SÖZ mü? SÖZ.(tamamlandı)

Por ay-suu

642K 43.7K 5.7K

"seni seviyorum" "söz mü?" "söz." "Bir kez sarıldım sana, içime çektim kokunu, sildim gözyaşlarını, şimdi h... Más

Bölüm 1. KÜÇÜK UMUTLAR
Bölüm 2. Kar Küresi
Bölüm 3 . Güven Kokan Adam
Bölüm 4 Superman
Bölüm 5.Bazen Kardeşlik İçin Kan Bağı Gerekmez.
Bölüm 6. Başınız Küçük Hanım,Omzuma Çok Yakıştı
Bölüm 7.Görünenin Her Zaman Bir Arka Yüzü Vardır.
Bölüm 8. Küçüğüm
Bölüm 9. Buldum Onu Anne...
Bölüm 10. Sarıl Bana Küçüğüm
Bölüm 11 Varlığın Bana En Güzel Hediye
Bölüm 12 Ve Adam, Ve Kadın Aşık Olmuştu.
Bölüm 13. Zümrüdüanka Kuşu
Bölüm 14. Aşeka
Bölüm 15.Hayatıma Hoşgeldin Sevgilim
Bölüm 16 Senin Ailen Olacağım..
Bölüm 17. Seni Seviyorum
Bölüm 18. Beni Tanıyorsun!
Bölüm 19.Sevdiğim Kadın
Bölüm 21. Hoşgeldin
Bölüm 22.Söz mü?
Bölüm 23. Evlen Benimle.
Bölüm 24. Deniz Mavisi
Bölüm 25.Kıvırcık Papatya
Bölüm 26. Neredesin Superman?
Bölüm 27.Aile Olan Dostluklar.
Bölüm 28.Aşk Mucizelere Gebe
Bölüm 29.Güzel Kadın
Bölüm 30.Müstakbel Nişanlım
Bölüm. 31.FİNAL
Bölüm 32.Özel Bölüm
Bölüm 33. Özel Bölüm 2
Sizleri özleyen yazarınız:)
Bölüm 34. Özel Bölüm 3
Adsız Bölüm 36
YENİ KURGU
İnstagram hesabım
Sürpriz...
Özel Bölüm 4
Özel Bölüm 5

Bölüm 20.Sevdiğim Adam

17.7K 1.2K 215
Por ay-suu

Aradan çok zaman geçmeden, söz verdiğim gibi karşınızdayım.:)

Doya doya, Elif ve Yiğit aynı zamanda Oğuz ve Yasemin'i okuyacaksınız. Bölümün sonunda ise oh be diyeceğimiz Defne ve Demir sahnesi var.

Aralarda da küçük görseller, okurken gözünüzde canlanır belki diye.:)

Şimdiden çok teşekkür ederim. Umarım beğenir ve fikirlerinizi benimle paylaşırsınız.

Keyifli okumalar.:)


Hayatın sizi sınadığını düşündüğünüz hiç oldu mu?

İnsanların sizi anlamaması için, kurduğunuz o geçilmez duvarlar, kimseye anlatamadığınız düşünceler, sahte gülümsemeler... Bunlar Elif için zorlanmadan başa çıkabildiği durumlardı. Yıllar onu olgunlaştırmış ve kendini olmadığı biri gibi yansıtmasını kolaylaştırmıştı.

Ta ki çatık kaşlı bir adam ile karşılaşıncaya kadar.

Ve şimdi bütün bu olanlarla sınanıyordu.

Yaşadıklarıyla, yaşayacaklarıyla, hissettikleriyle, korktuklarıyla, duyduklarıyla...

Bir insanla ortak, benzer acılarınız varsa o artık size yabancı olmaktan çıkıyor. Ona bakarken, gözlerinizden hüzün akarken, aynı zamanda yüzünüz gülümseyebiliyor mesela. Bu tuhaf paylaşım sizi birbirinize daha da yaklaştırıyor.

Yiğit'i düşünürken aklına gelen acı anların yanında, yüzünde anlamsız bir gülümsemenin de olması Elif'in belki de bu hayatta sınanma noktasıydı.

Birbirlerine sarıldıktan sonra, daha fazla bir şey konuşmadan Elif'i evine bırakan Yiğit de de durumlar çok farklı değildi.

Defne ise Demir'in onu bırakırken söylediği son cümleye takılı kalmış haldeydi. Sırtında gecenin karanlığı, elinde sigarası, beyninde hep aynı cümle;

Sevdiğim kadın...

Hesap kitap yapan tarafı susmuş, sadece yanında aşık olduğu adamı isteyen tarafı avaz avaz bağırıyordu. Hayatında ilk defa hem korkuyor hem de umutla bakıyordu yaşayacaklarına.

İki arkadaş telefonda uzun uzun birbirlerini dinlemişlerdi.

"Sen aşık olmuşsun Elif." Demişti Defne.

"Deme öyle Defne, korkuyorum."

"Korkmanın bir anlamı yok, peşini bırakmıyor işte."

"Sen çoktan affetmişsin onu." Demişti Elif.

"Deme öyle Elif. Affetmek bu kadar kolay olmamalı."

"Aşıksan oluyor işte."

Bir insan aşık olunca, hiç olmadığı kadar güçlü, hiç olmadığı kadar zayıf oluyordu.

Bu iki kadın okudukları kitaplardan, izledikleri filmlerden öğrendikleri kadar biliyorlardı aşkı. Ve her insan gibi de aşık olmak istiyorlardı. Koşulsuzca, korkusuzca, düşünmeden...

Ama ikisinin de başına gelen bu yeni duygu, okudukları gibi değilmiş, yeni öğreniyorlardı.

Anlamını araştırdıkları bu duygu, karşılarına elle tutulur bir halde çıkınca ne yapacaklarını bilmiyorlardı.

Aşekaydı değil mi aşkın çıkış noktası. Aslında genel bir ad koymak yanlıştı.

Defne için aşkın tanımı; Demir.

Elif için aşkın tanımı; Yiğit.

...

Uyumadan önce bu sefer Özgür'ü bahane etmeyen Yiğit aramıştı kadını.

"Efendim."

"Uyandırmadım değil mi?"

"Hayır uyuyamadım."

"Neden?"

Bir anda ne diyeceğini bilemeyen Elif, kısa bir süre sessiz kalmıştı. Ta ki duyduğu sese kadar.

"Ben de uyuyamadım."

"Neden diye sormayayım o zaman." Derken Elif'in sesinde tatlı bir tını vardı.

"Bildiğin şeyleri sormamalısın kızıl cadı."

"Kızıl cadı oldum yine bakıyorum da."

"Hep öyleydin."

"Sende çatık kaşsın o zaman."

İkisi de birbirlerinin sesini duysun yeterdi. Konuştukları konunun bir önemi yoktu o anlarda.

"Elif..."

"Yiğit..."

İsimlerini varlıklarında emin olmak adına fısıldamışlardı telefona. Kadın gözlerini kapatıp içine çekmişti duyduğu sesi. Adam ise derin bir nefes alıp kadının kokusunu hatırlamaya çalışmıştı.

"Yarın yemek yer miyiz?"

"Olur, belki de Özgür'ü de alır onunla vakit geçiririz."

Oğlunu düşünen kadına hayran olan adam, yüzünde gülümsemeyle konuşmuştu.

"O zaman ilk onunla vakit geçiririz. Sonra baş başa bir akşam yemeği yeriz."

Aklına gelenle konuşan kadın;

"Bu sefer de mi hesabı sen ödeyeceksin."

"Mimar Elif'i davet etmiyorum. Güzel bir bayanı akşam yemeğine davet ediyorum. Tabi ki ben ödeyeceğim."

Duydukları ile heyecanlanan kadının eli, istemsizce kalbine gitmişti.

"O zaman ben de bu sefer itiraz etmeyeceğim."

"Başka bir şansın yok zaten."

"Uyuyalım mı artık."

"Uyuyalım Elif."

...

Ertesi sabah üç kadında gözünü açtığı anda akıllarını kurcalayan adamları düşündü.

Defne, Demir'i

Elif, Yiğit'i

Yasemin, Oğuz'u...

Babasını kalp krizinden kaybeden Yasemin, o günden sonra sadece annesi için yaşamaya başlamıştı. Okulunu dondurmuş, işlerde annesinin yanında olmuştu. Çok severek okuduğu okuluna geri dönmek bu aralar onu sevindiren tek şeydi.

Karşına aniden çıkan bu adamla ne düşüneceğini şaşırmış bir haldeydi.

O gün yemekten sonra, ne olduğunu anlayamadan numarasını adama vermişti.

Ve üç gündür gerekli gereksiz konuşup duruyorlardı. Mesajlarında bile yüzünü güldürüyordu hiç tanımadığı bu adam.

Ve bu gün ikisi görüşeceklerdi. Dün akşam yaptıkları telefon konuşması aklına gelince, yine yüzünde bir gülümseme oluştu.

"Kıvırcık yarın benim mekâna gelsene."

"Nerden çıktı bu şimdi."

"Gel işte, eğlenirsin hem."

"Çok geç olur, gelemem."

"E ben seni nasıl göreceğim."

"Arkadaşlar ilk önce sinemaya filan giderler."

"Bu bir davet mi kıvırcık papatya."

"Bana şöyle seslenme demiyor muyum sana Oğuz!"

"Arkadaşlar birbirlerine lakap takmazlar mı kıvırcık."

"Of tamam bay ego."

"Bak sen de bana böyle diyorsun."

"Ama ben haklıyım."

"E bende haklıyım, sende kıvırcıksın."

"Kapatıyorum."

"Dur kapatma. Yarın sinemaya gidiyoruz o zaman."

"Ben öyle bir şey demedim." Diyen Yasemin neden heyecanlandığını düşünmekle meşguldü.

"Az önce dedin. Beni kandıramazsın."

"Senden kurtuluşum yok değil mi?"

"Kurtulmak mı istiyorsun."

"Tamam, gidelim bakalım şu sinemaya."

"Bende biliyordum. Benden kurtulmak istemiyorsun." Diyen Oğuz ise günlerini, tatlı bir hale dönüştüren bu küçük kadına her geçen gün daha da hayran oluyordu.

"Bu sefer kapatıyorum!" diyen kadın gülerek kapatmıştı telefonu.

Şimdi de bugün ki buluşma için erkenden kalkmıştı. İçinde ki heyecan yüzüne vuruyordu. Nedenini bilmiyordu ama bu adamın yanında kendini özel hissediyordu.

Hiç bilmediği bir dünyanın içindeydi adam. Onun dünyası küçük evleri, tatlı çiçekçi dükkânları, annesi ve okuluydu. Bu adam ona değişik kapılar açıyordu.

Hazırlanıp okula doğru yola çıktı. Oğuz onu ders çıkışı alacaktı. Tam sınıfa girerken karşına Berk çıkmıştı.

"Nasılsın Yasemin?"

"Çekil önümden!"

"Sevgilinle aran nasıl?" kadının önünü kapatarak geçmesini engelleyen adam inatçıydı.

"İnan ki, şu anda beni rahatsız ettiğini bilse, bana böyle bakamazdın."

Adamdan gelecek cevabı beklemeden hızla sınıfa doğru yol almıştı.

Sahi Oğuz'u ne ara bu kadar sahiplenmişti?

Ne ara sevgilisi gibi konuşmak kolay hale gelmişti?

...

Elif bu sabah saçlarını toplamayı tercih etmişti. Kızıl saçlarını gelişi güzel halde toplamış ve alnına düşen isyan edermiş gibi gözüken saçlarıyla kendini yansıtmıştı.

Giydiği renkli puantiyeli gömleği ile de Yiğit'e kafa tutar gibiydi.

Ayna da kendine bakarak gülümsemiş ve yanakları kendiliğinden daha da kırmızı gözükmüştü gözüne.

Yiğit'in işleri dolayısıyla akşama doğru görüşecekler ve bir saat kadar Özgür'ü oyun alanlarına götüreceklerdi. Daha sonra ise ikisi yemek yiyecekti.

Ofisinde zaman geçmek bilmemiş, hiçbir işine odaklanamamıştı. Aralarında geçen o duygu dolu anlardan sonra, karşı karşıya gelince nasıl davranması gerektiğini kestiremiyordu.

Ve deli gibi heyecanlıydı...

Anlaştıkları saatte ofisin kapısı, elinde çiçeklerle giren adam sayesinde açıldı.

Yiğit ve elinde ki nergis çiçekleri ile...

Elif ayağa kalmış ve şok olmuş gibi adımları ile adam doğru yürümüştü. Şimdi karşılıklı duran adam ve kadın sadece birbirlerinin gözlerinin içine bakıyorlardı.

"Hoş geldin."

Kadının gülen yüzü, saçları, beyaz teni, renkli kıyafetleri adamı büyülemiş gibiydi. Doğayı anımsatıyordu bu kadın adama. Doğada ki bütün çiçekleri...

"Çok hoş buldum."

"Çiçekler bana mı?"

"Nergisleri sevdiğini bildiğim bir kadına."

Gülümseyerek uzanıp adamın elinde ki çiçekleri alan kadın, geldikleri duruma şaşkınca bakıyordu.

Bu çatık kaşlı adamı elinde çiçekle rüyasında görse inanmazdı. Hele ki o çiçekler kendisine alınmışsa.

"Çok teşekkür ederim Yiğit. Beni çok şaşırttın."

"Bende kendime çok şaşırdım." Derken karşısında gülümseyen kadının heyecanı ona da bulaşmıştı.

Yüzünü çiçeklere gömüp kocaman koklayan kadının, o anda fotoğrafını çekmek istedi adam. O kadar güzel görünüyordu ki. Sonra düşününce bu kızıl saçlı kadına tutulduğu anın, bu an olduğunu fark edecekti.

"Çok güzel kokuyorlar."

"Bence de." Diyen adam kadının kokusunun çiçekleri bile bastırıp, ona ulaşmasının şaşkınlığı ve sarhoşluğundaydı.

Arabaya bindiklerinde ikisi de dün gece ki olayı hiç açmamışlardı. Bu gün güzel şeylerden konuşacaklarına dair anlamış gibiydiler.

Özgür'ü aldıkları zaman ise küçük çocuğun mutlu sesi onları da güldürüyordu.

Hava soğuk olduğu için, bir alışveriş merkezinin içinde ki oyun merkezine girmişlerdi.

"Ortak, hadi gel çarpışan arabalara binelim." Diyen Özgür' e ikisi de yönelmişti.

Bunun farkında ikisi de gülerek;

"Bana dedi."

"Bana dedi." Demişlerdi.

"Tabi ki babasını çağırdı."

"Hayır, beni çağırdı."

Karşılıklı inat ederlerken bile keyiflilerdi. Özgür yine seslenince Elif mutlulukla ona doğru neredeyse koştu.

"Hadi Elif abla gelsene."

"Bak gördün mü?"

"Gördüm kızıl melek." Diye fısıldayan adamı duymamıştı.

Oğlu ve Elif'i hayranlıkla izleyen adam film izler gibi, gözünü kırpmadan onlara bakıyordu.

Gururla ve mutlulukla...

Sayısız oyuncağa binen Özgür yorulmuş ve arabaya bindikten sonra sessizce dışarı izlemeye dalmıştı. Ama gözü babası ve Elif'teydi.

"Oğlum sen Ayşegül ablanla uslu uslu yemeğine ye tamam mı?"

"Sen gelmeyecek misin baba?"

"Ben Elif ablanla bir yere gideceğim."

"Nereye."

"Yemek yiyeceğiz oğlum."

Sessizce onları dinleyen Elif, ufaklıkla geçirdiği zamandan bir hayli mutluydu.

"Nasıl yani baba?"

"Ne nasıl Özgür. Yemek yiyeceğiz işte."

"Baş başa mı?"

"Evet ortak."

"İki sevgili gibi yani?"

Oğlunun kurduğu cümle ile ne diyeceğini bilemeyen adam;

"Özgür!" demişti.

"Sevgililer baş başa yemek yer değil mi Elif abla?"

"Arkadaşlar da yer yakışıklı ama istersen sende bizimle yiyebilirsin değil mi Yiğit?" derken kaşlarını çatan adam gülerek bakıyordu.

Yine çatıldı kaşlar...

"Tabi oğlum istersen bizle gelebilirsin."

Mutlulukla gülen ufaklık,

"Hayır, baba siz birlikte olun. Yoksa nasıl evleneceksiniz değil mi?"

"Özgür!"

Bu sefer ikisi de uyarı tonunda konuşmuştu.

Ufaklık yine de mutluydu. İstedikleri oluyor gibiydi. Ve bugün Elif için keşke benim annem olsaydı diye düşünmeden duramamıştı o küçük kalbi.

Çocuklar bir şeyi kalpten isterse gerçek olur muydu sahi?

Herkes keşke büyümesem diye boşuna demiyordu. Küçükken tek derdimiz, tam oyunun içindeyken annemizin bizi çağırmaması, için dua etmekti. Masum kalplerimiz daha yalanlarla ya da büyük hayal kırıkları ile tanışmamıştı.

Belki de en büyük hayal kırıklığımız, istediğimiz oyuncağın alınmamasıydı.

Ama Özgür'ün annesizlikti...

Ve bu durum küçük kalbini hiç olmadığı kadar çok yoruyordu.

Belki de bu kadar çok istemesi, onun dualarının kabul olacağının bir göstergesiydi.

...

Ders çıkışı Yasemin, Oğuz'un geldiğini haber veren mesajı ile koşarak merdivenleri inmesini sağlamıştı.

Kıvırcık saçlarını bugün daha da çok şekillendirmiş, hafifte bir makyaj yapmıştı. Ve karşısında elleri cebinde, gözünde gözlükleri ile duran adam gereğinden fazla çekiciydi.

"Çok beklettim mi?"

"Beklemedim kıvırcık, hadi atla."

İkisi de birbirlerini kısa mesajlarla tanımaya başladıklarından itibaren daha da rahat davranmaya başlamışlardı. Yasemin ilk defa kendini özgür bırakmıştı. Buna ihtiyacı vardı çünkü. Oğuz ise bu kıvırcık saçlı kadının hep gülmesini isteyen tarafını susturamıyordu.

"Hangi filme gideceğimize karar verdin mi?"

"Sen karar vermedin mi?"

"Şaşkınım şu anda."

"Nedenmiş o Yasemin Hanım?"

"Her şeyi bilen Oğuz Bey, bunu düşünmemiş."

"Ben kibar bir adamım. Seçim senin."

"Emin misin?" diyen kadın arabayı süren adama yan gözle bakmıştı.

"Çok vahim bir karar aldım sanırım."

"Göreceğiz." Diyen kadına adamın gülüşleri bulamıştı.

...

Seçtikleri romantik dram filmine girdiklerinde, Oğuz mızmızlanmaya çoktan başlamıştı.

"Bu mu şimdi seçtiğin film?"

"Kararı bana bıraktın, şimdi sus ve izle."

"Neden mısır almadık onu söyle bari."

"Mısır yerken elimi tutmak mı amacın doğruyu söyle."

"Sen bana benzemeye başladın kıvırcık. Bu cevaplar bana özgü."

"E ne yaparsın, körle yatan şaşı kalkarmış."

"Yatmak ha? Benimle ilgili fantezilerin mi var yoksa."

Elini adamın omzuna bütün gücüyle geçiren Yasemin kızmak istese de kızamıyordu adama."

"Saçmalamaz mısın artık? Sus film başlıyor."

"Omzum acıdı. Böyle nasıl izleyeceğim filmi."

"Oğuz!"

"O zaman başımı omzuna yaslıyım, belki geçer."

Kafasını iki yana sallayan kadın pes etmişti.

"Seninle başa çıkamıyorum. Vallahi çıkıp gideceğim şimdi."

"Tamam tamam sustum, hadi izleyelim şu filmi."

Aralarda birbirlerine takılmadan duramayan kadın ve adam kah gülerek kah sinirlenerek ilk yarının sonuna gelmişlerdi. Arada dışarı çıkan Oğuz elinde kocaman mısır kovası ile yerine yerleşip dişlerini göstererek gülümsemiş ve;

"Bütün film boyunca ellerini kucağında birleştirdin, belki şimdi mısır yersinde ellerimiz çarpışır ne dersin?"

"Şimdi bu kovayı başından aşağı geçireceğim Oğuz."

"Hadi hadi ye tamam." Diyen adam önüne dönmüştü. Ta ki gözünün önünde sallanan eli görene kadar.

"Al tut bu kadar çok istiyorsan!"

Ne yapacağını şaşıran adam aniden elini kaldırmış ve tutmuştu kadının elini. Ve o anda ikisinde de bütün vücudunu esir alan bir titreme hüküm sürmüştü.

Bunun farkında gözlerinin içine ciddi ciddi bakmaya başlamışlardı. Kararan salonla bakışları perdeye çevrilse de elleri birbirlerinden ayrılmamıştı.

Filme odaklanmakta zorlanan adam ve kadın ikinci yarı da hiç konuşmamışlardı. Ne dalga geçmişler ne de mısır yemişlerdi. Elleri bir an olsun ayrılmamıştı.

Filmin sonun da ölen kadınla, mutsuz bir şekilde kararan ekrana bakan Yasemin kafasını ilk önce elini tutan adamın eline, sonra da yüzüne çevirmişti. Gördüğü ile elinin tutulmasının heyecanı yok olmuştu. Çünkü Oğuz'un gözleri dolmuştu.

"İnanmıyorum ağlıyor musun sen?"

Kendine gelen adam ise filmin sonunda ki sahneden etkilenmişti, yalan değil. Ama yakalanmasıyla kaşları çatarak;

"Ne alakası var."

"İnanmıyorum. Her şeyle dalga geçen Oğuz romantik bir filmden etkilendi."

Dağılmaya başlayan salonda, arka perde de yazılar akarken o ikisi ayakta durmuş gülüyorlardı. Elleri hala bir aradayken...

"Benim de duygularım var Yasemin Hanım."

"Tamam bir şey demedim." Dese de hala gülüyordu genç kadın.

Ta ki adamın onu inceleyen bakışlarının farkına varana kadar.

"Neden öyle bakıyorsun Oğuz?"

Adam, kadının ruhunu çırılçıplak bırakacak şekilde ona bakıyordu. Sanki ilk defa gördüğü bir sanat eserine bakar gibi. Büyüleyici, dikkatli ve şaşkın...

"Sen çok güzel gülüyorsun Yasemin."

Kadının yüzünde dona kalan gülümsemesi ile ikisi de birbirlerine bakıyorlardı.

"Bu yaşıma kadar, senin kadar güzel gülebilen bir kadın görmedim."

Ne diyeceğini bilemeyen kadın saçlarına yüzünü saklamak ister gibiydi. Kafasını eğince hala bir arada olan ellerini gördü. Ve adam da onun bakışını takip etti.

İkisi de ellerine bakıp gülümsediler.

Belki de mutsuz biten bir filmin sonu, onları için mutlu başlayan bir filme gebeydi.

Kim bilir?

...

Özgür'ü eve bıraktıktan sonra, Yiğit ve Elif çok şık bir restoranda karşılıklı oturuyorlardı.

"Burası harika bir seçim."

"Beğenmene sevindim."

"Sen Dubai de çalışmıştın değil mi?"

"Evet."

"Neden orası peki?" Elif adamı daha da yakından tanımak istiyordu.

"Enver benim liseden beri en yakın arkadaşım oldu. Babası da mühendisti. Bana babalık yaptı desem az kalır. Sonra bu mesleği seçtim işte. O dönem İstanbul'dan gitmem gerekiyordu. Tanıdıkları sayesinde Dubai'de ki bir şantiyede çalışmaya başladım. Gidiş o gidiş."

"Dört yıl sonra geri döndün."

"Aynen öyle."

Yemeklerini yerken ikisi de okullarından, mesleklerinden, başlarına gelen komik olaylardan bahsedip durmuşlardı.

"Özgür seni çok seviyor." Demişti adam, kadının gözlerinin içine dalarak.

"Bende onu çok seviyorum."

"Çocuklarla iyi anlaşıyorsun." Derken aklına yurttaki hali gelmişti.

"Bu hayatta en masum şey onlar."

"Sen de küçük bir çocuk gibisin."

"Ben mi?" diyen kadın parmağı ile kendini göstermişti.

"Sen tabi. Kırmızı saçların, renkli kıyafetlerin, gülen yüzün."

"Çirkin mi?"

Hayır, anlamında kafasını sallayan adam, karşısında ki kadının telaşı ile gülümsemişti.

"Renklerin yakıştığını gördüğüm tek kadın sensin."

Utançla kafasını önüne eğen kadın, fısıltıyla;

"Teşekkür ederim." Diyebilmişti.

Konuyu değiştirmek istemişti. Çünkü adam böyle konuştukça ne diyeceğini bilemiyordu. Utanıyordu.

"Özgür'ün adını sen mi koydun?"

"Evet."

"Neden Özgür peki?"

"Ben özgür bir şekilde büyüyemedim. Tek başıma olsam da hiç istediklerimi yapamadım. Oğlum adı gibi özgür yaşasın istedim."

Adamın derinleşen bakışlarının o derin sularda boğulmaması için, uzanıp elini tutmuştu.

"Çok güzel bir isim."

Kadının ne demek istediğini anlayan adam, kadının küçük beyaz elini avuçlarının arasına alıp sıkmıştı.

"Beni bu kadar kolay anlayabilmen, korkutuyor."

Yiğit'in derin bakışlarından kendini alamayan kadın, konuyu değiştirmek adına;

"Benim en yakın arkadaşım psikolog, ondan geçti sanırım bu huy."

"Öyle olsun bakalım." Diyen adam ise genç kadının utancının farkındaydı.

Gelen tatlılarla, Elif karşısında oturan adamı unutmuştu. Keyifle önünde ki çikolatalı tatlısını yerken, küçük bir çocuk gibi sesler çıkarıyordu. Karşısında ki adamın onu izlediğinden habersiz.

"Çok mu güzel."

"Ay pardon. Ben çikolataya bayılırım. Sadece tatlı ile beslenebilirim sanırım."

"Özgür de bayılır."

"O zaman çikolata masrafın ikiye katlandı." Kendi ağzından çıkanları duyunca gözleri büyüyen kadın;

"Yanlış anlama, ben şey..."

"Artık markete girince, iki tane çikolata alacağım. Anlaştık."

"Ben onu demek istemedim."

"Sakin olur musun Elif. Bir çikolatadan batmam."

"Of Yiğit." Derken ikisi de gülüyorlardı.

Keyifle geçen sohbet ve yemekten sonra, arabaya doğru yürüyorlardı.

"Her şey için çok teşekkür ederim. Bugün harika vakit geçirdim."

"Bende öyle."

Elif'in evinin önüne gelince Yiğit de arabadan inmişti.

"E o zaman ben gideyim."

"Uyuyacak mısın hemen?"

"Resim yaparım belki biraz."

"Sen resim mi yapıyorsun." Diyen adam karşısında ki kadın hakkında daha neler öğrenecekti, şaşkındı.

"Yani portreler çiziyorum, acemice tabi."

"Çok güzel."

"Teşekkür ederim. Seni çizmeye başladım."

Kızım sen salak mısın ya, adama her şeyi söyledin.

"Beni mi çiziyorsun?

"Yani ben gördüğüm her yüzü öyle çizerim, yani genel."

Kadının heyecanı karşısında gülümsemesini tutamayan adam;

"Görebilir miyim?"

"Ama daha bitmedi ki."

Önüne gelen fırsatla yine konuştu genç kadın;

"Ama vaktin varsa modellik yapabilirsin, böylece daha hızlı biter."

Sert çizgileri olan bu adamın böyle bir teklife hayır diyeceğinden emindi. Bugün zaten rüya gibi geçmişti, şimdi bir de adamı kanepesinde otururken görürse düşüp bayılırdı.

"Neden olmasın."

"Ha?"

"Çıkalım diyorum."

Yiğit böyle bir teklifi kaçıramazdı. Kadını beş dakika daha görse yeterdi ona. Onun evini, yaşadığı havayı solumak istiyordu.

Eve girdiklerinde kadın elini ayağını nereye koyacağını bilemiyordu. Adamın karşısında, hele ki ona bakarak resim çizemezdi. Ama yapacak bir şey yoktu.

"Şey sen böyle otur. Ben tuvalimi alıp geleyim. Ha bu arada bir şey içer misin? Ev de biraz dağınık kusura bakma, yani böyle aniden olunca, ama rahatına bak, yani...."

"Elif bir sakin olur musun?"

"Ben değil mi?"

"Evet sen."

"Ha tamam ben gideyim o zaman." Diyen kadının arkasından gülerek bakan adam, çoktan evi incelemeye başlamıştı.

Mutfak ve salonu bir arada içeren geniş bir alanı vardı. Renkli koltukları, duvarlarda asılı olan çeşitli resimleri, televizyonun arkasında ki siyah duvar kağıdı salonda ki tek renksiz şeydi. Ama en çok göze batan nokta.

İç mimar olarak kadını takdir etmişti. Çünkü bu kadar çok rengin bir arada güzel kombinlenebileceğini düşünemezdi.

Resimlerde Elif'in yanında olan kadını tanımıştı. Geçen gün yurtta tanışmışlardı. Sayısız fotoğrafları vardı. Ve hepsinde de gülüyorlardı. Sehpada yarım bırakılmış bir kahve bardağı vardı. Dağınık ama bir o kadar da göze hoş gelen bir evi vardı kadının.

"Geldim."

Kadına dönünce üstüne bir tulum geçirmiş, ellerinde boyalarıyla ona gülen kadını görünce içinde susturulamayan bir istekle kadını kollarının arasına almak istemişti.

"Yiğit burada mısın?" elinin adamın gözünün önünde sallayarak onu kendine getirmeye çalışıyordu. Çünkü adam gözlerini kadından ayıramıyordu.

O kadar doğal, samimi, gerçekti ki...

"Nereye oturayım?"

Oturduğu koltukta, karşısında ki kadının, kalemi dudaklarına götürüşünü, eliyle çenesini kaşıyışını, önüne gelen saçları çekişini, nefes alışını bile kaçırmadan izliyordu.

"Aslında sen o kadar da soğuk bir adam değilmişsin. Baksana karşımda durmuş benim için poz veriyorsun."

"Sadece bu güne özel. Yarın çatık kaşa merhaba."

Kadının kahkahasını içine çekerken huzur bulan adam, kadınlara güvenemeyen, hayatında hiçbir zaman bir kadın istemeyen, ve hep somurtan o adamı içinde bulamıyordu.

Aşk, bir bakıma değişim demekti...

Aradan geçen çeyrek dakika sonra, zaten kadının kokusuna dayanamayan adam, şimdide evin her yerine kokusunu salan bu kadına kayıtsız kalamadı ve ayağa kalktı.

"Yiğit gelme daha bitmedi ama."

"Dayanamayacağım Elif."

Tam kadının karşısına gelmişti ve gözlerinin içine bakıyordu.

"Biraz daha dayan sonra bakarsın."

"Resim umurumda değil."

"Ne o zaman?"

Fısıltı halinde sorulan sorunun cevabını adam gözleri ile veriyordu.

"Seni öpmek istiyorum Elif."

Adamın cümlesi ile ağzı kuruyan kadın, yutkunarak kendine gelmeye çalıştı. Karşısında ki adam çok net ve açıktı. Ve etkilenmemek elde değildi. Yıllarca kadınlığını hep bastırmaya çalışan Elif, adamın arzu dolu bakışları altında kendini tamamen bir kadın gibi hissediyordu.

Oda onu öpmek istiyordu. Sahi en son kimi öptüğünü bile hatırlamıyordu.

Karşısında ki kadının sessiz kalışını, yanlış yorumlayan adam kendine kızıyordu. Çok hızlı hareket etmişti. Söylememesi gereken şeyler söylüyordu. Kendini tanıyamıyordu.

"Elif özür dilerim. Gitsem iyi olur." Deyip kapıya yönelmişti. Arkasında şok içinde bir kadın bırakarak...

Kapıyı açtığı anda, tekrar kapandı. Çünkü kadın eliyle kapıyı kapatmış ve adamı yakalarından çekip dudaklarını ona bastırmıştı.

...

O akşam Defne ise elinde telefonu ile evin içinde volta atıyordu. Dün geceden beri Demir ne aramış ne de karşısına çıkmıştı.

Onu affetmeye çoktan hazır olan kalbi susmuyordu.

Herkesi dinleyip, fikirler verirken, kendini dinlemekten korkuyordu. Ama çaresi yoktu. Çünkü içinde ki kadın susmuyordu.

Seviyorsun onu.

Elif'in bu akşam Yiğit ile yemeğe çıkacağını bildiğinden onu da arayamıyordu. Kapana tıkılmış gibiydi. Ve dayanamayıp aradı adamı.

Üçüncü çalışta ümidini kesmeye yakınken açıldı telefon.

"Defne."

"Rahatsız mı ettim."

"Hayır tabi ki. Nasılsın."

"Şey iyiyim. Ben öylesine aramıştı."

"Anladım."

"Neredesin?"

"Restorandayım. Sen evde misin?"

"Hı hı."

Aradan oluşan sessizliğe en iyi çözümü kapatmak diye düşünen kadın;

"Ben kapatayım o zaman."

"Ben buradayım Defne. Biliyorsun ne zaman istersen."

"O zaman neden uzak davranıyorsun bana."

Kadının küçük bir çocuk gibi konuşması, Demir'in içini sıcacık yapmıştı.

"Defnem, sana zaman veriyorum. Düşün istiyorum. Sen çok akıllı bir kadınsın. Düşününce günlerdir birbirimize hasret kalışımızın anlamsız olduğunu göreceksin."

"Kapatıyorum o zaman."

Kaç yine bakalım Defne Hanım.

"Tamam."

"Eve ne zaman gideceksin."

Kadının meraklı ama çaktırmamaya çalışan ses tonuna dayanamayan adam;

"Haber veririm. Sen merak etme.

"İyi akşamlar."

"İyi akşamlar küçüğüm."

...

Artık tamamen emindi. Demirsiz bir yaşam düşünemiyordu. Yarın yanına gidecek ve her şeyi konuşacaktı. Onun anlayışına, güzel sözlerine kalbi anca bu kadar dayanabilmişti.

Biriyle konuşmaya ihtiyacı vardı. Elif olmadığına göre. En iyi ikinci arkadaşı;

Mavi kaplı defteri...

Eline kalemini aldığında yazmaya çoktan hazırdı. Ama inci gibi yazılı olan sözcükleri göz yaşları ile okudu...

Yazdıklarını okumamak için çok direndim. Ama nafile. Öyle büyüleyici ve gerçek yazıyorsun ki seninle gurur duydum küçüğüm. Özür dilerim ama hepsini okudum...

Şu anda karşımda uyuyorsun, öyle masum öyle güzelsin ki... Sana dokunmak için parmaklarım karıncalanıyor.

Asıl ben sana teşekkür ederim. Beni bulduğun için ve benim kocaman bedenime rağmen küçücük kalmış kalbimi sahiplendiğin için...

Sana anlatmak istediklerim var.

Her seferinde bir olay oldu ve ben sana anlatamadım. Üzgünüm. Yazma konusunda sen ve annem kadar iyi değilim. Evet, benim annem bir yazar. Canan Erçetin... Senin bana gösterdiğin o kitapların yazarı. Bu gece sana anlattığım o muhteşem kadın. Zaten sen onu tanımışsın. Sana onu anlatmam kolay oldu.

Ve yazdıklarını okuyunca anneme duyduğum gurur kadar büyük bir gurur duydum. İşte dedim benim olmasını istediğim kadın bu...

O gün elinde annemin kitabı ile karşımda dururken, şoka girmiş gibiydim. Söyleyemedim. Ama annem seni tanımadan sevmiş. Ve sanki bir mesaj gönderir gibi kurmuş cümlelerini.

Bana mavinin bütün tonlarını annem öğretti. Ben de senin gözlerinin içine bakıp sana anlatmak istiyorum küçüğüm.

Dinlersin değil mi?

Ben Demir Erçetin.

Ünlü, zengin tabi bunlar diğer insanların kullandığı tabirler, sen zaten beni anlarsın. İşte o ünlü gazete sahibi Aziz Erçetin' in oğlu. Ünlü yazar Canan Erçetin'in oğlu...

Ve tanışmamızı sağlayan o restoran da herhangi bir çalışan değilim. Ben oranın sahibiyim.

Sana hiçbir zaman yalan söylemedim! Bunu sakın aklından çıkarma.

O gece seni bir daha görebileceğimi düşünmemiştim. Sen beni garson sandın bende kabul ettim. Ve her karşılaşmamız da gelişen olaylar seni önceliğim yaptı. Seni dinlemek seni öğrenmek istedim. Senden bunları saklamak gibi bir amacım yoktu. Ve bu gece sana her şeyi anlatacaktım. Ama yine de bu gece anlatmış oldum değil mi?

Beni anladığını düşünüyorum Defne. Senin çevrende olan o samimiyetten uzak insanlardan benim çevremde de çok var. Ve ilk defa birisi benim yanımda Demir olduğum için durdu. Demir Erçetin olduğum için değil.

Bu duygunun güzelliğine de kapılmış olabilirim.

Ama ben o genellemenin içinde yokum. Senle ben kaybolmuş iki ruh gibiyiz. İki aynı ruh... Ve birbirimizi bulduk. Ben yine aynı senin koca adamınım. Hiçbir şey değişmedi. Biliyorsun. Biliyorsun değil mi Defne?

Sana bunları daha önce anlatmadığım için çok özür dilerim. Bunları okuduktan sonra bana koşarak gelmeni bekliyorum. Kollarım senin için daima açık olacak.

Ait olduğun yer benim kollarımın arası.

Ve ben senin deniz kokuna çok alıştım.

Bana güven! Bana inan! Seni kaybetmek istemiyorum. Seni kaybedemem.

Bende kendimi alıkoyamıyorum çünkü.

Defne benim!

Söz mü?

Durmadan akan gözyaşları ile krize girmiş gibiydi. Tek düşündüğü şey;

Bana söylemiş. Saklamamış.

Demir öyle güzel yazmıştı ki, kadının kendinden utanmasına neden olmuştu.

Demir bu hayatta onun şansıydı. Onu kaybetmeyecekti. Kararlıydı. Ne olursa olsun...

Eline aldığı kalem ile yazmaya başladı. Bu yazdıklarını Demir'in gözlerinin içine bakarak okuyacaktı. Ve yarını beklemeyecekti.

Ait olduğu yere, adamın kollarının arasına koşacaktı.

Hızlıca hazırlandı ve defterine sımsıkı sarıldı.

Evden çıkarken düşündüğü tek şey vardı;

Çünkü o benim; sevdiğim adam...

...

Bölüm sonu. Şimdilik bu kadar.:)

Lütfen beğendiyseniz bana bunu iletin, beğenileriniz ve yorumlarınızı kocaman gözlerimden kalpler çıkarak bekliyorum.:)

Görüşmek üzere.:)

Çok çok teşekkür ederim..

Hoşçakalınn..

Seguir leyendo

También te gustarán

1.9M 85.2K 68
Aile problemleri yüzünden evden kaçmış ve kendi ayakları üzerinde durmaya çalışan, aynı zamanda sinir hastası olan Pare, ucuza gelsin diye ikinci el...
782K 15.4K 21
༺༻ Bütün hakları saklıdır "Ben geldim" Gülümseyerek ve son harfi uzatarak kurduğum cümle ile o da gülümsedi. Sandalyesini biraz masadan geri çekti...
22.2M 901K 116
İşte oradaydı... Muhtaç olduğum kadın korkuyla bana bakıyordu. Ona biraz daha dokunmazsam sanki ölecektim. Bu hastalıklı duygular beni resmen ele geç...
47.2K 4K 20
Bir mantık evliliği hikayesi.