RÜZGAR'ın BESTE'si / Y.S.S. I...

By EdSah11

573K 36.6K 1.6K

Bir sonbahar klasiği... Bir Eylül senfonisi... Geçmişi silinen bir adam. Kendi geçmişini silen bir kadın. Rü... More

TANITIM
ÖNEMLİ NOT: 'RÜZGAR'IN BESTE'Sİ***
* 1.BÖLÜM - GEÇMİŞE DÖNÜK *
2.BÖLÜM - SEVGİLİ Mİ ARKADAŞ MI?
3.BÖLÜM - SAKLAMBAÇ
4.BÖLÜM - YAKIŞIKLI ÖKÜZ İLE PERİ KIZI
5. BÖLÜM - BUGÜN BENİM DOĞUM GÜNÜM KADIN, SENİN NE HADDİNE KUTLAMAK
6. BÖLÜM - ADIN AŞK OLSUN SOYADIN BEN...
7. BÖLÜM - ACI VE KAYIP
8. BÖLÜM - ARTIK BAŞLAYALIM MI?
9 BÖLÜM - BEKLENMİYORDUN PERİ KIZI
10.BÖLÜM - HER ŞEY UNUTULUR, AŞK ASLA!
11. BÖLÜM - VEDA BUSESİ
12. BÖLÜM - HER AYRILIK BİR HÜZÜN BIRAKIR ARDINDA
13.BÖLÜM - YENİDEN SEVDİR KENDİNİ
14. BÖLÜM - HADİ YENİ BAŞTAN BAŞLIYORUZ
15. BÖLÜM - SEVGİ HER ZORLU KAPININ ANAHTARIDIR
16. BÖLÜM - GÖZDEKİ ANLAMDA GİZLİDİR SEVGİ TOHUMLARI
17. BÖLÜM -HERKESİN HAYATTA BİR YANLIŞI VARDIR, BENİM Kİ DE SENSİZLİK
18.BÖLÜM - ŞİMDİ MUTLULUĞA İSİMLERİMİZİ YAZMA VAKTİ
19. BÖLÜM - MASALSI DEĞİL DESTANSI OLMALI AŞK
20. BÖLÜM - DOST KAZIĞI
21. BÖLÜM - YILLAR BİZE "BİZİ" GERİ VERECEK Mİ?
23. BÖLÜM - SENİ ÇOK SEVİYORUM, ANLA DA SUS!
24. BÖLÜM - GERÇEKLER...
25. BÖLÜM - YENİDEN SEV
26. BÖLÜM - İKİ YÜREK
27. BÖLÜM - AFFETMEK BAZEN AHMAKLIKTIR
28.BÖLÜM - ÖZLEDİM BİLE DİYEMİYORUM
29. BÖLÜM - GÜLÜMSE, ÖPÜYORUM / FİNAL
SİZLERE
YENİ SERİ TANITIMI
YENİ YIL MESAJI
KADINLAR GÜNÜ
DUYURU!
BÖLÜMLERLE İLGİLİ ÖNEMLİİİİ ***

22. BÖLÜM - "SEVGİNDEN ALIYORUM GÜCÜMÜ

15.9K 1.2K 52
By EdSah11

Her anım seninle,
Her özel an sensin...
Sen dolduruyorsun günümü...
Ne mahkumum sana ne de özgür...
Yenildiğim sen olsan da,
Sevginden alıyorum gücümü...

-*-
Eyşan geçen günlerde Yağız da bir değişme, bir yakınlaşma görmemişti. Sadece eve daha çok geliyordu. Ama genelde ya o uyuduktan sonra ya da erken gelse de odasına girip, çıkmıyordu. Bir şeylerin savaşını verdiği o kadar belliydi ki, bazı zamanlar uyumamış olsa da yorgunluktan yatağa girip gözlerini kapattığı anlarda kapısı hafifçe açılıyor, Yağız dakikalarca kapıda bekliyor ama girmekten vazgeçip, kapıyı kapatarak geri çıkıyordu odadan. Bu durum Eyşan’ı üzdüğü kadar Yağız’ı da yoruyordu. Kısacası ikisi de zor günler yaşıyorlardı.

Rüya’nın yaşadıklarını biliyor, ama derslerinin yoğunluğundan dolayı onlara fazla zaman ayıramıyordu. Her ne kadar telefonda sık sık görüşseler de yanlarına çok gidemiyordu.
Neyseki sonunda finalleri bitmiş, Haziran ayına gelmişlerdi. Dün son sınavına girmiş ve rahatlamıştı. O rahatlığın ve hafiflemenin verdiği mutlulukla güne başlamıştı. Odasından çıkıp bir kahve aldı kendine. Bir an genç adamın evde olup olmadığını düşündü. Sonra omuz silkip balkona çıktı. Üstü çok da abes değildi. O evin içinde pijamaları ile dolaşmayı seviyordu. Nasılsa kocasıydı ve üstündeki de açık bir şey değildi.
‘Kızlar sana ne demişti Eyşan?’

Eyşan birden duraksadı, iç sesinden nefret ediyordu, “Ne dedilerse dediler, sana ne acaba? Adamı kışkırtacak değilim, git başımdan!” kahvesini yudumladı, evet güzel vermişti kendi ağzının payını. Beynini kemiriyordu bu iç ses, haddini bilsin canım.
‘Sonra adam odama gelmedi diye ağlayan ben miyim?’
Eyşan sabırla gözlerini yumdu, “Ağlıyorsam ağlıyorum be sanane!” diye çemkirdi kendine. “Çirkinleşiyorsun şuan, bir defol git! Kahve içiyorum, keyfime edeceksin ha!”

‘Ama kızlar haklı, kabul et. Üzerindeki pembe, üzerinde pelikanların olduğu pijamalarla mı adamın aklını başından alacaksın? Hiç sanmıyorum. Sonra adam seni ‘çocuk’ olarak görünce de zırlıyorsun!’
“Şuan gerçekten çirkefleştin. Ne yani, o geceliklerle mi dolaşayım evin içinde. Şey gibi, terbiyesiz! Bir sus git ya, bi sus ve git! Zıvanadan çıkarma beni! Çirkef!”

“Günaydın, kiminle konuşuyorsun,” diyen adama dönen Eyşan yutkundu ve iç sesinin ona kahkahalarla güldüğünü duyup, eliyle gözünün önünden onu itekledi.
‘Ne oldu? Bak adam işini nasıl biliyor? Aldı bir saniyede aklını başından.’
“Tamam, kes sesini! Defol! Çık aramızdan! Allah’ım sen yardım et, o ne?” adam sadece eşofman altıyla mutfağa girmiş, kendine kahve dolduruyordu. Eyşan da başını yana eğmiş, onu izliyordu. Ne kadar da güzel dolduruyordu kahveyi. Çok seksi!

Yudumlayarak kızın yanına geldi, “Duymadın mı beni?”
Eyşan rüyadan uyanmış gibi, “Ha!” dedi, bir şey mi demişti ki? Ne demişti? Nasıl gözüküyorum mu demişti? “Çok güzel!”
Yağız yüzünü buruşturdu ve aynı anda gülümseyerek kahvesini yudumladı, “Diyorum ki, kimle konuşuyordun?”
“Hava çok güzel, diyordum. Kendime yani. Belki çıkarım bugün. Rüya’nın yanına gidemedim iki haftadır. Öyle, kendimle istişare ediyordum. Hafif şey oldum da...”

“Bence de git. Ona da iyi gelirsin.” -Bana geldiğin gibi... İlacım olduğun gibi... Yağız telefonundan müzik açıp, yanına oturdu, ikisi de manzarayı izleyerek kahvelerini içtiler. Arkadan çalan şarkıların bazı sözlerinde birbirine bakıyorlardı.
Mesela şuan çalan şarkıda olduğu gibi...

Ben bilmezdim renkleri,
Bir çıktın karşıma
İndirdin gökleri...”
(Hirai Zerdüş – Ben Bilmezdim Renkleri)

“Şarkı güzelmiş,” dedi Eyşan kahvesini yudumlarken.
“Evet, ilk kez mi dinliyorsun?”
“Uzun zamandır, sosyal medyadan, televizyondan uzağım. Malum finaller-”
“Ya sormadım, nasıldı sınavların? Çok da sorup, strese sokmayı sevmem ama gerçekten merak ettim.”
“İyi, yani kötü olan tek bir dersim var. Matematik, onun dışındakilerin hepsi iyi.”

Yağız kahvesinin son yudumunu da içip bardağı yana koydu, “Ben seni çalıştırırım kalırsan. Matematiğim iyidir.” Elini uzattı, “Madem şarkıyı beğendiniz ve sınavlarınız bitti, kutlayalım. Bu dansı bana lütfeder misiniz Eyşan hanım?”
Eyşan etrafına bakındı, “Burada mı? Balkonda?”
“Evet.”
“Görürler. Yani komşular falan.”
Yağız güldü, “Hadi ama, çok umursayan biri değilimdir. Ayrıca sadece bir dans. Ayıp bir şey değil.”
Eyşan kalkınca, Yağız şarkıyı başa aldı. Eyşan adamın çıplak bedenine ellerini değdirdiği an ikisi de ürpermişti.
“Ellerim soğuk mu?” diye sordu Eyşan çekinerek.

“Hayır, aksine... Ateş gibi...” sonra saçlarını yana itip kulağına yakın bir öpücük bıraktı, “Senin gibi... Şu üzerindeki leyleklerle-”
“Pelikan,” diye düzeltti Eyşan. -Aman ne tatlısın kızım, adamın derdi şuan bu üzerindeki hayvanların isimleriydi zaten.
Yağız güldü, “Tamam... Düzeltiyorum. Bu pelikanlı pijamanla aklımı başımdan almayı nasıl başarıyorsun anlamıyorum Eyşan.”
Eyşan yutkunmuştu. Ne oluyordu ona böyle, bütün bedeni titriyordu şuan. İkisi ritme ayak uydurarak dans etmeye başladılar. “Kokun çok güzel...” diye mırıldandı adam. “Deli ediyor beni.”

“Şey...”
“Eyşan...” yavaşça uzaklaşıp kızın dudaklarına indirdi gözlerindeki bakışını ve yavaşça eğilip tam öpecekken çalan telefonla şarkı durmuş, aralarındaki büyü de, yakınlaşma da dağılmıştı.
“Lanet olsun kim bu şimdi?”
Eyşan kıkırdarken Yağız da gülerek telefonu eline aldı, “Ne var lan?” diye açtı telefonu.
“Ne yapıyorsun sevgili dostum Yağız.”

Yağız kafasını kaşıdı, “Sanane,” derken karısının yerine oturduğunu gördü. “Ne var Selim, kısa kes.”
“Ya gelecek misin diye soracaktım.”
“Tamam birazdan çıkarım. Evdeyim, şirkete yakınım yani.”
İş hakkında bir kaç konuşmanın ardından telefonu kapatıp, karısına döndü. Acaba ‘Nerede kaldık’ dese-
Eyşan yerinden kalkıp “Şey, kahvaltı edecek misin?” diye sorunca iç sesi de susmuştu.
“Olur. Vaktim var,” dedi gülümseyerek.
“Tamam.”

Eyşan kahvaltıyı hızlıca hazırlamıştı. İkisi masaya oturunca Eyşan izin alması gereken konuyu konuşmak için daha iyi bir an olamaz diye düşündü ve derin nefes alıp, konuşmaya başladı.
“Yağız, ben sana bir şey diyecektim.”
“Tabi güzelim, seni dinliyorum,” dedi önündeki peyniri ikiye bölüp, yerken.
“Şey ben diyecektim ki, yıl sonu dolayısı ile okulun balosu var. Yani bir nevi parti gibi bir şey. Stres atmak için, öyle. Gidebilir miyim?”
“Ne partisiymiş?” diye sorarken kaşları çatılmıştı.

“Yani bütün sınıf arkadaşlarım gidiyor. Eğleneceğiz, bir senenin yorgunluğunu atmak için.”
“Ne hoş!” Adam huzursuz olmuştu. Bu ayrıntı hiç aklına gelmemişti. Kızın elbette sınıf arkadaşları olmuştur diye düşündü. Acaba hepsi kız mıydı, erkek de var mıydı aralarında?
“Eee gidebilir miyim?”
“Olur,” dedi kısaca. Bu durumdan çok hoşlanmasa da böyle bir şeyde ona gitme demek içine sinmemişti. Hele de ‘olur’ dedikten sonra yüzünün aldığı mutlu ifadeyi gördükten sonra.

“Teşekkür ederim Yağız.” Sesi heyecanlıydı. “Şey bir şey daha var?”
“Nedir?” derken başını yana eğmişti.
“Annem, gelip gelmeyeceğimizi soruyor. Yani tabi sen gelmek zorunda değilsin, ama en azından ben yaz tatilimi orada geçirebilir miyim?”
“Hayır tabiki,” dedi kesin bir sesle. Daha neler, bütün tatil ondan ayrı mı kalacaktı? Çok beklerdi.
“Ama-”

“Eyşan olmaz!” dedi huzursuzca. “Bütün yazdan bahsediyorsun. Ben seni götürürüm bir ara. Hem dönüşte de Akdeniz’de bir yerlere gider tatil yaparız. Ya da Ege, nasıl istersen. Denize falan gireriz.”
Eyşan dudaklarını büzdü, “Ama ben yüzme bilmiyorum.”
Yağız göz kırparak, “Ben sana öğretirim, olmadı kucağıma alır, öyle yüzeriz,” dedi.
“Ben denizden korkarım. Ayağımı sokamam.”
“O zaman kesin gidiyoruz, korkunu da yenmiş olur-”
O an televizyonda kendi ismini duyması ile, Yağız’ın cümlesi bölünmüş, ikisinin bakışları o tarafa dönmüştü.

“Geçtiğimiz aylarda ani bir kararla evlenen gözde bekarlardan olan iş adamı Yağız Moran, uzun bir aradan sonra gecelere hızlı bir dönüş yaptı. Uzun zamandır yanında eşi dahil kimseyi görmediğimiz Moran, dün gece esmer ve oldukça güzel bir bayanla lokantadan çıkarken görüntülendi. Sorulan hiçbir soruya cevap vermeyen Moran, akıllarda soru işaretleri bıraktı. Yanındaki bayanın kim olduğu muammayken, eşinin bu duruma nasıl tepki vereceği ise merak konusu.”

Eyşan gerisini duymamış ve masadan sessizce kalkmıştı ki Yağız onun elini tuttu, “Yemin ederim o kızla aramda hiçbir şey yok. İstedikleri gibi kesip, aktarıyorlar. Tek değildim ve açıklama da yaptım, koymamışlar.”
“Yağız, bana açıklamana ya da hesap vermene gerek yok, ben odamdayım. Sana afiyet olsun.”
“Bebeğim yapma, bana güvenmiyor musun?”

Eyşan bir şey demeden tabağını tezgaha bırakıp, odasına geçti ve kapıyı kapatıp kilitleyerek duvarın dibine çöktü. Ağlarken kendine kızıyordu aslında, adama değil. Ona aptal gibi inanmıştı. Bugüne kadar aldatılmadığını düşünerek salak gibi davranmıştı. Eve gelmediği gecelerde bu kadınla mıydı? Yoksa başkaları da var mıydı? Tüm ülkeye rezil olmuştu. Ailesi de görecekti şimdi. Ne diyecekti? Asıl kendine ne diyecekti? Şimdi yüreğini delen bu ağrının adını kendine itiraf etme zamanıydı:
Eyşan Yağız’ı kıskanıyordu. İnkar etse de deli gibi istiyordu onu, onunla gerçek bir evliliğin hayalini hep kuruyordu, içinde hep bir ümit vardı, ama bu sabah her şey yerle bir olmuştu...

Yağız ise masada bir süre öylece oturdu. Sonra cebinden telefonu çıkarıp şirketinin PR sorumlusunu aradı.
“Efendim Yağız b-”
“Dünkü haberi yapan kişiyi bul, kanala da gerekli bilgiyi ver, hepsini dava ediyorum!”
Sonra sinirle bağırdı, “Duydun mu beni Melek?”
“Ta-tamam Yağız bey, hemen ilgileniyorum,” dese de bu duruma neden bu kadar öfkelendiğini anlamamıştı. Sonuçta patronu hakkında hep böyle haberler çıkardı ve hiçbirini takmazdı.

Yağız yerinden hızla kalkıp, kızın odasına gitti. Girmek istedi ama kapı kilitliydi. Çaldı, “Eyşan! Lütfen dinler misin beni?”
“Defol git Yağız! Umurumda değilsin duydun mu beni?” diye bağırdı ağlayarak.
“Arkadaşımın kız kardeşiydi. Yemim ederim aramızda bir şey yok, olamaz da. O yüzden kameralardan kaçma gereği duymadım, açıklama da yaptım. Ama açıklama prim getirmeyeceği için yayınlamak işlerine gelmemiş. Üstelik kız nişanlı. Dün arkadaşımla birlikteydim. Uzun zamandır görüşmüyorduk, adı Önder, aradı çağırdı. İnanmıyorsan arayım, konuş sende. Eşi ile kavga etmişler. Konuşmak istedi, gittim. Sonra biri aradı onu ve eşiyle kız kardeşinin bir lokantada olduğunu, çok içtiğini ve iyi olmadıklarını söyledi. Birlikte gittik almaya. Evleri ile burası aynı yönde diye dördümüz aynı taksiye bindik, sonra ben buraya geldim. Çok geç değildi zaten geldiğimde saat. Eyşan yalvarıyorum aç şu kapıyı!”

“Umurumda değil. Kahretsin Yağız!” diye bağırdı. “Gururum hiç mi umurunda değil ya? Beni küçük bir kız çocuğu olarak görüyorsun ama ben...” sustu, sonra acıyla inledi, “Ben senin karınım Yağız.” Bir müddet sustu. Sonra devam etti. “Ben... Yapamıyorum Yağız. Yokmuşsun gibi yapamıyorum. Beni görmemenden yoruldum.”
“Eyşan...” dedi çaresizce, “Bir şey yapmadım, seninle evlenmeden önce pisliğim tekiydim kabul, ama yemin ederim evlendikten sonra seni incitecek, gururunu kıracak hiçbir şey yapmadım. Seni görmediğimi de nereden çıkarıyorsun? Ben seni görebilmek için saçma sapan bahanelerle eve geliyorum.” Sonra alnını kapıya dayadı, “Eyşan... Bana güvenmiyor musun?”
“Git Yağız!”

“Gidemem!” diye inledi eli ile kapıyı çalarak, “Aç şu kapıyı konuşalım. Açıklama yaptım, ama koymamışlar. Yemin ederim o haberin yüzde doksanı yalan, aradım şimdi şirketin medya sorumlusunu, konuyla ilgilenecek”
“Haftasonu balodan sonra memlekete döneceğim. Bir kaç ay sonra olaylar unutulur. O zamana kadar ben dönerim ve hemen boşanırız!”
“Boşanmak mı? Delirdin mi sen? Saçmalama!” diye bağırdı, “Hem sen ben istesek bile aşiret sence izin verir mi?”

“Aşiret benim gururumu kurtarabilir mi? Hayır. Umurumda değil. Kimseye açıklama yapmak zorunda da değiliz.”
“Senden boşanmayacağım, gitmene de izin vermiyorum Eyşan! Dün gecenin de gerçek yüzünü sana ispat edeceğim, söz veriyorum.”
Yağız evden çıkmış olsa da Eyşan akşama kadar odasından hatta yatağından çıkmamıştı. Uykuya dalıp, olanları unutana kadar -en azından kısa bir süreliğine unutana kadar- ağladı.

***

“Karmakarışığım küçüğüm... Belki babanı seviyorum ama ne yapmam gerektiğini bilmiyorum. Yani şimdi hiç bir şey olmamış gibi hayatımıza devam edebilir miyiz bilmiyorum. Ama sana anne olabilmem için onun da yanımda, çevremde olmasına alışmam gerek. Sence yapabilir miyim? Sana anne olabilir miyim? Sen anneni ben bebeğimi kaybettim. Birbirimize ilaç olabilir miyiz?”
“Bence birbirinize çok yakışıyorsunuz. Ama kıskanıyorum.”

Rüya birden arkasına bakıp, “Şey sen miydin? Geldiğini duymamışım,” dedi gözündeki yaşı hızla silerken.
Selim gülümseyerek kadına yaklaştı ve tam dudağına ufak bir öpücük bırakacakken, Rüya geri çekildi.
Selim sinirle derin nefes aldı. “Ne oluyor Rüya? Yetmedi mi? Allah aşkına bıkmadın mı? Beni neden cezalandırıyorsun Rüya? Beni terk eden sendin. Ben sana ‘asla seni bırakmayacağımı’ söylerken sen ardına bakmadan beni terk ettin ya. Hem de ikinci kez. Rüya sen benden ne çabuk vazgeçiyorsun öyle? Sen beni gerçekten sevdiğine emin misin?”
Emindi. Ama...
Amaları çoktu işte...

Korkuyordu. Deli gibi korkuyordu.  ”Seviyorum Selim. Hem de çok, ama...” dedi ve sustu.
“Bende seni seviyorum Rüya. Hem de deli gibi seviyorum. Neden bir kere daha denemiyoruz, neden kaçıyorsun, sana yaklaşmama izin vermiyorsun? Bunca zamanımız gitti zaten, daha da gecikmeye gerek var mı?”
“Korkuyorum!” diye bağırdı. “Onu seviyorum Selim,” dedi bebeği göstererek, “Hem de çok seviyorum. Ama korkuyorum işte. Ya yapamazsam, ya başaramazsak?”

Selim kızı kollarından tutup kendine yaklaştırdı, “Ya başarırsak Rüya, bu ihtimal de var, ya çok mutlu olursak? İleride ikimizde tek başımıza yaşlandığımızda, o zaman o yalnızlıktan korkmayacak mısın Rüya? ‘Keşke’ deneseydim, belki mutlu olurduk, demeyecek misin? Beni özlemeyecek misin?”
“Selim...”
Adam onu kendine çekip, sarıldı. “Onu bunu düşünme artık, kendini bırak Rüya, yalvarıyorum bırak.”
Rüya da ellerini adama doladı ve “Seni çok seviyorum Selim,” diye mırıldandı.

Bir süre öylece kaldılar, aralarına giren Oğuz’un ağlama sesi ile “Ooo... Anneyi kıskanmaya başlamışız,” dedi Selim kadından ayrılarak. Sonra oğlunu kucağına aldı, “Şimdi küçük bey, sen sessiz sessiz bekliyorsun, anne sana mama hazırlarken, ben de anneye yemek hazırlıyorum. Anlaştık mı?” deyip göz kırptı, “Uslu duralım da anne kaçıp gitmesin. Bak sürekli kaçıyor.”
“Çocuğu doldurma Selim, kaçtığım falan yok. En azından Oğuz’dan kaçmıyorum.”
Selim gülümsedi, “Ha benden kaçtığını kabul ediyorsun yani.”
“Yani...”

Rüya Oğuz’un karnını doyurduktan sonra, birlikte yemek yaptılar. Masayı hazırladıktan sonra yemeklerini eğlenerek yemiş, Oğuz’la oynamış, harika zaman geçirmişlerdi.
Selim bir oğluna bir saate baktı, “Rüya, canım, Oğuz’u yatırsan mı? Uykusu geldi sanki.”
“Evet yatıracağım.” Rüya da saate baktı, “Ama sonra benim gitmem lazım.”
Selim kaşlarını çattı, “Şaka yapıyorsun değil mi?” dedi sinirden gülerek.
“Şaka yapmıyorum Selim. Gitmem lazım. Burada kalırsam ailem yanlış anlar. Hem akşama işim var biliyorsun?”

“Yanlış anlasınlar Rüya. Banane yani. Nasılsa yakında evleneceğiz.”
Kız adamın yüzüne alık alık baktı. Ne diyordu? Ah evet, evleneceğiz diyordu.
“O-olur evleniriz, yani evlenelim olur tamam, bir sakıncası yok bence, ama... of!” dedi yüzünü yellerken. Sonra adamın gözlerindeki ışıltıdan o an ne dediğini -daha doğrusu ne saçmaladığını anladı. “Şey yani tabi, şey için... Yani çocuk.”
“Saçmalama hayatım. Devrelerin yandı galiba. Birbirimizi sevdiğimiz için evleniyoruz. Hem geçen abimin laf çarpmasını da anlamadım sanma.”

“Ne laf çarpması?”
“Onlarda Ateş’e bizi tanıştırırken ‘ne nişanlısı yüzük mü var ki’ lafını unutmadım. En kocamanından alacağım. Gözüne sokmak için.”
“Çok ayıp, abim o benim. Hadi ben Oğuz’u yatırıp, gideceğim.”
Selim ofladı ve kadını belinden tutup kendine çekti, “Özlemedin mi?” diye sorarken gözünün içine bakıyordu.
“Şey...” demişti ki Oğuz’un ağlama sesi ile sinirle kızdan uzaklaşıp oğluna baktı Selim.

“Bana bak evlat, bu konu böyle olmadı yalnız, bu kız benim. Öyle her yakınlaşmamızda çirkinleşeceksek işimiz var seninle.”
Rüya kıkırdayarak onu kucağına aldı, “Gel Oğuzcuğum, bakma sen babana, kıskanıyor bizi.”
Selim sinirle “Hah!” diye bir ses çıkardı, “Asıl o beni kıskanıyor. Yanına yaklaştırmıyor. Velede bak, fındık faresi kadar boyuyla, bana kafa tutuyor.”
“Abart Selim, abart!”
“Sana gelince sayın Rüya Soylu, yarın elimden kaçamayacaksınız!”
“Görürsem söylerim Selim Taner!”

***

Mutfakta kendisine, oğluna ve Beste’ye meyve tabağı hazırlayan Rüzgar bir dilim elmayı oğlunun eline verdi, “Al bakalım aslan parçam benim,” dedi gülümseyerek.
Çocuk da ona gülümsemişti, “Baba! Ema!” dedi elindekini göstererek. Sonra kendi kendini onayladı, “Doğu!”

Bu Rüzgar’ı güldürmüştü, “Evet oğlum elma. Hayır şimdiden kendini gösteriyorsun, sanırım tek kendi doğruların olacak bu hayatta, aynı ben. Maşallah sana.”
“Çınay ema sevey.”
“Rüzgar da Çınay sever,” dedi oğlunun burnunu sıkarak. “Yersem seni ne olacak?”

Ve taptığı kutsal kadının sesi kulağına çalındı...
“Rüzgar!”
Rüzgar yüzünü buruşturdu, “Anne çağırıyor oğlum, çok korkuyorum.” Yavaşça eğildi, “Hayır, ondan korkmuyorum, yine başlayacak, ‘yok bunun rengi uymadı, yok bu olmadı.’ Of of, çok dertliyim oğlum çok! Seninle bu gece iki bardak süt alıp, karşılıklı dertleşelim.” Kaç aydır bu kaprisleri çekiyordu. Vah sana Rüzgar vah!
“Rüzgar dedim!” diye bu sefer cırladı kadın.

“Efendim hayatımın merkezi, geliyorum. Yine ne neye uymadı acaba?” derken Çınar’la kadının yanına gittiler. Kızlarının odasını düzenliyordu Beste.
“Ya baksana sanki bu çerçevelerin rengi çarpık gibi, olmadı yani. Uyumsuz!”
“Hayatım bu sene çarpık renkler modaymış ya, ondan aldık. Sen demedin mi böyle pespembe oda istemiyorum. Turuncu, yeşil, sarı tonları seçtik birlikte.”

“O an hayali hoştu, ama gerçekte çok içime sinmedi. Acaba, sarı, su yeşili ve pembeli olanı mı seçseydik?”
“Hayatım bence her şey çok güzel. Hem sana dedim bir mimar tutalım, o yapsın.”
“Hı ben beceremedim yani. Sen bunu diyorsun resmen bana. Beceriksizim yani ben,” diyerek ellerini göğsünde bağladı. “Göbeğimden ellerimi göğsümde bağlayıp, trip bile atamıyorum!” dedi sinirle.
“Aşkım ne alakası var. Tabi ki becerdin. Yani içine sinsin diye dedim.”

“Tamam Rüzgar, susar mısın? Ben anladım.”
Şimdi ağlayacak ve ‘sevmiyorsunlar anlamıyorsunlar’ başlayacaktı...
“Aşkım.”
Ve beklenen son...
Gözyaşları...

“Aşkım deme. Sen gerçekten beni anlamıyorsun. Ben harikayı istiyorum. Sen ise geçiştiriyorsun. Sen bu çocuğu istemiyorsun, sanki bi içine sinmedi bu çocuk.”
“Bebeğim ne alakası var, içime sindi ki içine...” kafasını kaşıdı, “Tövbe ya Rabbim, ne diyorum ben çocuğun yanında ya, ayar kalmadı.”
“Ha ayarını da bozdum yani. Devam et devam, dök içini!”

“Ya aşkım ne alaka ya? Ne olur yapma...”
“Sen beni de sevmiyorsun artık bence Rüzgar, şişko halim hoşuna gitmedi çok anladım ben. Sende haklısın tabi, neremi seveceksin ki? Yatakta da artık cazip değilim. Dönme tombalak gibiyim.”
Rüzgar kadının yanına gidip ellerini tuttu, “Saçmalama. Sen bana cazip gelen en seksi kadınsın ve seni çok seviyorum Beste’m, karnında bizim çocuğumuz var, o ne biçim söz,” derken kadını sarmaya çalıştı. “Ve alıngan cadı, seni ve karnındakini ve daha senle ilgili nice şeyi deli gibi istiyorum.” Kadının dudaklarına yapıştı. Dudaklarına değen tuzlu tatla gülümsedi. “Bir insanın gözyaşı bile bu kadar lezzetli olur mu?”

“Çok mu lezzetli?”
Arkasına baktı, Çınar kızlarının oyuncaklarına dalmıştı, “Kesinlikle çok lezzetli. Hem tadını harika bulduğum nice şeylerin var. Göstermemi ister misin?”
“Belki gece. Şimdi işim var.”
Adam homurdanırken, kadın kıkırdayarak ayrıldı kollarından. Beste tam işine dönecekti ki adamın telefonu çaldı. Ama Beste’nin görmesine izin vermeden, kendine çevirdi telefonu, “Görüşme önemli hayatım. İşle ilgili, hemen dönerim,” deyip başka odaya gitti.

Adam odadan çıktığında Beste kaşlarını çatmış, içindeki şüphe denizi dalgalanmaya başlamıştı. Hemen elindeki oyuncağı bırakıp onun peşinden gitti ve kapı önünden konuşulanları dinlemeye başladı. Önce yaptığından utandı. Ama sonra duydukları ile ağzını kapattı...
Rüzgar onu aldatıyor muydu?

“Beste öğrenmemeli biliyorsun değil mi?”
“...”
“Evet gördüm, harikaydı. Üstelik bu işte gerçekten harikasın bebeğim.”
“...”
“Tabi ki de bir karşılığı olacak. Sana kendi ellerimle hazırlayacağım karşılığı.”
“...”
“Tamam birtanem. Ben de seni öpüyorum. Ben bir saate Beste’ye bir bahane bulup gelirim eve.”

Beste duydukları ile çöktüğü yerden hızla kalktı ve tekrar odaya gitti. Duydukları onu sersemleştirmişti. Nasıl olurdu bu? Daha dakikalar önce onunla sevişmek istiyordu, onu çok sevdiğini söylüyordu. Acaba onu böyle sürekli reddetmesi mi onu itmişti? Ofladı...
Rüzgar tekrar odaya geldiğinde “Kimmiş?” dedi ilgisiz bir tonla. Vereceği cevaptan hem korkuyor, hem de meraktan ölüyordu. Ama korktuğu başına gelmişti...
“Şirketin avukatı. Bir dava vardı, o sonuçlanmış”
...

Beste aldığı cevapla yıkıldı. Yalan söylüyordu. Şimdi ikilemdeydi,
Yüzüne mi vuracaktı?
Yoksa sessiz kalıp, takip mi edecekti?
Tabi ki takip edecek, onu basacak, o şirketin avukatı ile donuna kadar her şeyini alıp, onu kapının önüne koyacaktı. Görürdü o şirket avukatı nasıl aranırdı.
Saatine baktı, “Bebeğim...”

‘O kadının kollarında paralayacağım senin minik bebeğini, dur sen!’ dedi içinden.
“Benim şimdi çıkmam lazım hayatım.”
‘Git tabi git! O gittiğin evde ben seni döne döne dövmez miyim?’ diye bu sefer içinden cırladı.
“Birazdan dönerim.”

‘O kadının bir yerlerindeki yerini tutup, kökünden koparmaz mıyım?’ derin bir nefes alıp verdi, “Tamam,” dedi sakin olmaya çalışarak. Çünkü şuan adamı boğazlamak istiyordu.
Rüzgar çıktığı an o da Çınar’ı alıp hızla garaja indi ve arabasına bindiği gibi adamı takip etmeye başladı. Nereye gidiyordu bu adam? Arada homurdanıyor, sinirini direksiyondan çıkarıyordu.

“Ah Rüzgar ah! Paralayacağım seni, bittin oğlum sen!”
Arkadan Çınar da bağırdı, “Bitti olu ten! Mas mas anni!”
“Şimdi görürsün sen, avukat neymiş, yalan söylemek neymiş!”
“Yayan ayıp.”

Beste aynadan arkadaki oğluna baktı, “Oğlun bile yalanın ayıp olduğunu biliyor, bir Çınar olamaz kimse tabi. Ne varsa sende var oğlum benim.”
Kısa bir süre sonra iki katlı bir yalının önünde durup inen adamı görünce o da biraz uzakta park edip bekledi. Rüzgar’ın cebinden çıkardığı anahtarla eve girdiğini gören Beste, “Allah seni kahretsin e mi Rüzgar, kapıyı çalmadı bile. Resmen anahtarla girdi. Eh Rüzgar ben seni o anahtarla deşmez miyim? O evin bahçesine gömmez miyim? O şirketinin avukatı ile seni boşamaz mıyım?” deyip, arabayı söndürdü ve oğlunun elinden tutup o da eve doğru yürüdü.

“Anni, baba?”
“Evet oğlum, şimdi utanmaz babayı basacağız!” dedi sinirden ağlayarak.
“Umaz baba!”
“Yine de babaya öyle deme! Ben sinirden ne dediğimi bilmiyorum şuan.”

Kapıya vardığında tuhaf bir şey ile karşılaştı. “Bingo,” dedi sessizce. Kapı açıktı. İçeri usulca girdi. “Eve bak!” diye inledi. Resmen saray gibiydi, tam hayalideki evdi. “Boyun posun devrilsin Rüzgar!” Merdivenlerden aşağı inince salon diye düşündüğü yerden sesler geldi. Ama kalabalık bir grubun sesi geliyordu. “Bir de toplu mu?” diye ekşitti suratını. “İnanamıyorum sana Allah belanı-” dedi içeri girip bağırarak ve cümlesi kopan bir gürültü ile yarım kaldı...
“SÜRPRİZZZZZ!”

Ne? Ne olmuştu? Kim ölmüştü? Etrafına bakındı...
“Eee nerede kadınlar?” diye cırladı Rüzgar’a. “Hani nerede o kadın Rüzgar? Duydum çünkü ben se-” Rüzgar onu kollarına alıp, dudaklarına yapışınca susmak zorunda kalmıştı. Gerçekten şu an neler olmuştu? Hiçbir şey anlamıyordu...

???

Continue Reading

You'll Also Like

992K 62.1K 65
Kader Serisi 1. Kitap -K- Hayat en karlı günde sıcacık bir iz bırakır bazen... Dicle Gözü kara dediğim dedik bir üniversite öğrencisi Fırat İdealle...
TECELLİ By denizmoon

General Fiction

426K 26.2K 30
Aşka kim direnebilmiş ki sen direneceksin........
268K 14.5K 47
1.KİTAP ->> AŞKIN KOKUSU 2.KİTAP->> ÇOCUKLUĞUMUN KOKUSU Çocukluğumun Kokusu'nda ki Kerem ve Yekta'nın ailesinin hikayesi... Ke...
1.3M 66.9K 63
KURGUM REKLAM PANOSU DEĞİLDİR!! Yepyeni bir hayattı benimkisi. Acılarımın üstüne bir çizgi çekip yeni bir hayata ilk adımımı atmıştım ama ne var ki...