SAHİPSİZ

Autorstwa _eleutheromania_1

2.7M 97.6K 15.8K

Başlama Tarihi: 27.10.16 Romantizm#4: 03.02.17 Hikayenin ilk bölümleri yıllar öncesine aittir. Gelişmemi izle... Więcej

Bölüm 1: Başlıyoruz,
Bölüm 2: Hiçbir işe yaramazsın,
Bölüm 3: Üzgünüm,
Bölüm 4: Aç gözlerini,
Bölüm 5: Geri geleceksin,
Bölüm 6: Zümrüd-ü Anka,
Bölüm 7: Bende öyle düşünmüştüm,
Bölüm 8: İntikam soğuk yenir,
Bölüm 9: Plan,
Bölüm 10: Oynayalım bakalım,
Bölüm 11: Neden,
Bölüm 12: Ne istiyorsun,
Bölüm 13: Turta,
Bölüm 14: Kanlı Dövüş,
Bölüm 15: Tehlike,
Bölüm 16: Burası çok karanlık,
Bölüm 17: Ortak hisler: Öfke,
Bölüm 18: Ateş,
Bölüm 19: Sesler,
Bölüm 20/1: Melisa,
Bölüm 20/2: Karaoke,
Bölüm 21: Sarhoş,
Bölüm 22: Hissetmek,
Bölüm 23: Yeni Ev,
Bölüm 24: Yakınlaşma,
Bölüm 25/1:Lili,
Bölüm 25/2: Kararlar,
Bölüm 26: Aptalsın,
Bölüm 27: Cidden Aptalsın,
Bölüm 28/1: Takas,
Bölüm 28/2: Takas,
Bölüm 29/1: İzin vermem,
Bölüm 29/2: İzin vermem,
Bölüm 29/3: İzin vermem,
Tanıtım Videosu 1-2
Bölüm 30/1: Ölüm,
Bölüm 30/2: Ölüm
Bölüm 30/3:Ölüm
Bölüm 30/4: Ölüm,
Bölüm 30/5: Ölüm,
Bölüm 31: Kuş Beyin,
Kesit
Bölüm 32: Bu Kadar Hassas Olma,
Bölüm 33: Sahip,
Bölüm 34/1: Kim O,
Bölüm 34/2: Kim O,
Bölüm 35: Çaresizlik,
Bölüm 36: Prens Vakti,
500K! Teşekkürler.
Bölüm 37: Kaçış
Bölüm 38: Öyle Değilsin,
kesit
Bölüm 39:
Bölüm 40:
Bölüm 41'den,
Bölüm 41:Ve Kuş Kanadı Sarmaşığa Dolaştı,
Bölüm 42: Gerçek,
Bölüm 43: Dilek Taşı,
Bölüm 44: Arkadaş,
Bölüm 45: Güven
Bölüm 46: Renkarnasyon
kesit
Bölüm 47/1; Acı Nota
Bölüm 47/2: Acı Nota
Bölüm 47/3: Uçurtma
Bölüm 48: Kökleri Zehir Dolu Gerçekler
Bölüm 49: Daima
Bölüm 50: Döneceksin...
Bölüm 51: YUVA'M
Bölüm 52: Aile
Bölüm 53: Değişim,
Özel; Sarhoş
Bölüm 54: Dikiş, Part 1
Bölüm 54: Dikiş, Part 2
Bölüm 54: Dikiş, Part 3
Bölüm 54: Mavi Işık ve Yanılsamalar
Bölüm 55: Kanatları mile çeken acı benim değil, Part 1
Bölüm 55: Kanatları mile çeken acı benim değil Part 2
Bölüm 55:KMÇABD 1.KİTAP FİNAL

Bölüm 34/3: Kim O,

32.1K 1.3K 163
Autorstwa _eleutheromania_1

Adı konulmamış anılar vardır: Beyaz bir kağıdın üzerinde tıpkı içindeki burukluklar gibi boyunları eğik durur. Hissettirdikleri her zaman daha kuvvetlidir çünkü o anılar hiçbir zaman tam anlamıyla yaşanmamıştır.

Yazın esen bir meltem gibi anlıktır. Yalnızca o an yalancı bir serinlik gibi hissedilir. Başkasının bedenine çarptığında artık senden geçmiştir.

Benim Uluç için sürekli baş gösteren iyi niyetimde o meltemden besleniyordu fakat o meltem bana bir türlü tam anlamıyla ulaşmıyordu. Ulaştığı her an içinde beni boğan bir toz bulutu ya da beraberinde sürüklediği eski, kirli eşyalar getiriyordu. Belkide derinine inmek istediğim çocuk aslında o eşyalardan biriydi. Belki sıfırdan bilmek istediğim o hayatın hiç temiz yanı yoktu. Bunu bilmiyordum, bilemiyordum çünkü Uluç bana bunları öğrenmem için hiçbir zaman izin vermiyordu.

Bir şeyler normal iki insan arasındaki iletişim kadar normaline döndüğünde Uluç o elindeki kumanda ile her şeyi başa sarıyordu. Beni yoruyordu, tüketiyordu, uğursuz bir baş ağrısı gibi beynimin içinde bulunan damarlara tutunuyor, sesini tüm dünyaya duyurmak isteyen bir çan gibi kafatasımda egemenliğini her seferinde sürdürmeyi başarıyordu.

Bazense o kadar farklı oluyordu ki bu beni kaçınılmaz bir afallamaya düşürüyordu. Onun hakkında ki tüm düşüncelerim bir gaf gibi beni utandırıyordu. Çektiğim acılar gözümün önüne geliyor kendimden nefret etmemi sağlıyordu.

Onunlayken hiçbir zaman ne yapacağımı bilmiyordum ve bu canımı sıkıyordu. Tıpkı şu anda olduğu gibi.

Gözlerimi kapatmış hala olduğum yerde çaresiz bir şekilde oturuyordum. Uluç'un sürdüğü krem ağrılarımın hafiflemesini sağladığı için sırtımdaki ağrı beni meşgul etmiyordu ve kafayı yemem için ekmeğime yağ sürüyordu. Oysa ki gerçekten Uluç'u düşünmeyi bir kenara bırakmak istiyordum. Hatta onun hayatımdan tamamen çıkmasını istiyordum. 

Ama aklına koyduğunu yapan tarafım ise Uluç'un derinliklerine inmek istiyordu. Çünkü o tarafımın yardım edemediği bir kardeşi vardı ve şimdi varolduğuna inandığı bir çocuk onu Uluç'tan vazgeçilmez bir durum yaratıyordu. Tabii ki Uluç için bu durum bir şey ifade etmiyordu  ama benim vicdanım bunu sindiremiyordu. Zaten tüm bu işleri başıma açan suçlulardan biri de buydu: Vicdan!

İnsanoğlunu şah ya da cambaz edebilecek tek güç.

Sinirle solumaya engel olamadan doğruldum ve parmaklarımı saç diplerime doladım. Sanki tüm o parazit düşünceleri tırnaklarımın arasına toplayıp, söküp atabilecekmiş gibi. Acizliğim dudak kenarlarıma uğursuz bir görüntü sergileyecek şekilde yerleşti ve derin bir nefes almak için yüzümü tavana doğru çevirdim.

Hiçbir şey umrumda olmamalıydı. Bencil olmalıydım. Uluç'un kanıma karışmasına izin vermemliydim. Başından beri amacım olan tek bir şeye odaklanmalıydım çünkü diğerleri dost görünümlü düşmanlarımdı ve her biri acıkan midem için bana sulu ama zehirli bir elma uzatıyordu. Onlara kanmamalıydım. Ben bu çukurdan tırnaklarımın içi kan dolsa dahi çıkabilirdim. Yapabilirdim. Bunu biliyordum.

Düşüncelerimin gücünü aynı zamanda karmaşıklığını bedenime bulaştırmak istemeyerek ayağa kalktım ve bakışlarımı çaresizce kapıya çevirdim. Burada öylece beklememeliydim. Gidip her ne olursa olsun ayakta durabileceğimi göstermeliydim. Çünkü ben Anka'ydım ve isterse kötü kalpli Gargamel tüylerimi ele geçirip onları bana karşı kullansa bile yılmamalıydım. Çünkü kimsenin bilmediği mükemmel bir detayım vardı: Ben yanarak alev topları olarak doğabilecek kanatlar yaratabilirdim ve bunun için kimseye ihtiyacım yoktu. Ne Uluç'un gazabı ne de başka bir kötülük beni yıldırabilirdi.

Adımlarımı güçlü bir şekilde atmaya başladım ve odadan dışarıya çıktım. Attığım her adımda beynimdeki her düşüncenin harfleri yerinden oynuyordu ama benimle birlikte kalan sağlam harflerimde vardı. Dört elle onlara sarıldım ve bir an önce salona ulaşmaya çalıştım. Çünkü geriye dönmek istemiyordum.

Uluç koltukta oturuyordu. Onu gördüğümde duraksadım ama adımlarımın hızını tamamen kesmedim.

Elinde tuttuğu viski bardağını gördüğümde ise temkinli olmaya karar verdim. Normal bir Uluç'tan daha korkuncu varsa bu sarhoş bir Uluç olurdu. Ama korkmama gerek yoktu. Çünkü Uluç kolay sarhoş olan biri değildi ve eminim bu içtiği onuncu bardağı dahi olsa onu sarhoş etmeye yetmezdi. Hem o kadar olduğunu bile düşünmüyordum çünkü viski şişesi yakınlarda değildi. Onun  karşısına gidip oturmadan önce mutfağa gidip bir bardak su doldurdum ve içine bir dilim limon attım. Suyu sade içmeyi seviyordum ama Uluç karşısında elimde oyalanmak için tutmak istiyorsam belki limon atmam su ile kalan vaktimi biraz daha uzatabilirdi.

Mutfaktan çıkıp ayağımı sürüyerek onun o hafif temkinli olmamı söyleyen aurasının yanından dikkatli bir şekilde geçtim ve ondan uzak olan koltuğa oturdum. Ona kaçamak bir şekilde baktığımda daha doğrusu bunu yaptığımı sandığımda onunla göz göze geldim. Birden ne yapacağıma karar veremeyerek akıl edebildiğim suyu devreye soktum ve suyumdan bir yudum aldım. Uluç başını belli belirsiz salladığında aciz fikrimi anladığını düşündüm. Ama ondan başka bir belirti göremediğimde bundan emin olamadım.

Uluç yerinden doğrulacak gibi olduğunda ona çaktırmadan bakmak yerine düz bir şekilde baktım. Fakat Uluç doğrulmuyordu. Yalnızca cebinden sigara paketini çıkarabilmek için hareketlenmişti. Onu elinde sigara paketi ile hiç görmemiştim ama içtiğini kokusundan anlayabiliyordum. Cebinde de hiç sigara paketinin yarattığı o kabarıklığı görmemiştim ama onunda nedenini yassılaşmaya yüz tutmuş sigara paketinden anlamıştım. Uluç sigaranın ne halde olduğunu umursamadan paketin içinden bir tane sigara çıkardı ondan önce çakmak aramaya başladığımda çakmağı da paketin içinden çıkardı ve hiçbir şeyi umursamadığını belli ede tavrıyla sigarasını yaktı.

Uluç'u sanki önemli bir iş üzerindeymiş gibi izlemeye devam ettiğimde kendime de bir taraftan kızıyordum. Onu önemsememeliydim.

Uluç sigaranın dumanını yanağında derin bir çukur oluşturacak şekilde içine çekti ve dakikalarca tuttu. Arada burnundan tuttuğu nefesi kaçırıyordu ve içine çektiği dumanın bir kısmı burnundan firar ediyordu. Küçük bir kız çocuğu merakıyla o dumanı gökyüzünde bazen şekil oluşturan bulutlara benzedim ve onları zihnimde belirebilecek anlamlara teslim ettim. Ama bu boşunaydı çünkü zihnim onlar için hiçbir kılıf bulamamıştı.

Uluç nefesini tutmaktan sıkılmış olacak ki bütün dumanın dudaklarını serbest bırakarak yavaşça süzülmesini bekledi ve duman tamamen çekildiğinde önce viskisinden bir yudum aldı. Ardından sigarayı yarısına kadar aynı düzende içti. Sigarayı bitirmeden sehpanın üzerinde olan küllüğe bıraktı ve sırtını aynı şekilde koltuğa yasladı.

Sigara cılız bir duman çıkarmaya devam ediyordu. Uluç'a baktığımda bunun onun için bir önemi olmadığını anladım. Konuşmak için etrafıma çaresiz bakışlar atarken önümdeki fırsatı es geçmemeye karar verdim.

"İçmiyorsan neden söndürmedin ?" Hem cevap bekliyor hemde cevap vermeme ihtimaline kendimi hazırlıyordum.

"Sanane."Dedi Uluç hiç beklemediğim bir anda. 

"Yalnızca sordum."Dedim, aslında verdiği cevapla hiçbir alıp veremediğim yokken. Uluç'un bu tavırlarına alışıktım.

Uluç viskisinin son damla birikintisini yudumlarken onu izledim.

"Bedenimi besledim. Sıra ruhumda." Ona kaşlarım çatık bir şekilde bakakaldığımda ne dediğini anlamaya çalışıyordum.

"Ne ?" Salonu onun derin nefesi doldurdu. Sıkılmışa benziyordu.

"Sigara dumanı...ruhumu besliyor."Gözlerim sigara dumanına kaydı. Bu sefer basit bir sigara dumanıymış gibi bakmıyordum. Onu Uluç'un ruhunu besleyecek kadar önemli kılan şeyin sebebini didikliyormuş gibi izliyordum.

"Basit bir sigara dumanı mı ?"Hayretle sormuştum.

Uluç viski bardağını sehpanın üzerine koydu. Bunu yaparken gözüm ona kaymıştı ve bana ters ters baktığını görmüştüm. Çok üzerimde durmayıp yeniden yaslandığında bende yeniden sigara dumanını izlemeye başladım. Sebepsiz bir şekilde kaşlarım çatılmıştı.

"Evet. Basit bir sigara dumanı. Çoğunuzun aksine, bana verebildikleri daha değerli." Odun dedim içimden. Tüm kötülüklerine rağmen kendi için ölüme giden adamlar vardı ve bu onu görmüyordu bile.

"Nankör olduğunu hiç söyleyen oldu mu ?" Uluç gülmeden uzak bir ses çıkardı ve kollarını birbirine dolayarak ayaklarını sehpanın üzerine uzattı. Bu hareketiyle kül tablası ileriye doğru hareket etmişti.

"Duydum bir kaç kere." Nankör dedi yeniden iç sesim. Ona bunu yeniden yineleyecek olduğumda Uluç konuşmama fırsat vermedi.

"Sus biraz. Hatta odana gitsene sen." Kafasını hafifçe kaldırmış bana bakıyordu. Gözünün biri kapalıydı.

"Neden ?"

"Uyuyacağım." Ona burada mı diyen bakışlar gönderdim. Uluç laf anlatmaktan sıkılmış olacak ki boynunu tekrar eski yerine yerleşti.

"Ses çıkarma Anka. "Göz devirdim.

"Tamam." Uluç homurdandığında ona ters ters baktım.

"Ses çıkarma diyorum."Zaten çıkarmıyordum ki!

"Tamam."Diye yinelediğimde Uluç bu sefer gerçek anlamda sinirlendiğini belli etti ve bana boynunu yana devirerek sert sert baktı.

"Cevap vermesene kızım." Yine tamam diyecek olduğumda Uluç çoktan gözlerini kapatmıştı.

"Eğer tamam diyecek olursan o dilini kopartırım." Sessiz kaldım. Ya da kalmaya mecbur bırakıldım.

Uluç'a bakmaya devam ettiğimde onu gözleri kapalı olarak görmenin farklılığını tadıyordum. Uluç onunla uyandığım günün aksine şimdi masum görünmüyordu. Kaşlarının ortasında derin bir çizgi uzun bir süre o kaşların çatık kaldığını anlatmaya çalışıyordu. Normalde o çizgi orada yoktu. Uluç boynunu rahat bir pozisyona sokmak için yeniden hareketlendirdiğinde ona bakmaya bir son verdim ve gözlerimin rotasını doğruca neredeyse sönmeye yüz tutmuş sigara çevirdim. Daha dikkatli baktığımda sigaranın için için yandığını gördüm. Uluç dakikalar boyunca yeniden bir hareketlenme göstermediğinde sigarayı elime almak istedim.

Gerçekten ilgimi çekmişti. Sigaranın yanışı değildi tabii ki beni bu kadar düşündüren. Yalnızca Uluç'un kastettiği şeyi elime alırsam daha iyi anlayabilecekmiş gibi hissettim. Hatta belki dakikalar önce değen dudaklarının izinden bir şeyler koparabilirdim.

Ses çıkarmamaya çalışarak sigarayı küllükten yavaşça aldım ve yine sessizce dumanını burun deliklerimden içeri doğru çektim. Arada Uluç'a bakmayı ihmal etmiyordum. Yakalanırsam içinde bulunduğum saçmalığa ben bile göz devirdim çünkü. Beynim çektiğim onca sigara dumanının önümde olanından dışarısına çıkamadığında sigarayı eski yerine koymaya karar verdim. Belli ki Uluç yalnızca laf ebeliği yapmıştı.

Sigarayı koymak için eğildiğimde gözlerim tamamen Uluç'taydı. Gözlerini açmadan dudakları kıvrıldığında nefesimi tuttum.

"Ne o ? Ruhunu beslemeye mi karar verdin ?" Nefesimi tuttuğumu belli etmeyerek tekrar koltuğa oturdum ve ona verebilecek bir cevap düşündüm.

"Temas halinde iken bedeninin beslendiğini söyledin. Kendinle çelişkiye mi düşünüyorsun ?" Aslında amacım yalnızca kendi paçamı kurtarmaktı. Bu kadar mantıklı bir cümleyi bir anda çıkarabilmeyi beklemiyordum.

"O yalnızca benim için geçerli." Burun kıvırdım.

"Kendini bu kadar yüceltme Uluç" 

"Yüceltmiyorum."Dedi kararlı bir sesle. "Aramızdaki farkı gözler önüne seriyorum." Uluç kollarını birbirine daha sıkı doladı ama bulunduğu pozisyonu bozmadı.

"Sen bedeninle besleniyorsun. Bense ruhumla. Bu yüzden senden güçlüyüm. Düşündüğünün aksine kendimi yüceltmiyorum anlayacağın." Bunu düşündüm. Uzun bir süre Uluç'a cevap vermedim. Sandığı kadar yüzeysel miydim gerçekten ? Yanılıyordu. Belkide onu ilk defa yanılırken görmüştüm. Ruhumu dumanla beslemiyor olmam onu yok sayamazdı. Uluç'a onun yanılmış olduğunu anlatan gözlerle baktım ama hemen cevap vermedim. Hatta kendime tanıdığım o küçücük duraksamada bir şeyi farkettim. Madem böyle düşünüyordu onu neden uyaracaktım ki ? Neden gizli silahlarımı gizli olmaktan çıkaracaktım. Böyle sanması onu anlamamı kolaylaştırırdı. Uluç bana iyilik etmişti. Hazırda kullanabileceğim bir silahı sıradanlıktan çıkarıp bana farklı bir yönden avantajlarını göstermişti. Ama yinede yüzünü karşı bir şeyler söylemek istiyordum. Bu yüzden benim bile zor duyabileceğim şekilde fısıldadım.

"Ruhumu dumanla beslemiyor olmam onu beslemediğim anlamına gelmez Uluç."

*

Saniyeler bir katilin bıçağından akan damlalar gibi kan gölü oluşturdu ve yerini dakikalara bıraktı. Saatler geçtiğini biliyordum ve ben saatlerdir elinde bıçak tutan o katile bakıyordum. Uyuduğunu düzenli bir şekilde inip kalkan göğsünden anlayabiliyordum.

Ağrımaya başlayan sırtımı koltuğun kenarından sıyırıp öne doğru eğildiğimde Uluç'un saatlerdir kımıldamadan nasıl öyle durabildiğine şaşırdım. Belki insanlık edip kalkıp yerine yatmasını söylemeliydim. Kalktığında bedenini müthiş bir sızının saracağından emindim.

Sehpanın üzerinde tıpkı onun viski bardağı gibi boşalmış olarak duran su bardağıma baktım. Uluç'u yeterince izlemiştim ama gözüm sürekli ona kayıyordu. Uluç soyut bir tablo gibiydi. Ona baktıkça farklı bir şeyler, farklı düşünceler edinebileceğimi biliyordum. Tek bir şey aynıydı ki bu beynimdeki rengini kazandığında bakışımı yeniden onun üzerine çevirdim.

Uluç'un rengi siyahtı. Bir uzay boşluğu kadar derin, bir kömür kadar karaydı. Her an o sonsuz siyahlığın içinde bir yangın çıkarmaya hazırdı ve o yangın bir alev değildi. O yangın bir kandı. Kırmızılığını güneşten almışcasına göz alıcı bir kandı hemde. Ve onun o sonsuz siyahlığı sürekli akıttığı o kanla kardeş olmuştu. Bir kan kardeşi olmak kadar gerçekti üstelik.

Kapı yerimden bir anlığına sıçramama sebep verecek kadar güçlü çaldığında yüzümü buruşturdum ve doğrudan Uluç'un yüzüne baktım. Uyanmasını bekledim ama Uluç homurdanmaktan ileri gitmedi.

Kapı yeniden çaldığında ne yapacağımı bilemeyerek ayağa kalktım. Bakmalı mıydım ? Savaş gelmiş olmalıydı. Gözüm saate kaydığında saatin on'a gelmiş olduğunu gördüm. Savaş'tan başka kimsenin olmayacağına emindim. Hem bakılırsa Uluç uyanacağa benzemiyordu. Benimle konuşurken sarhoş gibi durmuyordu ama anlaşılan alkol onu ağırlaştırıyordu. Yoksa Uluç çoktan kapıya bakmıştı.

Kapı yeniden çaldığında bu bir öncekinden daha uzun sürdü. Telaşa kapılmadan Uluç'un yanından sıyrılarak ilerlemeye başladım. Uluç'un yanından geçerken onun yüzüne tepeden bakmıştım. Kapı yeniden çalmadan yetişmek umuduyla oyalanmadan kapıya ilerledim ve yüzü memnuniyetsiz bir hal almış Savaş'a kapıyı açtım.

"Nerdesiniz ya ?" Bakışlarımı salonda uyuyan Uluç'a çevirdim. Savaş beni takip ederek uyuyan Uluç'u gördüğünde bir taraftan da ceketini çıkarıyordu.

"Niye uyuyor o ?"Savaş bana baktığında omuz silktim.

"Bilmiyorum." Ceketi kapının girişinde duran ayaklı askılığa gelişigüzel astı ve Uluç'a doğru ilerledi. Kapıyı onlara bakmayı kesmeden kapattım ve Savaş'ın Uluç'u omzundan sarsışını izledim.

"Uluç."Savaş Uluç'un omzuna yeniden vurdu. Uluç homurdanarak Savaş'ın omzunda olan elini ittirdi.

"Çek elini lan."Savaş elini ikiletmeden çekti.

"İyi misin abi ?" Uluç kaldırdığı elini yüzüne getirdi ve bir süre yüzünde tuttu. Sonra aklına bir şey gelmiş olacak ki hızla çekti ve önce biraz önce kalkmış olduğum koltuğa sonra da sağa sola baktı. Arkasına bakmak aklına gelmeden önce uyku ile harmanlanmış o aksi sesi ile konuştu.

"Anka nerede ?" Savaş neler olduğunu anlamak ister gibi bana baktığında anında omuz silktim. Bende beni sormasını beklemiyordum. Uluç onu takip ederek kafasını bana çevirdiğinde bir an o bakışları altında ezileceğimi sandım.

Çok sinirli görünüyordu. Bu kadar sinirlenmiş olmasını anlamdıramazken Uluç benimle konuştu.

"Neden beni uyandırmıyorsun ?"Azarlıyordu. Sanki sürekli onu uyandırıyordum. Bize bakan Savaş gibi ne olduğumu şaşırmıştım. Uluç ters ters bakmaya bir son vermeden önüne dönüp telefonu eline aldı ve neredeyse sinir akan gözlerle birkaç hareket yaptı.

"Haber geldi mi ?" Soruyu soran Uluç'tu. Savaş'ta bana bakmaya bir son verip kenardaki koltuğa oturdu ve dizüstü bilgisayarı kucağına çekti.

"Gelmedi abi." Uluç telefonu sehpanın üzerine bırakıp ayağa kalktı.

"Duşa gireceğim. Haber gelirse anında haber ver." Savaş onu onayladı. Uluç benden tarafa döndüğünde hala sinirli olduğunu gördüm.

"Her ne yapıyorsam umrumda değil. Gel ve haber ver."Bana bakarak konuşmuştu ve bu sözleri bana söylemişti. Dudaklarımı cevap vermek için aralayacak olduğumda Savaş bu sözleri üzerine alındı ve benim yerime cevap verdi.

"Tamam abi."Uluç ara holün başına kadar geldiğinde bana bakmayı kesmedi. Ama sonunda yönünü çevirdiğinde bakışlarını da üzerimden çekmek zorunda kalmıştı. Bundan dolayı memnun olurken neden bu kadar kızdığını anlamamıştım. Diğer tarafım ise beni telaşla arayışına takılmıştı. Normalde beni görmeyen adam beni sormuştu. Orada öylece dikilmeye bir son vermek adına Savaş'a doğru ilerledim ve Uluç'un kalktığı koltuğa oturdum. Sıcaklığını hissettiğimde tüylerim diken diken olsa da Savaş gözlerini üzerime diktiği için belirgin bir tepki veremedim.

"Tartıştınız mı siz ?" Savaş'tan hoşlanmıyordum. Dolayısıyla onun benimle konuşmasını da istemiyordum ama soru soruyorken cevap vermemezlik yapamazdım.

"Tartışma iki kişi arasında eşit şartlarda olur. Sence Uluç seçenekleri başkasının belirlemesine izin veren bir adam mı ?" Savaş alnını kırıştırdı.

"Tartıştınız mı ?" Göz devirdim.

"Bir sorun yoktu. Sanırım koltukta uyumanın rahatsızlığı sinir olarak tepti. Birde," Dedim masada duran boş viski bardağını işaret ederek.

"Uyumadan önce içti." Savaş boş bardağa saniyeler boyunca baktıktan sonra bakışlarını ekrana çevirdi. Alnı kırışmıştı.

"Uluç durduk yere bu kadar gerilmez." Durduk yere gerilmez mi ? Zaten o öcü maskesini emaneten takıyordu. Yoksa gün boyu gülücükler saçan bir adamdı Uluç.

"Sanırım bulmaktan korkuyor ?"Söyledikleri dikkatimi çekti.

"Kimi ?" Dedim Savaş hala ekrana bakarken.

"Bilmiyorum. Bulmaktan korktuğu biri var ki bu kadar gergin. O odada ki kimse her şeyi göze alıyor öğrenmek için."Emre'nin  ölmesi de bu yüzden umrunda olmuyordu anlaşılan. İyide korkuyorsa üzerine gitmemesi gerekmez miydi ? Gerçi Uluç korkularından kaçan biri değildi. O korkularının üzerine giderdi. Ta ki korkacağı bir şey olmadığını kendine inandıra dek. Bu yüzden yarım bıraktığım işi bahane ediyordu. 

Uluç daha yarım saat bile geçmeden salona döndüğünde artık yüzündeki sinirin nedeninin ben  olmadığımı biliyordum. Uluç üzerine bir tişört geçirmişti. Yer yer tişörtünün üzerinde ıslaklıklar vardı. Onu bu kadar korkutan şeyin ne olduğunu merak ettim. İşte şimdi elimde özel bir gücün olmasını ve Uluç'u konuşturmak isterdim. Uluç hiçbir şey söylemeden benim oturduğum koltuğa gitti ve tam karşıma oturdu. Rolleri değiştirmiş gibi hissettim ama bu mümkün değildi.

Uzun kolunu sehpanın üzerine uzatıp bende tarafa daha yakın olmasına rağmen sigara paketini ve kül tablasını zorlanmadan aldı. Sigara için kurduğu cümleler aklıma geldiğinde onu dikkatlice izledim. Uluç'ta bunu bir an bunu hatırlamış olacak ki gözlerini üzerime dikti ve bir an olsun kaçırmadan sigarayı yaktı. Sigara dumanı birden yüzüne vurduğunda gözlerini kısmak zorunda kalmıştı.Bana bakmayı kestiğinde bile ben onu izlemeye devam ettim.

Telefon çalmaya başladığında neredeyse mayışmak üzereydim. Saat bire geliyordu. Aslında burada durmam için hiçbir neden yoktu ama merak ediyordum. Neler olacağını ilk elden görmek istiyordum. Telefon uzunca çalmak yerine kısa bir şekilde kesildi ve Savaş bu işte iyi olduğunu belli edecek kadar yeterli bir sürede birkaç batarya tarzı şeyi laptopa bağlayarak laptopu ortaya koydu. Ekran onlara dönük olduğu için ne olduğunu göremiyordum ama ikisi de pür dikkat ekrana kilitlenmişti.

Bir süre ses gelmedi ama o tanıdık hışırtı sesi odaya dolduğunda ben bile heyecanlanmıştım.

"Beni duyabiliyor olmanızı ümit ediyorum." Kimse ses çıkarmadı.

"Başta söylediklerimi tekrar ediyorum." Konuşan adam Uluç'un adamıydı.

"Haldun evde yok. Hizmetli değişimden  yararlanarak eve girdim. Benim nöbet değişimim yarım saat sonra. "Gözüm doğrudan saate kaydı. Henüz bir bile değildi.

"Bahsedilen katın merdivenlerini tırmanıyorum. "Bir süre ses gelmedi.

"Önemli gördüğün hiçbir şeyi atlamadan anlat."Dedi Uluç. Sesinin tonundaki gerginliği hissedebiliyordum.

"Abi her yer beyaz. Bir hastahane koridoru gibi. Odaya doğru ilerliyorum." Hışırtı sesleri doldu. Bu sesin ne olduğunu ayrıca merak ediyordum.

"Odanın önündeyim."Ses yeniden kesildi ama herhangi bir hışırtı sesi duyulmadı.

"Abi kapı kilitli." Hışırtı sesleri.

"Bekleyin." Kimse konuşmuyordu. Hışırtı sesleri yeniden duyulmaya başladı. Bu seferki hepsinden uzun sürmüştü. Hışırtı sesleri kesildiğinde bir süre ses gelmesede bu uzun sürmemişti. 

"Abi kapıyı açtım. İçeri giriyorum." Hışırtı seslerinin yerini Emre'nin kesik kesik olan nefes sesi aldığında bu beni daha az gerdi.

"Abi odada biri var." Nefes sesleri hızlandı.

"Abi burada bir kız var." Uluç'un yüzüne odaklandım. Emre'nin son söylediklerinden sonra yüzündeki gerginlik azalmıştı.

"Her yerde aletler var. Kızın her yerinden kablo çıkıyor." Uluç sessizliğini bozarak konuştu.

"Sağda solda hasta dosyası gibi bir şey yok mu ? Kimmiş adını öğren." 

"Bakıyorum." Hışırtı sesleri yeniden duyuldu. Emre'nin nefesi odayı yeniden doldurduğunda ben nefesimi tuttum.

"Abi dosya var ama isim yok." Uluç küfür etti.

"İyi bak Emre." Sinirle konuşmuştu.

"Abi yok eminim." Uluç yeniden küfür etti.

"Fotoğraf çek. Kızın yüzünü istiyorum sadece. Hemen yolla Emre. Duydun mu ?" Emre hemen konuştu.

"Tamam abi." Hışırtı dolu sesler duyulmaya yeniden başladığında bir ara sesin gücü azalır gibi oldu.

"Abi gönderiyorum." Uluç benden tarafta olan telefonunu o kadar hızlı bir şekilde aldı ki neye uğradığımı şaşırdım.

Uluç'un bildirim sesi diğer tüm sesleri bastırdığında artık Emre'den gelen hiçbir şeyi duymuyordum.

Uluç fotoğrafı görmüş olacak ki önce kaşları çatıldı. Sonra her durumda ortaya çıkan o çukur yanakları belirginleşti ve ten rengi koyulaşmaya başladı. Dudakları aralanıp aralanıp kapandığında konuşmakta zorlandığını anladım. Onu ilk defa böyle görüyordum. Kim olduğunu merak ettim.

Savaş benim yapmakta belki de hiçbir zaman cesaret edemeyeceğim hareketi yaptı ve Uluç'un elinde olan telefonu tek seferde aldı. Onun tepkilerini umursamıyordum ama Uluç'un şekil değiştirmiş yüzünü gördüğümde Savaş'a baktım.

Savaş elindeki telefonla Uluç'a bakakaldığında artık meraktan dolayı kafayı yemek üzereydim.

"Abi bu Alıç mı ?" 

Geçmiş zihnimde her an geri sarmaya hazır olan çarkın ipini çektiğinde Nil hanımın kelimeleri o çarkın sesi oldu ve Uluç'un geçmişi yeniden kulaklarıma doldu. Alıç, Uluç yetimhanede iken onunla olmayı başarabilen tek kişiydi. Alıç, Uluç'un annesine benzeyen o küçük kız çocuğuydu ve Uluç'u şimdi bile bu kadar etkileyebilen o gerçekti.

Alıç'ın kim olduğunu hatırlamayan yoktur umarım. Hani Uluç yetimhanede iken tek bir kişi ile konuşmuş, onun sayesinde yemek yemiş ve sürekli onun dizine yatmıştı. Hatırladınız umarım.

Bölüm hakkındaki ve ileriye dönük tahminlerinizi buraya bırakabilirsiniz. Bölüm gelmesine seviniyorsunuz ya hani, o yorumlarda beni öyle sevindiriyor. Lütfen bir cümle dahi olsa benimle düşüncelerinizi paylaşın olur mu ? Sizleri seviyorum ve görüşmek üzere diyorum :*

Czytaj Dalej

To Też Polubisz

58.3K 8.2K 25
jeongin: 4 yasındayken seni yemeye calıstıgım icin ozur dilerim felix inan bir kez daha olsa yine yaparım texting au, tamamlandı 3103 - 0606
59.7K 2.2K 47
+18 ögeler barındırmaktadır; şiddet ve cinsellik. ~ "Sen," diye fısıldadım gecenin şavkında. Vücutlarımız ahenkle birbirine çarpıyor, aynı zevki kuca...
2M 102K 44
Hikayenin belirli bölümleri yetişkin içeriklidir!! 🔞 Taciz, ölüm, ihanet üzerine değil, gençlik ateşiyle düşülen bir hatanın intikamıdır.. Günümüz...
2.8K 168 18
Tenime değen iğneler bir bir verdiğim sözleri göğsüme kazırken, içimde tarifsiz bir burukluk vardı. Aklımdan hiç çıkmayan sorular zihnimin içinde bir...