SÖZ mü? SÖZ.(tamamlandı)

By ay-suu

642K 43.7K 5.7K

"seni seviyorum" "söz mü?" "söz." "Bir kez sarıldım sana, içime çektim kokunu, sildim gözyaşlarını, şimdi h... More

Bölüm 1. KÜÇÜK UMUTLAR
Bölüm 2. Kar Küresi
Bölüm 3 . Güven Kokan Adam
Bölüm 4 Superman
Bölüm 5.Bazen Kardeşlik İçin Kan Bağı Gerekmez.
Bölüm 6. Başınız Küçük Hanım,Omzuma Çok Yakıştı
Bölüm 7.Görünenin Her Zaman Bir Arka Yüzü Vardır.
Bölüm 8. Küçüğüm
Bölüm 9. Buldum Onu Anne...
Bölüm 10. Sarıl Bana Küçüğüm
Bölüm 11 Varlığın Bana En Güzel Hediye
Bölüm 12 Ve Adam, Ve Kadın Aşık Olmuştu.
Bölüm 13. Zümrüdüanka Kuşu
Bölüm 15.Hayatıma Hoşgeldin Sevgilim
Bölüm 16 Senin Ailen Olacağım..
Bölüm 17. Seni Seviyorum
Bölüm 18. Beni Tanıyorsun!
Bölüm 19.Sevdiğim Kadın
Bölüm 20.Sevdiğim Adam
Bölüm 21. Hoşgeldin
Bölüm 22.Söz mü?
Bölüm 23. Evlen Benimle.
Bölüm 24. Deniz Mavisi
Bölüm 25.Kıvırcık Papatya
Bölüm 26. Neredesin Superman?
Bölüm 27.Aile Olan Dostluklar.
Bölüm 28.Aşk Mucizelere Gebe
Bölüm 29.Güzel Kadın
Bölüm 30.Müstakbel Nişanlım
Bölüm. 31.FİNAL
Bölüm 32.Özel Bölüm
Bölüm 33. Özel Bölüm 2
Sizleri özleyen yazarınız:)
Bölüm 34. Özel Bölüm 3
Adsız Bölüm 36
YENİ KURGU
İnstagram hesabım
Sürpriz...
Özel Bölüm 4
Özel Bölüm 5

Bölüm 14. Aşeka

20.2K 1.1K 130
By ay-suu


Ben geldim... Uzatmadan yeni bölümle sizi baş başa bırakıyorum.:)

Keyifli Okumalar...


"Ben senin arkadaşın, dostun, kardeşin aynı zamanda da ailenim biliyorsun değil mi?"

Bu cümleden sonra Defne, Elif'e gözleri dolu öyle sıkıca sarılmıştı ki, cevabı arkadaşı anlamıştı.

Akşam Elif'in evinden buluşmuşlar iki gün içinde neler olup bittiğini konuşmuşlardı.

Elif arkadaşını çok iyi anlıyordu. O da babasını asla tahmin edemeyeceği bir tablonun içinde kendi gözleri ile görmüştü. Defne'nin babası Kenan Bey çok iyi bir baba olmasa bile arkadaşının babasıydı. Ve bu durum onun canını ne kadar acıtır biliyordu.

"Defne onlar bizim ölene kadar babamız olarak kalacak. Maalesef bunu değiştiremiyoruz."

"Sorun da orada işte. O benim babam Elif, ne olursa olsun babam. Hayatına karışmak gibi bir beklentim yok. Zaten yıllardır herkes kendi hayatını yaşıyor. Ama bana da saygı duyabilir."

"Büyüyoruz işte. Küçükken dizlerimiz kanaya kanaya büyürken, şimdide akan her gözyaşımızla, kalbimizi biraz daha kurutarak büyüyoruz."

"Ama ben çocukluğumu hiç yaşayamadım ki. Büyümek istemiyorum Elif."

Elif'in vermediği cevapla arkadaşını inceleyen Defne onun ne düşündüğü anlamıştı.

"Senin babanla aran çok iyiydi. Belki ona bir şans daha verebilirsin Elif."

"O benim kahramanımdı Defne. İnandığım her şeyin temeliydi. Ben şimdi o yıkılan enkazın altında kaldım. Bazen nefes alamıyorum. Nasıl her şey eskisi gibi olabilir ki?"

"Haklısın ama..."

Elif arkadaşının sözünü kesmişti.

"Aması yok Defne. Annemin girdiği sinir krizleri ve her şeyin benim suçummuş gibi benden uzaklaşması, babamın hiçbir şey olmamış gibi canım kızım demeleri bir anda yalnız kalmam, kimseye güvenememem, her erkeğe bu da aldatır diye bakmam bunlar unutulacak şeyler değil."

"Biliyorum canım benim. Aması şu ki ben hep yanındayım. Asla yalnız değilsin."

"Sende asla yalnız değilsin."

Yedikleri yemekten sonra ikisi de televizyona boş gözlerle bakıyorlardı. Düşündüğünü dile getiren ilk Defne oldu.

"Elif her erkek aldatır mı gerçekten?"

"Nerden çıktı şimdi bu?"

"Bir hafta önce aldatıldığımı düşünürsek" sorar gibi baktığı gözlerle konuşmuştu.

"O pislik iyi ki aldattı ve çıktı senin hayatından! Ben böyle bir genelleme yapmak istemiyorum Defne. Gerçekten istemiyorum. Ama baksana hayatımızda ki her erkek aldattı bizi. Bazıları yalanlarıyla, bazıları başka kadınlarla... Beni babam bile aldatmışken, aklıma başka ihtimal gelmiyor."

"Bir gün gerçekten mutlu olacağız ben inanıyorum. Sende lütfen ümidini kaybetme."

"Denerim."

Bir süre işlerden konuştuktan sonra konu hayatlarına yeni dâhil olan iki adama gelmişti.

Bu sabahtan itibaren aklını kurcalayan adam, o harika gülen adam, gözlerinin önünden gitmiyordu.

"Biliyor musun Defne, çok sert bir adam, konuşması, hareketleri, tavrı...Ama bugün oğluna öyle güzel gülüyordu ki...İyi bir baba yani."

"Şu meşhur Yiğit Arslan'dan bahsediyoruz sanırım."

Neden bilmiyordu ama Defne, arkadaşının bahsettiği bu adamın Elif'i etkilediğini görebiliyordu.

"Meşhur filan değil kızım! Sadece aklıma geldi."

"Sadece oğluna mı gülüyordu, ortak!"

İkisi de yaşananları en ince ayrıntısına kadar anlattıkları için, mevzuyu bilen Defne şaka yollu arkadaşına takılıyordu. Sinirlenince alt dudağını dişleyen arkadaşı, yine taramalı tüfek gibi konuşmaya başlamıştı.

"Bana neden gülsün kızım ya! Sinirlendirme beni. Oğluyla iyi anlaşınca o da ondan güldü işte. Bana davranışlarını anlattım sana, ne çabuk unuttun. Beni ilgilendirmiyor zaten. Ben işimi yaparım gerisi beni ilgilendirmez."

"Tamam tamam bir şey demedim. Ama anlattığın kadar da sert bir adam değil demek ki. Bir oğlu var ve onunla arası iyi diyorsun."

"Evet, ama o kadar."

"Peki, çocuğun annesine ne olmuş? Ayşegül sana bahsetti mi hiç."

"Hayır. Sormadım tabi ki. Banane. Ne olmuş olabilir ki. Aldatmıştır karısını ayrılmışlardır!"

"Allah aşkına Elif az önce adama iyi bir baba diyordun, şimdi yerin dibine gömdün.

"Çiçekleri sevmezmiş! Bir de saçlarıma laf ediyor. Sen kendine bak be adam!"

Defne arkadaşına gülerek bakarken, sessiz kalmıştı. Elif bazen kendi kendine konuşur ve Defne onu izlerken gülmekten kendini alıkoyamazdı.

Ne olursa olsun herkese karşı birbirlerini savunacaklarını biliyordu. Onların arasında ki bağ kıskanılacak derece de güçlüydü. Defne'nin sessizce gülüşünü fark eden Elif;

"Ya ne gülüyorsun! Haksız mıyım ben? Olanı konuşuyorum. Ayrıca benimle dalga geçme. Sen kendine bak küçük hanım. İlk görüşte aşk tezinin örneği olarak, gözlerinden kalpler fışkırarak bakıyorsun bana."

Aklına gelen adamla, gerçekten gözlerinin içinden kalpler çıkarcasına gülen kadın konuşmuştu.

"Elif hala inanamıyorum. O gece, karda dışarı çıkmasaydım, onu tanıyamayacaktım. Ve gerçek olamayacak kadar farklı bir şey var aramızda. Bir haftadır tanıdığım adamla birlikte uyudum. Belki kızıyorsun bana, ama onun yanında bana hiçbir şey olmazmış gibi hissediyorum."

Elleri ile yüzünü kapatan kadın o anları tekrar düşünüp heyecanlanıyordu. Aşk için seneler gerekmiyordu. Saniyeler içinde bütün benliğinizi ele geçirebiliyordu.

Birini gördüğünüzde, artık hayatınızda hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağın hissettiğiniz o duyguydu aşk... Küçük ama etkili.

Sahi aşk üzerine yazılan sayısız kitap, anlatılan sayısız efsane, çekilen sayısız film ve çevreniz de gördüğünüz sayısız örneklere bakınca herkes gibi sizlerde birer cümle kurarsınız. Ama o kıvılcım yüreğinize düştüğünde kelimeler yetersiz kalır. Anlatmaya çalışırsınız. Kelebekler uçuyor derseniz. Belki uyuyamaz, zayıflar, çevreye gülücükler saçarsınız.

Belki de imkânsızdır. Acı çekersiniz. Ama öyle böyle değil. Yüreğinizi yerinden sökerler. Yutkunamazsınız. Yaşam fonksiyonunuz onun nefeslerine bağlanmıştır bir kere. Bir bakışı ile aldığınız ilaç sizi bir gün daha yaşatır. Ama bir uzak tavrı sizi komaya bile sokabilir.

Yani aşk üzerine sayısız cümle kurabiliriz.

Ama yine de bir kısmı eksik kalır. Kelimeler tarif etmeye yetmez. Bir cümleden sonra, aslında şöyle de, diye başlayan bir cümle daha düşer aklımıza.

İşte Defne tam olarak o haldeydi. Tarif edemediği duygular onu ele geçirmişti.

"Senin üzülmeni istemiyorum Defne. Görüyorum çok mutlusun. Demir'i de gördüm. Sana bakışını gördüm. Senin anlattıklarını da dinledim. Sana temkinli ol demek istemiyorum. Çünkü bu aşksa, ikimizin de bu konuda tecrübesi yok, ama sana dur deyip yaşanacak olanların önüne kesemem. Sadece her zaman yanında olduğumu söyleyebilirim."

"Biliyorum canım benim. Bende korksam da kendimi alıkoyamıyorum. Yaşayıp görmekten başka elimden bir şey gelmiyor."

Aşkın olmadığı bir dünyada insanların nasıl yaşayacağını merak edip tartıştıkları bir gün iki arkadaş bu kelimenin nereden var olduğunu araştırmışlardı.

Farsça bir kelime olan 'aşk', yine Farsça bir kelime olan 'Aşeka'dan geldiğini öğrenmişlerdi. Aşeka 'sarmaşık' demekti. Sarmaşıklar, kuşattığı ağacın tüm besinine, suyuna, hayatına ortak oluyordu.

Bir süre sonra ağaç, hem kendini hem de sarmaşığı beslemekte zorlanınca ölüyor. Sarmaşığın kuşattığı ağacın suyunu emmesi, onu soldurup zayıflatması ve bazen kurutması gibi aşırı sevginin de sevenin sevdiğinden başkasıyla ilgisini kestiği, onu sarartıp soldurduğu için bu duyguya aşk denmiştir.

Ne ironi ama değil mi?

Seni soldurabilen bu duyguya aşk deyip, ömrümüzü onu bulmaya adıyoruz. Belki bulur ve yeşeririz umudu ile...

Bir süre daha sohbet eden iki arkadaş başlarını yastığa koydukları zaman hemen uykuya dalamamışlardı.

Defne'nin Demir'den gelen "iyi geceler" mesajı aklını ve yüreğiniz esir almışken, Elif'in ise bu gün gördüğü Yiğit'in o muhteşem gülümsemesi kendi içinde, çatışmalara girmesine sebep oluyordu.

Herkes için farklı anlamlar ifade eden aşk, iki kadın içinde aynı noktada buluşuyordu.

Gözyaşı...

Aşıksan ve mutluysan, gözyaşı döküyordun. Mutluluktan...

Aşıksan ve mutsuzsan, gözyaşı döküyordun. Çaresizlikten...

...

Demir ise güne harika başlamıştı. Çünkü aklından hiç çıkmayan kadın, rüyalarını da süslemişti. Deniz kenarında duran kadının saçlarını havalandıran rüzgar, kokusunu adama getirmiş ve ona aşkla bakan adama gülümseyip elini uzatmıştı. Uyandığında deniz kokan kadının kokusu odaya sarmış gibiydi. Ve ilk işi, eline telefonu alıp ona bir mesaj yazmak oldu.

"Günün sana benzesin, sen gibi güzel geçsin, güzel kadın..."

Çok okuyan bir adam olan Demir, annesinin de yazar olmasının etkisi ile kelimelere önem verirdi. Çok konuşmazdı belki ama, konuşunca da karşısında ki insanı etkilemeyi bilirdi. Hayatına giren hiçbir kadın için ne yapacağım diye düşünmemişti. Bir bakışı, bir konuşması ile kadınları büyülemiş gibi olurdu.

Ama annesinin ölümünden sonra ne o bir bakış, nede konuşma kalmıştı. Arkadaşı Oğuz'un deyimi ile sıkıcı bir adam olmuştu. Haklıydı da. Artık daha az gülen, evden işine giden, ailesi ve dostlarından başka hiç bir şey için kafasını yormayan bir adam olmuştu.

Ta ki Defne'yi görene kadar.

Annesinin ölümü ile bir anda yaşlanan adam, hayatına giren kadınla bir anda gençleşmeye başlamıştı.

Çok isyan etmişti. Yaşamın anlamsızlığı hakkında çok düşünmüştü. Ama hayat ona harika bir sürprizle gelmişti.

Uzun zaman sonra ilk kez içten gülüyor, ilk kez heyecanlanıyordu. Ve ilk kez bir kadının karşısında eli ayağına dolaşıyordu.

Gelen cevapla elinde ki kahvesi ile pencereden dışarıyı izlerken, keyiflenen adam bir de sigara yaktı. Ve tekrar tekrar mesajı okudu.

"Sabah uyanınca bir kahve, güzel bir müzik, belki bir sigara... Ama sanırım artık bunların bir önceliği kalmadı. Demir'den gelen bir günaydın mesajı...Günaydın..."

Ah be Defne sen daha önce neredeydin...

Güne güzel başlayan iki insanda evlerinden gülerek çıkmışlardı.

Demir sabah kahvaltısı için kardeşi Öykü' ye uğramıştı.

"Dayım gelmiş."

"Ben geldim meleğim. Nasılsın bakalım." Derken kucağına atlayan ufaklığı öpücüklere boğmuştu.

"Parka gidelim mi?" ufaklık dayısını görünce çoktan şımarmaya başlamıştı bile.

"Meleğim şimdi bir şeyler yiyelim, sonra benim işi gitmem gerek."

"Ama dayı..." dudaklarını büzerek konuşan Canan, dayısına son kozunu oynuyordu.

Araya giren Öykü'nün sesi ile salona geçip masaya oturmuşlardı.

Öykü abisinin kızı ile konuşurken ki haline bakınca ondaki farklılığı çoktan anlamıştı. Abisinin gözlerinin içi gülüyordu. Arada telefonunu kontrol ediyordu. Ve daha da çok gülümsüyordu.

"Sen de bir şeyler var abi. Hemen anlatacak mısın, yoksa kafanı şişirmemi mi istiyorsun?"

Başını kardeşine çeviren adam şaka yollu kaşlarını çatarak konuşmaya başlamıştı.

"Öykü Hanım sizinle hesabımız var. Bana gelen aramayı o gece söylemediğin için başıma neler geldi biliyor musun sen?"

Aklına gelenle mahcup bir şekilde konuşan Öykü;

"Ya gerçekten özür dilerim. Canan ile uğraşırken aklımdan çıkmış." Derken üzgünce abisine bakarken onun bıyık altından güldüğünü görünce oda gülümsemişti.

Annelerinin ölümünden sonra abi kardeş arasında ki, kuvvetli olan bağ artık birbirlerinin bir küçük mimiğinden bile, düşündüklerini anlayabilecek hale gelmişti.

Her zaman abisi olduğu için, hele ki Demir gibi bir abisi olduğu için kendini çok şanslı hisseden kadın, annesi öldükten sonra, onun için abilik yapan adamın aynı zaman da bir anne gibi onu sardığını asla unutamazdı. Kızını bile unutacak derecede, kendini kaybetmişken onu hayata abisi döndürmüştü.

Demir içinse Öykü hala "Abi saçlarım nasıl olmuş?" diyen o küçük kız çocuğuydu. Öykü saçlarını değişik şekillere sokup her seferinde de abisine sorardı. Oda kardeşinin saçlarını okşayıp her seferinde aynı cevabı verirdi.

"Pamuk şekerden bile daha güzel olmuş."

Çünkü kardeşinin o yaşlarda bayıldığı en önemli şey, pamuk şekerdi. Ve abisinden duyduğu cümle ile koşarak aynaya gider ve kendisine bakmaya başlardı.

O nedenle, Öykü'nün saçının teline zarar gelse Demir'in canı yanardı.

"Çok kötüsün abi. Evet, bence de konuşulacak bir hesabımız var. Mesela Defne de kim?"

Birbirlerine gülerek bakarken aralarında ki sevgi onlara iyi geliyordu.

"Daha sonra uzun uzun konuşuruz olur mu pamuk şeker?"

Abisinin ona hitap şekli hiç değişmezdi. O onun pamuk şekeriydi. Bazen kızı bile kıskanırdı ama Demir asla söylemekten vazgeçmezdi.

Kafasını olur anlamında sallayan kadın cevabını gülen gözlerle vermişti.

...

Hayat ne gariptir ki, o saatlerde Demir'in arkadaşı olan Oğuz annesine kahvaltıya giderken gördüğü çiçekçiden içeri giriyordu.

Gece kulübü sahibi olan adam, geç uyuyunca sabahları da bir hayli geç kalkardı. Ve annesi bu durumdan şikâyet edince dayanamamış, sırf onun için bu sabah erken kalkmıştı. Annesinin çiçekleri çok sevdiğini bildiği içinse, önünden geçerken dikkatini çeken dükkâna girmişti.

Hayatın Oğuz içinde sürprizleri vardı...

Kapıyı açıp içeri giren adam çiçekleri incelerken onu fark etmeyen bir kadın ve adam hararetli bir şekilde konuşuyorlardı ve o da istem dışı kulak misafiri olmuştu.

"Sana bir daha buraya gelmemeni kaç defa daha söyleyeceğim! İstemiyorum diyorum! Seni istemiyorum!"

"Yasemin bana bir şans vermek bu kadar mı zor. Anlamıyor musun, sana aşığım diyorum. Burada ki bütün çiçekleri önüne sererim diyorum."

"Asıl sen anlamıyorsun. Varlığın beni rahatsız ediyor. Her yerde karşıma çıkmandan bıktım artık."

"Yeter artık Yasemin, sana yalvarmaktan asıl ben bıktım." Diyen adam kadını kolundan çekerek kendine yaklaştırmıştı.

Oğuz duydukları ile gerilmişti. Hayatında bir çok kadın tanımış, bir çoğuyla da ilgilenmişti. Ama asla bir kadına zorla yanaşmamıştı. Muzip bir yapısı olan adam, arkadaş ortamlarının en rahat adamıydı. O bir ortamdaysa mutlaka gülünecek bir konu bulunurdu.

Eğlenmeyi seven adam ise sevdiği işi yapmaktan oldukça memnundu. Ve kadınlarda Oğuz'un yakışıklı bekar listesinde olmasında gayet mutlulardı. Oda bunun getirdiği her fırsatı kullanırdı. Ama asla kadınları rahatsız etmez, küçük düşürmezdi.

Yani o yakışıklı, kibar, bekar, genç prensti...

Gördüğü manzaraya daha fazla kayıtsız kalamayan adam onlara doğru ilerleyip konuşuvermişti.

"Ne oluyor burada?"

Ona dönen bakışlar altında, dikkatini ilk çeken kıvırcık saçlı kadın oldu. Kıvır kıvır saçları ile, yuvarlak yüzü bir arada harika bir kombin oluşturmuşçasına ona bakan iri gözler karşısındaydı.

"Sende kimsin?" diye soran adam hala kadının kolunu tutuyordu.

Ve bu durumdan rahatsız olan kadın kolunu çekmeye çalışıyordu. Bunu gören Oğuz ise en iyi yaptığı şey ile olaya müdahale etmişti.

"Ben Yasemin'in sevgilisiyim. Ve onun kolunu tuttuğun her saniyenin hesabını vereceğin adamım?"

Karşılığında ise ikisinden de;

"Ne?" sözcüğü çiçekçi dükkânının içine dolmuştu.

Kadının kolunu bırakan adam sinirle kadına dönmüş ve konuşmuştu.

"Bir sevgilin var öyle mi? Bu nedenle beni geri çeviriyordun demek?"

"Bu seni ilgilendirmez! Çık git artık buradan."

"Gideceğim ama ilk önce yapmam gereken bir şey var." Diyen adam yumruğunu Oğuz'un suratına geçirmişti.

Böyle bir hamle beklemeyen Oğuz ise sendeleyerek geri doğru savrulunca, bu kez gerçekten sinirlenmiş ve adamı nefessiz bırakana kadar hırpalamıştı. Ve dış kapıya savurduğu adamın arkasında, sert bir ses tonu ile;

"Seni bir daha sevgilimin yakınında görürsem, bu defa elimden kurtulamazsın. Defol git!"

Her şey bir iki dakika içinde olmuştu. Dükkanda yalnız kalan adam ve kadın birbirine şaşkınca bakmaya başlamıştı. Durumun farkına varıp ilk konuşan kadın oldu.

"Sen ne yaptığını sanıyorsun?"

Bir teşekkür bekleyen adam duyduğu ile şaşkın aynı zaman da karşısında ki sinirli güzel kadınla bir hayli keyifliydi. Hafif bir sırıtmayla cevap verdi.

"Ne yapıyormuşum sevgilim?"

"Şaka mısın sen ya?"

"Ben bir teşekkür beklerken, gördüğüm muameleye bak."

"Ya sizene beyefendi. Siz ne hakla sevgilisiyim diyorsunuz?"

Kadını adamdan kurtarmak için yaptığı hareket belli ki hoş karşılanmamıştı. Ve imalarla konuşarak Yasemin'in daha da delirmesine neden olmuştu.

"Çok pardon hanımefendi. Ben sizin adamdan rahatsız olduğunuzu düşünmüştüm ve yardım etmek istemiştim. Ama belli ki siz sadece nazlanıyormuşsunuz. Şimdi gider adamın arkasından durumu açıklarım. Telaşlanmayın."

Yasemin ise duydukları ile şok olmuş bir şekilde sesini yükselterek konuşmaya başlamıştı.

"Sizden yardım isteyen mi var. Ayrıca benimle böyle konuşamazsınız. Çıkın hemen buradan. Yoksa diğer gözünüzü de ben morartacağım!"

Adamı omuzlarından iterek kapıya ilerletirken, Oğuz gülmeye başlamıştı.

"Ben çiçek alacaktım. Siz ne hakla beni kovuyorsunuz?"

"Buranın sahibi olma hakkıyla. Çıkın hemen dedim!"

Kapıya geldiklerinde hala pişkin pişkin gülen adam;

"Gözüm mü morarmış. Tüh ya güzelim suratım ne hale geldi. Ama ben de adamı iyi benzettim. Aniden olunca bir yumruk yemiş oldum."

Sinirden saçlarını yolmak isteyen Yasemin ise adamın rahatlığı karşısında köpürüyordu.

"Dalga mı geçiyorsun be adam! Çık git diyorum sana."

"Gidiyorum ama kalbimi kırdınız Yasemin Hanım. Bir çiçek bile vermediniz bana."

Yüzüne kapanan kapı ile hala gülümseyen adam kafasını kaldırıp tabelayı okudu.

Yasemin Bahçesi...

Zor uyandığı bir sabahın böyle devam edeceğini hiç tahmin etmezdi. Ama gördüğü kıvırcık saçlı kadın neşesini yerine getirmişti.

"Ben daha çok çiçek alırım buradan." Deyip arabasına doğru yürümüştü.

Bu dükkândan sadece tek bir çiçek almak isteyecekti. Oda Yasemin çiçeği olacaktı...

...

Elif ise bütün gün Yiğit'in evi için uğraşmıştı. Ustalarla görüşmüş, yapılacak işleri planlamıştı. Ve aklına gelen fikirle Yiğit'i bir cesaret aramıştı. Çalan telefonun açılmasını beklerken, yine alt dudağını dişlemekle meşguldü.

"Efendim."

"Yiğit Bey nasılsınız?"

"Teşekkürler. Ne için aramıştınız?"

Hayda! Bu adamın tavırları beni delirtecek. Hani ortaktık!

"Şey, aklıma ev için bir fikir gelmişti de size sorayım dedim."

"Dinliyorum.

"Salona bir şömine yapmayı planlıyorum. Hem hoş gözükür, ortama da bir sıcaklık katar."

Üç saniye kadar sessiz kalan adam, konuşmuştu.

"Olur. Siz nasıl uygun görürseniz."

"Tamam o zaman."

"Tamam. Hoşçakalın."

Kapanan telefon ile öylece kalan kadın, kendini kötü hissetmişti. Aralarında ki soğukluğun azaldığını düşünmüştü. Ama belli ki yanılmıştı.

Keyfi kaçmış bir şekilde işine devam ederken, telefonuna bir mesaj geldi.

Yiğit ise kadın aradığında, çok önemli bir toplantıdaydı. Zaten işe aklını veremeyen adam zar zor konuşulanları anlayabiliyordu. Aklı Elifteydi...

Ve yanıp sönen telefonunda kadının ismini görünce hiç düşünmeden açmıştı. Onun sesini duymaya ihtiyacı vardı. Ama masadakilerin ona dönen bakışları ile, kaşlarını çatmış ve ciddi ses tonu ile konuşmuştu. Kadının naif ses tonundan, onu kırdığını anlamıştı. Ama yapısı gereği elinde olmadan bir anda sert çıkan sesine dur diyemiyordu.

Kapatılan telefonla işine dönen adam, masanın altından dayanamayıp kadına bir mesaj atmıştı. Çünkü o kırgın çıkan ses tonu aklının yanında, yüreğini de meşgul etmeye başlamıştı.

"Kusura bakmayın, bir toplantıdaydım. Şömine fikrini gerçekten sevdim. Özgür de bayılacak."

En son kime mesaj yazdığını hatırlamayan adam, gülümseyerek toplantıyı bitirmişti.

Elif'in ise okuduğu mesajla yüzünün asıklığı geçmişti. Hızla cevaplamıştı adamı.

"Önemli değil. Ben çatık kaşlarınıza alıştım. Ama telefonda bile, benimle konuşurken çatılan kaşlarınız gözümün önüne gelince korkmadım desem yalan olur."

Giden mesajı okuyunca ben ne yazmışım böyle diye heyecanlanan kadın, telefonu masada bırakarak hava almak için dışarı çıkmıştı.

Adama laubali bir şekilde konuştuğunu ve yine tersleneceğini düşünen Elif utanmıştı. Kendi kendine konuşurmuş gibi parmakları ekrana dokunmuştu. Ve şimdi ise telefonunu eline almak istemiyordu.

Ama bilmiyordu ki Yiğit'in okuduğu ile çatılan kaşlarının yerini gülen yüzü almıştı...

Masasına hem merakla hem de utançla ilerlerken telefonuna bakmak için heyecanlanıyordu. Ve eline aldığı telefonuna gelen mesaj ile farkına varmıştı. Yiğit, namı diğer bay çatık kaş, Özgür'ün babası, başarılı mühendis, onun kendi çevresine kurduğu duvarı çatlatmaya başlamıştı.

"Bay çatık kaş olduğumdan beri, kaşlarım birbirleriyle o kadar da çok savaş halinde değiller. Korkmayın..."

...

Defne odasından çıkan hastasının arkasından bakarken onun için gerçekten üzüldüğünü hissediyordu. Evlatlık olduğunu yeni öğrenen kadın, bir de üstüne sevdiği adamın evli olduğunu öğrenince yıkılmış ve tutunacak dalının kalmadığını hissedip ona gelmişti.

Farklı hayatları öğrenmeyi seviyordu. Dinlemek onu sakinleştiriyordu.

Bu yaşına kadar onu hiç dinlemeyen ailesine inat, o hep kendisiyle konuşup, yine kendini dinlemişti.

Ama duyduğu hayat hikayeleri de bazen kendinin ne kadar şanslı olduğunu hatırlatıyordu. İşte o zamanlar şükrediyordu. Şimdi olduğu gibi.

Düşüncelerinden çalan telefon ile sıyrılmıştı.

"Defne hanım, Demir Bey geldiler, sizle görüşmek istiyorlar."

Asistanının dediği ile aniden yerinden fırlamış ve kapıyı açmıştı. Karşısında gülerek ona bakan Demir'i görmüştü.

"Demir bu ne güzel sürpriz." Diyerek baktığı adam hızlı adımlarla onu odasının içine sokmuş ve çoktan kollarının arasına almıştı.

"Özledim."

Tek bir kelime, yedi harf ne çok şey barındırıyordu içinde...

"O zaman iyi ki geldin."

Hala birbirlerinden ayrılmamışlardı ama yüzleri birbirlerine dönük öylece odanın ortasında dikiliyorlardı.

"Küçük hanımın bizi arayacağı yok, geldiği de yok. Ne yapalım dayanamayıp ben geldim."

"Ama gerçekten yoğunum. Birazdan bir hastam daha gelecek."

Adamın sözlerini ciddiye alan kadın, gerçekten üzülmüş gibiydi. Ve Defne'nin mavi gözlerinde boğulan Demir dayamayıp onu tekrar kendine çekmişti.

"Şaka yapıyorum, alınma hemen. Hem sen gelmezsen ben gelirim. Sonuçta bir yerde kesişiriz."

"Demir öyle güzel konuşuyorsunuz ki, bütün sıkıntılarım uçup gidiyor."

Kollarından ayrılmasını istemediği kadın kendini çekince, boşlukta kalmış gibi hisseden adamın keyfine yine de diyecek yoktu.

Ciğerleri kadının kokusu ile, gözleri güzelliği ile, kulakları o kibar sesi ile, kolları yumuşak teni ile bayram etmişti.

"Hemen sana sade bir kahve söylüyorum. İçeriz değil mi?"

Yavaş yavaş birbirlerini tanırlarken, kadın adamın sade kahve içtiğini, adam ise kadının sütlü kahveyi sevdiğini öğrenmişti. Belki küçük şeylerdi, ama birine sormadan onun nasıl kahve içtiğini bilmek, ya da çayına kaç şeker attığını, bunlar insanın yalnız olmadığını hissetmesini sağlayan küçük dokunuşlardı.

Bunun farkına varan adam teşekkür eder gibi cevaplamıştı.

"İçeriz küçüğüm."

Ama telefonu eline alırken çalması ile keyfi kaçmıştı, çünkü hastasının geldiğini haber veren asistanının sesiydi.

"Ya ama kahve içecektik." Derken küçük bir çocuk gibi dudaklarını büzmüştü.

"Önemli değil Defne. Yine içeriz. Ama sen şimdi işinle ilgilen. Benim biraz olsun ama bak küçücük yani, özlemim giderildi."

Demir'in onu mutlu eden sesi ve dedikleri ile gülen kadın;

"İyi ki geldin." Demişti.

"Sen bana biraz daha böyle bakarsan gidemeyeceğim ama küçük hanım."

"Gitme." Diyen kadın dışarda bekleyen hastasını çoktan unutmuştu.

"Ben buraya başarılı bir psikolog var diye gelmiştim ama yakışıklı bir adam onun aklını çelmiş bakıyorum da."

"Ya of tamam Demir. Yine utandırıyorsun beni." Derken başını önüne eğen kadının yüzünü ellerinin arasına alan adam konuşmuştu.

"Utanma küçüğüm. Sen de o adamın aklını çelmiş durumdasın. Her şey karşılıklı."

Kalp atışlarını dinleyerek sarılıp vedalaşmışlar ve zorda olsa ayrılmayı başarmışlardı. Tam çıkarken konuşan adam oldu.

"Bana haber ver olur mu? Seni merak ediyorum Defne."

"Tamam. Konuşuruz. Tekrar iyi ki geldin."

"İyi ki geldim." Diyerek çıkan adamın arkasından, Defne iç çekerek bakakalmıştı.

...

Günün sonunda evine gitmek içi yola çıkan Elif kendini Defne'nin evinin önünde bulmuştu. Çünkü fark etmeden kendini Yiğit'e doğru çekilirken buluyordu ve bu durum onu korkutuyordu. Arkadaşı ile konuşmazsa patlayacak gibi hissediyordu.

Defne ise arabasını park ederken, akşam Demir ile ne plan yapsalar diye düşünüyordu ama kapıda gördüğü arkadaşı ile bir şey olduğunu anlamış önceliğini ona vermişti.

"Elif önemli bir şey mi var? Ne oldu canım benim?" telaşla konuşan arkadaşını sakinleştirmeye çalışan Elif;

"Bir şey olmadı. Sadece seninle konuşmaya ihtiyacım var. Başka bir planın yoksa tabi."

"Olsa ne yazar Elif. Hadi çıkalım yukarı."

Ve iki kadın bu gecede Yiğit hakkında konuşacaklardı. Elif'in korkuları ve anlamlandıramadığı heyecanı hakkında.

Yedikleri yemek boyunca konuşmuşlardı. Bir ara Defne, Demir'e akşam görüşemeyeceklerini bildiren bir mesaj atmış, adam da saygı duyarak kabul etmiş oda yakın bir arkadaşının yanına uğrayacağını söylemişti.

Akıllarına gelen her konuda konuşmuşlardı. Ama konu dönüp dolaşıp Elif'in aklını karıştıran Yiğit'e geliyordu.

"Neden bilmiyorum Defne, ama çocuğunun annesini merak ediyorum, neden bu kadar katı bir adam, başına ne geldi acaba diye düşünüyorum, gülen yüzü aklıma geliyor ve bilmiyorum bu adam hakkında hiçbir şey bilmiyorum ama korkuyorum."

" O zaman merak ettiğin şeyleri öğrenmeye çalış. Bakalım aldığın cevaplar seni nasıl etkileyecek. Bu hayatta ki her adam kötü değil Elif. Sende birinden etkilenebilirsin. Ayrıca o korksun, sen çenenle öldürürsün adamı."

Sıkıntılı halleri dağılmış, ardını kahkahalara bırakmıştı. İki dost yine ve yine birbirlerine ilaç olmuşlardı. Ta ki ikisinden telefonları çalana kadar.

Babaları...

Elif'in babası;

"Canım kızım seni çok özledim. En yakın zaman da görüşelim." Demiş ve unutamadığı ama unutmak için çabaladığı anlarını gözleri önüne sermişti.

Defne'nin babası;

"Defne geçen gece yaptığın saygısızlığı unutmadım. Ve arayıp bir özür bile dilemedin." Diye konuşarak, genç kadının babasının elini yine yanağında hissetmesini ve sanki o tokat kalbine inmişçesine canının acımasına neden olmuştu.

Bozulan morallerine bu sefer konuşmakta çare olmayınca. Elif yerinden fırlayıp;

"Hadi kalk gidiyoruz." Demişti.

"Nereye?"

"Dans etmeye."

"Saçmalama Elif."

"Ya dans etmek ve hiçbir şey düşünmemek istiyorum. Evde kafayı mı yiyelim."

"Geçen gittiğimizde olanı daha unutmadım. Aç evde müzik dans et."

"Bu seferde ben o hakkımı kullanırım. Sen içmez bana sahip çıkarsın."

"Olmaz."

"Kırma beni hadi Defne. Evde oturmak istemiyorum. Hiçbir şey düşünmek istemiyorum."

Arkadaşının gerçekten istediğini hisseden kadın onu kıramamış ve kabul etmişti.

"Tamam ama bir saat dururuz. Çok değil. Söz ver."

"Söz Defne, söz."

Ve çok da önemsemeden, üstlerine bir kot geçirip evden çıkmışlardı. Sadece evde düşünmekten kafayı yememek istiyorlardı.

...

Demir ise Defne'den gelen mesajla hayal kırıklığına uğramıştı. Onu hem özlüyordu hem de bu gece kendi hakkında bilinmeyenleri kadına anlatacaktı. Ama arkadaşımın bana ihtiyacı var deyince bir şey diyememişti.

Sahi bugün de onu Oğuz aramış;

"Oğlum yakışıklı yüzüm hasar aldı. Gözüm morardı. Arkadaşının sana ihtiyacı var bu gece yanıma gel." Demişti.

"Ne oldu Oğuz, yine hangi olaya karıştın?"

"Valla tahmin edebileceğin gibi bir şey değil. Gel anlatayım."

"Gelemem. Önemli bir işim var."

"Kapat telefonu. Anladım ben seni." Diye tavırla konuşmuştu.

"Oğlum cidden önemli!"

"Tamam, takılıyoruz şurada. Ama uygun olursan gel ben mekandayım."

"Tamam haber veririm." Demiş ve kapatmışlardı.

Defne ile görüşemeyince Oğuz'un dırdırlarını çekmemek için yanına uğramaya karar vermişti.

Arkadaşını tanırdı, önemli bir şey olsaydı dişlerini sıkarak konuşur ve ısrar etmezdi. Oda hemen yanına giderdi. Yoksa Oğuz, Demir için iyi bir dosttu. Ne zaman ihtiyaç duysa koşarak giderdi.

Ve restorandan çıkıp vardığı gece kulübünden içeri girerken, onu nelerin beklediğinden habersizdi.

...

Oğuz ve Demir barda oturmuş birer kadeh bir şey içerken, Elif ile Defne de mekana girmişlerdi.

Defne evden çıkmak istemese de arkadaşını kıramamıştı. Aklına Demir gelmişti ama alışık olmadığından, hem de arkadaşının yanında olan adamı rahatsız etmemek için zaten az duracakları mekanda haber vermesinin anlamsız olduğunu düşünmüştü.

İkisi de birbirlerinin hislerinin farkındaydı, dokunuşları birlikte uyuduktan sonra daha da özgürleşmişti, ama adı konulmayan bu durum ve yeni başlayan hisleri onlara hala yabancıydı.

Aynı zamanda Demir, Oğuz ile dalga geçiyordu.

"Oğuz her kızın imdadına yetişemezsin. Bak sonra başına bunlar geliyor işte." Derken arkadaşının anlattıklarına bir hayli gülmüştü.

"Yumruk aniden geldi. Yoksa yemezdim oğlum."

Gerçekten uzun boyu ve kaslı vücudu ile Oğuz karşısında ki insanı korkutacak heybete sahipti. Ve istediği zaman acımasız olabiliyordu.

"Anladık tamam. Sen o adamın halini görecektin de bir de tam olsun."

"Ama valla onun halini görsen acırdın."

Müziğin sesinden kahkahası duyulmadan iki arkadaş keyifle oturadursunlar, bir yanda da iki kadın ilk içeceklerini söylemişlerdi. Ama arabayla gelen Defne alkol almıyordu. Hem canı da istemiyordu.

İki arkadaş keyiflerinin yerine gelmesi için uğraşsa da akılları başka yerdeydi. Sanki zorlamaymış gibi dans etmeye çalışıyorlardı. Elif ikinci içkisini de içmeye başlamıştı.

Mekan geniş olduğu için ferahtı ve eğlenmek istediklerinde her zaman buraya gelirlerdi. Bar kısmından uzakta ayakta durdukları için Demir ve Defne birbirlerini görememişlerdi.

Geçen yarım saatin sonunda Elif içkiyle gevşeyen bedenini müziğe kaptırmıştı. Ama Defne sanki az sonra olacakları hissetmiş gibi tedirgindi. Eline aldığı telefona baktı ama ne bir mesaj ne de bir arama vardı. Tam ben yazsam mı diye düşünürken, Elif'in telaşla kendi telefonunu ona çevirmesi ile şaşırmıştı.

"Yiğit arıyor." Derken Elif gecenin bu saatinde adamın neden aradığını merak ediyordu.

"Açmayacak mısın?"

"Dışarda konuşup geliyorum hemen. Sen bekle burada tamam mı?"

"Tamam canım. Dikkatli ol." Derken Elif çoktan hızla çıkışa doğru yürümüştü bile.

Masada tek başına kalan Defne çevresine incelemeye başlamıştı. İnsanların hiçbir derdi yokmuş gibi eğlenmesine şaşkınca bakıyordu. Oda dans etmeyi, eğlenmeyi severdi ama her gece ful olan bu mekana şaşkınca bakmaktan da kendini alamıyordu. Susayınca çevresine bakındı ama garson göremeyince, bar kısmına doğru ilerlemişti.

Önünde ki tezgaha eğilip su istemiş ve beklemeye başlamıştı. Yanına yaklaşan birinin olduğunu hissetmiş ama kafasını çevirmemişti. Adam kendini fark ettirmek adına daha da yaklaşıp;

"Merhaba." Demişti.

Defne zaten tedirgindi bir de bu yabancı ile uğraşamayacaktı o nedenle cevap vermeden suyunu alıp gitmek istiyordu.

"Sizin gibi güzel bir bayanın tek başına olması şaşırtıcı olsa da, sizi yalnız bulduğum için sevindim."

Sıkılarak, adamın uzaklaşması için konuşmuştu.

"Beyefendi rahatsız etmeyin, lütfen gider misiniz!"

Ama adamın pes etmeye niyeti yok gibiydi.

"İkimiz de yalnızız, size bir içki ısmarlamak isterim."

İşte tam o anda bara gelen kadını fark eden Demir, hem şaşkın hem de kızgınlıkla Defne'yi izliyordu.

Onu arkadaşı ile evde sanıyordu. Bu gece onu görmek için delirirken, onun burada hem de haber vermeden oluşu sinirlerini bozmuştu. Daha sonra yanına gelen adamla birlikte ise dişlerini kırarcasına sıkmaya başlamıştı.

Kıskançlık bir zehir gibi vücuduna yayılırken öne doğru yürümüş ve adamı yakasından tuttuğunu gibi uzaklaştırmıştı.

"O yalnız değil! Şimdi bas git!"

Defne ise ne olduğunu anlayamamış elinde su bardağı ile şaşkınca Demir'e bakakalmıştı.

İkisi de bir süre sonra durumun farkına varıp sanki birbirlerine gözleri ile hesap sorarcasına kızgınca bakıyorlardı. Daha fazla dayanamayan adam, kadını baştan aşağı incelemeye başladı.

Bu kadın ne giyse yakışıyor diye düşünüyordu. Defne, basit bir pantolon, kazak giymişse de, ben buradayım diye bağırıyordu sanki.

Çok güzelsin. Ve ben seni kimseyle paylaşmak istemiyorum!

Kadını burada görmek, hem de onu rahatsız eden bir adamla birlikte, hem de habersizken, hem de kadın bu kadar güzelken... Ayrıntılar adamı daha da sinirlendirirken dayanamayıp kadını kolundan çekip kulağına sert sesi ile konuşmuştu.

"Ne işin var senin burada!"

Defne ise Demir'i burada görmeyi bırak düşünmeyi, hayal dahi etmiyordu. Arkadaşıma uğrarım diyen adamın, bu gece kulübünde ne işi vardı bilmiyordu. Ama oda bir anda sinirlenmişti. Üstelik adamın sert tutuşu ve kalın ses tonunu ile sorduğu soru sinir kat sayısını daha da fazlalaştırmıştı.

"Asıl senin ne işin var burada!

...

Elif ise dışarda hem şaşkın hem de heyecanlı telefonu cevaplamış;

"Efendim." Diyebilmişti.

...

Evet bir bölümün daha sonuna geldik.

Yazarken öyle mutlu ve heyecanlı oluyorum ki, sizlerin beğenileriniz ve tatlı yorumlarınız beni çok mutlu ediyor. O nedenle merakla fikirlerinizi bekliyorum.:)

Defne ve Demir şimdi ne yapacak sizce?

Yiğit değişmeye başladı mı dersiniz?

Peki ya Oğuz ve Yasemin'i merak ediyor muyuz?

Yeni bölümde görüşmek üzere... şimdiden çok teşekkürler. Okuyan gözlerinize sağlık.:)

Hoşçakalın...


Continue Reading

You'll Also Like

596K 22.4K 86
Genç kızın arkadaşının verdiği yeni numarayı yanlış yazan kızın gelecekteki kocasına tesadüfen yazması. İlk başta kız engel yesede engel bir şekilde...
655K 27.2K 45
30-50k izlenen Yağız her gün yayın açar, Sohbet eder ve korku oyunları oynar. Işıl ise o yayıncıya aşık bir kızdır. Işıl habire yağıza Instagramdan y...
67.6K 3.7K 18
❝ Konserdeki Sevgilim: Mine, üç ay. Konserdeki Sevgilim: Sadece üç ay çıkıyormuş gibi davranacağız. Konserdeki Sevgilim: O kadar. Siz: Üç ayın sonun...
1.1M 48.4K 44
0545* Sizi "MAFYA" adlı gruba ekledi #Romantizm kategorisinde 1.Sıra✨ #3Ay kategorisinde 1.Sıra✨ #Siyah kategorisinde 1.Sıra✨ #Esir kategorisinde 1.S...