UYUM

By ozgeozdmir

2M 13.9K 7K

1. Kitap Ölüm Kehanetleri Epsilon yayınları tarafından kitap oldu. 2. Kitap Ölüm Çığlığı Wattpad'de yayımlan... More

ÖLÜM ÇIĞLIĞI
GİRİŞ
Uyum Kapak Görseli :)
*1* Kahin ve Kolye
*2* BEYAZ LİLYUM
*3* YAĞMUR
*4* BAZI SORULARI SORMAK CESARET İSTER
İKİNCİ KİTAP GİRİŞ
*Beşinci Güç'ün Peşinde*

*Ben Korkak Değilim*

11.1K 1K 44
By ozgeozdmir

Derin eve ulaştıktan sonra uzun bir süre uçaklardan uzak durmaya yemin etmişti. Havada olmaktan hoşlanmıyordu. Hava ona diğer elementlerden daha yakın olsa da kendisini metrelerce yukarıda hayal etmek bile içindeki korkuyu canlandırıyordu.

Sen yüksekten değil, düşmekten korkuyorsun.

Caner'in sözlerini anımsayıp ellerini kendine doladı. Acınası bir öz benlik sarılması yaşıyordu. Bu tipik yalnızlık belirtisiydi. İnsanın kendini sevmesi, kendiyle barışık olması güzel bir şeydi ama yalnızlık bir süreden sonra düşman bir askere dönüşüyordu. Her an hazır ve vurmak için tetikteydi. Met ve Koray olmasaydı tüm bunlarla nasıl baş edebilirdi hiçbir fikri yoktu. En yakın arkadaşları tarafından değiştiği için dışlanıyor, annesinin şefkat dolu sarılışı karşısında utanç duyuyor ve âşık olduğu adamın ihanetine uğradığı için acı çekiyordu. Ona kalan sadece Met ve Koray olmuştu. Büyük bir özveriyle hep yanında yer alıyorlardı. Kararlarına saygı duyuyor, zaman zaman onu yönlendiriyor ama sonuç ne olursa olsun asla Derin'i terk etmiyorlardı.

Araba kullanan Met'e bakıp gülümsedi. Onu fark eden koruyucu yandan bir bakış atarak "Ne var?" diye sordu.Dudaklarına yerleşmiş gülümseme Derin'e kendini güvende hissettiriyordu. Met, sert duran, az konuşan biriydi ama ne olursa olsun sevdiklerini korurdu. Onu ilk tanıdığında nasıl da nefret ettiğini anımsayıp kendine kızdı. Önyargı tehlikeliydi. Met o zamanlar yalnızca Derin'in şimdiki sorunuyla baş ediyordu: Yalnızlık.

Anne ve babasını kaybetmiş ve ailesinden geriye kalan tek kişiyi korumak için önemli kararlar almıştı. Bu kararlar sevdiği herkesi ki kız kardeşi dahil ondan uzaklaştırmıştı. Derin şimdi aynı şeyleri yaşadığını biliyor ve artık onu anlayabiliyordu.

"Hiç, sadece yanımda olduğunuz için ne kadar şanslı olduğumu düşünüyordum."

Met derin bir nefes alıp dikiz aynasından Koray'a baktı. Dudakları iki yana sarkmıştı. "Yani şans diyorsan cümleni 'yanımda olduğun için ne kadar şanslı olduğumu düşünüyordum,' şeklinde düzeltmen lazım çünkü Koray'ın şansına neden olan bir etken olma ihtimali bence hiç yok."

"Seni duyuyorum, aklı olmayan beyin."

Derin dudaklarından minik bir kahkahanın kaçmasına engel olamamıştı. Koray ve Met onun gülümsemesini her zamanki gibi keyifle izleyerek ona eşlik ettiler. 

"Aslında şanslı olan biziz," dedi Met birkaç dakika sonra. Derin onun hâlâ aynı konuyu düşünmesine şaşırmıştı. "Sen tanıdığım en iyi ikinci lidersin."

"Ruhan'ı geçebileceğimi sanmıyorum."

"Evet, o gerçekten harika bir liderdi ama onun da hataları oldu Derin."

Onun da hataları oldu!

Bir süre pencereden karanlık sokakları izleyen Derin, arabanın hızıyla değişen manzarayı yakalamaya çalışıyordu. Sonra onlar birer birer anılara dönüşmeye başladı. Çocukluğundan bazı ufak parçalar beliriyordu. Henüz çok küçük bir kızken babasının onunla oyunlar oynadığı anılar zihninde belirdi. Bölük pörçüktü.  Tam babasını görecekken değişen yüzler kafasını karıştırıyor ve kendini aşırı savunmasız hissediyordu. Beyniyle oynadıkları için hâlâ her iki babasına da kızgındı. Sebebi ne olursa olsun bunu yapmaya hakları yoktu. Üstelik şimdi yanında bile değillerdi.Derin parçalanmış anılarıyla baş etmeye çalışıyordu. Saçını okşayan hangi babasıydı bilmiyordu, onu gökyüzüne fırlatıp tutan ve kahkahakar atmasını sağlayan kimdi? Ruhan mı yoksa Kudret mi? Bu neden onun için önemliydi hiçbir fikri yoktu ama bilmek istiyordu. Yükseklere uçarken güvende hissetmesini sağlayan kollar kime aitti?

Met, Ruhan'ın hatalarından bahsederken muhtemelen çocuk olan Derin'i kastetmiyordu. Hangi kararı en sadık adamını rahatsız etmişti?

"Ruhan'ın Tüneller konusunda hata yaptığını mı düşünüyorsun?" diye sordu. Met ona bakarken dolgun dudaklarını ıslatıp bir süre başını salladı.

"Evet ama düşündüğün şekilde değil. Ruhan, Caner'i Tünellerden uzak tutamadı. Başta onlara kızgın olan Caner giderek ailesine bağlanıyordu. Henüz çok küçüktü, genç bile sayılmazdı. Tünellerde iyi zihin ustaları vardı Derin. Caner'in zihniyle oynamış olabilirler."

"Zihniyle mi?" dedi Derin şaşkınlıkla. "Saçmalama, Caner gördüğüm en iyi zihin oyuncusu. Bu mümkün değil."

"Bence mümkün çünkü hasar alan tek zihin seninki değil. Caner'in otele geldiği ilk anı hatırlıyorum. Hırpalanmış bir çocuktu. Hem bedeni hem ruhu yaralanmıştı. Bir de zihni... Güçsüz olduğu tek zaman dilimi geldiği ilk gündü ve ben de... Onu merak etmiştim." Masum olmaya gayret ederek omuzlarını kaldırıp indirdi.

"Zihnini mi okudun?" Koray ilk defa dikkatini öndekilere vermişti. Başını koltukların arasından uzatıp "Bundan hiç bahsetmedin," dedi.

"Elbette bahsetmedim." derken yükselen sesine hakim olamayan Met konuşmaya devam etti. "Ruhan izinsiz zihin okumamız hakkında ne düşünüyordu biliyorsun. Üstelik o yaralı ve üzgündü. Bilmiyorum belki de bu yüzden ilgimi çekmişti. Zihnine sızdığımda alev aldığımı hissettim çünkü her yerde alevler vardı."

"Zihin derslerinden birinde ben de zihnine sızmayı başarmıştım," dedi Derin. "Aynı şeyi gördüm. Alevler."

"Vay canına!" diye şakıdı Koray. "Bir de zihinde iyi olduğunu söyleyip dururdu. Hem Met hem de Derin tarafından okunduğunu kim bilirdi ki."

Met ve Derin kısa bir bakışla onu susturduktan sonra Met, "Onun Taşıyıcı olduğunu düşünmüş olabilirler." dedi daha ciddi bir tonla.

Koray başını iki yana salladı. "Olamaz," dedi. "Elementler sadece kadın taşıyıcı seçiyor."

Derin, bir anda üşümeye başlamıştı ama ensesinden soğuk terler akıyordu. Ürperdi. Aklına İhtiyarların sözleri gelmişti. Çift element kullanıcılar ve... Sahte Uyum Taşıyıcısı! "Bunu ona kim yaptı bilmiyorum ama bence onu Simyacı yapmak istediler."

"Diğer elementlerde ustalaştırmak mı?" diye sordu Koray. "Bunu neden yapsınlar ki! Bu çok boktan bir süreç. Ne bedenin ne de zihnin ikinci bir elementi kabul etmek istemez. Uyum dışında buna çabalayan herkes bedel öder."

"Caner de ödedi." dedi Derin. "Bedelini vücudunda taşıyor. Ayrıca zihin konusunda çok iyi. Bence Uyum'u onda canlandırmak istemiş olabilirler. Bu Toprak elementinin inatçı ve sert yapısına uygun."

"Toprak hiçbir zaman düşmanımız olmadı," diye fikrini söyledi Koray. En yakın dostları Toprak elemntindendi. "Caner dışında tabii," diye eklemeden edemedi.

Met bir kez daha derin ve ciddi sesiyle "Aslında oldular," diye mırıldandı. İki arkadaşı da dikkatini ona çevirdi. "Çok eskiden, Sengainlerin bağımsızlıklarından daha eski bir zamanda bunu deneyen ilk element Toprak olmuştu. Neredeyse başarıyorlardı ancak karşılarına Lorenlerden biri çıktı. Hava, Toprak elementini yendi. Savaşın sonunda her iki elementten de çok fazla kullanıcı kaybedildi. Daha sonra husumet unutulup gitti. Eski bir hikaye, bir gün annenden bunu anlatmasını istemelisin, oldukça etkileyici."

Koray, "Sahte Uyum Taşıyıcısı kadar değil ama," diye ekledi. "Enoch ve onun müritleri, bu hikaye hepsine bin basar."

Derin,  Marco'nun sahte taşıyıcı hakkında söylediklerini düşündü. Bir Sengain'di ve ruh dışındaki tüm elementlerde usatalaşmayı başarmıştı. Caner'i ise ateşle sınamış ve onu yaralamışlardı. Zavallı küçük Caner.

Ona daha önce hiç bu gözle bakmamıştı. Çocukluğunda acı çekmişti hatta Derin'in çektiklerinden çok daha fazla çekmişti. Bunu ona yapan ailesi olmalıydı, Ruhan onu kurtarmıştı ve o, minnet duyması gerekirken Ruhan'ı ölüme götürmüştü. Derin'in bir yanı Caner'in savaşı engellemeye çalıştığını ona hatırlatmak istese de güçlü olan yanı bu ihaneti affedemiyordu.

Ama Çocuk Caner'in çektiği acılar yüzünden üzgündü.

Yolculukları uzun sürmüştü. Derin uçmaktan ve uzun süre bir arabada tıkılı kalmaktan nefret ediyordu. Bu yüzden aşağı indiğinde bacaklarını açabilmek umuduyla ileri geri yürüyerek omuzlarını da rahatlatmak için kaldırıp indirdi. Hava kararmıştı. Sokak boştu ve bu haliyle fazla tekinsiz görünüyordu. Aydınlık yeterli değildi ki bunu Tünellerin bilinçli yaptığından neredeyse emindi. Sokağın köşesinde onları izleyen birini gördüğünü sanıp gözlerini kıstığında onlardan uzaklaşan ayak sesleri işitti.

"Geldiğimizi haber aldıklarını varsayıyorum," dedi Derin. Met ve Koray da onun baktığı yöne dönmüşlerdi. Met, derin bir iç çekti.

"Caner olaya el koymuş," dedi. "Eskiden köşelerde bekleyen birileri yoktu."

"O Ruhan'ın yanında yetişti," dedi Koray. Söylediği kelimeler ağzını yakmış gibi irkilmişti. Hoşnutsuzlukla homurdanmayı sürdürüyordu. Derin ise Met'in yolu göstermesi için elini öne doğru uzattı. "Artık şu işi bitirelim."

Met, girişe doğru yöneldiği sırada, Derin onun kolunu tutarak kendisine doğru çekti. Koray tehlikenin kokusunu Met'ten daha önce almıştı. Kendini Derin'in önüne atarak birkaç adım öne çıktı. Met ise Derin'in hemen yanında durmayı sürdürdü. Onlara yaklaşan adam ellerini havaya kaldırarak "Sadece konuşmaya geldim," diye seslendi. "Beni hatırlamışsınızdır."

Derin, gelen kişiyi süzdü. Adamın birbirine yakın gözleri sadece Derin'in üzerindeydi. Elleri hâlâ yukarıdaydı. Zekiydi ki daha önce de bu sayede Derin onun gitmesine izin vermişti. "Hıh," diyerek homurdandı Derin. "Hatırlıyorum. Hayatını bir kez bağışlamıştım. Adın neydi?"

"Dan," dedi adam. "Öncelikle belirtmeliyim ki Orkan'ın yaptıklarını tasvip etmedim."

"Ama benden istediğiniz adamların arasında o da vardı," dedi Derin. "Çok sevgili arkadaşınızı kurtarmak için hemen atıldınız."

Dan şaşkınlıkla başını iki yana salladı. "Tüneller Otel ile savaş halindeydi ama bunu isteyen biz değildik Otel'in lideri Derin İda. Biz emirleri uyguladık. Liderlerin kararları yüzünden lütfen bizi sorgulama."

"Öldürdüğünüz adamlardan siz sorumlusunuz."

"Ruhan, adil biriydi ama aynı zamanda acımasızdı. Onunla birkaç kez karşılaşmıştık. Takdir ettiğim bir liderdi. Ancak savaştaydık. Savaş öldürür Derin İda. Yine de Ruhan'ın ölmesini istemezdim."

"Ölmedi zaten, arkadaşınız bunu başaramadı."

Dan, tehlikeli bir ifadeyle dudaklarını kıvırdı. "Evet, Orkan onu öldürmeyi başaramadı ama bu girişimi kendi ölümünü getirdi."

Derin gözlerini devirdi. "Onu öldürmedim. Size teslim ettiğimde sağlamdı. Ben sözümde dururum. Ancak onunla bir kez daha karşılaştığımda..."

"Orkan öldü Derin İda. Tünellerin lideri tarafından infaz edildi."

"Anlamadım, ne?"

"Caner," dedi Dan. "Onu istemesinin tek sebebi öldürmekti."

Derin duyduklarından ne çıkarması gerektiğinden emin değildi. Ona otuz adamını teslim edeceğini ve bir liste göndermesini istediğinde en üstteki isim Ruhan'ın düşüşüne sebep olan adamın ismiydi. Caner'in kilit ismi istediğini düşünmüştü, çünkü sakat bir asker bilgi dışında ona bir şey kazandıramadı ama görünen o ki Caner Arıkan, sıra dışı bir liderdi. Tıpkı Ruhan gibi.

Babama benziyor, diye düşündü Derin. Bu onu rahatsız etmişti. Caner'le arasında bu tip bağlar kurmamalıydı.

Dan, "Size girişe kadar eşlik edeceğim. Caner ve Oktay, uygun şekilde karşılandığınızdan emin olmak istiyor."

Met, kaba bir sesle "Daha önce bir sürüngen gibi tünelleri geçmem gerekmişti," dedi.

Dan gülümsemeye yakın bir ses çıkardı. "O zamanlar düşmanımızdın."

"Şimdi?" diye sordu deneyimli koruyucu.

"Benim için düşman değilsiniz," dedi Dan, saygıyla Derin'in önünde eğilerek. "Uyum belirdi. Derin İda, tüm element ustalarının lideri sayılır. Benim de öyle."

Vay canına!

Derin ne diyeceğini bilemiyordu. Babasının düşüşünden beri liderliğin ne kadar zorlu olduğunu öğrenmişti. Üstelik sadece Otel'in liderliğini üstlenmişti.Şimdi bu adam karşısına geçmiş tüm element ustalarına liderlik etmesinden bahsediyordu. Demek, bu kadar çaresiz durumdalar, diye düşündü Derin. Kehanet güçlerini elinden alacak kişiyi işaretlemişti. Öyleyse Derin'den ne umuyorlardı?

"Bize yolu göster Dan," dedi Derin. Adam arkasını dönüp yürümeye başladığında Met ve Koray'a kısa bir bakış attı: Ben ne bok yiyeceğim.

Tünellerin girişi doğal taşlarla ilgili bir dükkândı. Etrafta parlak ve renkli taşlar vardı. Derin, ilgiyle her birine bakıyor ve taşların ne işe yaradığına dair yazılmış küçük notları okuyordu. Ancak birinin hemen önünde durdu.

Lapis Lazuli! Yarı şeffaf ve opak görünümlü taş tüm kötü anıları zihnine doldurmuştu. Taşın altındaki notta: Çocuk korkularına iyi gelen, kaygı ve stres bozukluğunuzu gideren bu laciverttaşı, takılarınız için de harika bir seçimdir.

Derin, elini taşa uzatırken Dan bir anda "Yapmayın!" diye seslendi. "Şeffaflığından anlamadınız mı? O lazuli bize zarar verenlerden."

Derin, elini havada tuttu. Annesinin kolyesini anımsadı. Şimdi bile üzerinde bir lazuli kolyesi taşıyordu ancak onu asla tenine değdiremiyordu. Nasıl bir Uyum Taşıyıcısıydı ki böyle. Acaba, lazuli onun da kanına karışsa tıpkı babası gibi düşer miydi? Merak onu içine çekiyordu. Kulakları uğuldamaya başladı. Taşın yarı şeffaf yapısının içindeki bir şeyler ona sesleniyor gibiydi. Alevlerin çatırdayan seslerini işitiyordu. Ona dokunmak için yanıp kül oluyordu. En büyük ihtiyacı sanki buydu. Parmağını işlenmemiş taşın keskin ucuna değdirdi. Dan, ona müdahale etmek istese de buna cesareti yoktu ancak Met, onu sertçe kendine doğru çekti. Sarsılan Derin, taştan ayrılmak istemiyormuş gibi avucunu uzattı ancak Met'in gücü karşısında mücadele etmedi. Sadece hafif bir acı hissetmişti. Elini yumruk yapıp arkadaşına döndü: "Sadece merak ediyorum," dedi.

"Lazuli'nin şakası yok Derin, evimizde bu silah yüzünden ölü gibi yatan onlarca dostumuz var. Seni aralarına koymak istemiyorum."

"Ben de," dedi düşünceli şekilde "Ben de istemiyorum."

Dan, "Eee, gidelim mi?" diye sordu. Gözü tavanda bir yere dönmüştü. Derin bir kameranın tam da onların bulunduğu yeri çektiğini fark etti.

Pekâlâ, Caner Arıkan. Hoş geldim!

***

Dan, onları merdivenlere yönlendirdi. Aşağı iniyorlardı. Karanlık ve uzun bir iniş olmuştu. Tüneller Koray'ın söylediği gibi yerin altındaydı. Derin nefesinin daralmaya başladığını hissediyordu. Toprağın altında sıkışıp kalma düşüncesi tüylerini ürpertiyordu. Met, dirseğini yavaşça onun kaburgasına geçirip "Toprağı kullanabiliyorsun," diye fısıldadı. "O aptal düşüncelerine son ver. Bırak da zavallı hava ve su düşünsün."

Toprak konusunda asla zorluk çekmese de toprak elementinin ustaları tarafından etrafı çevrelenmişken onlara karşı toprak dışında kullanacak bir şeyleri olsun isterdi. Ellerini iki yanında açıp derin bir nefes aldı. Etrafı bir hava kalkanı tarafından sarılmıştı. İşte şimdi rahat nefes alabiliyordu. Minik bir hava akımı kalkanından koparak avuç içine yöneldi. Yaranın etrafını sardı. Demek Lazuli onu düşürmüyordu. Derin, hafif bir sızı hissediyordu ama henüz ona bakmaya cesareti yoktu. Minik hava kabarcığı sancıyı mümkün olduğunca azaltmıştı.

Merdivenler son bulduğunda uzun bir koridorda yürümeye başladılar. Duvarlar nemliydi. Bazı kısımlardaki nem o kadar artmıştı ki su damlacıkları duvarlardan aşağı akıyordu. Koray elini gelişigüzel savurup o damlacıkları parmağının üzerine kadar getirdi. Parmaklarını salladıkça kabarcıklar dönüp duruyordu.

Met, "Elementlerinize sığınmanız korktuğunuzu gösterecek," diye tısladı.

Derin, Koray'a bakıp güldü. Dudakları gerginliğini görmezden gelip nasıl iki yana kıvrılmıştı bilmiyordu ama bunu başarmıştı. Üstelik onu rahatlatmıştı da. "Söyleyene de bakın, seni takip eden bir hava akımı yok sanki."

Üçü birden aynı anda hafif bir kahkaha attı. "Stresten olmalı," dedi Koray. "Yoksa korku ve biz ha, delirdin mi Met, en korkusuz üç koruyucu biziz bence."

Dan, neşeli sohbeti bölmekten rahatsız olmuş gibi hafifçe öksürdü. "Sol tarafa dönmelisiniz," dedi.

Derin, sol tarafa baktığında kaşlarını çattı. "Yol sağa doğru devam ediyor. Gösterdiğin yerde gidilecek bir yer yok..." Sonra anlayıp sözlerini yarıda bıraktı. "Peki, sağda ne var?" diye sordu.

"Orası düşmanlarımızı yanıltmak için kurduğumuz tuzağa gidiyor," dedi adam.

Koray "Bildiğim iyi oldu," dedi. Met, ona susmasını işaret ederken Dan "Sizi düşman olarak görmüyoruz, yani bir kısmımız," diye ekledi.

Dan, duvarın karşısında durup ayaklarını yere sağlam bastı. Kollarını önce iki yana açtı hafifçe yere eğdi ve sanki oradan aldığı bir gücü kaldırarak başının üzerine çıkardı. Yeniden kollarını iki yana açarken kaya parçası çatırdamaya başladı ve onlara yeni bir yolun kapısını açtı. Derin etkilenmişti. Gizlilik konusunda Tüneller iyi iş çıkarıyordu. Otel gizlenmek adına sadece göz önünde durmakla yetiniyordu. Böylece kimsenin merakını cezbetmiyordu. Tünellerin daha başarılı olduğu ortadaydı. Ancak bunu sesli söylemeyecekti.

Dudakları iki yana sarktı. "Yine de yerin altındasınız," dedi.

Dan, gülümsedi. "Burada mutluyuz."

Başını iki yana sallayan Derin, Tünellere karşı eski nefretini diriltmek istedi. O zaman işler çok daha kolay yürüyecekti. Tabii Dan, işini zora sokuyordu çünkü ona karşı aşırı nazik ve saygılı davranıyordu.

İkiye yarılan kayanın onlara açtığı kapının ardında medeniyet kendini hissettiriyordu. Işıklandırma çok daha iyiydi ve yer koyu renkli döşeme taşlarla kaplıydı. Sıralı kapıların önünden geçtiler. Kapılar onlar yanlarından geçtiğinde bir bir açılıyor ve mırıldanmalar artıyordu. Onları Talhamlar olarak görmek yerine Tüneller diye ayırmayı daha uygun buldu. Onlar için Ruhan'ın kızıydı. Belki de birçoğunun ailesi babası tarafından yok edilmişti. Caner'in "Eğer bir babanın yaptıklarını çocuklarına keseceksen senin Ruhan'ın öldürdükleri yüzünden çarmıha gerilmen gerekir," sözlerini anımsayıp ürperdi. Sırtında gezinen her göz bir hançer olmuş onu bıçaklıyordu sanki.

Dan, sonunda bir kapının önünde durdu. "Size eşlik etmekten onur duydum Taşıyıcı. Burada bazıları tarafından hoş karşılanmasanız da bir kısmımız sizin gelişinizin işleri düzelteceğine olan inancı var. Benim de öyle. Arıkanlar sizi bekliyor."

Arıkanlar!

Bir zamanlar tamamını öldürmeyi planladığım Arıkanlar!

Kapının eşiğinden adım attığı an gördüğü ilk kişi Caner olmuştu. Sanki adam, önce onunla karşılaşmasını istercesine kapının tam karşısındaki masaya yaslanmıştı. Kalçası masanın üzerindeydi. Ayağıyla yerden destek alırken kolları göğsünde birleşmişti. Derin, onun farklı görüntüsü karşısında şaşkınlık yaşadı. Kıyafetleri temiz ve özenliydi ama Caner'in üzerine yapışan bir pejmürdelik vardı. Bakışlarını onun üzerinden çekmek istiyordu ama bunu başaramamıştı. Ta ki Oktay konuşana kadar.

"Hoş geldin Derin."

Onun sesini duyduğunda bulunduğu ana dönen Derin, gözlerini kıstı. Buradakilerin birçoğu Ruhan'ı öldürmek istemişti ve neredeyse bunu başaracaklardı. Şimdi de Derin için aynı şeyi düşünüyor olabilirlerdi. Aslında Dan bunu itiraf etmişti. Buradakilerin bir kısmı onu hoş karşılamıyordu. Gözleri etrafı gezindi. Odanın içinde Caner ve Oktay dışında yedi kişi daha vardı. İşte bu pek Caner'lik bir durum değildi. O genelde korkusuz yanıyla tanınıyordu. Eh, Derin korkak olan Arıkan'ın Oktay olduğundan emin olunca dudaklarını iki yana yasladı.

"Çok mu korkuttum sizi?" diye sordu Oktay'a bakarak. Adam ne demek istediğini anlamadığında Derin, yüzündeki o şaşkın ifadeyle keyiflendi. "Yedi artı iki ve biz yalnızca üç kişiyiz."

İçerideki adamlar kıpırdandığında Met ve Koray bir adım atarak iki yanından bir adım öne geçmişlerdi. Onu engellemiyor ancak herhangi bir tehlike karşısında kendilerini siper edecek konumda duruyorlardı.

Caner, tebessüm etti. Gözlerini ilk kez Derin'den ayırmıştı. Met'e bakıp başını belli belirsiz salladı. Yerinden doğrulup onlara yaklaştı.

"Onlar bizim güvenliğimiz için burada değil," dedi.

Derin bir kez daha onun etkisine girmek istemiyordu ama ona bakmak zorundaydı. Buraya gelirken kendi kendine bir söz vermişti. Sadece iki lider olarak konuşacaktı.

"Tünellerden herhangi birinin bizim güvenliğimizi arzuladığını sanmıyorum. Öyleyse söyler misin Caner Arıkan, adamların kimi koruyor."

"Beni," dedi cılız bir ses hemen arkasından. Derin gerildi, Bahar'ın sesini duyduğu an ona dönüp sarılmak istiyordu ancak sesindeki o cılızlık Derin'i korkutmuştu. Yavaşça dönerek Bahar'a baktı. Karnı şişmişti ama bir hamileden çok hasta gibi görünüyordu.

"Sen, Tanrım sen iyi misin?"

Derin, kardeşinin yanına hızlı gitmişti ama kırılgan görüntüsü karşısında kollarını ona yavaşça dolayıp sarıldı.

"Bir hamileye hasta muamelesi yapmak da sana yakışırdı," dedi Bahar. "Gözler karna çevrilsin tatlım, ben hamileyim."

"Daha çok hasta gibisin."

"Evet," dedi gülümseyerek. "Sadece son zamanlarda bu ufaklık tüm gücümü bir sünger gibi çekiyor."

Derin, çatık kaşlarının altında buğulanan gözlerini ondan kaçırdı. Gözleri önce Oktay'ı buldu ama hayır, henüz onunla konuşmaya dayanamıyordu. Bu yüzden Tünellerin lideri olarak gördüğü Caner'e döndü. "Bu normal değil! Tüneller ona uygun bir yermiş gibi görünmedi bana."

"Henüz yaşadığımız yeri görmüş sayılmazsın," diyerek araya giren Oktay'a kızgınlıkla bakan tek kişi Derin değildi.Sesindeki ton artışı Met'i de harekete geçirmişti ancak Derin elini kaldırıp koruyucuyu engelledi.

"Ne olursa olsun yerin altındasınız! Sen toprakla iç içe olabilirsin ama Bahar bir Loren! Onun havaya ihtiyacı var seni salak. Normal bir evde yaşamalı, doktora gitmeli."

Caner konuşmak üzereydi ki Oktay önce davrandı. Birkaç küçük adım atıp öne geçti. Onun hareketlenmesiyle birlikte Met, Derin'i dinlemeyerek ikisinin arasına girmişti. Hareketleri hızlı fakat paniksizdi. Met, gerçekten tetikte bekliyordu.

"Onun neye ihtiyacı olduğunu bilmiyor muyum sanıyorsun? Ben onu ve bebeğimi daha uygun bir yerde yaşatmak istemiyor muyum? Ama bil bakalım Derin, neden Tünellerin dışına çıkamıyoruz?"

Sözlerinin altındaki anlamı alaycılığıyla veriyordu ama Derin onun hazırladığı darbeyi indirmesini bekledi.

"Çünkü o senin kardeşin. Çünkü seni acıtmak için onu kullanmak isteyen bir sürü düşman var. Çünkü seninle onu ayırmak neredeyse imkansız. Çünkü o sırf sana benzediği için hedef haline geldi."

Derin'in dudakları iki yana yaslandı ama bu sahte gülüşe eşlik eden sadece kızgınlıktı. "Senin gibi mi?" diye sordu.

"Ona bir kez bile zarar vermedim."

"O hamile!" diye bağırdı Derin. "Kardeşimi benden çaldın Oktay." Gözlerini bir kez daha Caner'e çeviren Derin "Ve sen," diye ekledi parmağını ona uzatarak. "Sen bir diğerinin bacağını aldın."

Caner yorgunlukla elini yüzünde gezdirdi. Bir hayal kırıklığı yaşadığı yüzünden okunabiliyordu. "Eğer bunu yapmasay..."

"Ölürdü," dedi Derin onun sözünü keserek. "Biliyorum ama bunun için sana minnet duymayacağım Caner Arkan. Eğer tarafını daha önce söyleseydin, biz de haini ararken yanılmıyor olacaktık. Doğru yöne bakmamızı engelledin."

"Ben bir hain değilim. Ben savaş istemeyen bir köprüydüm Derin."

Derin başını aşağı yukarı salladı "Evet," dedi. "Sen hain değilsin. Hain, Tünellerden çıktı ve sen onu yakalayamadın. Eğer bizimle konuşsaydın Helen doğru yöne bakabilecekti. Geleceği kararsızlığınla bulanıklaştırdın Caner ve babamın düşüşüne neden oldun. Sahi, tıpkı Oktay gibi sen de ondan nefret ediyor olmalısın. Babanı öldürmüştü değil mi?"

Sözlerinin hem Caner'i hem de Oktay'ı acıtacağını düşünmüştü ancak karşısında duran adamın ifadesinde herhangi bir değişiklik olmadı.

"Ruhan, beni babamdan kurtardı. Onun yerine geçtiğini söyleyemem ama bir babaya en yakın kişi sadece oydu. Onun ölmesini istemedim Derin. Bunu engellemek için her şeyi yaptım ama benim gücüm de sonsuz değil. Savaşı isteyen sizdiniz. Sana söylemiştim, tıpkı söylediğim gibi bu savaşın kazananı olmadı."

Derin, nemlenen gözlerini birkaç kez kırpıştırdı. Kirpiklerinde beliren ıslaklık bir alevin üzerine serpiştirilen su gibiydi. Ona hem birçok şey söylemek istiyordu hem de derin bir sessizliğe gömülmek. Caner ona yaklaştığında geri adım atmadı ama Koray çoktan öne geçmişti. İkili arasında bitmek bilmez kavgalara bir yenisi daha eklenecekti ama Derin'in düşündüğü gibi olmadı. Caner, Koray'ın ardında kalmayı sürdürerek Derin'in gözlerine baktı.

"Değişmişsin," dedi Caner. "Tıpkı benim korktuğum ve senin korkularıma sebep olacak değişimi reddettiğin gibi değişmişsin. Bu değişimin senin istediğin şekilde olduğunu sanmıyorum."

"İstediğim şekilde değil mecbur kaldığım şekilde değiştim. Haklısın, tıpkı söylediğin gibi oldu. Şimdi öldürmenin o sinsi hisleri damarlarımda geziniyor. Ellerim bazen kaşınıyor, parmaklarım hareket halinde uyanıyorum. Birçok gece düşmanlarımın boğazına yapıştığımı görüyorum. Babamı, ikisini birden kurtaramadığım için her gece ateşlere giriyor gibiyim. Değiştim. Haklıydın. Savaş insanı değiştiriyor."

"O halde kaçınmalıydın."

"Ben korkak değilim! Sen öyle misin Caner?"

Derin, Koray'ı tek hamlede aşan Caner'in sıcak nefesinin yüzüne vurmasıyla karşı karşıya kaldı. "Evet, korkuyorum. Her savaşta sevdiğim birini yitirmekten korkuyorum. Ruhan'ın düşüşünün sebebi ben değilim, savaş inadınız yüzünden şu an acı içinde. Söylesene Bayan Cesur, neden onun acılarına son vermiyorsun?"

"Çünkü..." dedi. Devam etmeden önce dudaklarının titremeyeceğine emin olmaya çalıştı. "Çünkü umudum var."

"Düşenleri kaldırabilmen kötülükleri yok etmeyecek Derin. Daha kötüsü yaklaşıyor."

"Onun için de umudum var." Kendinden emin konuşmaya çalışan Derin başını yukarıda tutuyordu.

"Evet, çemberi duydum. Peki, çemberin oluşumunda neye ihtiyacın olduğunu biliyor musun?"

"Tüm elementlere."

"Hepsine," dedi Caner. "Ruh dâhil. Kırılan elementi nereden bulacaksın?"

"Çok uzakta değil. Elementlerin tamamı benimle birlikte. Havayı başkası temsil edecek ben ise Ruh'u."

"Ruh, bütünlüğün simgesi," dedi Caner. Konuşurken kendisinden oldukça emindi ki Caner'in en büyük özelliği buydu. O daima kendine güveniyordu. "Bütünlüğü sağlayamadan Ruh'a tam anlamıyla sahip olamazsın. Ateşle ilgili sorununu aştın mı?"

Koray'dan alaycı bir ses çıktığında Derin "Kapa çeneni," dedi ona. Yeniden Caner'e yoğunlaştığında "O konu üzerinde çalışıyorum," dedi.

Ben bir yalancıyım.

"Pek ilerleme kaydedemediğini duydum."

"Bunu kimden duydun?"

Caner gülümsedi. O an Derin'in içinde harekete geçen minik bir sancı vardı çünkü bu gülümseme görmeyi çok sevdiği türden bir gülümsemeydi. Her zamanki kendini beğenmiş tavırlarıyla kollarını göğsünde birleştirip "Zihnin," dedi Caner. "Hâlâ kapıların sonuna kadar açık."

Lanet olası!

Ona bu yaptığını ödetmek istiyordu ama hiddetine hız veremeden Bahar elini Derin'in omzuna yerleştirdi. "Sakinleşmelisin," diye fısıldadı. Sanki yüksek sesle konuşmak bile onu yoracakmış gibi görünüyordu. "Öfkelendiğinde kontrolünü yitiriyorsun."

"Evet, belki de bunu istiyorumdur Bahar. Belki de kontrolümü yitirmek ve her şeyi yakıp kül etmek istiyorumdur."

Bahar tıpkı kendisi gibi cılız bir tebessümle ona baktı. "Yakıp kül etmek pek senlik değil," diye fısıldadı. "Sanırım o daha çok benim özelliğim. Toprak nasıl?"

"Görüyor. Yani sürekli geleceği görüp duruyor. Değişen sınırsız olasılık içinde boğulacağından korkuyorum. Neyse ki yanında işe yarayacak bir ablası var."

"Helen'le tanışmak isterdim."

"Tanışacaksın ve biliyor musun benden daha inatçı biri."

"Vay canına, onu senin yanında görmeliyim."

"Bana çektirdiği işkenceleri bilsen, ikizin için ağlardın."

Bahar ağlamaya başladığında Derin ona bir kez daha nazikçe sarıldı. Kardeşini yanında istiyordu. Onu Tünellerde bırakmak içine sinmese de Oktay haklıydı. Bahar, Derin yüzünden her zaman tehlikede olacaktı.Bir çıkmaza girmişti. Lanet hayatı her zaman bu çıkmazlarla kesintiye uğruyordu zaten.

"Yanında olmak istiyorum," dedi Bahar. "Senin ve Oktay'ın, ikinizin de yanında olmak istiyorum çünkü ben bencil bir sürtüğüm."

"Hayır, hayır. Sen sadece sevdiklerini yanında istiyorsun. Lütfen ağlama."

Oktay, birkaç adımla onlara yaklaştı. "Hamilelik yüzünden, hormonları sürekli ona ağlamasını emrediyor gibi."

Derin bir yandan ağlayıp bir yandan gülmeye başladı. "İlk aile kuranın ben olacağımı düşünürdüm. Gerçekten onca erkek içinde çocuk yapmak için onu mu seçtin?"

Oktay, "Harika," dedi. "Ben buradayım. En azından duymayacağım bir yerde mi söylensen Derin?"

Bahar, başını Oktay'a çevirip gülümsedi. "O harika biri. Keşke tanımak için zamanın olsaydı Derin," dedi.

"Onu hâlâ öldürmek istiyorum. Sana yaptığı şeye bakar mısın? Karnın şiş ve hayatın boyunca sahip olduğun kıvrımlı hatların yok olup gitmiş ve hayır, beni duyması umurumda bile değil! O bencil bir piç kurusu. Sana yaptığı bu şey yüzünden bile ölmeyi hak ediyor."

"Bana yaptığı şey oldukça eğlenceliydi Derin. Sevilmeyi böyle tanımlayan sadece sen olabilirsin," dedi Bahar. Derin'e sarılmayı sürdürüyor ve bırakmak istemiyordu. "Ayrıca onu öldürmeyeceksin."

"Ne yazık ki öldürmeyeceğim."

"Onu seveceksin."

Derin başını iki yana sallarken "Duydun mu Met?" dedi.

"Evet. Sanırım o haklı. Arıkanların kanında seni çeken bir şeyler olabilir."

Derin pek yeri olmasa da Arıkanların ailesini öldürdüğünü anımsayıp derin bir iç çekti. Bahar da aynı şeyi düşünmüş olacak ki kendini ondan ayırıp ellerini Derin'in omuzlarına koydu. "Onlar değildi. Anne ve babamızı öldüren onlar değildi."

Derin başını salladı ve bir kez daha Bahar'a sıkıca sarıldı. Telefonunun sesi odanın içinde yankılandığında Bahar'dan ayrılıp gözyaşlarını sildi. Arayan kişinin ismini gördüğü anda başını Met ve Koray'a çevirdi. Telefonu açıp kulağına götürürken "Helen," dedi.

"Oraya geliyorlar! Baskın, Tünellere baskın yapacaklar. Gölgedekiler ve Sengainler birlikte çalışıyor. Bahar'ı oradan çıkarmalısın."

Derin, telaşla Bahar'a ve ardından karnına baktı. "Bebek?"

"Senin yanında güvende olacaklar."

"Bu yüzden mi Tünellere geldim?"

"Evet. Saygın ve Alex yolda. Bu savaşı kazanacaksın ancak... Derin, Tüneller yok oluyor."



Herkese merhaba. Ölüm Çığlığı tüm hızıyla devam ediyor. Uyum'la ilgili planlarım sürekli değişiyor ama kararsızlığım size nasıl daha güzel ulaştırırım sorusu sebebiyle ortaya çıkıyor. Bir yanım kitap olarak elinizde tutun isterken bir yanım da bu şekilde bölüm paylaşmak istiyor. Şimdilik buradan devam edelim ancak seriyi kitap olarak tamamlama fikrim devam ediyor. Herkese keyifli okumalar olsun :)

Continue Reading

You'll Also Like

292K 5.3K 33
Kocam ve arkadaşımın inlemeleri koridorda yankılandı.Bir an kalbim duracak gibi oldu. Gabriel, "Bir saniye bekle burada," dedi ve odamın kapısını açt...
79.6K 3.6K 5
"Merih..." diye fısıldadım. "Canım yanıyor... Seni sevmek, kollarında güvende hissetmek canımı yakıyor." Lara'nın kendi ve Merih'in ailesi hakkında ö...
778 277 42
FLORA YAYIN TARAFINDAN BASILDI!!! Karşılık alamadığım sevgime, bana yetmeyen sevgiye isyanımdır bu şiirlerim. Arkadaşım öldü, içimi döktüm. Arkada...
143K 9.9K 16
Tüm diyar, doğudaki savaş yüzünden kaosa sürüklenmiştir. İmparatorluğu ayakta tutmanın ve Wisteria'yı kurtarmanın tek yolu ise Saige Nerth ve Zaiden...