♥Seni Sevebilir miyim?♥

By MihoSouth

24.7K 1.2K 361

-Benimle dalga mı geçiyorsun? Birini sevmek anormal birşey mi? derken yüz ifademin ne kadar ciddileştiğini fa... More

♥Seni Sevebilir miyim?♥
BAŞLANGIÇ-KISACA GEÇMİŞİM
BÖLÜM 1 Alaycı Sırıtış
BÖLÜM 2 Evine Gitmek Mi?
BÖLÜM 3 Kurban
BÖLÜM 4 70
BÖLÜM 5 Mesaj
BÖLÜM 6 Cherry Ve Oyuncak
BÖLÜM 7 Kendimde Olmadığım O An
BÖLÜM 8 Bir İddia Mı?
BÖLÜM 9 Pasta
BÖLÜM 10 Neyin var?
BÖLÜM 11 Teşekkür Ederim
BÖLÜM 12 Bir Kez Daha Dalga Konusu
BÖLÜM 13 O Anı Sana Yaşatabilirim
BÖLÜM 15 Bir Sapık Daha?
BÖLÜM 16 İlgimi Çekiyorsun
BÖLÜM 17 Çift
(ÖZEL) BÖLÜM 18 Onu İstemek
BÖLÜM 19 Hana Ve Yasak Aşkı
BÖLÜM 20 Ateşinle Tutuşan Bir Kızım
BÖLÜM 21 Eyvah
BÖLÜM 22 Seni Sevebilir Miyim?

(ÖZEL) BÖLÜM 14 İlk Kez

732 42 12
By MihoSouth

Bu özel bölüm çook tatlı bir kıza! Yani 'kitapkurduaysenurcom' a :D <333 

Bu özel bir bölümdür. Ayrıca özel olduğundan diğerlerine göre daha kısa... 

Özel bölüm derken normal bölüm fakat diğerlerine göre kısa olduğu için özel diyorum :) <333

herkese iyi okumalar ;) beğenmediğiniz veya eklemek istediğiniz bir şey varsa yorumlarda belirtmeyi unutmayın :)

Vote larınızı bekliyorum <3333

Sonunda yanına geldiğimde beni kolumdan tutup soğuk duvara itti.

Sırtımın duvara çarpmasıyla duyduğum acıyı şu an düşünemeyecek kadar korkuyordum.

Son sözleri ise kalbimin göğüs kafesimden çıkacak kadar hızlı atmasına neden oldu:

-Ya   da   o  anı   sana   yaşatabilirim.-

Korkuyordum hem de çok....

***

Nefes alamıyordum.

Bana olan yakınlığından mı yoksa şu anki çaresizliğimden mi emin değilim.

Seslice ya da sessizce yutkundum. Sadece buradan gitmek istiyordum. Sadece şu durumdan kurtulmak...

-Küçük bir kedi yavrusu gibi titriyorsun.- dedi Minhyun sakin bir ses tonuyla. Ama kelimeleri yayarak ve belki de diğer kızlar için tahrik edici bir şekilde söylemişti.

Ona bakmadım, bakamadım. Derinlerde beni korkutan, her seferinde kalbimi ürperten bir şeyler vardı, gözlerinin içine bakamıyordum.

Kokusu içime işlemişti sanki... Lavanta ve nane... Belki de adını bilmediğim bir şey daha vardı. Ama bana yabancı gelen bir kokuydu. İlginç ama tuhaf bir biçimde insanı içine çeken bir kokuydu...

Neyim vardı benim...?

Ve gerçekten küçük bir kedi yavrusu gibi titriyor muydum?

-Neyin var ufaklık?- diyerek yüzünü benimkine yakınlaştırdı.

-Git...mek istiyorum.- Neden titriyorum? Neden?

Kısık bir kahkaha attı. Komik olan neydi?

-Hayır, gidemezsin. Seninle konuşmamız gereken bir konu var.-

O olaydan sonra ne konuşacaktık? Daha doğrusu benim onunla konuşmamı mı bekliyordu? 

Ona bakmadan arkasındaki duvara diktim gözlerimi. 

-Bana bak.-

Bakmak istemiyorum. Gitmek istiyorum.

Duvardan uzaklaşıp Minhyun'un sağındaki boşluktan yararlanarak bu dar yerden çıktım. Haifçe omzuna çarpmıştım. 

O soğuk duvardan uzaktım ama o arkamdaydı. Yinede bana oldukça yakındı.

Korkuyordum. 

O hala yerinde dururken ben ondan yaklaşık 1 metre uzaktaydım.

Daha da uzaklaşıcaktım ki...

***

Minhyun'un buz gibi ses tonuyla durdum:

-Nereye gittiğini sanıyorsun?- 

-Beni rahat bırak.- Sesim fazlasıyla asi çıkmıştı. Sesimdeki tonlamayı nasıl böylesine asi çıkartabilmiştim?

Yürümeye başladım.

-Buraya gel ufaklık.-

Hayır gitmemeliyim, geri dönmemeliyim..

Yürümeye devam ettim.

-Sana son kez söylüyorum. Buraya gel!- Sesini yükseltmişti.

Çok korkunçtu. Beni tam anlamıyla ürperten ses tonuyla konuşuyordu.

Ama durmamalıydım. Onun sağı solu belli olmaz

Bu dar aralıktan çıkmak üzereydim.

Titreyen bacaklarımla mücadele ederek yürüyordum. 

***

Aniden...

Güçlü bir kol beni kavradığı gibi arkasından sürüklemeye başladı.

Minhyun...

-Bırak beni!-  

Sinirli görünüyordu. Az önce fark etmediğim ayrıntılar gözüme çarpmıştı: Sokak lambası ışığında yüzündeki damarlar belirginleşmiş, kaşları çatılmıştı. Beyzbol şapkasının gölgelediği yüzü kasılmış, gözleri apayrı bir renge bürünmüştü.

-Kes sesini.- Söylediği sert cümleye rağmen ses tonu fazlasıyla yumuşaktı. Bunu nasıl yapıyordu?

Beni bileğimden az önceki duvara doğru sürükledi ve sırtım tekrar soğuk duvara çarptı.

Duvara yapışmıştım adeta ve artık kaçacak hiçbir yerim yoktu.

-Bırak da--

Uzun işaret parmağını dudaklarıma dokundurarak susmamı işaret etti. Tenim ürperdi.

Bana iyice yaklaştı.

O tahmin edemediğim koku...

Yoksa... Sarhoştu.

-Sen...-

-Şışştt-

-Sarhoşsun..-

-Sessiz ol.-

-Neyin...var?- Bunu bir anne şevkati gibi... İlginç ve yumuşak bir ses tonuyla söylemiştim.

Gözlerimin içine baktı.

Gözleri... neden öyle bakıyordu? Hüzünlü ve şaşkın.

Sanki şu an söylemek istediği o kadar çok şey vardı da o sadece susuyor gibiydi.

Bunu sadece uyduruyor da olabilirdim. Emin değildim. Ondan hiçbir şekilde emin olamıyordum.

Ama tek emin olduğum şey, kalbimi yerinden oynatacak kadar heyecanlanmama ve daha önce tarif edemediğim duygular hissetmeme neden olmasıydı.

Minhyun'un şu an bana yakınlığı bunlara neden oluyordu.

Belki de daha fazlası...?

***

Hala gözlerimin içine bakıyordu.

Yüzümü inceliyodu.

-Bunu...neden yapıyorsun?- Tereddütle sormuştum. Bakışları çok tuhaftı. Tuhaflıktan da öte.

Gözlerini gözlerimden ayırdı ve önceden çizilen bileğime dokundu.

Ürperdim

-Bunu sana ben yaptım değil mi?- Tane tane ve düşünerek konuşuyordu. Kaşları çatıldı.

Bir şey demedim ve altımızdaki kaldırım taşlarını izlemeye başladım. 

Derin bir nefes alıp verdi. Nefesi yüzümü yalamakla birlikte beni fazlasıya ürpertmişti. İşaret parmağıyla bileğimdeki çiziğin üzerinden geçti.

Fısıldadı:

-Kendimde değilim.- 

Masumdu. Yine o hastaykenki haline dönmüştü. Kalbim daha da hızlı atmaya başladı.

Kendine gel Sun Hee..

***

Burunlarımız birbirine değecek kadar yaklaştı. Bir elini duvara koydu ve belki de bir daha kaçarım ihtimaliyle aramızdaki mesafeyi en aza indirdi.

Şimdi çok ciddi görünüyordu. 

Ciddi.

-Minhyun beni korku--

Aniden beni öpmeye başladı.

Sözüm havada toz olup gitmişti. 

Şu an. beni. öpüyordu.

Dudakları sertçe, gerçekten sertçe benimkilere oynuyordu.

Bu... acıtıyordu. İlk öpücüğüm...

Nane kokusu... Bambaşka sarhoşluk veren içki tadı... Lavanta...

Şoktaydım. Ne yerimde hareket ettim ne de ona karşılık verdim. Büyük bir şok dalgası tüm bedenimi sarmış durumdaydı. Kaskatı kesilmiş, şu anki durumu algılamaya çalışıyordum.

Benim dudaklarım onun yumuşak ve dolgun dudakları arasında kaybolacak şekilde öpüyordu. Islak. Dudakları ıslak ve tatlıydı.

Ama aniden ne yaptığını fark edip onu kendimden itmeye çalıştım. İki elimi de göğüslerine koyup onu kendimden uzaklaştırmaya, dudaklarımı dudaklarından ayırmaya çalışıyordum.

İşe yaramıyordu.

Kafamı sağa sola hareket ettirmeye başladığımda bir eliyle çenemi tutup beni olduğum yere iyice yapıştırdı ve daha sert öpmeye başladı.

Nefes almama bile izin vermiyordu. Kendisi de doğru düzgün nefes almıyordu.

Sadece öpüyordu.

Sert öpücükleri dudaklarımı acıtıyordu.

Ya kalbimi.. Kalbimi de acıtıyor muydu...?

Eli çenemi sertçe kavramışken, ona böylesine yakınken şu durumdan kurtulmak imkansızdı. 

Sonunda dudaklarını benimkilerden çektiğinde ikimiz de nefes nefese kalmıştık. 

Ama benden daha çok o, hızlı hızlı nefes alıp veriyordu. Bana bakmıyordu. Baktığı tek şey bileğimdi.

Diyecek hiçbir şey bulamıyordum. Benim... ilk öpücüğümü çalmış olmasına mı yoksa benimle bu şekilde oynamasına mı kızmalıydım?

Robota dönmüştüm sanki... Onu önümden ittirdim ve yürümeye başladım. 

Uzağa...Çok uzağa... Az sonra hıçkıra hıçkıra ağlayacak olmamı gülerek izleyemeyeceği kadar uzağa...

Ben bu berbat duygularla savaşırken onun son sözü ne olmuştu?

Hala nefes nefeseydi:

-Yarın hizmetçi olarak evime gel ve işini doğru düzgün yap. Beceriksiz kızlardan nefret ederim.-

...

Continue Reading