SAHİPSİZ

Von _eleutheromania_1

2.7M 97.6K 15.8K

Başlama Tarihi: 27.10.16 Romantizm#4: 03.02.17 Hikayenin ilk bölümleri yıllar öncesine aittir. Gelişmemi izle... Mehr

Bölüm 1: Başlıyoruz,
Bölüm 2: Hiçbir işe yaramazsın,
Bölüm 3: Üzgünüm,
Bölüm 4: Aç gözlerini,
Bölüm 5: Geri geleceksin,
Bölüm 6: Zümrüd-ü Anka,
Bölüm 7: Bende öyle düşünmüştüm,
Bölüm 8: İntikam soğuk yenir,
Bölüm 9: Plan,
Bölüm 10: Oynayalım bakalım,
Bölüm 11: Neden,
Bölüm 12: Ne istiyorsun,
Bölüm 13: Turta,
Bölüm 14: Kanlı Dövüş,
Bölüm 15: Tehlike,
Bölüm 16: Burası çok karanlık,
Bölüm 17: Ortak hisler: Öfke,
Bölüm 18: Ateş,
Bölüm 19: Sesler,
Bölüm 20/1: Melisa,
Bölüm 20/2: Karaoke,
Bölüm 21: Sarhoş,
Bölüm 22: Hissetmek,
Bölüm 23: Yeni Ev,
Bölüm 24: Yakınlaşma,
Bölüm 25/1:Lili,
Bölüm 25/2: Kararlar,
Bölüm 26: Aptalsın,
Bölüm 27: Cidden Aptalsın,
Bölüm 28/1: Takas,
Bölüm 28/2: Takas,
Bölüm 29/1: İzin vermem,
Bölüm 29/2: İzin vermem,
Bölüm 29/3: İzin vermem,
Tanıtım Videosu 1-2
Bölüm 30/1: Ölüm,
Bölüm 30/2: Ölüm
Bölüm 30/3:Ölüm
Bölüm 30/4: Ölüm,
Bölüm 30/5: Ölüm,
Bölüm 31: Kuş Beyin,
Kesit
Bölüm 32: Bu Kadar Hassas Olma,
Bölüm 33: Sahip,
Bölüm 34/2: Kim O,
Bölüm 34/3: Kim O,
Bölüm 35: Çaresizlik,
Bölüm 36: Prens Vakti,
500K! Teşekkürler.
Bölüm 37: Kaçış
Bölüm 38: Öyle Değilsin,
kesit
Bölüm 39:
Bölüm 40:
Bölüm 41'den,
Bölüm 41:Ve Kuş Kanadı Sarmaşığa Dolaştı,
Bölüm 42: Gerçek,
Bölüm 43: Dilek Taşı,
Bölüm 44: Arkadaş,
Bölüm 45: Güven
Bölüm 46: Renkarnasyon
kesit
Bölüm 47/1; Acı Nota
Bölüm 47/2: Acı Nota
Bölüm 47/3: Uçurtma
Bölüm 48: Kökleri Zehir Dolu Gerçekler
Bölüm 49: Daima
Bölüm 50: Döneceksin...
Bölüm 51: YUVA'M
Bölüm 52: Aile
Bölüm 53: Değişim,
Özel; Sarhoş
Bölüm 54: Dikiş, Part 1
Bölüm 54: Dikiş, Part 2
Bölüm 54: Dikiş, Part 3
Bölüm 54: Mavi Işık ve Yanılsamalar
Bölüm 55: Kanatları mile çeken acı benim değil, Part 1
Bölüm 55: Kanatları mile çeken acı benim değil Part 2
Bölüm 55:KMÇABD 1.KİTAP FİNAL

Bölüm 34/1: Kim O,

33.8K 1.3K 140
Von _eleutheromania_1








Ön yargı bir nefes gibi bedenimize girer, ismi olmayan bir  hücreye dönüşür ve beyin ona öl emri verene kadar da bölünmeye, dağılmaya, yeni yerler keşfetmeye devam ederdi.

Savaş'ın sesini duyduğumda kaşlarımı çatmadan edememiştim. Bu ön yargı değildi, ondan en az Melisa kadar nefret ediyordum. O bir katildi. O Tuğberk'i öldürmüştü. Kapının kolunda elim donup kaldığında kapıyı açmadan önce durup yeniden düşündüm. Adaletli davranıyor muydum ?

Uluç'ta adam öldürmüştü. O, ringte gözlerimin içine bakarak Çelik El denilen o adamın boynunu kırmıştı, evi ateşlere verirken ona içerideki adamın yaşadığını söylediğim halde bana aldırmamıştı. Gerçek kendini farkettirmek için araya girdiğinde o gün o evde yanan adamın kim olduğunu hatırladım. Adını çıkarmak için beynimi zorladım ama hatırlamıyordum. O adam korumaydı.Uluç'un korumasıydı ve Uluç ona çoğu kez hayatını emanet etmişken Uluç bunu önemsememişti bile. Oysaki adam ilk defa kendi için bir şey istiyor olabilirdi. Son istediği şey yaşamaktı. Ve ben bunu, son çırpınışını görmüştüm.

Bedenim bir nefret dalgası ile titredi. Uluç için hem iyiyi düşünmek istiyordum hem de onun cehennemin dibine gitmesi için neredeyse dua edecek noktaya geliyordum.

Hata yapıyordum. Yaptığım her şey bir hataydı. Uluç'a merhamet beslememeliydim, o merhameti hak etmiyordu. Ama yinede, içeride bir yerlerde, tüm iliklerimi titretecek kadar güçlü bir his ona merhamet etmemi ve asla ondan ümidimi kesmememi söylüyordu.

Belki de bu hissi taşımamda ki en büyük neden geçen haftalarda rüyama giren o kadındı. O kadın Uluç'un annesiydi ve benden yardım istemişti. Eğer Uluç'a yardım edersem orada Zümrüd'e iyi bakacağını söylemişti. Buna inanmıyordum. Belki de inanıyordum bilmiyordum ama içimdeki his ona inanmam yönündeydi. Ve ben bu oyuna başladığım günden beri bir kez olsun mantığımı dinlemiş, onun sonucunda da sırtımda yatan kocaman bir dövmeyle tekrar buraya dönmüştüm. Garip geliyordu. Kafese tıkılmış ve tüyleri gökyüzüne saçılmış bir kuş gibi hissediyordum. Çünkü hislerimi dinlediğim zamanlarda da başıma bir sürü şey gelmişti. Bunlardan beni en çok etkileyen birini söyleyecek olursam bu kesinlikle boğazıma dolanan eller olurdu.

Duş alırken farketmiştim ki izler geçmişti. Yalnızca ense köküme uzanan yerde hafif kızarıklıklar kalmıştı. Artık o kadar canımı sıkmadığı içinde yeniden kapatma gereği duymuyordum. Zaten saçlarım görünmesini engelliyordu. Tüm bunları bir kenara bırakmam gerekirse kapının diğer yüzeyinde bu izlerin sahibi vardı. Ve ben ona karşı koyamıyordum. Koymaya çalıştığım her an faili meçhul bir cinayete kurban gidecek kadar tehlikeli durumlara düşüyordum. 

Gerçeklerden kaçmayı bir kenara bırakıp kapıyı açtım ve dışarı çıktım. Uluç'u holün başında gördüğümde duraksasamda hareket etmeye bir son vermedim. Uluç beni gördüğünde ilerlemeye bir son verdi ve olduğu yerde bana baktı.

"Yardımına ihtiyacımız var." Şaşırmaktan şekil değiştirmiş yüzümle ona bakakaldım.

"Yardım mı ?" Uluç göz devirdi. Bu hareketine anlam veremezken fazla bekletmeden konuştu.

"Bir kez söylediğimde anlamıyor musun ?"Ters ters baktım ve ellerimi giydiğim pantolonun kalça kısmına sürdüm. Krem sürdüğüm için ellerimi terli gibi hissediyordum ve bu beni rahatsız ediyordu.

"Bende yardımına ihtiyacımız var derken nerede bunun emir kısmı diyordum. Ondan şaşırdım yani."Uluç bana gülecek oldu ama ciddiyetini korudu. Yine dengesiz halleri üzerindeydi anlaşılan.

"Ağzı sulanan kedi konusunda ciddiyim Anka. Beni zorlama." Yüzünde o kendini gizlemeye çalışan hınzırlığı görmesem ona karşı şu an biraz daha dikkatli olabilirdim ama yalnızca göz devirmekle yetindim.

"Her neyse Uluç. Bak ne diyeceğim: Gidelim ve size yardım edeyim." Onu beklemeden salona doğru ilerledim ama bu ilerleyişim kısa sürdü. Çünkü Uluç beni kolumdan tuttu ve kendi hizasında tuttu.

"Sana oradayken saçlarını bağlı tutmanı söylemiştim." Bakışlarındaki sertliğe anlam veremeyerek omuz silktim.

"Tuttum. Taa ki Haldun oyun oynamaya bir son verip tokamı benden alana dek." Uluç benim cevabımı hiç dinlememiş gibi kaşlarını çattı ve bileğinde daha önce farketmediğim lastik bilekliği çıkarıp bana uzattı. Bu sefer kaşlarını çatan bendim.

Hiçbir şey söylemeden ona bakmayı sürdürürken Uluç hiç beklemediğim bir anda ellerini saçlarımı toplamaya başladı. Aklım doğrudan ense köküme uzanmış kızarıklara kaydığında onu ittim. Uluç başta onu itmeme karşı koysa da bir yerde tırnaklarımı elinin üzerine geçirdim. Uluç bana ters ters bakmayı sürdürdüğünde saçlarımda kalan bilekliği sıyırıp yere attım ve saçlarımı bir omzuma dayayıp ona omzumu ve dövmenin boynuma uzanan kısmını gösterdim.

"Herkese göstermek mi istiyorsun ? Amaç şimdi de bu mu!" Uluç bir süre açıkta bıraktığım enseme baktı ama hiçbir şey söylemedi. Ne söyleyebilirdi ki zaten. Tamam aptallık benimdi ama onunda bu aptallıkta payı olduğu ortadaydı. Uluç yüzüne gömdüğü ifadesizliği gün yüzüne çıkardı ve dönüp salona gitmeden önce bir şeyler fısıldadı. 

Gözleri enseme bakarak konuşmuştu ama ben o sırada yüzüne bakıyordum ve konuşmaya başladığı an gözlerim dudaklarına kaymıştı. Belki şans belkide büyük bir akıl oyununun başlangıç sireniydi o kelimeler emin olamıyordum ama kurduğu o kısa cümleyi anlamayı becerebilmiştim.

"Amaç güzelliğini gizlemekti."

Uluç arkasında beni ruhu çekilmiş bir iskelet gibi bırakırken kemiklerim birbiri içine geçmek ister gibi büzüştü. Bana daha önce de güzel olduğumu söylemişti ama bu sefer farklıydı. Bu sefer benim duymamdan rahatsız oluyormuş gibiydi. Bu sefer sanki o kadar cesaretli değildi.

Saçlarımı yanlarıma alırken bunu düşünmemeye çalıştım. Duymamı istemiyorsa böylesinin daha iyi olduğuna karar vermiş demekti. Ve ben bu oyunda bir şeyler öğrendiysem o da ayaklarıma bağlanan ipin ucunun Uluç'un elinde olduğuydu. Bu belki kabullenmekti ama asla bir boyun eğiş değildi. Bu artık benimde bir şeyler öğrendiğimin kanıtıydı.

Ama yinede uslanmayan bir tarafım vardı ki o Uluç'un sarf ettiği her kelimede bir anlam arıyordu. Bu onun hoşuna gidiyordu çünkü küçük bir çocuğun çizdiği oyunda ipucular bulmak onu heyecanlandırıyor, ne kadar ileri gidebileceğini görmek istiyordu.

Aslında ben nereye kadar gidebileceğini biliyordum. Bu oyunun sonunda dökülecek olan kanın kime ait olacağını biliyordum. Bir kuş gelecekti önce, beni yine kandıracak, avuçlarımdaki yemi yiyecek, kalbimi gagalayacak, bir şeyler fısıldayacak ve ortadan kaybolacaktı. Belki gitmeden önce gözyaşlarımı silmek için kanadından bir tüy bırakacak ama önünde sonunda gidecekti.

Sonra ben dayanamayacak, fısıldadığı kalbimi sökecek ve onu Uluç'un önüne serecektim. Bunu bana acıması için yapmayacaktım elbet. Bunu harabeye dönmüş bedenenin içindeki o küçük çocuğa gösterecektim.

Holün salonu ayıran duvarını aştığımda gördüğüm yüz gözyaşlarımı doldurdu. Ellerimi çaresizce birbirine dolarken o tüyü aradım. Neredeydi ? Şu an gerçekten ihtiyacım vardı.

Melisa da beni gördüğünde onun yüzünde benim aksime bir gülümseme yakaladım. Ama yinede dudak kenarlarında biriken acıyı da görebiliyordum. İyi görünüyordu, benim aksime. Berbat göründüğümü biliyordum. Zaten Melisa da beni görmüş olmanın sevincini atlattıktan sonra bedenimi baştan aşağı süzdü ve gördüğü bedenin kendinde uyandırdığı rahatsızlığı gizlemeye gerek duymadan, dudak kenarlarında biriktirdiği acıyı gözlerindeki nefreti de ekleyerek ortaya serdi. Onu en son Haldun ile kolkola giderken görmüştüm. Bana nasıl dehşetle baktığını hatırlıyordum.

Sonunda bir adım daha atabildiğimde tüm o sessiz sahneleri izleyen ve bize yüzünde hiçbir ifade barındırmayarak bakan Uluç'u gördüm. Gözleri gözlerimde takılı kaldığında bir şeyler aradığını biliyordum. Tıpkı Melisa da olduğu gibi herhangi bir nefret dalgasının ona vurmasını beklediğini biliyordum ama sakin kaldım ve bende onun gibi hiçbir şeyi belli etmemek için bütün çabamla yüzümdeki oluşabilecek nefreti gizledim. Uluç'a istediğini bu kadar kolay vermemeliydim. Ona nefret duymalıydım ama duyduğum nefreti serinlik vaad eden bir deniz dalgası gibi ayağına değil, güçlü bir tsunami gibi bedenine değdirmeli, onu boğmalıydım.

Uluç bakışlarını benden çekmemekte ısrar ettiğinde önce yutkundum sonra boğazıma dizilen duygu karmaşıklığını sindirmek için hafifçe öksürerek sesimi temizledim. Savaş'ın gözleri de bir saniyeliğine bana uğradığında ellerimi çırparak konuştum.

"Sanırım böyle durarak size yardımım dokunmaz. Değil mi Uluç ?" Uluç kalçasını dayadığı içki dolabından kendini ileri doğru iterek sıyrıldı ve bana bakmayı sürdürerek Savaş'ın yanına oturdu.

"Emre içeriye ameliyat malzemeleri taşıdığını söyledi. Bu konu hakkında bildiğin bir şey var mı ?"Emre benim piyon olmamın verdiği şansla içeriye sızmıştı. İşini iyi yapıyor olmalı ki ben daha neler olduğunu anlatmadan Uluç'a en can alıcı bilgiyi vermişti.

"Var." Melisa sessiz kalmayı sürdürüyordu. Onlara doğru ilerlerken nereye oturacağımı bilemedim ve koltukların yanındaki boşlukta ayakta kaldım. Aslında oturabileceğim bir yer vardı ama bu yer Melisa'nın yanıydı ve ben onun yanına oturup oturmamakta kararsızdım. Uluç ve Savaş'ın ne tepki vereceğini kestiremem gibi bedeniminde onca zaman sonunda Melisa'ya bu kadar yakın olmama nasıl tepki vereceğini bilmiyordum. Ve ben herkesin ortasında hüngür hüngür ağlamak istemiyordum. Çünkü Melisa'yı özlemiştim ve bildiğim bir şey varsa o da gözyaşlarımın hazırda beklediğiydi.

"Benim kaldığım odanın sonunda bir tane daha oda vardı. Aslında birden çok. Bunlardan biri çalışma odasıydı." Uluç'un bakışlar Savaş'ın elinde tuttuğu laptoba kaydı. 

"Odalar tek bir koridora mı bağlı ?" Ekranı görmeye çalıştım ama parladığı için bundan vazgeçtim.

"Evet."Dedim. Herhangi bir soru daha gelmediğinde devam ettim.

"Koridorun sonunda odayı bir revir gibi kullanıyor olabilirler ya da içeride birini tutuyorlar, tam emin değilim." Uluç düşünceli bakışlarını bana çevirdi.

"Odaya girdin mi ?" Omuz silktim.

"Hayır. Hizmetli kadını elinde dolu bir şırınga ile içeri girerken gördüm." Uluç tepkisiz kalırken Savaş konuştu.

"Öyleyse içeride birini tutuyorlar." Uluç yine tepkisiz kaldı.

"Benim odamın karşı çaprazında olan odada da biri vardı. Kim olduğunu bilmiyorum, yalnızca sesler duydum."

"Nasıl sesler. Konuşma gibi mi ?" Diye sordu Uluç. Sesi ürkütücülüğünü hatırlarken ne olduğuna karar vermeye çalıştım. Ama sesi hiçbir şeye benzetemiyordum.

"Konuşma değil. Bilmiyorum. Belki bir şeylere vurma gibi bir şeydi. Emin değilim."Dedim ayaklarımı birbirine sürterek. Uluç ekrana doğru konuştu.

"Odada ne olduğunu bulabilir misin Emre ?" Önce anlamasam da saniyeler sonra Emre'ye ait olduğunu düşündüğüm ses odaya doldu.

"Abi içeriye korumaları sokmuyorlar. İçeriye girmem tehlikeli." Uluç parmaklarıyla saçlarını çekiştirdi. Savaş sessizce onları izliyordu. Gözüm Melisa'ya kaydığında onu bana bakarken yakaladım.

"Bir yolu olmalı."Dedi Uluç ısrarla. Karşıdan bir süre ses gelmedi.

"Abi gece hizmetli kadınların değişim saati. Kapıyı bir tek onlar açıyor. Korumaların içeri giriş çıkışı yok. O boşluktan yararlanıp içeriye girebilirim fakat yakalanırsam ne olur bir fikrim yok."

Uluç saçlarını çekiştirmekten vazgeçti ve ekranı eliyle kendine çevirdi.

"Üzerine böceklerden birini al. Görebildiğin her şeyi bize anlat. Yakalanırsan muhtemelen ölürsün."Bakışlarım yeniden Melisa'ya kayacak gibi oldu ama Uluç'un son sözleri ile birlikte keskin bir şekilde tekrar onun üzerinde sabitlendi.

"Abi bu kadar aceleci davranmak sence doğru  mu ?"Konuşan Savaş'tı. Ona mantıklı bir cümle kurmuş olmasının şaşkınlığı ile baktım. Uluç sert bakışlarını ona çevirdiğinde ne söyleyeceğini merak ediyordum.

"İçerde aylarca kalabileceğini mi düşünüyorsun ? Haldun aptal olabilir fakat inine soktuğumuz böceği aylarca farketmeyecek kadar da değil." Uluç'a yalnızca baktım. O adamın öleceğini biliyordu. Bu kurduğu cümlede apaçık ortadaydı. Savaş sesini çıkarmış olmanın hatasını kavrayarak kafasını ekrana çevirdi.

"Abi ölmek benim için sıkıntı değil. Yalnızca yolun yarısında her şeyin bitmemesini istiyorum. Bu işe gönüllü olurken aklımda ölmek vardı zaten." Gözlerim şaşkınlıkla aralandı. Bu herif geri zekalı mıydı ?

"Bu gece girebilir misin Emre ?"Emre hışırtı sesleri arasında konuştu.

"Girerim abi. "Uluç ellerini birbirine kenetledi.

"Sana verdiğim böceği kullan. Yakalanırsan yenisine ihtiyacın olmayacak nasıl olsa." Yine hışırtı sesleri duyuldu.

"Benimle yeniden buradan konuşmayın. Çağrı attığımda sesimi böcekten duyarsınız." Uluç hiçbir şey söylemezken Savaş konuştu.

"Dikkatli ol Emre. "Yeniden hışırtı sesleri geldiğinde bu sefer Emre'nin sesi uzun süre gelmedi.

"Eyvallah abi." Hışırtı sesleri de kaybolduğunda Savaş elindeki laptobu sehbanın üzerine bıraktı ve ayakta duran bana baktı. Melisa'nın yanında olan boşluğu gördüğünde neden ayakta durduğuma bir anlam veremediği apaçık ortadaydı. Sonunda oturduğu yerden kalktığında ne yapacağını merak etmeden boş gözlerle onu izledim.

"Ben su alacağım. İsteyen var mı ?" Melisa ayağa kalkıp yanımızdan geçtiğinde ne yaptığını izledim.

"Bende meyve suyu alacağım sen otur."Savaş memnuniyetle gülümsedi ve tekrar eski yerine oturdu. Uluç bana baktığında ona ne istiyorsun dermiş gibi baktım. Benimle konuşmasını beklemiyordum.

"Bana su getirir misin ?" Melisa'nın adım izlerini görmememe rağmen onlara bakakaldım ve sonra bakışlarımı Uluç'a çevirdim. Melisa'nın mutfağa gittiğini biliyordu. Beni oraya bu kadar rahat göndermesinin altında bir oyun yatıyor muydu merak ettim ama bu düşüncemi ispatlayacak herhangi bir tepki görmedim. Uluç bana bakmayı sürdürdüğünde ve öylece durmamdan rahatsız olduğunda cevap vermeden arkamı döndüm. Hala bir oyun olabileceğinden şüpheleniyordum. 

Mutfağa doğru ilerlemeye başladığımda bir oyun olabileceği düşüncesi kafamdan sıyrıldı ve Melisa ile saniyeler boyunca yalnız kalma düşüncesi beni heyecanlandırdı. Mutfağın açık kapısından onu gördüğümde adımlarım düşüncelerim kadar korkak olmadı ve hızla hareket etti. Melisa kendine doğru geldiğimi gördüğünde şaşırdığını yüzünden okuyabiliyordum. 

Adımlarım daha da hızlandığında kendimi ona sarılırken buldum. Ne ara mutfağa girdiğimi bilmiyordum. Şu an için bildiğim ve emin olduğum tek şey Melisa'nın sevgi dolu sıcaklığıydı. Kollarımı ona daha sıkı doladığımda Melisa'da beni karşılıksız bırakmadı ve kollarını sırtımdaki dövmeden haberi olmadan bana sardı. Benden çok daha kuvvetli sarmıştı. Bedenimi cenin pozisyonu almaması için zorlarken acıyı düşünmemeye çalışıyordum. Onu kendimden uzaklaştırmak hiç istemesemde acıya daha fazla dayanamayacağımdan emindim. Bu yüzden istemeden de olsa onu kendimden uzaklaştırdım ve yüzümde kalan tüm acı kırıntılarını bir çırpıda yok ettim.

Gözleri dolu dolu olmuştu. Parmaklarım doğrudan yüzündeki yerini aldığında ona yeniden sarılmak istedim.

"Özür dilerim Anka."Gözyaşları akmaya başladığında ben benimkileri tuttum ve sırtımdaki dövmeye aldırmadan ona sarıldım. Neyse ki Melisa bu sefer biraz önce ki gibi dolamamıştı kollarını bana.

"Senin bir suçun yok Melisa." Melisa gürültülü bir şekilde burnunu çektiğinde içeriye ses gitmesinden korktum.

"Her şey benim yüzümden oldu bunu biliyorsun." Onun yüzünden değildi. Her şey o gece daha önce hiç olmadığı halde merakımın baskın gelmesiyle başlamıştı. Eğer o gece göz denilen o yere gitmeseydim  bunların hiçbiri olmayacaktı.

"Hayır bu doğru değil. Senden gizli oraya gitmemeliydim." Melisa burnunu bir kez daha çekti ama bu daha yavaştı.

"Sana her şeyi anlatmalıydım ama nasıl anlatacağımı bilemedim Anka. Üzgünüm. Yemin ederim çok üzgünüm." Onu sakinleştirmek adına sırtını sıvazladım. Kollarından tutup geriye doğru kendimden fazla uzaklaştırmadan itekledim.

"Biliyorum. Melisa bunların hiçbir önemi yok. Olan oldu tamam mı ?" Melisa benim güçlü durmamdan destek alarak kendini toparlamaya çalıştı.

"Annenler her hafta arıyor." Zorla tuttuğum gözyaşlarım göz pınarlarıma dayandığında onlara yalvarmaya başladım. Burada akmalarını istemiyordum.

"Onlara senin okulda stajlara kaldığını söyledim. Başta inanmadılar. Birkaç kez de buraya gelmeye kalkıştılar ama okuldan bir kızı senmişsin gibi konuşturdum. Birde bende olan birkaç resmini yeni çekilmiş gibi onlara attım." Melisa masanın üzerinde duran peçeteden bir tane alıp burnunu sildi.

"Nasıllar ?" 

"Baban sürekli sana annenin iyi olduğunu söylememi istiyor. Sanırım annen yazmaya başlamış." Annem Zümrüt'ün ölümünden önce sürekli bir şeyler yazardı ama Zümrüt öldükten sonra konuşmayı kestiği gibi yazmayı da kesmişti. Tekrar yazmaya başladığına göre işler gerçekten iyiye gidiyor demekti. Bu onca şeyin üzerine bir merhem gibi üzerime kapandı ve gözyaşlarım bundan destek alarak akmadı.

"Ne olduğunu tam bilmiyorum ama böyle söylememi istedi." Ona akan makyajını temizlemesinde yardım edip Uluç için bir bardak su doldurdum.

"Teşekkür ederim Melisa. "Melisa tekrar ağlamak üzereymiş gibi bana baktı ama Savaş'ın içeriden ona seslenmesiyle kendini toparladı.

"Biliyorum imkansız görünüyor ama bir yolunu bulacağım Anka. Anlıyorsun değil mi ?" Beni kurtarabileceğini düşünüyordu. Kurtulabileceğime benden daha çok inanıyordu. Bende inanıyordum ama Melisa'nın gözlerinde gördüğüm hırsla ölçülemeyecek kadar azdı. Böyle olmasının sebebi belkide fazlaca yara almamdandı. Emin olamıyordum.

"Şunları şüphelendirmeyelim Melisa." Melisa bana son bir kez sarıldığında bu sefer kollarımı ona dolamadım. Nedenini bilmiyordum ama o saniyeler boyunca kollarını boynuma sardığında tepkizi kaldım. Melisa geri çekildiğinde bende olduğu gibi farkına vardı ama hiçbir şey söylemeden içeriye gitti. 

Uluç için doldurduğum suyu yudumlarken raftan yeni bir bardak aldım ve Melisa'nın benden önce gitmesine zaman tanıdım.

Uluç için doldurduğum bardağı elime alırken bir şeyler çaktırmamayı umuyordum. Mutfaktan çıkıp Uluç'a doğru ilerlemeye başladığımda ne kadar gizlemeye çalışsamda onun bir şeyler anlayacağını biliyordum. Bu yüzden kendimi bu konuda fazla zorlamadım ve ona suyunu verirken bir şeyler anlamaması için gözlerimi kaçırmadım. Aksine ona onun anladığını ve bildiğini bildiğim bakışlar attım. Uluç elimdeki su bardağını alıp içmeden sehpanın üzerine koyduğunda belki de Melisa ile konuşmama bilerek fırsat tanıdığını düşündüm ama bunu hemen yok ettim.

Uluç'a hiçbir ark niyet olmadan bakamazdım. Onun tüm iyiliklerinin içinde kendi için saklanan bir amaç olduğunu biliyordum. Bu amaç bazen gözüme iyilik perisine dönüşmüş bir melek gibi görünsede temelinde zehirli bir sarmaşık gibi Uluç'un elinde tuttuğu ipe dolanmıştı. Ve o ipi ben kendi ellerimle ayağıma dolamışken ona karşı gardımı indirmek aptallığın dibi olurdu.

Uluç ona bu denli dikkatli bakmama anlam veremeyerek bana döndü ve kaşlarını benim için kaldırdı. Gözlerim kaşlarında takılı kaldı ama bu uzun sürmedi. Çünkü Uluç ne zaman yer değiştirdiğini görmediğim Savaş'ın yerine kolumdan tutup çekerek beni oturttu.

Melisa Savaş'ın yanında oturmuş bize bakıyordu. Ona her şey yolunda gülümsememi atarken bende kendimi buna inandırmaya çalıştım.

"Abi ben bu gece burada kalayım öyleyse. Hazırda beklerim." Uluç onu kafasıyla onayladı. Savaş'ın gözü bana kaydığında dönüp doğrudan Melisa'ya konuştu.

"Sen eve git."Melisa cevap vermek yerine koltuğun kenarına bıraktığı ceketi giymeye başladı. Uluç tüm olanları sessiz bir şekilde izliyordu. Melisa bana döndüğünde gözleri Uluç'a daha doğrusu Uluç'un  ona dikkatlice bakan gözlerine kaydı ve bana bakmaktan vazgeçerek salondan hızlı adımlarla çıktı. Dönüp ona bakmak istedim ama Uluç bana baktığı için bunu yapmadım. Melisa'nın dış kapıyı kapatma sesi geldiğinde kendimi rahatlamış hissettim. Melisa'dan rahatsız olmuyordum. Sanırım onun buradayken tehlikede olduğunu biliyordum ve bu tehlike benim yüzüme doğuyordu. İç çekerken Savaş yerinden kalktı ve o da hemen arkamda duran ceketini alarak giyinmeye başladı.

"Ufak bir işim var. Bir saate gelirim."Konuşurken yüzüne bile bakmadım ama ne dediğini dinledim. Zaten onunda konuşarak bana açıklama yaptığını düşünmüyordum. Savaş'ta tıpkı Melisa gibi hızlıca çıkıp gittiğinde olduğum yerden rahatsızlık duydum ve karşı koltuğa geçip oturdum. Bir an dövmenin varlığını unutarak sırtımı koltuğun kenarına hızlıca attım. Acıyla yüzüm buruşurken ufak bir inlemenin dudaklarımın arasından firar etmesine engel olamadım.

Uluç bana bakarken ne olduğunu anladığını biliyordum. 

"Sana verdiğim kremleri sürdün mü ?" Banyodan çıkar çıkmaz üzerimi giymiştim. Aslında çıkmadan önce sürmek aklımdaydı fakat boynumdaki izi gördükten sonra aklımdan çıkmıştı. Sonrada Savaş'ın sesini duymuştum zaten.

Uluç bana ters ters baktı. Henüz cevap vermemiştim bile. Belki yalan söyleyip sürdüm diyecektim. Nerden bilebiliyordu ki ?

"Nerede ?" Dedi o her zaman ki ben psikopatın tekiyim diyen sesiyle. Elimi sırtıma yapışan kazağı çekiştirmek için kullanırken ayağa kalktım ve odaya doğru çevirdim yönümü.

"Ben hallederim." Uluç sinirle soludu ve benden önce davranıp odaya doğru ilerlemeye başladı. Onun arkasından bakakalırken çok beklemeden bende peşinden gittim. Odanın eşiğine geldiğimde çoktan benim için aldığı kremleri poşetin içinden çıkarırken gördüm. Poşete onu öldürmek istermiş gibi sert davrandığı da gözümden kaçmamıştı. Geriye dönüp kapıda duran beni gördüğünde bir an şaşırmış görünsede bunu üzerinden kolay attı ve benimle konuştu.

"Çıkar üstündekini de bakayım." Odaya girip yarı açık olarak duran kapıyı sonuna kadar açtım.

"Uluç kendim hallederim." Uluç kremi yatağın üzerine bırakıp bana doğru adımladı ve odadan çıktı. Bu kadar kolay pes etmesine gerçekten şaşırmıştım. Oysaki ben daha zorlar diye kendimi hazırlamaya başlamıştım bile.

Gitmesinden memnun bir şekilde kapıyı kapattım ve üzerimdeki kazağı çekiştirmeye başladım. Kazağı kaldırır kaldırmaz tenime vuran hava beni rahatlatsa da beceriksiz olmam ve kazağın sürekli tenime sürtünmesi canımın iki kat yanmasına sebep oluyordu. Saçlarımı hesap etmeden kazağı yüzüme kadar çıkardığımda kapı aniden açıldı. Uluç'un geldiğini biliyordum. Bu yüzden beni iç çamaşırı ile görmesinden rahatsızlık duyarak kazağı hiç düşünmeden geri indirdim. 

Canımın acıması sinirlerimi tepeme çıkarırken ona döndüm. Bana bakmıyordu. Elinde tuttuğu streç filmine dikkat kesilmişti. Onunla ne yapacağını düşünürken sinirli sinirli konuştum.

"Ben hallederim dedim Uluç!" Uluç streç filmin ucunu bularak açtı ve bana döndü.

"Bunu dövmenin üzerine sarmalıyız. O yüzden ben hallederim Uluç laflarını bir kenara bırakta soyun." 

Soyun derken hiçbir imada bulunmamıştı ama Uluç o kelimeyi kullandığı anda gözlerim büyümüştü. Tepkimi gördüğünde gülecek gibi oldu. Bu beni daha da sinirlendirirken arkamı döndüm ve kazağı sırtımı açık bırakacak şekilde çekiştirdim.

Eğer ona arkamı dönmeseydim bu tepkimle dalga geçeceğini biliyordum. Aslında şimdi de geçebileceğini biliyordum ama Uluç itiraz etmediğim saniyeleri iyi kullanarak bunu sonraya bırakmıştı. 

Uluç'un yatağıma oturduğunu yatağın çöken tarafından anladıktan sonra parmaklarının tenime değmesi ile irkildim. Henüz kremi sürmüyordu, kazağı açmak için ellerimi bir yandan ittiriyor bir yandan da dövmeye değmemesi için uğraşıyordu.

"O kadar açmana gerek yok. Yeter işte." Mızmızlanan küçük çocuklar gibiydim. Uluç bana yumuşak davranmaktan sıkılmış olacak ki sinirle soludu ve kazağı bırakıp sertçe konuştu.

"Bana bak ben yırtarak çıkarmadan önce çıkar üzerindekini. Utandığın o küçük göğüslerini görmemse ilgimi çekmiyor. Rahat ol." Ona hayretle baktım. Bana o sıradan kötü çocuk ayaklarını mı oynuyordu yani!

"Seninkilerden daha iyisini de gördüm de birde, tam olsun." Uluç gülmeye başladığında ona döndüm ve nerede o sinirli tavrı diye yokladım.

"Ne gülüyorsun be!"Uluç gülmeye devam etti ama bana cevapta verdi.

"Ben kötü bir çocuğum derken ciddi değildim." Kaşlarım istemsizce çatıldı.

"Ne demek şimdi bu ?"Uluç kafamı diğer tarafa itekledi ve kazağı çekiştirmeye başladı. Ona izin verdim. Nasıl olsa çıkaracağını kabullenmiştim.

"Ben kötü çocuk değilim demek." Kazağı kafamdan sıyırdığında tutam tutam dökülen saçlarımı önüme itti. 

"Zaten yaptığın onca şeyde meleklerin yapacağı bir şey. Adam öldürmek falan. Böyle aşk okları yerine savaş okları tutanlardan." Uluç gülmedi ama ben gülmesini bekledim. Saçlarımı  önüme itmekle çok meşgul olduğu için belki de duymamıştı. Ona dönüp ne yaptığına bakacak olduğumda beni sertçe uyardı.

"Kımıldama." Önüme dönüp bekledim. Uluç sonunda hareket edip kremi sürmeye başladığında işini bir an önce bitirmesini bekliyordum. Ama o ağırdan alıp benimle konuşmaya devam etti.

"Yirmi yedi yaşındayım Anka. Sence de kötü bir çocuk olmak için fazla yaşlı değil miyim ?" Sürdüğü kremin etkisini görüyordum. Uluç tenimde gezdirdiği parmaklarının altındaki tenime resmen üfürüyor gibiydi. Tabii ki bunu parmakları yapmıyordu. Parmak uçlarındaki krem işi yapandı.

"Doğru. Ama yinede kötüsün." Uluç onu görmesemde omuz silktiğine emindim.

"Bunu inkar etmedim. Ben kötü bir adamım."Kötü adam dedi içimden bir ses. Kötü Adam.

"Streç film konusunda yanıldım. Baz yerlerin kabuk bağlaması gerek. Streç film onu nemli tutar ve kurumasını önler." Onu başımla onaylarken sesinde hiçbir ima ya da alay sezmediğim için ciddiye aldım.

Yanıma bıraktığı kazağıma elimi uzattığımda elimden çekip aldı.

"Giyme. krem kuruyana kadar kalsın. Hatta," Hızlıca kalktı ve bana ait olmayan fakat bir süredir içindeki kıyafetleri kullandığım dolabı açtı.

"Sana bir gömlek ayarlayalım. Bir süre tüylü şeylerden uzak dur." Mantıklıydı. Uluç kafasını dolabın içine gömüp dikkatlice gömlek ararken bende onu izledim. Onca kıyafetin içinde istediğini bulamadığında memnunsuz bir ifade ile bana döndü.

"Sikik dolapta gömlek yok. " Kazağa yeniden elim gittiğinde Uluç kibar olmaya özen göstermeden kazağı sertçe aldı ve bana ters ters baktı. Ona çattığım kaşlarımla ne yapıyorsun dermiş gibi baktım.

"Sana benim gömleklerimden birini veririm." Elinde tuttuğu kazağa düşmanıymış gibi bakarak onunla birlikte odadan çıktı ve dakikalar boyunca gelmedi.

Burada bitirilir mi ya ? dediğinizi duyuyorum ama bayadır bölüm gelmiyor ve ben sizi bekletmek istemiyorum. Bölüm gelmemesinin sebebi yüzümdeki yara yüzünden annemin laptobuma el koymasıydı. Alır almaz bir şeyler yazdım. Nasıl oldu inanın bilmiyorum o yüzden benimle düşüncelerinizi paylaşın.

Birde size daha önce önerdiğim bir kitap vardı hatırlıyor musunuz ? Hani Sessiz Ol'du adı. O yazarın, yani arkadaşım Çiğdem'in Karanlık Günah adında bir kitabı daha var. Bende çok severek okuyorum doğrusunu isterseniz. Wattpadde güzel kitap arayan kitap kurdu arkadaşlarım varsa itinayla öneriyorum ve bir sonraki bölümde görüşmek üzere diyorum. Sizleri seviyorum.

Çiğdem'in hesabı : cigdemugur 


Weiterlesen

Das wird dir gefallen

832K 16.4K 21
༺༻ Bütün hakları saklıdır "Ben geldim" Gülümseyerek ve son harfi uzatarak kurduğum cümle ile o da gülümsedi. Sandalyesini biraz masadan geri çekti...
562K 2.1K 3
Kitabımızın adı Asil Serseri olarak değiştirilmiştir. Gypsy Serisi II O, utanması olmayan, toplum kurallarını umarsamayan bir Çingene, Tek önem ver...
19.8K 1.9K 37
Bu hayatta herkesin bir yasak elması olmuştu. Havva'nın büyük bir istekle dalından koparmak istediği, pamuk prensesin güzelliğine dayanamayıp bir ısı...