerin burası olduğu yankılandı. Biran için kasıldığımı hissetsem de gözlerimi kapayarak derin bir nefes aldım.

Geçmiş geçmişte kalmalıydı. Zira aksi takdirde elime geçen tek şey Poyraz'ın hüzün dolu yüzü olacaktı. Arabadan indikten sonra parmaklarımı onun parmaklarına doladım ve bıyık evin bahçesine doğru ilerlemeye başladık.

"Bahçesi olması güzel," diye mırıldandım kendi kendime. Ardından başımı yukarı kaldırıp Poyraz'a baktım. Yüzü asıktı. "Asmasana suratını. Tatil gibi düşün bir nevi. Eğer kısa zamanda tedaviye başlarsan hastalığın daha fazla ilerlemez. Böylece hastaneye yatmak zorunda kalmazsın ve bizde bol bol gezeriz."

Kapıyı açtıktan sonra içeri girdik. "Demirler gelmiyor mu?" dedim, şaşkınlığa bulanmış bir ses tonuyla. "Hayır onlar otelde kalacak," dudaklarımı araladığımda ne diyeceğimi anlamış olacak ki "Buraya beş dakika uzaklıkta." diye ekledi.

Bir şey demedim. Uzak değilde sorun olmazdı. Çünkü eğer bir şey olursa kendi başıma kontrolü elime alamazdım. Bu düşünce Poyraz'ın banyoda ki halini gözümün önlem getirince yutkunarak o görüntüyü kafamdan silmeye çalıştım. Bu bana iyi gelmiyordu.

Ortamda bir süre sessizlik olunca yine bu sessizliği bozan kişi ben oldum. "Bu ev büyük. Yanlış anlama ama biraz da sıkıcı." Kafamı birkaç adım geride duran Poyraz'a çevirdim. "Sen vintage sevmezsin ki." Sözlerim bittiğinde sırtımda varlığını hissettim akabinde kolları belimi sardı ve çenesini omzuma yasladı.

"Amcamın zevkine göre döşendi." Bu sefer istemsizce kasıldım ve hemen kendine gelemedim de. O adamı hatırlamayı bırak direk silmek istiyordum beynimden. Boynuma minik birkaç buse kondurunca biraz olsun gevşedim. "Ama sen istediğin gibi baştan dekor edebilirsin."

"Hımm," dedim haince. "O halde pembe panjurlar almama bir şey demezsin." Boğazından kısık bir kıkırtı yükseldiğinde mutluluğun onunla birlikteyken askında her yerde olduğunu fark ettim. Onun her şeyi beni mutlu edebiliyordu.

"Yatak odasını nasıl döşeyeceksin?" dediğinde burnunu boynumda gezdirdiği için hafifçe hareketlendim, bu yaptığı gıdıklanmama sebep oluyordu.

"Tek yaptığı sarılıp uyumak olan Poyraz'a ne oldu?" Yeniden güldü. Bu defa kıkırdamaktan fazlasıydı.
"Eğer iyileşirsem seninle yıldırım nikahı kıyacağım." Kaşlarım çatıldı. "Neden yıldırım nikahı, ne acelemiz var ki?"

Bu defa sırıttığını hissettim. "Ne kadar çabuk evlenirsek o kadar fazla sevişiriz de ondan." Boynumdan kulaklarıma doğru sıcak bir şey yükselirken konuyu dağıtmak adına ellerini ittim ve tam karşısına çıktım.

"Oldu canım," dedim, acumun içine göstererek. "Öyle yıldırım nikahıyla kapatamazsın işi. Bunun evlenme teklifi var. Evlenme teklifi dediysem öyle yüzük alıp takmak değil. Marjinal bir şey istiyorum. Sonra sözü var nişanı var. Bu süreç de en az üç ay alır. Kıyafet seçeceğim, hatta diktireceğim. En sonda düğün, düğüne kadar da artık bir altı ay bekleriz çünkü söze ve nişana katılan ailemin kotası fazlasıyla dolmuş olacağı için iş seyahatlerini en az beş ay bırakmazlar. Hem birde benim gelinliğim," Sözlerin ayaklarımın yerden kesilmesiyle yarım kalırken dudaklarımdan bir çığlık yüksedi.

Ardından beni merdivenlere taşıyan Poyraz konuşmaya başladı. "Anlaşıldı, daha uzunca bir süre sikilen tek şey benim kulaklarım olacak."

"Terbiyesiz!" dedim kankalarımın arasından bağırarak. "Sapıksın Poyraz."

2 ay sonra...

Kapıdan giren Demir'i görmem ile dudaklarımdan bir hıçkırık daha yükseldi ve kollarımı boynuna doladım. Bu sefer hiçbir şey demeden sessizce o da bana sarıldı.

"Korkuyorum!" dedim, midem yükselen bir acıyla. "Gidiyor Demir, beni her defasında biraz daha gerisinde bırakarak gidiyor."

Demir cevap vermedi sadece ellerini sıkıca belime dolayıp öylece durdu. Gözlerimi sıkıca kapatarak ağlamaya devam ettiğim sırada kapının açılıp kapanma sesini duydum. Sonrasında arkamda birinin varlığını hissettim.

Hissettiğim bir diğer şey Demir'in ani nefes alışı ve bellerimde gevşeyerek iki yanıma sarkan elleri olmuştu....
Bunun anlamını idrak ettiğim anda hıçkırıklarım aniden kesildi. Çünkü nefesim boğazımda kalmıştı.

Yeni bölüm hakkında olan düşüncelerinizi bekliyorum.
Tatil yaklaştı ve asıl şimdi yazmaya başladım ama Mavi Bela final oluyor...

Diğer kitaplarımı okuyun vs. demeyeceğim ama en azından ilk bölümlerine bakmanızı istiyorum.

Bu arada bana yeni bölümleri soruyorsunuz ve bazen yeni bölüm isteği altında beni tehdit edenler var. Kitabı bırakırım vs..

Arkadaşlar ben bu kitabı yazarken bazen günde iki bölüm yayınladığım oldu. Ve o zamanlar bana sıfır yorum sıfır oy geliyordu. Anlayacağınız ben sizin yorumlarınız ya da oyunuz için yazmıyorum. Yazmak istediğim için yazıyorum.

Hastaneden yeni geldim. Acilde süründüm tüm gün. Bunu da kendimi acındırmak için yazmıyorum ama bölüm yazmıyorsam bunun bir sebebi olduğunu da idrak edebilmeniz gerekiyor.

Birde bana soruların bazı sorular var...
Ben instagram ya da Facebook kullanmıyorum. Bir tek snapchat kullanıyorum ve şu sıralar orada aktif değilim. Yazın aktif olacağım.

Öte yandan çok güzel yorumlar yapanlar da var. Onları da görüyorum ve çok teşekkür ediyorum. Ezel'e yazılanlar, Miraç'a yazılanlar ve Poyraz'a yazılanlar için çok teşekkür ederim.

Tüm karakterlerim birbirinden farklı olmasına rağmen hepsini sevenleriniz var. Çok teşekkür ederim. Bir de bir okuyucum her birini tek bir kelime ile tanıtmamı rica etmişti.

Bu da ona gelsin öyle ise..

Poyraz: Umut
Miraç: Öfke
Ve
Ezel: İrade
Olurdu.
Hepsinin ortak yanı ise Güç derim. Hepsi bu başlıkların altından gücü peydahlıyor çünkü.

Continue Reading

You'll Also Like

1.2M 38.4K 38
Üzerime doğru yürümeye devam etti. Gelip tam karşımda durdu. Gözünü kırpmadan yüzümü inceliyordu. Gözlerini gözlerime dikti. Soru dolu bakışlarla y...
2.2M 119K 30
Bir mahalle hikâyesidir.
4.3K 135 8
"Aşk nedir biliyor musun Ahsen? Aşk sensin! Ama sen bunu hiçbir zaman görmek istemedin veya gördün ama beni oyaladın! Şimdi ne yapmak istiyorsan onu...
589K 23.6K 125
Doktor olan kızımızın yolu yanlış kişilerle kesişiyor.. Mecburiyetten başına gelenleri okuyacağız Miray ve Ekin Doktor ve Mafya Can kurtaran ve Ca...